17 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/23

Sınıfa karşı sınıf!
İletişim alanına kirli savaş ayarı!
Katiller, tetikçiler devlet güvencesinde
Yaşam alanlarımız ranta kurban!
Açlık sınırındaki ücretle gelir vergisinde basamak atlamak!
“Dayanışmayı büyütmemiz ve birlik kurmamız gerekiyor”
Sahte güzellik algısı ve sömürü üzerinden büyüyen AVON!
"Metal Fırtınanın yolundan 2017’ye hazırlanıyoruz!"
15-16 Haziran etkinlikleri
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'ne dair - 3
“Mücadelemize devam edeceğiz!”
LYS karşıtı şenlikler gerçekleştirildi
Karanlığa karşı geleceğiz ve değişecek dünya!
Liselerde protestolar sürüyor: “Hep birlikte sırtımızı dönelim”
Piyasacı eğitimi durduralım!
İngiltere’de Brexit Referandumu ve kapitalizmin korkusu
Venezuela’da Amerikancı sağın referandum hamlesi
Rakka-Menbiç operasyonu ve Kürt halkını bekleyen tehlikeler
14 Haziran’da Fransa’da milyonlar sokaklardaydı
“Karanlığın en zifiri olduğu an, aydınlığa en yakın olan anıdır!”
Clara Zetkin proleter kadınların devrim mücadelesinde yaşayacak
Enternasyonal proleter edebiyatın usta kalemi: Maksim Gorki
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İngiltere’de Brexit Referandumu ve kapitalizmin korkusu

A. Engin Yılmaz

 

İngiltere 23 Haziran’da yapılacak olan önemli bir referanduma hazırlanıyor. Çok uzun süredir yürütülen İngiltere’nin AB üyeliği tartışması, yapılacak referandumla nihayet bir sonuca bağlanacak. Brexit (British Exit; yani İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılışı) referandumu Başbakan Cameron’ın 2015 genel seçimlerinden önce, 2017 yılı içerisinde verdiği vaatlerin bir sonucu olarak gündeme gelmişti. AB’den çıkmayı savunan muhafazakarların güçlü basıncıyla 23 Haziran 2016 yılına çekilen referandum, sadece İngiltere’nin değil, tüm Avrupa’nın, dahası dünyanın da gündemine oturmuş bulunuyor.

AB’nin dağılabileceği inancıyla Avrupa’da korku, dünyada ise endişe yaratmış bulunan referandum, ABD, Almanya, Fransa, IMF ve çeşitli sermaye gruplarını harekete geçirmiş ve uluslararası bir sorun haline gelmiş bulunuyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, “Brexit uluslararası bir mesele. Son 6 ayda ziyaret ettiğim bütün ülkelerde bana Brexit’in ekonomik sonuçları soruluyor” diyor. İngiltere’nin AB’den ayrılması durumunda dış finansmanda keskin bir düşüşe bağlı olarak sterlinin önemli ölçüde değer yitirebileceğini, yatırım ve tüketimde büyük daralma olabileceğini sözlerine ekleyen Lagarde, sorunun sadece İngiltere’nin iç meselesi olarak görülmemesi uyarısında bulunuyor.

ABD Başkanı Barack Obama, İngiliz seçmenlere 23 Haziran’daki referandumda sorulacak olan “İngiltere AB’de kalsın mı, ayrılsın mı?” sorusuna “AB’de kalsın” demelerini halkın görevi olarak sunuyor ve vermeleri gereken cevabı adeta dikte ettiriyor. Bunu yapmamaları durumunda “İngiltere ve ABD arasında yapılacak olan ticari anlaşmanın sıranın sonuna atılacağı” tehdidinde bulunuyor. İsveç Dışişleri Bakanı Margot Wallstrom ise, referandumdan AB’den çıkma yönünde karar çıkması durumunda AB’nin dağılmasının önünün açılabileceğini, başka ülkelerin de İngiltere’nin yolunu tutabileceğini ve bunun bir domino etkisi yaratabileceğini söyleyerek, adeta AB’nin ortak kaygısını dile getirmiş oluyor.

Dayanaksız hayaller ve katı gerçekler… Ya da AB’nin sonu mu?

