25 Mart 2016
Sayı: KB 2016/12

Savaş, sömürü, baskı, zulüm...
Sokakların sessizliği!
Sınıf eksenli birleşik devrimci direniş
Gözaltı ve tutuklamalar sömürü düzeninin devamı için
Güçlü bir 1 Mayıs için seferber olalım!
Belirleyici olan işçilerin birliği ve üretimden gelen gücünü kullanma başarısıdır!
Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direnişe!
Kölelik yasalarının önünü açmak için “taşeron kalkıyor” yalanı
Samba’dan mı ithal edelim yoksa Vals’ten mi?
Mercedes işçileri ilk önemli adımı attı
Bu mücadele devam ediyor, yeni dönemin bilinci, güçleri ve unsurlarıyla…
Yasaklara rağmen Newroz ateşleri yakıldı
Amed’de on binler Newroz’u coşkuyla kutladı
Avrupa Newroz’una coşku ve direniş kararlılığı hakimdi
Rojava’da kırılgan federasyon ilanı
Obama Küba’da “değişim” peşinde
Dinci-gericiliğin tecavüzü aklama çabaları
Devrimci Gençlik Birliği II. Genel Kurulu gerçekleşti
“Vurulup düşseler de her kuşatmada, serüvencidirler onlar ve hiç ölmezler”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bu mücadele devam ediyor, yeni dönemin bilinci, güçleri ve unsurlarıyla…

 

Metal İşçileri Birliği çalışanları ile asgari ücret farkları üzerine gelişen mücadele, Renault süreci ve yeni dönem hedefleri üzerine konuştuk.

- Asgari ücret farklarıyla ilgili süreç nasıl gelişti? MİB’in buradaki rolü nedir?

- Asgari ücret farklarıyla ilgili yaşanan süreç metal fırtınadan bağımsız değil. Metal fırtınanın bir sonucudur, yarattığı baskının bir ürünüdür. 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan sonuç burjuva siyasetinin sosyal sorunlara yönelik vaatlerde bulunmasının, bunu istismar etmesinin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Metal fırtına burada büyük bir patlama halinin olduğunu ortaya koymuştur. Sonrasında AKP’nin verdiği vaatler ve tek başına hükümet olması asgari ücrete zam konusunu zaten gündeme getirmişti. Bu mücadelenin bir sonucuydu. Onları bu zammı yapmaya iten neden buydu. Fakat biz biliyorduk ki bu zammı bir şekilde yapmayacaklardı. Sonuçta sermayenin buna itirazları vardı. Ucuz iş gücü üzerine kurulu bir ekonomik düzen var. Dolayısıyla bundan kolay kolay vazgeçmeyeceklerdi. Sonuçta ne oldu, elbette bu zam bir şekilde yapıldı. Fakat tırpanlanarak yapıldı, kesilerek yapıldı. Oyunlar devreye girdi.

MİB daha bu aşamada, seçimlerin hemen ardından metal işçisinin taleplerini net bir şekilde formüle etti. Öncelikle kendi kriterlerini belirledi. Birincisi asgari ücret vergiden muaf insanca yaşanabilir bir düzeyde olmalı. Bu yoksulluk sınırıdır, 4 bin liradır. Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde bir takım yalpalamaları, bu vaadi unutturmaya yönelik bir takım oyunları da gördüğümüz ölçüde şunu söyledik, kesinlikle kayıtsız şartsız 1300 lira yapılmalıdır. Bir talep daha formüle ettik. Asgari ücret 1300 lira yapıldıktan sonra diğer ücret gruplarına da buna uygun zamlar yapılması, kıdem farkı verilmesi gerektiğini söyledik.

Sonuçta süreç bizi yanıltmadı. Zam denilen oranda yapılmadı. Bir oyun yapıldı. Toplamda 117 lirayı bulan bir zam yapıldı gerisi asgari geçim indirimi adı altında bir biçimde yedirildi. Bu fabrikalarda bir dizi tepkiye de yol açtı. Ancak burada asıl sorun üst ücret gruplarının bu zamdan yararlanmayacak olmasıydı. Sonuçta öyle bir çalışma düzeni, öyle bir sendikal düzen var ki karşımızda hem satış sözleşmelerine imza atılmış hem asgari ücrete yakın ücret seviyelerine işçi mahkum edilmiş, bunu ikramiyelerle, sosyal yardımlarla bir biçimde tolere etmiş. Ama bu son yapılan zamlarla beraber yeni giren işçinin saat ücreti 7.32 olunca, eski çalışanlarla olan kıdem farkı da kapanmış oldu. Bu bir süredir biriken tepkiyi bir kez daha tetikledi. Uzun yıllardır bu fabrikalarda emek veren, alınteri döken işçi arkadaşlarımız doğal olarak tepkilerini göstermeye başladılar. Bu da bizim öngördüğümüz bir durumdu.

