29 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/04

Efendiler uşaklara ayar çekti!
O “masa” hiç olmadı ki!
HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu
Yine kin kustu
“Zam yoksa üretim de yok!”
Öyleyse MESS’i yeneceğiz, başka yolu yok!
TOMİS Genel Kurulu başarıyla toplandı!
“Ücret sorunu” ebedi mi?
Bir fabrika deneyimi: Ben varım ama...
Devrimci sınıf sendikacılığı mücadelesinde artık daha güçlüyüz!
“Deneyimlerden öğrenerek örgütlenmenin önündeki engelleri aşmalıyız!”
Mücadele tarihinde kadının yeri
“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”
Akademisyenlere destekler sürüyor
Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!
DLB’den liseli buluşmaları
“Sanatsever” Borusan’ın sanatçı işçiyi işten atması üzerine
Çin Ortadoğu’da etki alanını genişletiyor
Tunus’ta öfke sokaklara taşmaya devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!

 

“Bu suça ortak olmayacağız!” dedi iki hafta önce bini aşkın akademisyen. Ve en büyük suçu işlediler sermaye devletinin gözünde. Çünkü susmaları gerekiyordu. Susmak onaylamaktı her şeyi. Akademisyenler eğitim sisteminin parçasıydı ve devlet ne derse onu öğretmeleri gerekiyordu. Devletin memurlarıydılar ve devlete sahip çıkmalıydılar. Ama kirli savaşa hayır dedikleri an, akademisyen değil ‘vatan haini’ydiler, ‘alçak’tılar. Ve bu yüzden hedefteydiler. Zaten kimler yoktu ki hedefte...

Hedefte işçi-emekçiler var, Kürt halkı var, Ayşe Öğretmen var, gençlik var, geleceğimiz ve özgürlüğümüz var. Bugün her alanda ses çıkaran, muhalif olan, düzenin baskıcı politikalarına karşı duran, eleştiren herkes hedefte. Başını kaldıranı indiriyorlar. Bu, yeri geldiğinde Kürdistan’da mermilerle, top atışlarıyla oluyor, yeri geldiğinde gözaltı, tutuklama ve linç kampanyalarıyla. Fabrikada hakkını arayan, hatta karikatür çizen işçiye de yöneliyor aynı baskıcı politikalar. Hepsinin temelinde burjuvazinin çıkarları, pazarlarını genişletme, hakimiyetini pekiştirme çabaları var. Zira söz konusu olan şey, burjuvazi ve onun temsilcileri için bir ölüm kalım savaşı. Bu yüzden bu kadar pervasızlar, saldırganlar...

“Burjuvazi bizi kavgaya davet etti; davetleri kabulümüzdür”

Barış istemek suç. “Çocuklar ölmesin” demek suç. Düşünün, bir öğretmen bir programa telefonla bağlanıyor ve “Çocuklar ölmesin!” diyor. Hakkında soruşturma başlatılıyor, yayının sunucusu ve televizyon kanalı özür üzerine özür diliyor.

Bugün birileri barış istiyor. Sermaye devleti karşısına dikiliyor ve savaş ilan ediyor. Yani diyor ki, barış savaşmadan elde edilmez, edilemez. “Barış istiyorsan savaşacaksın!” diyor. Demokratik haklar ve barış, savaşılmadan kazanılmaz diyorlar. Özcesi, burjuvazi bizi kavgaya davet ediyor. Dememiz gereken şey açık: Davetleri kabulümüzdür!

Hedefte üniversiteler var!

100’ün üzerinde akademisyene üniversiteler soruşturma açtı, onlarcası gözaltına alındı, en az 15 akademisyen görevden uzaklaştırıldı. Bu rakamların bu sınırda kalmasının temel nedeni akademisyenlere sahip çıkılmasıydı. Evet yanlış duymadınız. Akademisyenlere sahip çıkıldığı için sermaye düzeni saldırıyı belli bir sınırda tutmak zorunda kaldı. Bu saldırıyı tamamen geri püskürtmek istiyorsak baskılara karşı düşünce ve ifade özgürlüğüne, özgürce eleştiri hakkına sahip çıkmalıyız.

Bugün üniversiteler üzerinden bakıldığında hedefte sadece imzacı akademisyenler yok. Hedefte üniversitenin, özgür düşüncenin, bilimin kendisi var. Bu linç kampanyaları ve operasyonlarla bütün bir üniversite bileşenlerine gözdağı verilmeye çalışılıyor. Muhalif tek bir ses kalmamasına çalışılıyor. Bu bildiri bahane edilerek üniversiteler denetim altına alınmak isteniyor. Zaten anti-demokratik olan rektör seçimleri bile tamamen ortadan kaldırılarak ‘saray’dan atama usulü rektörlerin belirlenmesi gündeme getiriliyor.

Gençlik bu saldırıların muhattabıdır!