Avrupa Birliği, emperyalist merkezler tarafından dünya işçi sınıfı ve emekçi kitlelerine ve ezilen halklarına “refahın ve demokrasinin”, “barışın ve özgürlüğün”, “çağdaşlığın ve uygarlığın” temsilcisi olarak sunulmuştu. Türkiye’nin egemenleri ve liberalleri de “çağdaş uygarlık yürüyüşü”nde AB üyesi olmanın, “refaha ve demokrasiye” ulaşmakla eş anlamlı olduğunu ileri sürerek emekçileri aldatmayı, sersemletmeyi ve temelsiz hayallerle oyalamayı amaçlayan gerici bir propaganda yükseltiyorlardı.

Gelinen aşamada bu gerici propaganda bizzat AB’nin icraatları üzerinden yerle bir olmuş, liberal reformistlerin rüyaları son bulmuş, işçi ve emekçiler acı gerçeklerle yüz yüze kalmış bulunuyor. Bunun böyle olduğunu görüp anlamak için tüm Avrupa ülkelerindeki sosyal yıkım ve kemer sıkma saldırılarına, büyüyen işsizliğe ve yoksulluğa, bunun yol açtığı sosyal mücadelelere, yükselen ırkçılığa, birliğin etkin üyeleri olan Almanya, Fransa ve İngiltere’nin Ortadoğu, Kafkasya ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde yürüttüğü barbarca müdahale ve savaşlara bakmak yeterlidir. Eğer AB, emperyalist merkezlerin iddia ettiği gibi refahın kalesi ise Yunanistan, İspanya, Portekiz ve üç aydır soluklu bir şekilde süren ve Fransa’nın sokak ve meydanlarını dolduran işçi ve emekçiler görkemli çıkışlarıyla neyin kavgasını veriyor olabilirler ki?

Demek ki AB, “çağdaşlığı ya da uygarlığı”, “refahı ya da demokrasiyi”, “barışı ve özgürlüğü” değil, kapitalist sömürünün ve emperyalist barbarlığın Avrupa odağını temsil eden emperyalist bir güç odağıdır. Tekellerin sınırsız sömürü ve egemenlik arzularını, yayılmacı planlarını ve savaş tehdidini temsil eden tekellerin barbar Avrupasıdır. Bu özet değinmeleri, gerici emperyalist bir oluşum olan Avrupa Birliği’ne atfedilen “çağdaş uygarlık”, “demokrasi” ve “refah” gibi propagandaların birer masaldan ibaret olduğunu belirtmek ve bir rüyanın son bulduğuna işaret etmek için dile getirmiş olduk.

Öte taraftan “Avrupa Birleşik Devletleri” hülyasının Avrupa kapitalizmine dar gelen ulus-devlet engelinin aşılması ihtiyacının dayatmasının bir sonucu olduğu inancı ve Almanya-Fransa ittifakının her alanda birleşmiş “Avrupa Birleşik Devletleri”ne dönüşmesi hedefi de önemli bir darbe yemiş bulunuyor. Zira küreselleşmenin geldiği boyut ne olursa olsun ve sermaye ne kadar küreselleşirse küreselleşsin, ulus-devlet yerel sermayeler ve egemen sınıflar için en etkili araçtır.

Kapitalistler arasında ve devletler arasında geçici anlaşmalar elbette mümkündür. Bu anlamda, Avrupalı kapitalistlerin bir anlaşması olarak Avrupa Birleşik Devletleri de mümkündür… Fakat ne üzerine bir anlaşma? Sadece, birleşik güçlerle Avrupa’da sosyalizmi ezmek... Bugünkü ekonomik zeminde, yani kapitalizmin koşulları altında, bir Avrupa Birleşik Devletleri gericiliğin örgütlenmesi anlamına gelecektir. … Emperyalizmin ekonomik koşulları bakımından, -yani sermaye ihracı ve dünyanın ‘ileri’ ve ‘uygar’ sömürgeci güçler tarafından paylaşılması bakış açısından – bir ‘Avrupa Birleşik Devleri’, kapitalist ilişkiler altında ya olanaksızdır ya da gericidir.” (Lenin, Avrupa Birleşik Devletleri sloganı üzerine)

İçinde bulunduğumuz yeni tarihsel dönmde derinleşen mali kriz, kızışan emperyalist rekabet ve hegemonya mücadeleleri, emperyalistler arası keskinleşen çelişkiler tüm kapitalist ittifakları sarsmakta, AB de dahil mevcut kapitalist birlik ve blokların akıbetini belirsizleştirmektedir. Zira bu birlikler farklı emperyalist odakların farklı çıkarları, farklı pazarlıkları ve entrikaları üzerinde yükselen birliklerdir ve şu sıralar İngiltere’de yapılacak referandum örneğinde görüldüğü gibi iddia edildiği kadar sağlam temellere dayanmadıkları için de sonuçları bakımından büyük korkulara konu olabilmektedir. Çünkü İngiltere’nin birlikten ayrılmasının sadece AB’nin dağılmasını değil, aynı zamanda dünya ekonomisinde dağılmayı da hızlandıracağı ortak kabul görüyor.

