İçindekiler:

17 Ocak 2022
Sayı: KB 2022/03

Aşılması gereken eşik
Çimsataş işçileri üretimi durdurdu
İşçilerin haklı mücadelesi gölgelenemez!
Çimsataş işçileri sınıfa yol gösteriyor
Çimsataş işçileriyle dayanışma
Sinbo Direnişi'nin "1. Yıl Etkinliği"
Tarikat yurtları: Düzenin karanlık tuzakları
Enes Kara'nın ardından: Taksim'de polis terörü
Marksizm ve sosyal-şovenizm - H. Fırat
Kadınlara ve çocuklara sefalet
Katledilen tüm kadınlar için eylemler
Kazakistan halk hareketi ve dersleri
Dünya sınıf ve kitle hareketinden...
Ukrayna krizi ve küresel güç odakları
Madenciye bir tekme daha!
Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerine
Uzaktan eğitim ve eğitimin içeriği
Hrant Dink'in katledilişinin 15. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Hrant Dink’in katledilişinin 15. yılı...

Katliamcı devletten hesap sormak için mücadeleye!

 

Çeşitli halklara ve etnik kimliğe ev sahipliği yapan Türkiye topraklarında ilerinin sesi olmuş çok sayıda insan katliamcı sermaye devleti tarafından katledilmiştir. Sermaye devletinin faşistleri kullanarak katlettiği isimlerden biri de Hrant Dink’tir.

Hrant Dink, Ermeni bir emekçi ailenin çocuğu olarak, 15 Eylül 1954’te dünyayı gözleri açar. Anne ve babası ile birlikte 7 yıl geçirir. Sonrasında İstanbul’a gelen anne ve baba ayrılırlar ve Hrant iki kardeşi ile birlikte Gedikpaşa’daki Ermeni yetimhanesine yerleştirilir.

Hrant Dink, ilkokul ve lise eğitiminden sonra İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’ni kazanarak, eğitimini burada sürdürür. Zooloji bölümünde eğitime devam ederken, Türkiye’de gelişmekte olan sosyalist siyasal mücadelenin içerisinde yer almaya başlar. Üniversiteyi yarıda bırakarak, insanların özgürce bir yaşama kavuşabilmesi için seçimini örgütlü mücadeleden yana yapar.

Örgütlü bir şekilde mücadele verirken, örgütlülüğünün Ermeni cemiyetiyle ilişkilendirilmesinden çekindiği için ismini Fırat olarak değiştirir.

Çocukluğunu geçirdiği yetimhanede beraber büyüdüğü Rakel ile 1976 yılında evlenen Hrant Dink, eşi ile birlikte yoksul-kimsesiz Ermeni çocuklarının eğitim alabilecekleri, barınabilecekleri, kültür dersleri alabilecekleri bir çocuk kampı açar ve yönetimini üstlenir. Tuzla Ermeni Çocuk kampı açılışından 21 yıl sonra devlet tarafından kapatılır. Kampın kapatılmasının ardından Hrant Dink, çocuk kampında Ermeni militanlar yetiştirdiği gerekçesiyle 3 kez gözaltına alınır ve sonrasında tutuklanır.

1990’lı ilk yıllardan itibaren yazınsal yaşama daha fazla zaman ayıran Hrant Dink, Marmara gazetesinde yazmaya başlar. Genelde Ermeni tarihini anlatan kitaplara karşı eleştirel yazılar kaleme alır ve Ermenicede “keman” demek olan Çutak rumuzunu kullanır.

Ermeni bir kimliğe sahip olan ve çeşitli mecralarda Ermeni sorununa dair yazılar yazan Hrant Dink, “Kendimizi anlatırsak, önyargılar kırılır” bakışı ile 5 Nisan 1996 yılında Ermenice ve Türkçe olarak yayın yaşamına başlayan Agos gazetesinin kurucuları arasında yer alır. Yıllarca gazetenin genel yayın yönetmenliği görevini üstlenir. Hrant Dink, Agos gazetesi toplumun ve ezilenlerin sesinin duyulduğu bir kürsü haline getirmek için büyük emek harcar.

Yazdığı yazılarda bir yandan ezilenlerin mücadelesini anlatırken, diğer yandan da sermaye devletinin kan, katliam, zulüm ve ırkçılığı körükleyen politikalarını eleştirir. Onun eleştiren kalemi susmadığı için hakkında Türklüğü ve devleti aşağılamak suçlaması ile davalar açılır. Aynı zamanda toplum içinde de hedef tahtasına çakılır. Bu hedef göstermelerle katliamın yolları da düzenlenmek istenir.

Hrant Dink, 19 Ocak 2007 günü sermaye devletinin bizzat planladığı alçakça bir saldırı ile faşist çete mensubu Ogün Samast tarafından Agos gazetesinin önünde vurularak katledilir.

Katliamın ardından ortaya çıkan dosyalar ve polis telsizlerinden yapılan konuşmalar katliamın önden planladığını ve engellenmediğini gözler önüne sermektedir.

Devlet, ileri değerleri savunan, ezilenlerin sesi olan birini planladığı saldırı katletmiş ve faillerini ise korumuştur bir kez daha. Faillerini korumuştur çünkü katliam bizzat devlet mekanizmasında planlanıp gerçekleşmişken, devlet katliamdan sorumsuz tutulmuştur. Katliamın ardından ilk önce örgüt yok denilmiş, katliamın bir grup öfkeli milliyetçi gencin Hrant Dink’e öfke duymasından kaynaklı olarak gerçekleştirildiği ifade edilmiş, böyle yansıtılmıştır.

Gerçek failler ise yıllarca korunmuş ve korunmaya devam etmektedir. Son olarak geçtiğimiz senenin temmuz ayında açıklanan karar, katliamın sorumluların korunmaya devam ettiğinin yeni bir kanıtı niteliğindedir. Zira devlet, Dink ailesinin ve toplumun öncülerinin yürüttüğü mücadelelerin basıncı altında, “FETÖ” ile ilişkilendirerek belli başlı tipleri tutuklamış olsa da kendini korumaya devam etmektedir. Oysa biliniyor ki şu ya da bu kolu değil, bizzat sermaye devleti, Uğur Mumcu’nun, Musa Anter’in, Metin Göktepe’nin ve katledilen daha nice gazetecinin faili olduğu gibi, Hrant Dink’in katledilmesinin de planlayıcısı ve uygulayıcısıdır.

Köhnemiş ve çürümeye yüz tutmuş sermaye devletinin kanlı katliamlarını da katliamcıların nasıl korunup, kollandığını da unutmuyoruz. Mayasında katliam olan sermaye devletinden hesap sormak için örgütlü mücadeleyi büyütmeye devam ediyoruz.

Katledilişinin 15. yılında, ezilen sınıfın onurlu kalemi Hrant Dink’in anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz...

K. Sönmez