20 Mart 2015
Sayı: KB 2015/11

Bahar döneminin ihtiyacı devrimci sınıf mücadelesidir!
Stratejik “ortak” gözden düşüyor!
'İç Güvenlik Paketi' hükümsüzdür!
AKP’den 1 Mayıs tehdidi: Taksim yasak!
“Öldürme yetkisi tescilleniyor!”
Kışlalarda asker ölümleri “şüpheli” değil, şüphesiz cinayet!
AKP’den yeni asimilasyon saldırısı
TİSK’ten sınıfa dönük saldırı hamlesi
Boytaş işçisi oyunu bozdu
Kadro yalanı seçim vaadi oldu
Bosch’ta öfke dinmiyor!
“Yeraltı madenleri kamulaştırılmalı”
Darp edilenler yargılanıyor
İşçi sınıfını sırtından vuran "sendikacılar" seçim oyunuyla yola devam ediyorlar!
Eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyütelim! - S.Soysal
DİHA'nın kadın muhabiri şiddeti anlattı
Sudenaz'a sözümüz var!
Emperyalist politikanın iki yüzü: Münih veya Tröglitz
Ukrayna krizi, emperyalist yalanlar ve gerçekler
Anti-kapitalist öfke büyüyor!
DGB MYK Mart ayı toplantısı gerçekleştirildi
İÜ'de rektörlük seçimleri üzerine
Halepçe ve Beyazıt katliamları lanetlendi
Berkin Elvan eylemleri ışığında...
Hasan Ferit davasında planlı saldırı
Tutsaklara yönelik sınırsız baskı ve katliam yasası
TİHV: Ödemiyoruz!
Taşeron köleliğine son vermek için...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Stratejik “ortak”
gözden düşüyor!

 

ABD’nin önemli ve Obama yönetimi üzerinde de etkili düşünce kuruluşu Amerikan İlerlemesi Merkezi (CAP) geçtiğimiz günlerde ‘ABD-Türkiye Ortaklığı; Bir adım ileri, üç adım geri’ başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda ABD Başkanı Barack Obama’nın 2009’da Türkiye’ye yaptığı stratejik yatırımın karşılığını bulmadığı savunularak, Beyaz Saray’ın Türkiye ile olan ilişkilerini gözden geçirmesi önerildi.

Raporda bahsedilen stratejik yatırım, daha önce Obama tarafından TBMM’de yapılan konuşmada iki ülke ilişkilerinin üzerinde durduğu üç sütunu güçlendirmeye vurgu yapılarak ele alınmıştı ve şunlar söylenmişti: “Türkiye’nin ‘kuvvetli, canlı, laik bir demokrasisi’ olması ve hukukun üstünlüğüne bağlılığı, NATO’daki önemli rolü ve AB üyeliği için çabası.” Bu temelde ABD’nin İslam dünyasındaki imajını onarma çabalarının parçası olarak Türkiye’ye biçilen görev, “Ortadoğu ve daha geniş Müslüman dünya için bir model olmaya hizmet etmesi” olarak tanımlanmıştı. Rapor bu çerçevede Türkiye’nin “model ülke” görevini yerine getiremediğini belirtmektedir.

Belli bir süredir ABD-Türkiye ilişkilerinin “soğukluğundan” bahsedilmektedir. Bilindiği gibi Türkiye’nin ABD ile emperyalist bağımlılık ilişkileri kamuoyu nezdinde “en önemli müttefik”, “stratejik ortak” söylemleriyle gizlenmek istenmektedir. Ancak esasta aradaki ilişki kölelik ve bağımlılık ilişkisidir. Türkiye’nin ekonomisi, iç ve dış siyaseti, silahlı kuvvetleri emperyalizmin mali ve askeri kurumları tarafından belirlenmektedir. Öte yandan ABD’nin diline pelesenk ettiği “demokrasi” ya da “hukuk” kavramlarının gerçeklikle bir ilgisi yoktur. ABD emperyalist-kapitalist sistemin işleyişi gereği Türkiye veya başka bir ülke ile ilişkilerini ekonomik, politik çıkarlarına göre belirlemektedir. Bu iki ülke arasının sıcak ya da soğuk olması işçi sınıfı ve ezilen emekçi halklar nezdinde özünde hiçbir şeyi değiştirmemektedir.

