11 Aralık 2015
Sayı: KB 2015/46

Emperyalist savaşa karşı birleşik direniş!
2015: Düzen cephesinde “istikrar” arayışı ile geçen bir yıl
Gözdağı değil, topyekûn cezalandırma!
Devlet terörünün kılıfı: Sokağa çıkma yasakları
Bir infazın anatomisi - Av. Zeycan Balcı Şimşek
İçerde de dışarıda da kirli savaş tırmandırılıyor
Kaşıkla verip kepçeyle alacaklar!
DİSK: Asgari ücret net 1900 TL olsun!
“Metal fırtınası yol gösteriyor”
Metal fırtınası’nın işe iade davaları sürüyor
Tekstil grup toplu sözleşme süreci üzerine
Tekstil işkolunda 16 sendika var, kaç tanesi tekstil işçileri için mücadele ediyor?
“Adalet saraylarında köle olmayacağız!”
400 bin Suriyeli kaçak işçi
NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü - 1 - H. Fırat
Hegemonya savaşı yeni bir aşamada!
“Suriye ateşine odun taşıyanlar” ve IŞİD’in “sosyolojik analizini” yapmaya bayılan IŞİD sempatizanları
İşçi-emekçi kadın çalışması...
Kadın emansipasyonu: “Eşitlik”
Özgecan davası sonuçlandı
İstanbul Üniversitesi'nde polis ve IŞİD çeteleri birlikte hareket ediyor
Zordur bu ülkede öğretmen olmak
Ortadoğu’dan üniversitelere gericiliğin, saldırganlığın, savaşın adı: sermaye düzeni
Faşist saldırılara ve devlet terörüne karşı mücadeleyi büyüteceğiz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Suriye ateşine odun taşıyanlar” ve IŞİD’in “sosyolojik analizini” yapmaya bayılan IŞİD sempatizanları

 

Normalde bu yazının daha önce yazılması gerekiyordu. Araya başka yazılar-işler almak zorunda kalmıştım. Lakin dünyanın gelmiş geçmiş en kanlı tecavüzcü barbarlık ordusu olan IŞİD’in katliamları ve insanlığa karşı işlediği suçları katlanarak devam ediyor. AKP’nin IŞİD’i koruyup kollaması da aynen devam ediyor. AKP ve daimi şefinin özellikle Reyhanlı Katliamı, Diyarbakır HDP mitingi ve seçim dönemi boyunca HDP binalarına dönük katliam girişimleri ile Suruç ve Ankara katliamları sonrasında ısrarla (bilinçli bir tutumla) IŞİD’i telaffuz etmeyerek “kendi kendilerini bombaladılar” yalanları eşliğinde PKK’yi hedef göstermeleri IŞİD’e ne kadar hoş görülü olduklarının kanıtıydı.

Burada AKP’nin ve sermaye devletinin yetkili ağızlarından IŞİD’i meşrulaştırmaya –ki onlara göre meşrudur, toplumda da meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Zira iliklerine kadar aynı zihniyetin kokuşmuşluğunu yaşıyorlar- dönük söylemlerinin yanında günün hemen her saatinde özellikle haber kanallarında güvenlik uzmanı, strateji analisti kimliği ile konuşan kontr-gerilla ve özel harekatçıların sık sık TV ekranlarında boy göstererek IŞİD’e nasıl sempati duyduklarını ifşa edeceğiz.

IŞİD’in “sosyolojik” analizini yapmaya pek hevesli bu cellat ruhluların ideolojik faaliyetlerinden önce AKP ve dümenini tuttuğu sermaye devletinin IŞİD’e ekonomik, askeri, siyasi ve lojistik yönden verdiği desteğe bakmak ve hatırlamak yerinde olacaktır. Zira pratikte verilen bu destek ile sermaye medyasında (özellikle yandaş medyada) kontr-gerilla artığı çanak yalayıcıların ideolojik meşrulaştırma çabaları kol kola gitmektedir.