“Birleşik mücadeleyi örmeye çalıştık, her cepheden engel oldular!”

Biz bir yandan bu taleplere sahip çıktık, bir yandan bu mücadeleye öncülük yaptık, buna zemin oluşturduk. İşçi arkadaşlarımız bu büyük tepkiyi sayfamız aracığıyla ortaya koydular. Biz bu mücadeleyi Renault başta olmak üzere bir dizi fabrikada örmeye başladık. Bunun ortak bir mücadeleyle, işçilerin birleşik mücadelesiyle kazanılabileceğini biliyorduk. Bundan dolayı sendikalara yönelik de bizim çağrılarımız oldu. Ama sendikaların ne olduğunu bildiğimiz ölçüde bizim asıl amacımız işçi arkadaşların sendikalarına bu baskıyı kurmalarıydı, bu ortak talep uğruna, bu meşru talep uğruna mücadelenin örgütlenebilmesiydi.

Fakat sendikaların tavrı hemen hemen aynı oldu. Türk Metal malum 2017’ye topu attı. Diğer sendikalar işçiden böyle bir talep olmadıktan sonra biz bu talep doğrultusunda mücadele vermeyiz dediler. Birleşik Metal bunun için mücadele edenler eder buna saygı duyarız ama biz sendika yönetimi olarak burada sorumluluğu almayız çizgisindeydi. Halbuki bu mücadele ortak bir eksen ile verilebilirse başarıya ulaşabilirdi. Sorunu öncelikle sendikalı işyerlerinde çalışanlar yaşıyorlardı. Bunu yapmak yerine onlar hep geri durdular. Onlar da Türk Metal kafasındaydılar. İşte 2017, sonrasında sözleşmemiz var… Sonuçta teslimiyetçi, işbirlikçi sendikal düzene bir mahkumiyet vardı. Metal fırtına bunu aşmıştı aslında, buna vurulmuş bir darbeydi. İşçiler "biz bunu kabul etmiyoruz, bu bizim için meşru değilse biz bunu kendi eylemli gücümüzle aşarız" diyorlardı. Sendikalar sürecin en başından beri işbirliği yaptılar. Ortak bir ittifak halinde davrandılar. Birisi Türk Metal, cepheden karşı koydu, kesinlikle sınırı çekti, diğerleri daha utangaçça bunu yaptı. Sonuçta mücadele edenleri yalnız bırakarak aynı çizgide olduklarını gösterdiler.

Biz bu koşulları bildiğimiz için, kimlerle muhatap olduğumuzu bildiğimiz için şöyle bir öngörüde bulunduk: Tek tek fabrikalar başlar, mücadele ederler, talep ederler ama giderek bunun ortak bir mücadele sürecine dönüştürülmesi lazım. Bundan dolayı da daha bizim bu sürecin ilk başından itibaren şöyle bir fikrimiz hep vardı. Ortak bir buluşma, bir Kent Meydanı buluşması fikrimiz vardı. Ortak mücadelenin sürdürülebilmesi, ortak bir hattın sürdürülmesi için, birleşik bir tarzda devam edebilmesi için bu tür öngörülere de sahiptik. Evet tek tek fabrikalar ayağa kalkabilir ama karşımızda tek bir sınıf düşmanı cephe var, MESS var, hükümet var öte yandan işbirlikçi sendikalar var, bunlar işçilerin haklı mücadelesini kırmak için çalışacaklardı ve bu ücret talebini karşılamayacaklardı. Biz bunu biliyorduk. Çünkü bunun yapılması demek ucuz işgücüne dayalı bu sistemin çökmesi değilse bile büyük bir yara alması anlamına gelecekti. Ücret seviyesi genel olarak artmış olacaktı. Bir diğeri de işçiler Mayıs ayından sonra bir defa daha sermaye ve sarı sendikaların kurduğu bu sömürü çarkına büyük bir çomak sokacaklardı, büyük bir özgüven kazanacaklardı. Biz bu sözleşmeyi bir biçimde deldik, bu kez yine yaptık, yine başardık diyeceklerdi. Bundan sonra da her ne kadar Mayıs ve Haziran ayından sonra çeşitli fabrikalarda bir dizi oyunla kontrolü ele geçirmiş görünseler dahi ipleri ellerinden kaybetme riski doğacaktı. Bu mücadeleyi verirken düşmanlarımızın kimler olduğunu biliyorduk. Buna uygun davranma çabasındaydık.

