25 Mart 2016
Sayı: KB 2016/12

Savaş, sömürü, baskı, zulüm...
Sokakların sessizliği!
Sınıf eksenli birleşik devrimci direniş
Gözaltı ve tutuklamalar sömürü düzeninin devamı için
Güçlü bir 1 Mayıs için seferber olalım!
Belirleyici olan işçilerin birliği ve üretimden gelen gücünü kullanma başarısıdır!
Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direnişe!
Kölelik yasalarının önünü açmak için “taşeron kalkıyor” yalanı
Samba’dan mı ithal edelim yoksa Vals’ten mi?
Mercedes işçileri ilk önemli adımı attı
Bu mücadele devam ediyor, yeni dönemin bilinci, güçleri ve unsurlarıyla…
Yasaklara rağmen Newroz ateşleri yakıldı
Amed’de on binler Newroz’u coşkuyla kutladı
Avrupa Newroz’una coşku ve direniş kararlılığı hakimdi
Rojava’da kırılgan federasyon ilanı
Obama Küba’da “değişim” peşinde
Dinci-gericiliğin tecavüzü aklama çabaları
Devrimci Gençlik Birliği II. Genel Kurulu gerçekleşti
“Vurulup düşseler de her kuşatmada, serüvencidirler onlar ve hiç ölmezler”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direnişe!

 

Kamuda özelleştirme ve güvencesizleştirme saldırılarıyla birlikte cezalar da hız kazanmış bulunmaktadır. ODTÜ'de maaş promosyon ihalesiyle ilgili yapılan eylem sonucunda, Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Üniversiteler Şubesi örgütlenme sekreteri Mert Kükrer ile Eğitim Sen ODTÜ işyeri temsilcisi Çağlar Dölek hakkında Ocak 2015'te “kamu görevinden çıkarma” talebiyle YÖK Başkanlığı tarafından soruşturma başlatıldı. 2015 Haziran ayında öğretmen Hatice Yüksel, katıldığı bir basın açıklaması gerekçe gösterilerek açığa alındı. Aynı günlerde öğretmen Kübra Güneş, izinsiz kermes düzenlemek suretiyle usulsüz para topladığı, sosyal medyada siyasi içerikli paylaşımlarda bulunduğu ve cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçeleriyle açığa alındı. Ağustos 2015’de Mersin Mezitli'de, okul idarecilerinin mobbing uygulamalarını şikayet eden Eğitim Sen üyesi 7 öğretmen sürgün edildi. Eylül 2015’te Bursa’da “Büyük Eğitimci Yürüyüşü”ne katıldıkları gerekçesiyle Türk Eğitim Sen, Eğitim Sen, Eğitim-İş ve Aktif Eğitim Sen üyesi 27 eğitimci hakkında 1 yıl 2 ay hapis cezası verildi. Aralık ayına geldiğimizde ise sosyal medyada Berkin Elvan için ‘Lanet olsun öldürülen çocukları terörist belleyenlere’ ifadesini kullandığı için öğretmen Hatice Dağlı görevinden alındı.

Soruşturma, sürgün ve cezalar 2016 yılına girdiğimizde çok daha büyük boyutlara ulaştı. Muğla’nın Bodrum ilçesinde bir müdür yardımcısı ve bir öğretmen, cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle açığa alındı. Öğrencilerini disiplinsiz davranışlarından caydırmak amacıyla 10, 25 ve 50 kuruşluk para cezaları belirleyen ve sınıf kumbarasında biriken bu paralarla sınıfa kitap alan Pelin Ergül Kurt, bu tutumundan dolayı sürgün ve maaş kesintisi cezası aldı. Şiddet gören bir öğrencisinin hakkını savunan Emine Nar Kaya ise devlet büyüklerine hakaret ettiği yönünde ortaya atılan asılsız bir iddia nedeniyle Antalya’dan Demre’ye sürgün edildi.