İngiltere’nin AB’den çıkışının AB’nin geleceğini nasıl etkileyeceği temel bir soru olarak orta yerde duruyor ve bunun domino etkisi yaratacağı ortak bir kanı olarak dile getiriliyor. Örneğin Washington merkezli Pew Research Center’ın 7 Haziran’da yayınladığı ankete göre, Fransa’da AB üyeliğine olumlu bakanların oranı geçen yıla göre %17, İspanya’da %16, Almanya’da %8, İngiltere’de %7 gerilemiş bulunuyor. Yunanistan’da ise AB üyeliğine olumlu bakanların oranı %27’lere düşmüş durumda. Bu durum haklı olarak Avrupa Birliği’ni endişelere boğmuş görünüyor. Brexit’in gerçekleşmesi halinde İngiltere gibi diğer bazı Avrupa ülkelerinin de gelecekte Londra örneğini takip edeceği ve bunun da Birliği dağılma eşiğine getirebilecegi korkusu kapitalistleri sarmış bulunuyor. Brüksel’in en önemli düşünce kuruluşlarından Bruegel uzmanı ve Almanya ESMT Berlin Üniversitesi Başkanı Jörg Rocholl, Avrupa’nın İngiltere’deki referandum süreciyle beraber son yılların en zorlu yol ayrımına geldiğini söylüyor ve “İngiltere’nin Birlik’ten ayrılması Avrupa Birliği üyeleri arasında benzer bir hareketi tetikleyebilir. Bu da, Avrupa siyasetinin tamamen yeniden hesaplanması manasına gelir” diye ekliyor. Kıta Avrupası’ndaki AB karşıtlarıyla, İngiltere’de AB’den çıkmak isteyenlerin temel argümanlarının benzerliği, domino etkisi inancının temel nedenleri arasında bulunuyor.

İşçi sınıfının gündemi "yeni" sınıf savaşlarıdır

Bir emperyalist kamp olarak şekillenen AB’de kalıp kalmamak gibi bir tercih elbette ki işçi sınıfının ve onun politik temsilcilerinin gündemi ve sorunu olamaz. Bu ancak sermayenin farklı temsilcilerini ilgilendiren bir sorundur. Nitekim AB’de kalmak isteyenlerle ayrılmak isteyenlerin eksen aldığı konular hemen hemen aynıdır. AB yasaları tarafından İngiltere tekelleri ve şirketlerin rekabet gücüne önemli darbelerin vurulup vurulmadığı, İngiltere tarafından AB’ye her yıl ödenen 8,5 milyar sterlinin ülke içinde daha önemli amaçlar için kullanılıp kullanılmadığı, Avrupa içerisinden gelen göçmen dalgasının önlenip önlenemeyeceği, sözü edilen konuların başlıcalarıdır. Gerekçeler ise elbette ki farklıdır.

Onlar arasındaki ayrımlar, İngiltere kapitalizminin çıkarlarının, Avrupalı ve uluslararası rakiplerine karşı nasıl en iyi şekilde savunulacağı üzerinedir. Dolayısıyla hangi taraf kazanırsa kazansın, bedeli işçi sınıfı ve emekçi kitleler ödeyecektir.

Tekellerin emperyalist Avrupası’nın dünya ölçüsünde kızışan emperyalist rekabet ve nüfuz mücadelelerinde konumunu güçlendirmek çabasının, Avrupa işçi sınıfı ve emekçilerine faturası, büyük bir sosyal ve iktisadi yıkım olarak yaşanmaktadır. Milyonlar için kabusa dönüşen işsizlik, süreklileşen hayat pahalılığı, derinleşen yoksulluk, sosyal hakların gaspı, ırkçılık ve polis devletinin güçlendirilmesi bugünün AB’sinin çıplak gerçekleridir. Bunu her gün yaşayarak gören bu ülkelerin işçi ve emekçileri bunun için sokakları ve meydanları doldurarak mücadele yolunu tutmaktadırlar. Dolaysıyla işçi sınıfının seçimi AB’de kalıp kalmamak değil, sınıf mücadelesidir. Sınıf bilinçli proleteryanın şiarı “Yaşasın Sosyalist Avrupa!” olmalıdır.

 
§