Biz böyle bir öngörü içerisindeyken, böyle bir hazırlık içerisindeyken süreç nasıl gelişti, buna uygun politikalar, talepler, buna uygun bir eylem biçimi, eylem hattı düşünürken süreç tam da bizim öngördüğümüz biçimde gelişti. Ocak ayının başından itibaren bir dizi fabrikada Mayıs ayını hatırlatır bir ruh hali oluştu. Bir eylem isteği, mücadele isteği oluştu. Bunun en başında Renault geliyordu, en disiplinli, en kararlı, özgüveni en güçlü fabrika olarak Renault öne çıktı. Bundan başka bir dizi fabrikada da benzer süreçlerin yaşandığını biliyoruz. Tofaş’ta çok ciddi reaksiyon oldu. İşçiler sendika odasının önüne yürüdü. Bursa’da Orhangazi hattındaki fabrikalarda benzer bir öfke, benzer bir mücadele isteği söz konusuydu. Bursa dışındaki fabrikalarda benzer tepkiler vardı. Bu MİB üzerinden ifade edilen talep, öfke ile sınırlı kalmıyordu. Eylemli bir takım adımlar da atıyorlardı. Borçelik’te böyle oldu. Sendika önüne gittiler, İK’yı aşağıya inmek zorunda bıraktılar. AKA’da böyle oldu, Çimtaş’da böyle bir durum yaşandı. Bu fabrikaların bazılarında da bu eylemli süreç içerisinde ücret artışlarının alındığını biliyoruz. Bazı örgütsüz fabrikalarda da işçileri geri tutmak amacıyla asgari ücret seviyelerinde zamlar yapıldığını biliyoruz.

“Sendikalar itfaiye rolünü üstlendi!”

Hareket Ocak ayı içerisinde böyle bir ivme içerisindeyken Türk Metal’in tavrı zaten belli, diğerleri de birer itfaiye gibi bu ateşi söndürmeye çalıştılar. Örneğin Tofaş’ta yaşanan bu oldu. Tofaş sürecin başında dinamik bir haldeyken, Çelik İş genel merkez ve Çelik İş Tofaş Şube bu dinamizmi bir şekilde söndürdü. Bu arada bu süreci bir şekilde örgütlemeye çalışan, işçinin sesi soluğu olan MİB’e karşı kara propaganda yürüttü. İşçiyi uzak tutmak için manevralar yaptı. Biz o zaman Tofaş gibi bir fabrikada şunu söyledik. Mesele sendikal rekabet meselesi değil, işçinin hangi sendikada olduğu meselesi değil, çünkü bu talep, bu sorun bütün işçileri kapsıyor, bütün işçileri kapsayan ortak bir mücadele ekseninin, birlikteliğin sağlanması gerekliliğini dile getirdik. Bu çağrımız Tofaş'ta yanıt da buldu. Tofaş İşçi Birliği ile kendini ifade eden bir dizi arkadaşımız oldu. Ama şu bir gerçek Birleşik Metal ve Çelik İş yönetimi, bunların uzantıları bize karşı çok açık bir cephe aldılar. Bir arada çalıştılar. MİB’in etkisini zayıflatmak için açıktan işbirliğine gittiler. Bizi suçladılar. Bizim sorunumuz yönetimler değil, MESS değil diyen bir tavır geliştirdiler. Bunu niye söyledim; ateşin Renault dışında başka fabrikalara yayılmasının önüne geçen tam da bu işbirliği oldu. Tofaş’ın durdurulması, başka fabrikaların durdurulması… Kaldı ki Renault işçileri harekete geçtikten sonra Birleşik Metal’den diğer fabrikaları harekete geçirmesini istemişti fakat sendika buna karşı olumsuz yanıt vererek bunun önüne geçti. Biz biliyoruz ki zaman içinde bu fabrikalardaki mücadele isteği kendisini açığa vurdu. Gebze’de 7-8 fabrika ortak bir tavır belirlediler. Biz ortak mücadeleye geçiyoruz dediler. Fakat bu kararlar alındığı sırada Birleşik Metal yönetiminin geri planda eylem kırıcı bir dizi tavrının olduğunu biliyoruz. Şimdi bu fabrikalar eyleme çıktıklarında, bu kırıcı faaliyetlerden dolayı 3 fabrika kaldı. Bunlar da yalnız bırakıldı. Bildiğimiz aynı tarz. İşçi yaparsa biz yanındayız ama yapmazsa da yapacak bir şeyimiz yok. Yanında oldukları da eylemli bir destek değil, sendikal bir destek değil. Sonuçta buraları bir biçimde soğuttular. Sermayenin, devletin, hükümetin, polis güçlerinin organize çalışması sonucunda eylemleri bitirmek zorunda kaldılar. Bu Şubat ayı başlarında, ortalarında olan gelişmelerdir.

“MESS, devlet, sendikal ihanet şebekesi ve sendikal bürokrasi el birliğiyle Renault’un yenilmesine neden oldu!”

- Renault’taki süreç nasıl gelişti?