Dünden bugüne çeşitli muhalif basın-yayın organlarında çıkan haberlerin yanı sıra önemli ayrıntılarını da içeren bir yazı dizisi yayınlandı Cumhuriyet gazetesinin 15-16-17 Ekim 2015 tarihli sayılarında. Kemal Göktaş tarafından hazırlanan bu yazı dizisi “IŞİD’in Türkiye’de üslenmesine göz yumuldu”, “Cihatçılara silah yardımı: MİT tırlarının skandalı” ve “O ‘öfkeli gençler’ artık kontrol dışı” başlıklarından oluşuyor, IŞİD ile flörtün tarihçesi üst başlığını taşıyordu. 10 Ekim Ankara Garı katliamının hemen sonraki günlerinde yayınlanan bu yazı dizisi sermaye devletinin kirli ilişkilerini deşifre etmesi açısından önemli veriler sunuyor. Bizler hapishane koşullarında dışarıdaki insanlara göre haber kaynakları konusunda sınırlı imkanlara sahip olsak da Cumhuriyet’in ilgili yazı dizisini arşivlerden-internetten okumanızı tavsiye ederim. Bu yazının da kafalarda oturmasına vesile olacaktır oradaki maddi bilgiler.

Suriye’de Esad’ı devirebilmek adına iç savaşı gün be gün kızıştıran AKP ve sermaye devleti birçok dinci-gerici çeteyi de besledi büyüttü yıllarca. Aradan geçen yılların ardından emperyalist haydutlarca Esad’ın kısa vadede yıkılamayacağı görüldü ve malum “Esadlı geçiş süreci” gündeme geldi. Lakin AKP ve Türk burjuvazisi Esad karşıtlığını devam ettirerek, iç savaşın ilk günlerindeki tavrını sürdürerek Suriye yangını ha babam de babam körükledi. Gelinen yerde sürdürülen bu tavrın hedefi (ki ilk başından itibaren böyleydi aslında) tamamen Rojava Kürtleri oldu. Esad karşıtlığı tamamen Kürt düşmanlığına dönüştü. Rojava gerçekliğin ısrarla yok sayan ve tehdit gören AKP, IŞİD ve diğer gerici çeteleri Kürt halkının üzerine salarak Batı Kürdistan’ı ezmeyi hedefledi. “Kobanê düştü düşecek” diyerek ellerini ovuşturanların “PYD IŞİD’den daha tehlikeli” söylemi ve “PYD’yi Fırat’ın batısına geçirtmeyeceğiz” (Geçmesini istemezler çünkü orası –Cerablus- ruh ikizleri olan IŞİD’in işgali altındaki Kürt bölgesi), “Geçerlerse vururuz” tehditleri de IŞİD ile “360 derecede farklı olduğunun” ve Kürt düşmanlığının kanıtıdır.

Hafıza tazelemek adına Davutoğlu’nun Musul Konsolosluğu rehineleri IŞİD’in elindeyken “öfkeli gençler” savunmasını, Hakan Fidan’ın “2000 tır malzeme gönderdik. Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim Türkiye’ye sekiz füze attırırım, savaş gerekçesi üretir, Süleyman Şah türbesine saldırtırız” sözlerini, 2014 yılı Ocak ayında durdurulan MİT TIR'ları için Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un “Erdoğan biliyor” itirafını, ısrarla TIR'ların Bayırbucak Türkmenleri’ne insani yardım malzemesi götürdüğünü söyleyen Davutoğlu’nun “Türkmenler’in katliamını ilaçla, insani yardımla engelleyemezsiniz değil mi?” sözleri ile gerçeği itiraf edişini (ki Türkmenler’e gittiği iddiası Türkmenler tarafından yalanlandı) hatırlatalım. Bunlara ek olarak 2014 Haziran’ında İstanbul’da IŞİD’in organize ettiği bayram namazı ve bir yıl sonra Suruç Katliamı’ndan birkaç gün önce yine İstanbul’da gerçekleştirdiği piknik ve Cihat çağrılarını, CHP’nin Adıyaman Raporu’ndan yansıyanları, elini-kolunu sallayarak Suriye’ye gidip gelen Diyarbakır, Suruç ve Ankara bombacılarını ve yine Davutoğlu’nun “Seyahat özgürlüğü” savunmasını unutmamak gerekir. “Elimizde liste var ama eyleme geçmedikleri için bir şey yapamıyoruz” incilerini, Adıyamanlılar’ın polise ihbar etmesine rağmen polisin dokunmamasını, Ankara Hacı Bayram Mahallesi’nin merkez üs haline gelişini ve Suriye’ye giden çetecilerin her gelişlerinde yeni çete elemanları götürdükleri halde Ankara polisinin ısrarla dokunmayışını, Antep’teki kamplarda eğitim gören çetecilerin rahatlıkla Suriye’ye kaydırılışını, hastanelerde tedavi edilen IŞİD’çilerin taburcu olup tutuklanmamasını ve Suriye’ye geçişler için sağlanan otobüs seferlerini de son olarak not düşelim.