İlişkilerin son dönemlerde pürüzlü olması AKP’nin emperyalistlerle arasında mesafe koymasından ya da tavır almasından değildir tabii ki. Neo-Osmanlıcı hayallerinin de etkisiyle Irak, Suriye, Filistin ve Mısır politikalarındaki farklılıkları, Haziran Direnişi’nde ve 17-25 Aralık operasyonlarında “kuvvetli, canlı, laik bir demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne” aykırı davranışları, IŞİD terörüne desteği ve Kürt sorunundaki geleneksel yaklaşımı gibi ABD’nin bölgesel stratejilerini ya da politikalarını etkileyen konularda Türkiye’nin ‘uyumsuz’ davranışları efendi nezdinde hoş karşılanmamaktadır. “Model ülke” rolünü yerine getiremeyen Türkiye’nin çıkarlarına aykırı davranması ABD’nin ‘canını sıkmaktadır.’

ABD bir “oyun kurucu” olarak, stratejik hedefleri doğrultusunda bölgeye yönelik yeni planlarını hızlıca devreye sokabiliyor, dengeleri değiştirebiliyor. Kobanê’deki direnişin kendi sınırını aşıp “bölgesel” bir karakter kazanmasıyla Kürtlerin Ortadoğu’da etkili bir siyasi güç olarak yaptıkları çıkışları değerlendirmesi de bu çerçeve içindedir.

Tekrar vurgulamak gerekirse, Türkiye iç ve dış politikalarında ABD ile kimi farklılıklar yaşasa da ortada bağımsız bir Türkiye yoktur. Bazen efendiye karşı kafa tutulmakta, serzenişlerde bulunulmaktadır. Bazen ABD de birtakım düşünce kuruluşları ya da diplomatik kanallar yoluyla Türkiye’deki sorunlarla ilgili daha yüksek sesle eleştiriler sunmaktadır. Bunlar kamuoyunda “müttefik” iki ülke arasındaki ilişkiler olarak yansıtılsa da gerçekte olan bağımlılık ilişkisi devam etmektedir. Önemli olan bu ortak çıkar politikalarının uygulanması, kurulu düzenlerinin devamıdır.

Son dönemde özellikle bu emperyalist ilişkilerin üstü Erdoğan-Obama arasındaki ikili ilişkiler düzeyinde tartışılarak da örtülmek istenmektedir. “Dünya lideri” Erdoğan’ın iç politikaya yönelik manevraları gereğince de bu böyle gösterilmek istenmekte, yer yer abartılmaktadır. Obama ve Erdoğan’ın en üst düzeyde yaptıkları görüşmeler özellikle yandaş basında geniş yer alsa da esas görüntü Obama’nın beysbol sopası ile Erdoğan’la konuşurken verdiği pozda saklıdır.

Unutulmamalıdır ki Türkiye ABD emperyalizmi için her zaman ihtiyaç duyacağı bir taşeron ülkedir. Bu açıdan Türkiye arada bir pürüz çıkarsa da aradaki ilişkilerde özel bir değişiklik olmayacaktır. ABD’nin ihtiyaçları çerçevesinde Türkiye’ye mutlaka roller verilmeye devam edilecektir.

Türkiye-ABD ilişkilerinde işçi ve emekçileri ilgilendiren bu ilişkilerin sıcak ya da soğuk olması değildir. İşçi ve emekçiler için önemli olan toplumsal bir devrimle emperyalist köleliğe son verilmesi, emperyalist kapitalizmin neden olduğu her türden kötülüğe karşı konulmasıdır.

 
§