- Bu arada Renault işçileri kendi iradesiyle mesai çıkışlarında eylem yapma kararı aldı. Sonrasında mesaiye kalmama eylemlerine başladı. Biz bunlara destek verdik, sahip çıktık. Bunun anlamlı bir adım olduğunu söyledik. Fakat şunu da ilave ettik. Siz gerçekten koparıcı bir stratejiye dayanmayan bir eylem yaparsanız bu eylemler bir süre sonra size döner ve sonuç alamazsınız, parçalanır ve bir yerden sonra da kırılmakla yüzyüze kalırsınız diye bir düşüncemiz vardı. Bu dönemki yazılarımızda bunu işledik. Şu tehlikeye dikkat çekiyorduk, karşısında işçi sınıfı düşmanı bir cephe var, sınıf bilinciyle hareket ediyorlar, tam bir organize yapı var. Bunlar bir yandan işçi sınıfının bunlara karşı birleşmesine engel olmaya çalışıyorlar, bir yandan Renault’u yalnız bırakıyorlar, uygun şartlar oluştuğunda da onu ezmek için harekete geçeceklerdir diyorduk. Nitekim gelişmeler bunu doğrulamış oldu.

Renault’da bu süreç başladığında çok ciddi bir üretimi durdurma eğilimi vardı. İşçiler üretimi durduralım ve sonuç alalım diyorlardı. Ama bir şeyle karşılaştık, o da şuydu. Bizzat Birleşik Metal ve onun yandaşı olan bir takım işçiler üretimi durdurma sözüne karşı bile çok ciddi bir bastırma faaliyeti içindelerdi. Örneğin sayfamızda bununla ilgili bir yazı yazıldığında yorumlarla, başka yayınlarla, hatta doğrudan R-M Metal-İş üzerinden MİB’i suçlayan, provokatörlük ile itham eden, "işçiler sendikasıyla karar alıyor size ne" diyen bir tavır içerisindeydiler. Biz elbette ki üretim durdurarak sonuç alınacağını biliyorduk, fakat bunun genelleştirilebildiği ölçüde yapılabileceğini de biliyorduk. Bir yandan Renault’daki kararlılığı arttırmakta, diğer yandan da diğer fabrikaları bu mücadeleye katacak, birleştirecek bir mücadele eksenini ortaya koymaktaydık.

Süreç bizi tümüyle doğruladı. Ortada bir stratejisizlik var. Ne olursa olsun üretimi durdurmaktan uzak duran, ne olursa olsun diğer fabrikaları Renault’nun yanına koyma iradesinden, düşüncesinden uzak duran, bunun için elinden gelen her şeyi yapan, her türlü kırıcı faaliyeti gösteren bir sendikal anlayış ve onun uzantılarını gördük. Aslında bakıldığı zaman, Renault ile ilgili bazı bilgileri paylaşmak gerekiyor, Renault önce mesai eylemi yaptı, bu başta etkili bir eylemdi. Beraberinde vardiya çıkışlarında eylem yapıyorlardı. Çok kısa bir süre sonra bu yürüyüşler iki güne indirildi ve bu Renault işçisi için bir moral bozukluğuna yol açtı. Mesai eyleminin etkisini de bir süre sonra fabrika yönetiminin aldığı önlemler kırdı. Örneğin kaydırmalı sistemi getirdiler, esnek çalışmayı devreye soktular, emekli işçileri yeniden çağırdılar. Şubat ayının ilk haftalarından itibaren bu eylem etkisizleşmiş ve anlamsızlaşmış oldu.

Birleşik Metal Renault’daki bu enerjiyi bu yorucu yıpratıcı eylemler ile söndürmek yönlü bir tavır izlemiş oldu. İşçiler bu aşamadan sonra kendilerine bir parça da güvensizleştiler. Yılgınlıklar baş gösterdi. MİB olarak biz bunun farkındaydık. Bilinçli ya da bilinçsiz sendikal bürokrasinin kararlı, sonuna kadar gitme iradesi olan sınıfı kırma ve bizzat kendi elleriyle yarattıkları güvensizlikler ile de kendi inisiyatifleri ve otoritelerini sağlama pratiğini gördük. Biliyorusunuz onlar işçi sınıfı hep yapamaz edemez, yılgındır der. Aslında bu onların kendi düşüncesidir. Bunlar bir şekilde işçiyi yorarak ve yıpratarak işçiye de aynı düşünceyi empoze ederler ve bunun üzerinden de yol yürürler.

Biz burada Birleşik Metal cephesinden ikinci bir taktik daha gördük. Bu eylem belli bakımlardan zaten etkisizleştikten sonra, Renault işçisinin yalnızlığı iyice ayyuka çıktıktan sonra burada işi getirip seçim sürecine bağlamaya kalktılar. Adnan Serdaroğlu bunu bir toplantıda açıkça ifade etti. İşçilerin büyük tepkisini gördü. Zammı bir tarafa bırakalım yönetimle oturalım bu arada iş barışını da sağlayalım, seçim yapalım ve bizim temsilcilerimizi tanısınlar dedi. Hemen akabinde Renault yönetimiyle Birleşik Metal yönetimi arasında bir toplantı yapıldı. Bu toplantı nedir belli şaibeler de var, olup olmadığı ile ilgili. Seçim sözü aldık dediler ve bu çıkmaza girdiler.

