İçindekiler:

1 Mart 2022
Sayı: KB 2022/09

Emperyalist dünyada kırılma noktası: Ukrayna
Kapitalizm savaş demektir
Ukrayna üzerinden kızışan emperyalist kavga
Ukrayna savaşı ve emperyalist hesaplar
Mafya devleti ve Falyalı cinayeti
Suç şebekesinin gazeteci düşmanlığı
Proletaryanın devrimci mücadelesi
İşçi direnişleri ve birleşik hareket
Direnişler ve sendikal bürokrasi
MİB: Seferberlik zamanı!
Emperyalist dünya ve Ukrayna krizi
Farplas direnişi üzerine
Bosal'da işçiler ek maaş aldı
Emperyalist saldırganlığa ve savaşa son!
Ukrayna savaşı ve fiyat "şoku"
Münih Güvenlik Konferansı
8 Mart'ta mücadele alanlarına!
AB gerçekleri ve kapitalizmin aklayıcıları
İşçi kadınlar sendika yönetiminde yok!
İstismara karşı mücadeleyi yükseltelim!
"Tüm kadınlar kazanacak"
Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleye!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ukrayna savaşı ve emperyalist hesaplar

A. Vedat Ceylan

 

Rusya-Ukrayna krizinde diplomasi ve karşılıklı tehditler yerini savaşa bıraktı. Rusya, Donbas bölgesinin tümünü ele geçirme harekatının yanı sıra Çernobil’i ve başka bazı kentleri ele geçirdi. Ukrayna’nın hava savunma sistemini işlemez hale getirerek, askeri gücünü önemli ölçüde felç etti. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ardarda yaptığı açıklamalarda Batı’dan yardım istedi. Başkent Kiev dahil, birçok kentte savaşın vahşeti yaşanırken, yüzbinlerce insan komşu ülkelere ve ülkenin batısına doğru yola çıktı.

Batılı emperyalistlerin doğrudan müdahalesi beklentisiyle Zelenskiy “yalnız bırakıldık” açıklamaları yapsa da, emperyalist güçlerin yaptırımların yanı sıra açıktan askeri yardım malzemeleri gönderdikleri, dahası faşist güçleri el altından silahlandırdıkları açık bir olgudur.

SSCB’nin dağılması ve Ukrayna krizi

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Rusya Varşova Paktı ülkelerindeki askeri gücünü çekti. SSCB’nin dağılması sonrasında ortaya çıkan “tek kutuplu” dünyada, “savaşların bittiği ve kapitalist sistemin sonsuz zaferi” ilan edildi. Rusya 1998’de G7’ye alınarak G8 oluşturuldu. Sonrasında Rusya’nın NATO’ya alınması dahi tartışılabildi. Putin 2001’de Alman Parlamentosunda Almanca bir konuşma bile yaptı. Ne var ki bu süreç uzun sürmedi.

Sovyetlerin dağılmasından on yıl kadar sonra NATO Balkanlar’ı ve Ortadoğu’yu bombardımana tabi tuttu. Nobel Barış Ödüllü Obama liderliğinde ABD, Batı ile birlikte 2014’te Kiev’de bir Nazi darbesi düzenledi.

Doğu Ukrayna’nın Rusça konuşulan bölgeleri, seçilmiş devlet başkanı Yanukoviç’in devrilmesine direndiler. Nazi darbesine karşı koyan bu bölgeler, Ukrayna ordusunun ağır saldırılarına maruz kaldılar.

Rusya’nın Kırım’ı ele geçirmesi, Batının Kırım’ın en büyük kenti Sivastopol üzerine hesaplarını boşa çıkardı.

Sonrasında batı yanlısı Ukrayna hükümeti, Rusçayı yasakladı ve kendisini Donetsk ve Lugansk “Halk Cumhuriyetleri” olarak ilan eden bölgeleri günlük topçu ateşi altına alarak binlerce sivilin ölümüne neden oldu.

NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin bir parçası olarak Ukrayna’nın NATO bünyesine alınması tartışmalarıyla birlikte Rusya’nın adeta Ukrayna’ya saldırmasının önü açılmış oldu.

Beklenenden daha kararlı bir tutum alan Rusya, “güvenlik garantisi” taleplerinin NATO tarafından sert bir şekilde reddedilmesinden sonra, son kozunu devreye soktu. Donetsk ve Lugansk “Halk Cumhuriyetlerini” tanıdı. Onların “yardım çağrıları”na yanıt vererek, daha önce sınırda konuşlandırdığı askeri birliklerini Ukrayna’nın üzerine gönderdi.