İşte tüm bu pratik IŞİD’i meşrulaştırmaya dönük TV ekranlarında konuşlandırılan “güvenlik uzmanları” ve “strateji analistleri” tarafından ideolojik olarak inceden inceye yapılan savunu ve meşrulaştırma çabalarıyla eş zamanlı olarak sürdürülmektedir. Emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin eliyle yaratılan tecavüz-barbarlık çetesi “toplumsal bir tabanı” varmış gibi yansıtılmakta, “sosyolojik bakmak lazım” denilerek savunulmaktadır. PKK ve Türkiye devrimci hareketinden bahsederken her iki kelimede bir “terör, terörist” diyerek ağızlarından salyalar saçan bu uzman kılıklı çanak yalayıcılar IŞİD’den bahsederken bu azılı katil-tecavüzcü sürüsünün adeta kalbini kırmamak için özenli bir dil kullanmaktadırlar. Böylece IŞİD ile aynı zihniyete sahip olduklarını kanıtlamış oluyorlar. Söz konusu Kürt halkının mücadelesi ve PKK olduğunda sosyolojik bakmak şöyle dursun kudurgan bir şovenizmle saldıranlar, gelmiş-geçmiş en barbar tecavüzcü çetenin “sosyolojik analizini” yapmaya kalkışarak gerçekte ne düşündüklerini ve özünde IŞİD’den zerre kadar farkları olmadıklarını da göstermiş oluyorlar.

Siyasal bir organizasyon, yapı ya da örgütün sosyolojik analizini yapmaya kalkışmak o oluşumun tarihsel, coğrafi ve kültürel bir gerçeklik olduğunu kabul etmek demektir. Böyle bir ön kabul haliyle o oluşumu meşru görmeyi-göstermeyi, onu anlamaya-anlatmaya çalışmayı beraberinde getirir ki yukarıda bahsettiğimiz analist-uzman kılıklı kirli savaş suçluları, (çoğu kontr-gerilla ve özel harekat kökenlidir) tam da bunu yapmaktadırlar.

İşçi sınıfı ve emekçi halkların her türlü eylemini “terör” yaftası ile karalayan sermaye devleti söz konusu kendi çıkarları ve bizzat kendisinin besleyip büyüttüğü tecavüz ordusu olduğunda sosyolojik-psikolojik izahlara-analizlere kalkışmaktadır. Seçimlerde altı milyon insanın oy verdiği HDP’yi kriminalize etmeye çalışan ve faşist terör odaklarının hedefi haline getiren AKP, dünyanın dört bir yanından Suriye’ye akan dincilerin, tecavüzcülerin ve para meraklılarının sosyolojik incelemesini yaptırarak IŞİD’e toplumsal destek yaratmaya çalışmaktadır.

Geçtiğimiz haftalarda toplanan G20 Zirvesi de bu barbarlık ve vahşetin sorumlusu devletlerin yeni savaş ve vahşet planlarının uğursuz toplantısı oldu. Ortadoğu’da ve dünyanın dört bir yanında akan her damla kanın sorumlusu olan bu haydut sürüsünden aksini beklemek eşyanın tabiatına aykırıdır. 13 Kasım’da Paris’in göbeğinde gerçekleştirilen katliamlar insanlığın nasıl bir baş belası katliam makinesi ile karşı karşıya olduğunu bir kez daha gösterdi. 10 Ekim Ankara mitinginde solcuları, devrimci-demokratları –özel olarak Kürtleri ve HDP’yi elbette- hedef tahtasına çakan dinci tecavüz ordusu Paris’te de tamamen savunmasız sivil insanları ve belirli yaşam-sosyal etkinlik alanlarını kana bulayarak 120’yi aşkın insanı katletti.

