4 Ekim 2019
Sayı: KB 2019/36

Kapitalizm sömürü ve ölüm düzenidir!
Savaş tamtamları saray rejiminin bekası için çalınıyor
Nereye baksan hırsızlık, yağma, talan…
Elektrik zamlarının nedeni özelleştirme ve piyasalaştırma
Direnişler sadece direnenlerle değil, sınıf dayanışması ile güçlüdür!
“Eaton’da sendika yönetimi ve patron iş birliğiyle işten atıldık”
Petrol-İş İzmir Şube’de neler oluyor?
MİB MYK Ekim ayı toplantısı sonuç bildirgesi: “Kazanmak için safları sıklaştıralım!”
Birleşik Metal-İş bürokrasisinin son dönemdeki pratiğine dair birkaç hatırlatma!
Yeni Ekonomi Programı: Daha fazla yoksulluk, sefalet, kölece çalışma koşulları!
Yeni Ekimler ve sosyalizm için ileri! - Teslim Demir
Wuppertal’da Teslim Demir’i anma etkinliği
Son nefeslerine kadar devrim için mücadele edenlere…
Habip, Ümit ve Sinan yoldaşlar için mezar anmaları
Sınıf devrimcileri Ulucanlar şehitleri ile Teslim Demir’i andı
ABD başkanlık seçimleri ve Trump’ı azletme krizi
Çapa’da öğrenciler hasarlı binaya girmedi
“Memleketimden İnsan Manzaraları”
Ankara Katliamı ve katil devlet gerçeği
Bahçelievler Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Memleketimden İnsan Manzaraları”

 

Memleketimden İnsan Manzaraları” şiiri, benim için çok önemli, fikirlerimi etkileyen bir şiirdir. Bu şiiri ilk okuduğum zaman, “Hâlâ aynı şeyler yaşanıyor, değişen tek bir şey yok...” diye düşünmüştüm. Şiir bütün hayatımızı özetlemiş aslında.

Doğuyoruz, çocukluğumuz “tozpembe” tabii, farkında değiliz bazı şeylerin. 5 yaşında, “Kâât helva yesem her gün diye düşünürdük.” 7 yaşından itibaren mektebe gitmeyi, okumayı isterdik. Büyük adam olma hayallerimiz vardır hep o yaşlarda. Ailemiz ve çevremiz öyle ister çünkü.

10 yaşlarında akşam ezanından sonra eve gitmeyi düşünürdük bazılarımız, bazılarımız ise “Babamın bıçakçı dükkanından/ Akşam ezanından önce çıksam” diye düşündü. O bazıları çalışmak zorundaydılar çünkü. Hayatın tozpembeliği artık yok oluyordu bizim için.

15 yaşlarında güzel, pahalı giyinmek ve “kızlar/erkekler bana baksa” diye düşündük, beğenilme ihtiyacı duyduk o yaşlarda. Beğenilme ihtiyacını pahalı kıyafetler giyerek karşılarız diye düşündük. Televizyonlarda böyle gördük, toplum böyle söylüyordu çünkü…

16 yaşlarında “Bu dersleri ne yapacağız?” diye düşündü bazılarımız, bazıları ise “Gündeliğim artar mı?” diye düşündü. Çünkü onlar ailelerine bakmakla yükümlüydü artık. Onlar çalışmaz ise geçinemezdi aileleri. Okumaya devam edenler ise ailelerinin bütün umut kaynağı idi. “Büyük adam” olacaklardı çünkü.

18 yaşında okuyanlar da artık bir şey olamayacağını anlamıştı. Geçim sıkıntıları izin vermiyordu okumalarına. Gidemediler üniversiteye çünkü. Artık bir işe girmeyi düşündüler, geçimlerini sağlamaları gerekiyordu. Ve bu 20’li yaşlarına kadar bu şekilde devam etti...

21 yaşında “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.

22 yaşında “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.