Biz MİB olarak bunun Renault işçisini ücret, hak mücadelesinden alı koymak, giderek sendikal oyunların içine hapsedip buradan mücadelesini kırmak hedefli bir oyun olduğunu belirttik. Böyle bir politika olduğunu söyledik. Bu andan itibaren çok ciddi uyarılarda bulunduk. Fakat sonrasında ne oldu, çok kısa bir süre sonra bu seçimin olamayacağı anlaşıldı. Biz buradaki tehlikeye işaret ettik. Elbette Türk Metal’in gitmesi ve yetkinin Birleşik Metal'e geçmesi önemlidir ama işçiyi birleştiren ve motive eden talep ücret talebiydi. İş getirilip seçim sandığına endekslendiği anda zaten bölünmeler oldu. Ücret konusunda da sendikanın yan çizmesi, üyesi olduğu başka fabrikaları harekete geçirememesi ciddi kafa karışıklıklarına ve istifalara yol açmıştı. Bir parçalanma süreci söz konusuydu. Bu aşamada dediğimiz uyarıları yaptık. Bir yerden sonra şunu açıkça da söyledik: İş tehlikeli bir noktaya gidiyor, çünkü Renault yönetimi açıktan ifade etmiş, hükümet tarafını belli etmiş, Fransız yönetimi açık bir pozisyon belirlemiş, bir takım gizli planlar var. Renault işçisini tam da bunun üzerinden ezme yönünde bir oyun oynanıyor. Bu aşamada bizim yaptığımız bir açıklamamız var. Bu mesai eylemi artık hükmünü yitirmiştir, mesai eylemini artık bitirin. İkincisi bu süreci seçim endeksli olmaktan çıkarın. Seçimi her halükarda yaparsınız, bunun için Renault yönetiminden icazet almanız gerekmiyor. Çünkü seçim endeksli bir gerilim politikası, üretimi durdururuz anlayışı işçiyi bölecektir. Bu eylem başarısız olmaya mahkumdur. İşçi her ne kadar Türk Metal konusunda net bir tavra sahip olmakla beraber böyle bir eylem söz konusu olduğunda bir parçalanmanın sözkonusu olacağı aşikardır. Ve Kent Meydanı eylemine hazırlık yapın. Buradaki anlayış bizim için neydi, Renault işçisini yalnızlıktan çıkarmak, ezilmesinin önüne geçmek ve ücret meselesini genel bir sınıf hareketinin olabilirse olur, olmazsa olmaz yolunu açabilmekti. Renault’nun ateşini diğer fabrikalara taşımaktı.

Hareketin genelleşmesi için Tofaş işçisi arkadaşların da inisiyatifiyle 21 Şubat eylemini planlarken, bu konuda çağrılar yaparken; Türk Metal, Çelik İş ve Birleşik Metal, 21 Şubat eylemine karşı cephe aldılar. Türk Metal’in pozisyonu zaten net. Birleşik Metal bu eyleme engel olmak için ciddi bir çaba içerisinde oldu. Tofaş’taki sözcülere ulaşmaya çalıştı. Biz bu eyleme katılmıyoruz, siz de katılmayın dediler. Bunu bizzat yapan Adnan Serdaroğlu. MESS ve işverenler MİB’e diş biliyor, MİB ile aynı karede olmayın, sakın bu eyleme katılmayın biçiminde söylemleri var. Yine de Birleşik Metal’e rağmen Renault’da 21 Şubat için ciddi bir çalışmanın olduğunu belirtmek lazım. Çelik İş çok açıktan bu eylemin karşısında yer almamakla beraber alttan alta onu zayıflatacak bir takım çabalar içerisinde oldu. Hadi bu daha sübjektif bir şey ama zerre kadar katkı vermedi. Tümüyle işçi arkadaşlarımız bir gayretin içerisinde oldular. 21 Şubat eylemi Ankara’daki patlamayla beraber 6 Mart tarihine ertelenince bunlara da gün doğdu.

Fakat bunun ertelemesinin akabinde de sermaye için Renault’nun ezilmesi için bir fırsat oluştu. Hamle üstünlüğü diğerlerine geçti. Renault yalnız kaldı. Renault'nun hükümet ve MESS tarafından büyük bir saldırıya uğraması tam da bu dönemin sonrasında sözkonusu oldu. Bu işçi düşmanı cephe kartlarını oyununu iyi hesap ederek, iyi zaman kollayarak, bizim yetersizliklerimizden, bizim içimizden gözüküp de bize karşı çalışanlardan bu yalpalamalarını da iyi kullanarak saldırısını gerçekleştirmiş oldu. Ne oldu, iş seçim meselesine kilitlendi, eylemsizlik süreci başlattık dediler. Eylemsizlik kararından bir gün sonra bu işçi düşmanı cephe Renault işçisinin üzerine çullandı. Çünkü moral üstünlük, hamle üstünlüğü onlardaydı. 10 Renault işçisi işten atıldı. Süreç böylelikle gelişti.