Şubat ve Mart aylarında cezalar artık kitlesel bir hal almaya başladı. 10 Ekim Ankara eylemine katıldıkları için Ankara’da 11 Eğitim Sen üyesi hakkında soruşturma başlatıldı. 29 Aralık ile 12-13 Ekim tarihlerinde düzenlenen iş bırakma eylemine katıldıkları gerekçesiyle Mardin’de 2 bin 600, Van’da da 1050 KESK üyesi hakkında soruşturma başlatıldı. KESK Batman şubesi ise Batman’da bin 200’den fazla üyeye soruşturma açıldığını açıkladı. Yine İstanbul Ümraniye’de 10 Ekim Ankara Katliamı'yla ilgili okulda tören yaptıkları ve bu törende Eğitim Sen’e ait metni okudukları gerekçesiyle 5 öğretmen hakkında sürgün ve maaştan kesme cezası verildi. Son 6 ayda ülke genelinde sürgün edilen KESK’li sayısı 284 kişiyi buldu. Ayrıca binlerce akademisyen, çatışmaların durması için imzaladığı “Bu suça ortak olmayacağız!” başlıklı bildiri nedeniyle, adli ve idari soruşturmaya uğradı, linç edildi, görevden atıldı ve hatta bazı akademisyenler hapis cezasına çarptırıldı. Bütün bu cezaların yanı sıra kamu emekçilerine yönelik linç olaylarında da büyük bir artış yaşandı. Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde Eğitim- Sen üyesi Dursunbey Çok Programlı Lisesinin müdürü ve bir öğretmen, haklarında yürütülen linç kampanyası nedeniyle ilçeyi terk etmek zorunda kaldı.

Hükümetin son zamanlarda kamu emekçilerine yönelik yayınladığı resmi yazı ve genelgeler baskının çok daha artacağına işaret etmektedir. Verdiği haksız cezalar her defasında geri dönen hükümet, cezaların geri dönmesini engellemek için eylemleri “sendikal hak” ve “sendikal hak değil” şeklinde zorlama bir şekilde bölümlemeye çalışmaktadır. Buna göre, okullarda grev yapmak “eğitim hakkını engellediğinden” “sendikal bir hak” sayılmamaktır. Üstelik kamu kurumlarına gönderilen bir yazıyla bu türden tutum ve davranış içinde bulunanların “ivedilikle” milli eğitim müdürlüklerine bildirilmeleri istenmektedir.

Bu saldırılar, şüphesiz AKP gericiliğinin emekçilere, Kürt halkına ve kendisine muhalif tüm kesimlere yönelttiği saldırgan politikalardan bağımsız düşünülemez. Bununla birlikte kamu emekçilerine yönelik saldırılar özelde kamusal hizmetlerin tasfiyesi, özelleştirme ve güvencesizleştirme politikalarıyla doğrudan ilişkilidir. Kamu emekçilerini “özel sektörde” olduğu gibi rahatça “kapı dışarı koyamamaktan” ve onların “mahkeme kararıyla geri dönmesinden” oldukça rahatsız olan AKP, kamu emekçilerinin tüm haklarını ortadan kaldırmanın yollarını aramaktadır. Bu politikanın bir yanını kamusal hizmetlerin sermayeye devredilmesi oluştururken; diğer yanını sermayeye devredilecek bu kurumlarda çalışan emekçilerin tüm haklarının ellerinden alınarak koşulların sömürü için en uygun hale getirilmesi oluşturmaktadır. Dolaysıyla öncü, ilerici kesimlerin sindirilmesi bu saldırıların en önemli kısmını oluşturmaktadır. Bu gerçeklik, işçi-memur ayrımının ortadan kaldırılacağı, “terör” ve “paralelle” mücadele edileceği demagojisiyle gizlenmeye çalışılmaktadır. Burada işçi-memur ayrımının ortadan kaldırılmasıyla kastedilen şey tüm emekçilerin sefalette ve kölelikte eşitlenmesinden başka bir şey değildir. AKP hükümetinin en son duyurduğu, taşeron çalışanların kadroya alınacağı yönünde açıklaması ise tamamen bir göz boyamadan ibarettir. 657 sayılı yasada kırıntı düzeyinde var olan bazı kazanımların ortadan kaldırılmasıyla zaten kadrolu olmanın herhangi bir önemi kalmayacaktır.

Bugün yalnızca kamu emekçileri değil tüm emekçiler güvencesizleştirme/köleleştirme saldırılarıyla karşı karşıyadır. İşçiler için özel istihdam büroları adı altında köle pazarlarının diriltilmesi ve işten atılma karşısında son güvence olan kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasıyla, kamu çalışanlarına yönelik özelleştirme politikaları ve iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına yönelik sadırılar aynı kaynaktan gelmekte ve aynı amaca, yani sermayenin doymak bilmez iştahına hizmet etmektedir. Saldırılar emekçilerin tüm kesimlerine yöneliktir ve dolayısıya birleşik bir mücadelenin örülmesi hakların korunması ve saldırıların geri püskürtülmesi açısından zorunlu bir durum oluşturmaktadır. Mevcut yılgınlığın ve umutsuzluğun aşılmasının tek yolu emekçilerin bulunduğu yerden taban birliktelikleri yaratarak bir araya gelmesinden geçmektedir. Topyekûn saldırılara karşı topyekûn direnişe!

Sosyalist Kamu Emekçileri

 
§