17 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/15

TKİP 1 Mayıs'ta mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor!
Emekçi Kadın Komisyonları’nın mücadele çağrısı
Kamu emekçilerine çağrımızdır
“Yaşasın 1 Mayıs!”
Tarih ışığında Taksim 1 Mayısı
‘Yeni Türkiye’de eski kontrgerilla!
Ağrı’da AKP provokasyonu
Seçimler yaklaşırken vaatlerden vaat beğen!
Erdoğan’dan Ermenilere tehdit
Soma Katliamı’nın failleri yargılanıyor
Yasakçı kararlar ve dedikodularla gerçekleri karartamazsınız!
Bosch’ta sözleşme imzalandı
İşçilerin Birliği Derneği kapatma davası görüldü
Grevin adı var kendi yok!
7 Haziran seçimleri ve siyasal tablo
Küba: Ya sosyalizm ya ölüm!
Ukrayna savaşı: Emperyalist yalan, iftira ve barbarlığın itirafı
Almanya'da sınıf devrimcileri 1 Mayıs'a hazırlanıyor!
Sınıf devrimcileri 1 Mayıs'ta Taksim'e çağırıyor
Ankara'da 1 Mayıs hazırlıkları
Ankara'da DLB'lilere polis tacizi!
1 Mayıs'ın çağrısı
Düzene karşı devrim!
İşçi direnişleri ve Türk-İş'in ihanetçi tutumu!
"Kapitalizmle mücadele bu işin temel çözümüdür!"
Fabrikada ve beyaz perdede "grev" - K. Ehram
Kadın cinayetlerini durduracak tek güç devrimci sınıf hareketidir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

"Kapitalizmle mücadele bu işin temel çözümüdür!"

 

Mersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Dönem Sözcüsü ve Mersin Tabip Odası Başkanı Ful Uğurhan ile Akkuyu ve nükleer santral üzerine konuştuk...

- Akkuyu’ya kurulması planlanan nükleer santrale ilişkin anlaşmanın ardından Sinop’a kurulması planlanan nükleer santrale de onay çıktı. Mersin ve Sinop’ta gelinen son aşama nedir?

- 31 Aralık 2014’te düzenlenen ÇED raporunun durdurulması için yüzlerce kişi, örgüt ve meslek odasının açtığı iptal davası sürüyor. Dava şu an Mersin İdare Mahkemesi’nde görülüyor. Eğer durdurulma kararı çıkarsa yeni ÇED raporuna gerek var. Mahkeme Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bilgi istiyor. İstenen bilgilerle ÇED’e olumlu rapor verenlerin hangi uzmanlıkları olduğu, halkın bilgilendirme toplantılarının yeterli yapılıp yapılmadığı gibi sorular soruluyor. ÇED raporunda sahte imzalar da bulunuyor. Bunlar hakkında TMMOB gibi kurumlara soru sorularak süreç ilerliyor. Mahkeme ÇED sürecinin uygun işletilmediğine karar verirse iptal olacak ve yeni bir süreç başlayacak. 14 Nisan günü santralin kendisiyle ilgisi olmayan, tsunami ve deprem gibi durumlara karşı önleyici yapıların temeli atıldı. Geçen hafta ihalesi yapılan Akkuyu nükleer santralinin arkasından temeli atılan bu tesis 22 milyon dolarlık bir proje ve yaklaşık 55 gün sonra yapılan seçimlerle hükümet değişebilecekken hemen temeli atılıyor. 12 Mayıs 2010 yılında Ruslarla ilk anlaşma yapılmıştı. Santralin bir reaktörünün bitmesi bekleniyordu. Toplamda 4 reaktörün 2016 gibi bitmesi planlanıyordu.

Sinop’ta ise bu ay içinde meclisten santral yapımıyla ilgili sabaha karşı bir karar çıkardılar. Sinoplular da mücadele içinde.

- Türkiye’de geçtiğimiz günlerde daha önce görülmemiş bir elektrik kesintisi yaşandı. Bazı kesimler elektrik kesintilerinin çözümü için nükleer santrali öneriyor. Yeryüzündeki en büyük nükleer felaketlerden biri olan Fukuşima’da elektrik kesintisi sebebiyle yaşanmamış mıydı? Santrali kuranların buna ilişkin açıklamaları var mı?

- Elektrik kesintisi elektrik iletim hatlarında bir arıza sonucu oluşmuş, özelleşmiş bir elektrik santralinin frekans düşmesiyle oluştuğu belirtiliyor. Domino etkisiyle tüm Türkiye’ye yansıdı. Bakan da bunun santral eksikliğinden kaynaklanmadığını söyledi. Tabii ki Fukuşima ile benzerliği var. Orada böylesi bir elektrik kesintisi sonucu felaket oluyor. Türkiye’de de nükleer santral olsaydı benzeri bir durum yaşanması kaçınılmazdı. Biliyoruz ki santral kazalarının çoğu insan ya da teknik hatalardan kaynaklı oluyor.

- Çeşitli ülkelerde en küçük aksaklıkların nükleer felaketlere kapı araladığına ilişkin örnekler var. Yanı sıra bir de nükleer atıklar sorunu var. Mersin’e kurulacak olan VVER-1200 model reaktörün şimdiye kadar hiç denenmediği belirtiliyor. Japonların Sinop’a kuracağı reaktör de aynı şekilde. Anlaşmalarda güvenlik yerine ticari kaygılar mı öne çıkıyor?