Can Dündar’ın 15 Kasım 2015 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki; “Bir ülkeye şiddet ihraç ederseniz bir süre sonra beterini ithal etmek sorunda kalabilirsiniz. O zaman da bütün bunlardan habersiz, masum inşalara sormak düşer: “S’il vouz plait, qu’est-ce quis passe?”(Lütfen söyleyin neler oluyor?) -Le Monde muhabiri Daniel Psenny’in katliamdan kaçanlara sorusu.- Olan şu: Çıkar hesaplarıyla “Büyük Ortadoğu”ya ekilen kin tohumları, yıllardır o topraklarda kanlı meyveler veriyordu. Oralarda yaşanan korkunç iç savaş Batı başkentlerinden soğukkanlılıkla izleniyordu. Şimdi o ateş Ortadoğu’dan taşıp o başkentleri de yakıyor” ifadeleri emperyalist devletlerin sorumluluğuna işaret ediyor. Lakin durduğu yer itibariyle dönüp dolaşıp “vahşetin gölgesinde toplanan G20’den sorunların çözümüne vesile olmasını” temenni ederek tam da G20’nin sorunların kaynağı olduğunu göremiyor. Kuşkusuz bu beklentiye şaşırmış değiliz. Zira Can Dündar’dan bir beklentimiz yok.

Paris Katliamı’ndan iki gün önce “Suriye ateşine odun taşıyanlar çok yakında kendilerini aynı ateşin içinde bulacaklar” diyen Erdoğan farkında ya da değil, bir itirafta bulunuyor. TIR'larla mühimmat taşımak, seyahat özgürlüğü adı altında gidip gelen çetecilere göz yummak Suriye ateşine odun taşımak değilse neydi? Reyhanlı, Diyarbakır Suruç ve Ankara Katliamları Suriye’ye taşınan odunların sonucu değil miydi? Can Dündar’dan alıntılanan satırların Erdoğan tarafından itirafı olan sözler aynı gerçekliğin dile getirilişidir. Cihatçı çeteleri besleyip büyütenler savunmasız masum sivillerin dökülen kanlarından en az IŞİD barbarları kadar sorumludurlar. Ve işledikleri suçlar tarihe not düşülmektedir.

Emperyalist devletler ve bölgedeki işbirlikçileri olan Suudi Arabistan, Katar, Türkiye Suriye’ye odun taşıyanların başını çekmektedir. Bunun faturasını ise emekçi halklar –masum insanlar- ödemektedir. Kurşungeçirmez villalarda G20 zirvesi gerçekleştiren tiranlar üst düzey korunmanın rahatlığını yaşamaktadır. Olan, bizim sınıfımızdan insanlara olmaktadır.

İnsanlık, emperyalist-kapitalist barbarlığı yeryüzünden kazıyıp, IŞİD gibi foseptik çukurlarının bataklığını kurutmadan savaştan kurtulamayacaktır. Kurtuluş tüm dünyada yükseltilen sınıf savaşı ile kapitalizmin kalelerinin birer birer düşürülmesi ile adım adım gelecektir. İşte o günler geldiğinde

“Cellatların döktükleri kan

Kendilerini boğacak

Bu kan denizinin ufkundan

Kızıl bir güneş doğacak”

Ve enternasyonalle kurtulacak insanlık!

Özgür Karagöl

Sincan 1 No.lu F Tipi Hapishanesi’nden TKİP dava tutsağı

 

 

 

 

 

Almanya Suriye’ye asker gönderdi

 

Alman devletinin Suriye’ye asker göndermesi planı, 4 Aralık günü parlamentoda tartışılıp oylama yapıldı. 3 Aralık günü ise Barış İnisiyatifi’nin çağrısı ile uluslararası hukuku çiğneyen ve Suriye’ye savaş için asker göndermek isteyen karara karşı, Berlin, Hamburg, München, Leipzig başta olmak üzere birçok şehirde protestolar yapıldı.

Die Linke’nin (Sol Parti) parlamento başkanı Sahra Wagenknecht, Berlin’deki protestoda “savaşa karşı yeniden çoğalmalıyız, eğer asker gönderme kararı çıkarsa, savaşa karşı bu protestolarımızı çoğaltarak devam ettirmeliyiz” dedi. 4 Aralık günü ise Alman devletinin Suriye’ye asker göndermesi, 445 milletvekilinin ‘evet’, 145’inin ‘hayır’, 7’sinin çekimser oyuyla, onaylanmış oldu. Sol Parti’nin tamamı ‘hayır’ derken, Sosyal Demokrat Partisi’nden 28 kişi ‘hayır’, Yeşiller Partisi’nden 3 ‘evet’, 3 de çekimser oy kullanıldı. İktidar partisinden de iki hayır oyu kullanıldı.