Birleşik Metal üretim durdurmak olmaksızın bu 10 kişilik işten atmanın üstünü kapatmak niyetindeydi. Fakat şöyle bir gerçeklik vardı. O anda atılacak her türlü geri adım bu tür bir kıyımı doğuracaktı. Ama Renault işçisinin tabandan baskısı, MİB’in buradaki dik duruşu sayesinde Renault işçisi arkadaşlarına sahip çıktı ve üretimi durdurdu. Bu aşamadan itibaren bizim gördüğümüz bir şey var. Bu döneme kadar Renault işçisini yıpratanlar, yoranlar böylelikle bu süreç içerisinde bunun karşılığını almış oldular. Bu tabloyu kendileri yarattılar. Her şeye rağmen Renault işçisi çok dik bir duruş sergiledi. Boyun eğmedi, sonuna kadar direndi. Renault işçisi yalnızdı, kendi içinde bölünmeler vardı. Yılgın, kendi üyelerini harekete geçirmek istemeyen takatsiz bir sendikacılığı sırtında taşımak gibi bir yükle yüzyüze kaldı. Sonuçta Renault işçisi devlete karşı, polise karşı onun hoyratça Renault işçisine yönelik saldırılarına karşı büyük bir direniş gösterdi. Bunu bir yenilgi olarak görmüyoruz. Mevcut koşullarda, eşitsiz bir mücadelede sınıf düşmanlarının her türlü olanağı zorbaca kullandıkları bir tabloda kaçınılmaz bir sonuçtu. Yine de kazanılabilirdi. Renault işçisi tüm bu yıpratıcı süreçten geçmeseydi ve daha hazırlıklı olsaydı, üretimi Ocak ayında durdurmuş olsaydı bu süreçten alnının akıyla yine çıkabilirdi. Biz kaybetmiş gözüyle bakmıyoruz. Bu mücadele büyük bedellerle birlikte bir noktaya vardı. Renault işçisi bu mücadelesini bir şekilde sürdürüyor. Bugün bir dağınıklık sözkonusuysa da bunu sürdürüyor.

MİB bu mücadelenin hep içerisinde olduğu için MİB’i hedef aldılar. Renault işçisine yönelik gözaltılar çok dolaysız biçimde MİB’e yönelik de yapıldı. Amaç belliydi, Renault işçisini susturmak, bunun için onun mücadele isteğini, enerjisini, iradesini bir şekilde temsil eden MİB’i kırmaktı.

Şöyle bir durum analizi yapabiliriz: MESS, sermaye, devlet, sendikal ihanet şebekesi ve sendikal bürokrasi el birliğiyle kıdem farkı talebinin önüne geçmiş oldular. Fakat bu haliyle de sadece Türk Metal çetesi değil diğer işbirlikçi sendikacılığın da yerlerde süründüğü, Birleşik Metal ve Çelik İş’te temsil edilen sendikacılığın da aslında bir yük olduğu ortaya çıktı. Bu süreç, işçi sınıfı bir şeyler değiştirmek istiyorsa bunlardan kurtulmak, yeni bir mücadele iradesi, kültürü ve mücadele tarzını mutlaka ve mutlaka başarmak zorunda olduğunun ispatı olmuştur.

- Üretim durdurma eylemi sırasında dışarıda neler yaşandı? İşçiler ne ile karşılaştılar?

