29 Ocak 2016
Sayı: KB 2016/04

Efendiler uşaklara ayar çekti!
O “masa” hiç olmadı ki!
HDP 2. Kongresi’nde ‘yerel yönetim’ vurgusu
Yine kin kustu
“Zam yoksa üretim de yok!”
Öyleyse MESS’i yeneceğiz, başka yolu yok!
TOMİS Genel Kurulu başarıyla toplandı!
“Ücret sorunu” ebedi mi?
Bir fabrika deneyimi: Ben varım ama...
Devrimci sınıf sendikacılığı mücadelesinde artık daha güçlüyüz!
“Deneyimlerden öğrenerek örgütlenmenin önündeki engelleri aşmalıyız!”
Mücadele tarihinde kadının yeri
“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”
Akademisyenlere destekler sürüyor
Hedefte geleceğimiz ve özgürlüğümüz var!
DLB’den liseli buluşmaları
“Sanatsever” Borusan’ın sanatçı işçiyi işten atması üzerine
Çin Ortadoğu’da etki alanını genişletiyor
Tunus’ta öfke sokaklara taşmaya devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”

 

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Bursa Şube Başkanı Umut Beyaz ile Diyarbakır gözlemlerini konuştuk.

-ÇHD olarak Kürdistan’da süren katliam ve saldırıları yerinde gözlemlemek için Diyarbakır’a gittiniz. Bu ziyaretiniz sırasında edindiğiniz gözlemlerinizi aktarır mısınız?

-Genel Merkezimiz’in çağrısıyla 15 Ocak’ta Bursa Şube olarak Diyarbakır’a gittik. İlk olarak programımızda adliye önünde ÇHD Genel Merkezi’nin basın açıklaması vardı.

Bu basın açıklamasında; “biz dayanışmaya gelmedik, biz beraberiz, sınıf olarak aynı sınıfın içindeyiz. Bu anlamda dayanışma duygularıyla değil sizlerden biri olarak geldik. Sizin yaşadığınız ne kadar olumsuz şey varsa bunların bir kısmı da bizim üzerimize gelsin ki, en azından devletin bu katliamları karşısında ortak acıda buluşalım gerekiyorsa” dedik. Bunu paylaşalım diye bir söylemle oradaydık.

Daha sonra sağlık emekçilerinin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde oturma eylemi vardı, oraya gittik. Onları dinledik. Onların bize söylediği; çatışmanın olduğu yerlerde sağlık hizmeti veremedikleri, bu anlamda engellendikleri hatta sağlık hizmeti vermeye çalıştıklarında soruşturmaya maruz kaldıkları idi... Bu nedenle oturma eylemini başlatmışlar.

Onlarla kısa bir forum oluşturuldu. İnsanlar düşüncelerini söyledi. Onlar da tüm Diyarbakır halkı gibi bizden orada yaşananları gittiğimiz yerde insanlara anlatmamızı, duyurmamızı istediler. Çok büyük bir sansürle karşılaşıyorlar ve bu sansürü aşamıyorlar. Ulusal basında zaten yer almıyor. Bölge kanalları ve bir-iki ulusal kanal veriyor bu anlamda gerçekleri.

Bizden temel talepleri buydu: Bizim sesimizi duyuran sizler olun her yerde bizleri anlatın...

Sonrasında saat 13.30’da Diyarbakır Barosu’nun bir basın açıklaması vardı. Bu basın açıklaması da her Cuma günü gerçekleşiyor ve Tahir Elçi dosyasında çalışan meslektaşların dosya hakkında basına bilgi verdiği bir basın açıklaması.

Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı, vekil olarak Başkanlığını yapan meslektaşımız ve Selçuk Kozağaçlı açıklama yaptı gündemler ve dosyanın gidişatı ile ilgili.

Selçuk Kozağaçlı; “Biz Tahir Elçi gibi baro başkanı istiyoruz” dedi.

Bilindiği üzere Metin Feyzioğlu’nun akademisyenlerle ilgili açıklaması ve İstanbul Barosu’nun açıklaması bu anlamda bizim için utanç verici açıklamalardır. Baro başkanının devletin çanağında değil halkın yanında durarak avukatlık yapması gerektiğini ifade ettik.

Görüşler dile getirildi ve Tahir Elçi’nin dosyasının sonuna kadar peşinde olduğumuzu ve bırakmayacağımızı ifade ettik.