Bu oylamanın hemen ardından, Potsdam’da operasyon komutanlığı sözcüsünün verdiği bilgiye göre, 7 Aralık gecesi Almanya 220 askerini güneydoğu Akdeniz’e gönderdi.




Gerici çeteler Suriye'den çekiliyor

 

Suriye’deki emperyalist savaşta Esad’la çatışan emperyalistlerin desteklediği gerici çetelerin, varılan anlaşma sonrasında Humus kentinden ayrıldığı öne sürüldü.

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin 9 Aralık günü duyurduğu gelişmeye göre, BM masasında varılan ateşkes antlaşması doğrultusunda, gerici çetelerin, kenti Esad’a bağlı güçlere devrettiği ifade edildi. Otobüslerle kenti terk etmeye başladığı bildirilen gerici çetelerin, buradan İdlib vilayetine geçecekleri kaydedildi. İdlib ise Nusra Cephesi ve Ahrar-uş Şam’ın öncülüğündeki gerici Fetih Ordusu’nun kontrolünde bulunuyor.

Bazı bölgelerde uygulanmaya başlayan ateşkes anlaşması kapsamında Esad hükümetinin bazı çetelere kendilerini yönetme hakkı verdiği de iddia ediliyor.




Gazprom: Türk Akımı durduruldu

 

Rusya Enerji Bakanı Aleksandr Novak, 3 Aralık günü Türk sermaye devletiyle ortak yürüttükleri Türk Akımı Projesi hakkında açıklama yaparak görüşmelerin durduğunu ifade etti. Novak konuyla ilgili “Türk Akımı konusunda görüşmeler durduruldu. Türkiye ile nükleer enerji projesine ilişkin görüşmeler devam ediyor” dedi.

Rusya’ya ait Gazprom şirketi de, Türk Akımı projesinin görüşmelerinin durduğunu doğruladı. Önceki günlerde bu kararın beklendiği açıklanmış fakat resmi bir açıklama yapılmamıştı. Gazprom Başkanı Aleksey Miller, yaptığı açıklamada “Türkiye projenin eğer devam etmesini istiyorsa bize başvurabilir” diyerek Novak’ın açıklamasını doğrulamış oldu. Miller, Türkiye’ye yapılan gaz sevkiyatıyla ilgili ise “umarız böyle bir durum oluşmak zorunda kalmaz” ifadelerini kullanırken, Türkiye’nin Katar’la yaptığı doğalgaz antlaşmasını ‘politik’ bir adım olarak nitelendirdi.



 

Rusya'dan NATO'ya uyarı

 

NATO’nun Türkiye hava sahasını güçlendirmeye yönelik adımları Rusya’dan tepkiyle karşılandı.

RIA Novosti’nin haberine göre, Rusya’nın NATO Büyükelçisi Alexander Gruşko, Türkiye-Rusya gerginliği üzerine Türkiye’nin hava savunmasını güçlendirme girişimlerinin Suriye’de kurulacak koalisyonu olumsuz etkileyeceğini savundu.

Gruşenko, “Türkiye’nin hava savunma gücünü arttırmaya yönelik girişimlerin, terörist örgütlerden kaynaklanan muhtemel tehditleri yok etme göreviyle uyuştuğundan emin değiliz” dedi. Ayrıca “Türkiye NATO’nun çabalarıyla Rusya’yı baskı altına almaya kalkarsa, bu terörizme karşı uluslararası bir koalisyon oluşturulmasının önünde engel oluşturur” diye ekledi.



İngiltere'den Suriye’ye saldırı

 

İngiltere Suriye’de ilk hava saldırısını 3 Aralık'ta gerçekleştirdi. İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklama, operasyonda Tornado tipi savaş uçakları kullanıldığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca, Suriye’de IŞİD hedeflerini vuran savaş uçaklarının Kıbrıs’taki İngiliz üssünden kalktığı bildirildi.

İngiltere’nin Suriye’ye savaş uçaklarını göndererek IŞİD hedeflerini vurması, parlamentoda yapılan görüşmenin hemen ardından oldu. Gece geç saatlerde parlamentoda yapılan görüşmelerde, ülkenin Suriye’deki hedefleri vurmak üzere savaş uçağı göndermesi kararı 223 red oyuna karşın 397 oyla kabul edildi.


 
§