- Nisan ayında başlayan metal fırtınada Renault işçileri hep en önde duruyordu. Hareketin kalesiydi. Öncü fabrikasıydı. Renault işçisinin eylemleri, metal işçisinin hareketine güçlü bir enerji veriyordu ve ön açıcı oluyordu. Sermaye devleti de bu gerçekliği uzun zamandır bu şekilde değerlendirmekteydi. İşçilerin örgütlenmesini dağıtmak için son derece planlı bir çalışmanın içerisindeydi. Mayıs ayından beri bu böyleydi. İçerideki işçi arkadaşlarımızın içine sızdırılan bir takım ajanlar, eylemler esnasında orayı dağıtmaya yönelik hamleler… Yakın süreçte de tam bu oldu. Ne oldu, özellikle işçilerin ek zam talebiyle güçlü bir şekilde eylemlere başlamasıyla birlikte müdahaleler başladı. İşçi alımları oldu. Bu eylemleri kırmak ve baltalamak için içeriye işçi görünümlü kişiler yerleştirildi. Bizzat Adnan Sığmaz tarafından emniyete gidilerek, güvenlik şube ile yapılan toplantılarla Renault işçilerinin hareketinin nasıl kırılacağı planlandı. En uygun zamanda da bu mücadelesinin karşısına dikildiler. Üretim durdurma eyleminin başlamasıyla birlikte az önce bahsettiğim unsurlar görevlerini uyguladılar. Yılgınlık yaymak, parçalamak için çaba sarf ettiler, bölünmeye yol açtılar. Bunun için içeride çok aktif biçimde çalıştılar. İşçi arkadaşlarımızın somut gözlemleri böyle. Yanısıra Büyükşehir Belediyesi'nden 2 otobüs özel güvenliği fabrika içinde konumlandırdılar. Fabrika tam bir hapishaneye çevrildi. Bölümlerin arasındaki geçişleri sağlayan kapılar kilitlendi, acil çıkış kapıları kilitlendi, yemekhane kilitlendi. Bu esnada dışarıda fabrika önünde toplanmak isteyen işçi arkadaşlarımıza son derece katı bir tutum alındı. Uzaklaştırıldı, tehdit edildi, gözaltına alınmak istendi. Yine de işçi arkadaşlar bunun peşini bırakmadı. Sendikanın işçilerin eylem sürecini çok da sahiplenmediğini görmüş olduk. İşçiler için bir toplanma yeri oluşturulmadı. Öncü bir misyonla hareket etmediklerini gördük. MİB olarak orada bunu gidermeye çalıştık. İşçi arkadaşlarımızın toplanması için hem orada, hem de sayfa üzerinden çağırılar yaptık. Toparlamaya çalıştık. İşçi arkadaşlarımız tam bir cendere içine alındılar. Adeta hareket edemez hale getirildiler. Bunun da tepkiye dönüşmesi sonucu Mudanya yolu kapatıldı. Arkadaşlarımıza şiddet uygulandı, gaz sıkıldı. Devletin hak alma mücadelesi karşısında nasıl bir tutum sergilediğini Bursalı emekçiler somut olarak görmüş oldular. Bunun ardından işçi arkadaşlarımız gözaltına alındı. Bu sürecin dışında tutulmak için biz de gözaltına alındık. Burada her tarafından dökülen bir düzenle karşı karşıyayız.

***

- Metal fırtınada ve asgari ücret farklarıyla ilgili süreçte Renault işçisi öncü bir rol oynadı. Bu yüzden sermaye ve devlet Renault’yu kırmak istedi. Bunu da kademe kademe planladı, hayata geçirdi. Ben atılan işçilerin geri alınması talebiyle B vardiyasının üretimi durdurduğu andan itibaren geçen süreçten bahsetmek istiyorum. Burada Renault işçisi üzerine düşen görevi yaptı. Fakat sendika için aynı şeyi söyleyemeyiz. Eylemin ne kadar plansız olduğunu gördük. Sabah saat 7 buçuk için kapı önüne çağrı yapılıyor, fakat dışarıda kimse yok. Sendikacılar saat 10’da direniş alanına geliyorlar. B vardiyası üretimi durdurmuş, dışarıda bekleyenleri polis dağıtıyor. Burada bir boşluğun olduğunu gördük. Sendikanın burada bir sorumsuzluğuyla karşı karşıya kaldık. İçeride üretim durmuş dışarıda destek yok. İçerideki işçiler baskıyla, polis tehdidiyle, yönetimin işten atma tehditleriyle kırılmaya çalışılıyor, dışarıda birlik sağlanamıyor. Dışarıya gelen duyarlı işçiler 3 kişi 5 kişi toplanınca polisin fiili tacizlerine ve saldırılarına maruz kalıyor. İşte biz bunu görerek bir müdahale gerçekleştirdik. Dışarıdaki direnişçi unsurları toparlamak için bir nokta belirledik. Herkesi oraya çağırdık. Buradaki toparlanma ile fabrika önüne yürümek gerektiğini dile getirdik. Dışarıda bu yönlü çağrılarımız oldu, bu sırada sayfadan da yayın yaptık. Mudanya otobüs duraklarına çağrı yaptık. Bu çağrıya uyan işçiler orada toplanmaya başladı ve 300-400 kişiye ulaştı sayı. Bir toparlanma oldu. Polis bu kitleyi dışarı doğru itmeye çalıştı. Dağıtmaya çalıştılar. Burada sendikacılar çok aciz kaldılar. Çıkıp polis karşısında bu haklı ve meşru direnişi savunamadı. Yok efendim "ileri-geri gidin, kaldırımda durma hakkımız var" gibi ipe sapa gelmez laflarla orada işçilerin mücadele azmini kırdılar. işçiler yol kenarına sıkıştırılmaya çalıştılar, kitleyi dağıtamadığını gördükleri zaman burada bir organizasyon olduğunu tespit ettiler ve MİB’liler burada eylemi organize ettikleri için gözaltına alındılar. Daha sonra da işçilere yönelik baskıcı tutum işçilerin yolu kapatmasına neden oldu. İçerideki ve dışarıdaki mücadelenin birbirinden yalıtılmasıyla mücadele ve kararlılık öldürüldü. Bunun sorumlusu da işçilerin önüne geçen sendikacılardır. İşçilerin Harranlılık ruhunun, direniş ruhunun önüne geçmişlerdir.