Gençlik bu saldırıların yabancısı değil elbette. Geçtğimiz sene içerisinde yaşanan, polis-ÖGB eliyle tırmandırılan baskılar, ülkücü ya da IŞİD’çi çetelerin saldırıları, yasaklamalar, gözaltılar tutuklamalar, soruşturmalar... Bütün bu saldırıların karşısında yapılması gereken şey gençliğin, üniversite bileşenlerinin topyekûn karşı durmasıydı. Bugün de yapılması gereken budur. Gençlik içinde eylemler, etkinlikler, forumlar örgütlenmeli, saldırılar teşhir edilmelidir. Tüm akademi bileşenleri ile eylemli dayanışma hayata geçirilmelidir.

Topyekûn saldırıya topyekûn direniş!

Sermaye devletinin sözcüleri demiyor muydu; “Cizre’ye nasıl girdiysek, ODTÜ’ye de öyle gireriz!” diye. İşte devletin saldırı politikasının özü budur. Saldırılar bir bütünün parçasıdır. Sermaye devletinin gözünde bu böyledir. Bizim için de böyle olmalıdır. Bunu gençlik kitlelerine anlatabilmeliyiz. Haziran Direnişi’nde barikat kuran da, Cizre’de hendekleri kazan da aynı mücadelenin içerisindedir. Filistin’de tankların karşısına dikilen çocuk generallerle, Kürdistan’da geleceğini barikatlarda inşa eden çocuklar arasında bir fark yoktur. Her biri zulmün karşısında onuruyla durmaktadır. Geleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkmaktadır.

Bu yüzden geleceğimize ve özgürlüğümüze sahip çıkmak istiyorsak, akademisyenlere karşı başlatılan linç kampanyasının karşısında durmak bizler için bir sorumluluktur. Zira bugün, bize ve tüm topluma dayatılan faşist baskı ve zorbalığa dur demeden; ne geleceği inşa edebiliriz ne de her geçen gün elimizden alınan özgürlüğümüze sahip çıkabiliriz.

Devrimci Gençlik Birliği

 

 

 

 

DLB: Karneler sizin olsun, gelecek bizim!

 

Devrimci Liseliler Birliği (DLB) milyonlarca öğrencinin karne aldığı 22 Ocak günü eylemler yaptı.

İstanbul Bakırköy Meydanı’nda toplanan DLB’lilerin, yaptıkları konuşmalarda Kürt kentlerinde aylardır eğitim yapılamadığı, sınav stresinden dolayı Ayşe Berrin ve Umut Okay’ın intihar ettikleri, Ufuk Özcan’ın ise staj yaparken “iş kazası” sonucu hayatını kaybettiği söylendi.

Basın açıklamasında gerici, piyasacı, ırkçı, cinsiyetçi “eğitim” teşhir edilirken, bu sistemin öğrencileri kız-erkek, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrımları ile okul içlerinde de parçaladığı vurgulanarak mücadele çağrısı yapıldı.

Çevredeki birçok kişi eyleme büyük ilgi gösterdi. Sabah saatlerinde ise eyleme çağrı için bildiri dağıtan sınıf devrimcileri “şikayet olduğu” gerekçesiyle gözaltına alınmıştı.

Kartal DLB ise yaptığı karne yakma eyleminde eğitim sistemini, Kürt kentlerinde süren kirli savaşı ve staj uygulamalarını protesto etti.

Eylem öncesinde Kartal Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’nde sinevizyon gösterimi ve şiir dinletisi yapıldı. Etkinlikte kapitalizmin eğitim anlayışının biat eden bir nesil yetiştirmek olduğu teşhir edildi.

Ankara DLB, Sakarya Meydanı’ndan Yüksel Caddesi’ne meşaleli yürüyüş gerçekleştirerek sermaye devletinin eğitim sistemini ve karnelerini protesto etti.

İnsan Hakları Anıtı önüne ulaşan DLB’liler, ellerindeki torpilleri yakıp yere fırlatarak “Kürdistan’daki çocuklar işte her gün bu seslerle güne başlıyor!” dedi. DLB’lilerin eylemine caddeden geçmekte olan pek çok kişi ilgi gösterdi. Sivil polisler ise torpil patlatılmasını bahane ederek eyleme saldırmaya çalıştı.

Okunan basın açıklamasında Kürt kentlerinde süren kirli savaşa, liseli intiharlarına ve staj cinayetlerine yer verildi.

Esenyurt DLB ilk dönemin sona ermesi vesilesiyle dönemin öne çıkan başlıklarını tartıştığı bir söyleşi gerçekleştirdi. 21 Ocak günü farklı liselerden DLB’lilerin katıldığı söyleşide içinden geçilen dönem, Kürt halkına yönelik saldırılar, katliamlar, işçi ve emekçilere dayatılan sefalet koşulları ve bunların liselere yansımaları üzerinde duruldu. Liseli gençliğin bu gündemler içerisinde karşılaştığı zorluk alanları tartışıldı.

 
§