İşçi ve emekçiden alınan vergiler gericiliğe akıtılıyor!
Sermaye düzeninin kitleleri denetim altında tutma yöntemlerinden belki de en etkilisi din istismarıdır. Zira dini duyguları sömürülen, “kaderlerine razı olması, şükretmesi” vaaz edilerek bilinçleri köreltilen yoksul emekçi kitlelerin mevcut düzene biatını ve sömürüye, baskıya, eşitsizliğe boyun eğmesini sağlamak daha kolaydır. Bu nedenle geçmişten bugüne dinsel gericiliğin önü bilinçli politikalarla açılmıştır. AKP iktidarı döneminde özel politikalar ve teşvikler eliyle bu gericiliğin doruk noktasına vardığı ortadadır.
Geçtiğimiz hafta hazırlanan Sayıştay raporlarına da yansıdığı üzere devlet dinsel gericiliğin palazlanması için oldukça fazla para akıtmaktadır. Sayıştay’ın kamu kurumlarının bütçe kullanımına dair hazırladığı 2017 yılı denetim raporuna göre, belediyeler ve il özel idareleri hariç, devletin kasasından “kâr amacı gütmeyen” dernek, vakıf, birlik, kurum, kuruluş, sandık gibi kurumlara bir yıl içinde yapılan yardım 3,7 milyar liradır.
Rapor, Sayıştay’ın pek çok usulsüzlük ve şeffaf olmayan durum tespit ettiğini de gözler önüne sermektedir. Sayıştay raporunda devlet kasasından dernek vb. kuruluşlara “yardım” adı altında para aktarıldığı ve parayı alan kurumların buna ilişkin bilgi vermediğine yer verilerek, bu durum için, “Sorumluluk ilkesi gereği hesap verebilirlik ve mali saydamlığı zedeler” denilmektedir. Raporda ayrıca şu bilgiler yer almaktadır: “Yapılan inceleme neticesinde 151 kamu idaresinin yardım yapılan birlik, kurum ve kuruluşlara ilişkin bilgilere idare faaliyet raporunda yer vermediği görülmüştür. Bu idarelerden 10’u genel bütçeli idare, 39’u üniversite, 6’sı diğer özel bütçeli idare, 88’i belediye ve 8’i il özel idaresidir.” Dev bütçeli Diyanet’in ise 113 milyon TL’yi “kâr amacı gütmeyen kuruluşlar”a aktardığı ve bu “yardım”ların bilgisinin olmadığını da bu raporlardan öğrenmekteyiz. Görüldüğü gibi devletin işçi ve emekçiden yapılan kesintilerden, alınan vergilerden elde ettiği paralar gericiliğe akıtılmaktadır.
Öte yandan mülkiyeti belediyelere, Hazine’ye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait bağışlanmış ya da düşük bedellerle tahsis edilmiş arazilere kurulan gerici yurtların sayısı ise oldukça fazladır. AKP’nin cemaatler ve gerici vakıflarla işbirliğinde, hızla çoğalan TÜRGEV ve çocuk istismarı açığa çıktığı halde “bir kerecikten bir şey olmaz” denilerek korunan Ensar Vakfı öne çıkmakta, bunlar özellikle kollanmaktadır.
Gericiliğe ayrılan ve bilgisi paylaşılmayan bu harcamaların dışında devlet bütçesinden bilinen harcamalar da oldukça yüksektir. Diyanet, 2017 yılı içinde 6,8 milyar TL’lik bütçesine ek olarak 323 milyon 344 bin TL daha ödenek almış, imam maaşlarının yetişmediği gerekçesiyle 111 milyon 988 bin TL ödenek üstü harcama yapmıştır. Bunun dışında eğitimin piyasalaştırılmasıyla birlikte artan ve devletçe desteklenen özel okulların önemli bir kısmının da dinsel gericiliğin denetiminde olduğu bilinmektedir. Çeşitli teşvik ve vergi muafiyetleri ile desteklenen bu okullarda AKP iktidarının istediği “dindar ve kindar” nesiller yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca özel teşviklerle ve de mecbur bırakılarak öğrenciler imam hatip okullarına yönlendirilmektedir. İmam hatip ortaokullarının sayısı son 5 yılda 3 kat artarak 3.286’ya, bu okullardaki öğrenci sayısı ise 7,5 kat artarak 723 bin 108’e çıkmıştır.
AKP iktidarının dinsel gericiliğin önünü açmak adına yüklendiği en önemli alanlardan biri eğitim olduğu için çocuklara olabilecek en erken yaşlarda yönelmektedirler. Her yerde açılan sıbyan okulları bunun en somut örneğidir. Özellikle yoksul mahallelerde açılan bu okulların 2014-2015 eğitim-öğretim yılında yasal dayanakları da oluşturulmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kreşlerin yarısı, özel kreşlerinse en çok dörtte biri fiyatına hizmet veren, kimi zaman da para almadan faaliyet gösteren bu yerler için belediyelerce arazi ve binalar tahsis edilmekte, bu okullar gerici tarikatlarca özellikle desteklenmektedir.
AKP gericiliğe yatırımda
fayda görüyor!
AKP’nin gerici tarikatların denetimindeki dernek ve vakıfları beslemesi, yoksul emekçilerin ekonomik yardımlarla bu çeperde tutulması, eğitimin her alanında gericiliğe alan açılması kuşkusuz özel bir amacın ürünüdür. Tarikat ve cemaatler dernek, vakıf vb. yollarla toplumsal yaşamın her alanına uzanmakta, kitleleri iktidarın her politikasına yedekleyen bir işlev göstermektedirler. Aynı zamanda tarikat ve cemaatlerin rant sağlayan işleri de buralar eliyle çevrilmektedir. Biliniyor ki bu gerici tarikat ve cemaatlerin hepsi belli bir sermayeyi kontrol etmektedir.
Varlığını sermaye düzeni içinde sürdüren bu gerici odakların çıkarları her zaman kurulu düzenin çıkarlarıyla örtüşmektedir. Kuşkusuz iktidarın çıkarlarına ters düşenlerin nasıl hizaya getirildiği son dönem örnekleriyle bilinmektedir. Ancak kalıcı olan şudur ki sermaye düzeninde dinsel gericilik işçi ve emekçileri denetim altında tutmakta en etkili araçlardan biri olarak kullanılmaya devam edecektir. Din istismarcısı AKP de bu gericiliğe yatırım yaparak geleceğini kurtarmak hesabındadır. Tüm bunlar gericiliğe karşı mücadelenin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Erdoğanlar lüks ve şatafata doymuyor
Emekçileri din bezirgânlığı ile aldatanların lüks ve şatafat düşkünlüğü sınır tanımıyor. Din tüccarlığı ve sözde “insani yardım” şovlarıyla öne çıkan Emine Erdoğan, kullandığı lüks eşyalarıyla bir kez daha gündem oldu.
Yüz binlerce liralık çantalar kullanan Emine Erdoğan’ın, AKP şefi Tayyip Erdoğan’la birlikte Macaristan’a giderken de 35 bin liralık Chanel marka çantası görüntülere yansıdı. Emine Erdoğan’ın, daha önce de 50 bin dolarlık (308 bin TL) Hermes çanta taktığı göze çarpmıştı.
İthal edilen hayvanlarda şarbon hastalığının ortaya çıktığı günlerde Erdoğanların saraylarında verdiği yemeğin menüsü de tepki toplamıştı. Menüde ejder suyu, starex meyvesi eşliğinde aloevera, zencefilli somonlu suşi yer almıştı. |