Rusya, NATO’nun kendisini düşman ilan etmesine ve doğuya doğru genişleyerek sınırlarına dayanmasına göz yummayacağını fiili olarak ortaya koydu.

Putin’in Rusya’sı bir taraftan Çarlık Rusya’sı hayalleri kurarken, diğer taraftan çarlığı yıkan Ekim Devrimi’ne ve SSCB’nin Kızıl Ordu’sunun Nazi Almanya’sına yaşattığı hezimete atıfta bulunarak övünmekten de geri durmuyor.

Batı emperyalizminin hesapları

Rusya 2015’te Suriye’ye girdiğinde, ABD Başkanı Barack Obama, Suriye’nin Rusya için bir “bataklık” ve Putin’in Afganistan’ı olacağını ileri sürmüştü. Suriye Rusya için bir “bataklığa” dönüşmediği gibi bölgede göz ardı edilemez bir konuma geldi. ABD ve Batı’nın “Afganistan acısı” daha da katmerleşti.

Batı emperyalizmi Rusya’yı “saldırganlığının sonuçları olacağı” tehditleriyle dizginlemeye çalışıyor. İngiltere, yeni bir “Rusya Afganistan’ı” çıkarma hevesiyle “Ukrayna’da daha büyük bir savaşın Rusya için bir bataklık olacağını” dile getiriyor. Ukrayna’da “büyük çaplı bir savaş”ın Rusya’ya maliyetinin çok yüksek olacağı belirtiliyor ve daha şimdiden sivil kayıpların 50 bini bulabileceği “öngörülüyor”. ABD ve Avrupa yaptırımlarla da Rusya ekonomisini sabote ederek “halk desteği”ni zayıflatma hesapları yapıyor.

Putin ise, Rusya’nın Ukrayna’daki konumunu güçlendirmeyi “tarihi bir görev” sayıyor.

Rusya’nın olası bir “Ukrayna zaferi” değişik biçimlerde olabilir. Suriye’de olduğu gibi, kurulan “dengeler” sürdürülebilir ve bu olası bir anlaşma sonrası devam edebilir. Yani kazanan kazandığı, kaybeden kaybettiği ile kalır. Ya da “zafer” Rus yanlısı bir hükümetin kurulmasıyla da sonuçlanabilir. Hangi biçimde olursa olsun, Rusya’nın hedefi Ukrayna’yı kendisine tehdit olan ABD ve Batı’dan koparmaktır. Savaşın ikinci gününde Putin’in Ukrayna ordusuna, “kontrolü elinize alın, biz anlaşırız” çağrısı bunu anlatıyor.

Rusya, Avrupa’nın en büyük konvansiyonel ordusuna sahip. Putin bu güce dayanarak masada elde edemediğini sahada elde ederek, dengeleri kendi lehine çevirmenin hesabında. Gelişmelerin nereye evrileceğini kestirmek zor olsa da, Moskova’nın daha şimdiden görece bir “başarı” elde ettiği düşünülüyor.

Ancak ABD ve AB emperyalizmi Rusya’nın Ukrayna’da olası bir “başarı”sını kolayından kabullenmeyecektir. Bugün görece temkinli davranıyor gibi görünse de, Ukrayna’da savaşı daha derinleştirecek bir politika izlemektedir. On binlerce insanın ölümünü göze alarak Rusya’nın Ukrayna’da “takatten düşmesi”ni, buranın onun için bir bataklığa dönüşmesini, ekonomik ve askeri olarak savaşı yürütemez duruma gelmesini hedeflemektedir. Böylece Rusya’ya kendi dayatmalarını kabul ettirmeyi öngörmektedir.

Bu hesabın tutup tutmayacağını süreç gösterecek olsa da, şimdiden bilinen şu ki, bütün taraflar küresel çıkarları için halklara büyük acılar yaşatıyor ve yüklü faturalar kesiyorlar.

Artan ve daha da artacak olan enerji fiyatları, beraberinde gıda fiyatları tüm dünyayı etkileyecek, emekçi halkların açlık ve yoksulluğu daha da derinleştirecektir. Daha önemlisi ise bu savaşta on binlerce insanın kaybedilecek olmasıdır.

Bu savaştan zarar gören, açlık ve yoksulluğa maruz bırakılan dünyanın işçi ve emekçileri, yoksul halkları, “bu bizim savaşımız değil” deyip ayağa kalkmadıkları sürece, küresel sermaye halkların kaderini belirlemeye ve kefen biçmeye devam edecektir.