Oradaki meslektaşlarımız bu anlamda çok yetkinler ve çok detaylı bir çalışma yapmışlar. Günün sonunda bize bir saat kadar dosyayı anlattılar. Bizim kafamızda dosya biraz daha şekillendi. Hepimiz bu dosyaya en başından beri son derece iyi niyetli ve önyargılardan arınmış bir şekilde; bir kaza olabileceğini de düşünerek bakarken meslektaşlarımız bu dosyayı bize anlattığında gördük ki bu her zamanki gibi devlet eliyle oluşturulmuş bir organizasyon. Bunun başka hiçbir açıklaması yok. Zaten meslektaşlarımız bu konu üzerinde yoğunlaştıkça ve çalıştıkça bu gerçekler açığa çıkacaktır. Yargı eliyle kapatılmak istense de meslektaşlarımızın detaylı çalışmasıyla bunun sanıkları, suçluları ortaya çıkarılacaktır.

Daha sonra biz iki gruba ayrıldık. ÇHD’den bazı arkadaşlarımız polis barikatının arkasına Sur’a geçtiler gözlem yapmak için. Halkla görüştüler, gözlemler yaptılar. Bir kısmımız da DTK ile görüştük. Divan üyeleriyle oturduk, duygularımızı paylaştık, onlara mesajlarımızı götürdük, onların mesajlarını aldık.

Temel olarak DTK’nın, yapmış olduğu açıklamanın arkasında olduğunu belirttiler. 14 maddelik bir bildiri yayınlamışlardı. Bunun zaten yıllardır söylenen talepler olduğunu ve bunu bütünleştirilmiş bir halde ifade ettiklerini söylediler. İradelerini gördüğümüz üzere son derece keskin, çelik gibi bir irade var ve bunun arkasında sonuna kadar duracaklar.

Sadece yaşanan katliamlardan dolayı, daha büyüklerinin yaşanacağı beklentisi olduğundan dolayı üzüntü içindeler. Tabi ki; barış talebini her seferinde dile getiriyorlar ama günden güne bir umutsuzluk hali mevcut. Ben Tahir Elçi katledildiğinde de Diyarbakır’a gitmiştim. En basit diyaloglarda bile insanlar bir şekilde örgütlü bir halk olduğu için iş politikaya geliyor. Sizin batıdan geldiğinizi öğrendiğinde sizi dinlemek, size bir şeyler anlatmak istiyorlar.

Artık sesimizi duyun!”

O süreçten bu sürece bir-iki aylık bir zaman geçti. Ama ben halkın da oradaki siyasal objelerin de daha fazla umutsuz olduğunu, daha fazla katliamlar yaşandığı için daha fazla mutsuz olduklarını keskin bir şekilde hissediyorum. Bize söyledikleri “Artık sesimizi duyun ve artık bize ses verin.” Batının bu kadar sessiz kalmasından dolayı son derece umutsuzlar, son derece üzgünler. Evet bir kardeşlik duygusuyla yan yana yaşayan iki halk olduğumuzun vurgusu her zaman söyleniyor. Ama devletin bu katliamı karşısında batının bu kadar sessiz kalmasına küsmüyor, üzülmüyor değiller. Çünkü beraber yaşayan iki halk ama bu katliama bu kadar sessiz kalınması da onları biraz daha karamsar ediyor ve katliamların büyüyebileceği düşüncesini onlarda doğuruyor.

Bunun dışında özyönetim ve demokratik özerklik taleplerini sürekli yineliyorlar ve bundan geri adım atmayacaklarını buradaki izlenimlerimizden biz de hissediyoruz.

Burada çok büyük bir katliam var!”

DTK’dan sonra Sur ekibi de geldi ve İHD’de buluştuk. İHD’de açlık grevindeki aileler vardı. Onlara kayıplarından dolayı taziye dileklerimizi ilettik, onların dertlerini dinledik. 15 gündür 3 cenaze sokakta onun için açlık grevindeler.

Sürekli şehir dışından gelenler var, ziyaretler var. Ancak hep aynı taleple karşılaşıyoruz: “Bizim sesimizi duyurun artık, burada çok büyük bir katliam var!”

Burada insan haklarından geçmişler, yaşam hakkından ziyade şu talepte bulunuyorlar: “Biz artık cenazelerimiz sokakta günlerce beklesin istemiyoruz, cenazelerimizi dilediğimiz gibi gömebilmeyi istiyoruz.”

Devletin katliamları karşısında bu kadar gerilemiş, insanlık bu kadar şirazesinden çıkmış.

Bunu duyurmamızı istiyorlar batıda gittiğimiz yerlerde. Devletle valilikle olan görüşmelerini, sonuçlarını aktardılar. Devletin ne kadar acz içinde olduğunu gördük. 3 tane cenazeyi sokaktan alamayacak kadar acz içinde ama sürekli kara propagandayla Kürt halkını, oradaki insanları kötüleyerek bir sonuç elde edebilecekmiş gibi yayın yaptığını fark ediyoruz.


 
§