- Kesinlikle ticari kaygılar öne çıkıyor. Atıkların ne olacağı özellikle mahkeme sürecinde üzerinde durulan bir konu. Atıkların nerede depolanacağı belli değil. Atıkların taşınıp taşınmayacağı ya da depolanıp depolanmayacağı belli olmayınca olası kazalarda sorumluluğun hangi ülkede, Rusya’da mı Türkiye’de mi olacağı belli değil.

- Yaşanabilecek kazalar dışında nükleer santrallerin faaliyetleri sırasında sürekli radyasyon yaydığı -aksi iddialar bulunulsa da- belirtiliyor. Bunun hakkında bilgi verebilir misiniz? Radyasyon yayılıyorsa Mersinli emekçileri, çocukları, gelecek nesilleri neler bekliyor?

- Yaşanacak kazalar dışında da nükleer santrallerin sürekli radyasyon yaydığı bellidir. Nükleer santral olan yerlerde yapılan incelemelerde yakın evlerin çatılarından alınan toz örneklerinde radyoaktif madde bulunuyor. Yine bir başka örnek olarak santrale yakın yerlerde yaşayan çocukların süt dişleri incelenmiş, bunlarda stronsiyum adlı radyoaktif madde bulunduğu tespit edilmiştir. Bunlar da göstermektedir ki sürekli radyasyon yayımı söz konusudur. Bunun etkileri de kanser ve diğer hastalıkların artımıdır. Bu konuda en büyük çalışmalardan birinde 16 nükleer santralin 5 km çevresinde 5 yaş altı çocuklarda lösemi ve diğer kanser oranlarında artış olduğu kanıtlandı. Yine ABD’de de böylesi çalışmalar var.

Santrallerde kazalar olduğunda en çok etkilenen o santralin emekçileri olacaktır. Çernobil’de 800 bin santral temizlik işçisi doğrudan etkilendi. Kanser, ölüm vb. Doğal olarak nükleer santrallerden en yakındakiler en çok, sonra radyoaktif bulutların yayılmasıyla tüm dünya etkileniyor. Örneğin Çernobil’den yayılan bulutlar tüm dünyayı iki kez dolaştı. Fukuşima’da yaşanan felaketten 4 yıl sonra Kanada sahillerinde radyoaktif maddeler tespit edildi.

- Nükleer santrallere karşı çıkanlar, ‘Gelişmemizi istemiyorlar’ gibi çarpıtmalarla karşı karşıya kalıyor. Yeryüzündeki tüm yaşamı tehdit eden nükleere karşı alternatif enerji politikaları neler olabilir?

- Bugün Ukrayna Çernobil’den sonra 29 yıl geçtiği halde bütçesinin %5’ini hala kazaların etkilerini tedavi için harcıyor. Bizim birinci politikamız enerji verimliliğidir. Oysa enerji ihtiyacı şişirilmiş, bunu ihtiyaç olarak gösteren bir ülkeyiz. Yaşam biçimini, doğru kentleşmeyi buna göre düzenleyerek enerji verimliliği elde edilebilir. Kapitalist yaşam tarzının tüketiciliği enerji kullanımını tetikliyor. Asıl mücadele kapitalizmle olmalıdır. İnsanlar uzun ve sağlıklı yaşayabilir. Kapitalizmle mücadele bu işin temel çözümüdür. Konut yapımında, insanların doğaya teşvikiyle, akılcı kullanılan malzemelerle çözülebilir ama kimsenin işine gelmiyor. Onlar tüketimi teşvik ediyorlar. Enerjiyi oburca tüketmek zorunda kalıyoruz. İhtiyaç duyulan enerji yenilenebilir olmalıdır. RES’ler, güneş santralleri… Normalde işe yarayabilir ama bu da sermayenin yeni rant kapıları oluyor. Örneğin RES’ler (rüzgâr enerji santralleri) kuşların göç yolları üzerine yapılması ya da gürültü sorunu gibi insan ve doğaya uygun düşünülmüyor. Sadece kâr düşünülüyor. Güneş santralleri gelişen bir teknoloji. Bunlardan da temiz enerji elde edilebilir ama ihtiyacımız kadar kullanmak kaydıyla.

- NKP uzun bir süredir bu ölüm projesine karşı mücadele ediyor. Emekçilerin nükleer karşıtı çalışmalara ilgisi nasıl? Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz?

- Mersin Nükleer Karşıtı Platform 40 yıldır, santral lisansının verildiği 1976’dan bu yana mücadele ediyor. Platform süreç içinde gelişmiş. NKP içinde Mersin’deki sendikalar yer alıyor. Emekçiler NKP içinde çok etkinler. Bundan sonrası için; biz bu santrali yaptırmayacağız. Dünyada bu açıdan örnekleri var. İnşaat halinde kalan ya da yapımı bitirilmeden durdurulan pek çok nükleer santral var. Hem hukuksal, hem sokak hem de eğitim çalışmalarıyla mücadeleyi sürdürüyoruz.

Kızıl Bayrak / Mersin

 
§