23 yaşında “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.

24 yaşında zaman zaman işsiz kalarak, “işsiz kalırsam diye düşündü”ler.

Bu şekilde geçti bütün bir gençlik. Yaşıtlarının küçük bir kısmı en lüks hayatları yaşarken, büyük çoğunluk hep aynı şeyi düşündü…

Çoğu evlenmek zorunda kaldı toplumun baskısı yüzünden. Her birinin artık bakmaya hükümlü olduğu ailesi vardı. İşsiz kalmaktan bu sefer daha çok korkuyorlardı. Sanki bütün hayatları patronun tek bir lafına bakıyordu. Onlar çalışmasa çocukları aç kalacaktı. Zaten kendileri aç kalıyordu. Aldıkları para ailelerine mi yetecek, kendilerine mi?

50 yaşına kadar düşündüler tüm bunları. Artık “ne zaman öleceğim, ölürken üzerimde yorganım olacak mı?” diye düşünüyorlardı. “Ölsem de kurtulsam bu dünyadan” diye söylenip duruyorlardı. Açlık, yoksulluk, sefalet ve baskı… Bunların hepsini görmüşlerdi o yaşa kadar. Yeni nesil de bu şekilde geliyordu. Nesilden nesle böyle sürüyordu yaşamlar.

Memleketimizden ve dünyadan insan manzaraları tam olarak bu şekilde. Nazım Hikmet’in yıllar önce yazdığı “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı şiir, hâlâ günümüze ışık tutuyor. İçinde yaşadığımız düzen var olduğu sürece, bizim yaşadıklarımız da aynı olacak. Ya bu düzeni kabul etmeyip, savaşacağız ya da memleketimden ve dünyadan insan manzaraları böyle olmaya devam edecek...

Çorlu’dan bir DLB’li

 

 

 

 

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde faşist provokasyon ve saldırı

 

Ankara İklim Platformu’nun 26 Eylül’de Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yapmayı planladığı, fakat iptal ettiği etkinliğin izinsiz yapılacağı bahane edilerek kampüs polis ablukası altına alındı.

Çevik kuvvetin ve sivil polislerin okuldaki belli noktalara yerleşmesinin ardından okulda bulunan ve okul dışından getirilen faşist çetelerin toplanmaya başladığı görüldü. Faşistlerin polis eşliğinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmesinin ardından ÖGB ilerici öğrencilerle konuşarak onları okuldan uzaklaştırmaya çalıştı. İlerici-devrimci öğrencilerin bekleyişi sürerken faşist çeteler öğrencilerin bulunduğu alana gelerek ÖGB ve polisle konuştular. Ardından polis ve ÖGB’nin yanında öğrencileri tehdit ederek “burada herhangi bir etkinlik olursa müdahale edeceklerini” söylediler.

Olayın ardından ilerici öğrenciler okuldan toplu olarak çıkış yaptılar.

Çete-ÖGB-polis koordinasyonu bir kez daha görüldü

Provokasyon sırasında normalde mezun olan öğrencilerin dahi zar zor girebildiği ve öğrenci olmayan insanların içeriye alınmadığı kampüse faşist çetelerin öğrenci olmayan kişileri soktuğu görüldü. ÖGB ve polisin de sürekli olarak bu kişilerle konuştuğu görülürken, ÖGB’nin saldırgan güruhu dağıtmak yerine grubun söylediklerini ilerici öğrencilere iletmesi ve ilerici öğrencileri okuldan çıkarmaya çalışması faşist grubun ÖGB ve polis ile koordineli hareket ettiğini bir kez daha göstermiş oldu.

Gerilim sırasında okulda bulunan ve faşistlerin tehdit ettiği öğrenciler ise gece evlerine döndükleri sırasında faşist grubun saldırısına uğradı. Aralarında bir DGB’linin de bulunduğu öğrenciler saldırı hakkında suç duyurusunda bulundular.