“Yeni bir işçi birliğinin oluşmasına ihtiyaç var!”

- 6 Mart Kent Meydanı eylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- 6 Mart Kent Meydanı eylemi başarısız bir eylem olmuştur. Hedeflerinin çok gerisindedir. Nedeni bellidir. Renault’nun kırılması, kapsamlı saldırılar, baskılar, diğer fabrikalardaki baskılar, sendikal yapıların, Birleşik Metal’in, Çelik İş’in çok açıktan karşı durmaları bu eylemlerin zayıf geçmesine yol açmıştır. Bu bizi şaşırtmamıştır aslında. Koşullar, süreçler böyle bir sonucu doğuracaktı. Fakat şunu da belirtmek gerekir. 6 Mart eylemi öncesi ve sonrasında da bir durum ortaya çıkmıştır. İşçi arkadaşlarımız mücadelenin şartlarını görmüşlerdir. Kimlerle mücadele ettiklerini görmüşlerdir. Yanlarında duran, o Türk Metal’a alternatif görünen sendikaların yerlerde süründüğünü görmüşlerdir. Sendikal bürokrasinin kendilerine karşı olan tutumlarını görmüşlerdir. Hem MİB’in daha öncesinden söylemeye başladığı düşünce hem de kendileri bizzat mücadelenin ihtiyaçlarıyla beraber şu düşünceye ulaşmışlardır; bunu biz yapacağız, işçi birleşecek. Yeni bir işçi birliğinin oluşmasına ihtiyaç vardır. 6 Mart eyleminin hemen ardından farklı fabrikalardan bir araya gelen işçi arkadaşlar bu düşünce üzerinde hem fikir olmuşlardır. İşçi birliği kurmalıyız, sendikalar üstü bir birlik oluşturmalıyız demişlerdir, ne yapacaksak biz yapacağız, bu çürümüş sendikal anlayışla bizim işimiz olmaz, biz böyle yol yürüyemeyiz, bir yol açılacaksa da bunu biz başaracağız demişlerdir.

Bu aslında bu sürecin bunca zorlu, dramatik, bedeller ödeyerek geçirilen sürecin en önemli kazanımı olmuştur. İşçi birliği fikri, sendikal rekabet, sendikal süreçler dışında bu fikir bugün yaygınlaşıyor. İşçi arkadaşlarımızın yaşadıkları süreçten çıkardıkları sonuç bu. Yine öz güvenleri yüksek, yine nasıl yapacaklarını biliyorlar. Kendileri adına bir değişimin olmasının kendi ellerinde olduğunu görüyorlar. Bundan dolayı da tam da bu süreçten bu fikirle çıkabiliyorlar. Bu yenilenmenin, ileriye adım atmanın yolunu gösteriyor işçi sınıfına. MİB’in de zaten en başından beri söylediği şey bu. Yani metal işçisinin mevcut sendikal düzeni yıkıp yeni bir düzen kurması gerekiyor. Bu da alışılageldik sendikalar biçiminde olmayacaktır. Bu yaygın bir işçi birliği ağıyla olacaktır. Bu tür bir dayanışmayla olacaktır. Önümüzdeki süreç bunun olgunlaşacağı bir süreçtir. Bunun adımlarının atılacağı bir süreçtir.

Önümüzde çok önemli saldırılar var. İşçi sınıfının yüz yüze olduğu saldırılar var. Kiralık işçilik, kıdem tazminatı hakkının gaspı gibi. Bunlara karşı işçiler ne yapacaksa kendileri yapacak.

Bir diğeri de 2017’ye hazırlıktır. Grup toplu iş sözleşmesine hazırlıktır. Bir hazırlık, örgütlenme dönemine giriyoruz. Mücadelemiz tüm hızıyla sürüyor. Pes etmeye, yılmaya hiç gerek yok. Bütün işçi arkadaşlarımıza bunları söylüyoruz zaten. Pek çok işçi arkadaşımız da aynı fikirde. Bu mücadeleye devam edecek. Ama yeni bilincimizle, edindiğimiz deneyimlerle bunu yapacağız. Mevcut sendikaların yerini alacak güçte işçi örgütlenmesi gerekiyor. Buna hazırlıklı olmak lazım. İşçi hareketinin yeni dönemi demiştik, yeni dönem devam ediyor. Onun kurumları, bilinci, güçleri, unsurları oluşmaya, olgunlaşmaya devam ediyor. Mutlaka bu düz bir çizgi olmayacak. Hep kazanamayacağız, gerileme de olacak, yer yer bozgunlar olur ama biz bu yoldayız ve başaracağız. Mutlaka metal işçisi bu sırtındaki kamburlardan, bu esaretten kurtulacak. Mutlaka ödenen bedelin hesabı sorulacak.

 
§