9 Ocak 2015
Sayı: KB 2015/01

Ya teslimiyet ya grev!
Beklenen oldu: Yolsuzluklar AK’landı!
AKP gericilik “kariyerinde” hızla ilerliyor!
Devletin paslanmayan silahı: Hizbulkontra!
Cizre’de devlet provokasyonu ve katliam!
Sağlıkta dönüşümden sağlıkta gericileşmeye!
Asgari ücretli “zengin vergisi” kıskacında
‘Sefalet zammına karşı grev yapılmalı’
Taşeron köleliği ekseninde sınıf hareketi - D. Umut
Karayollarında işçi kıyımı
Sermaye uşağından ‘Sütaş’ı yedirtmeyiz’ açıklamaları
Dayanışma gecesi üzerine...
DEV TEKSTİL’den Esenyurt’ta işçi toplantısı
Proletarya devriminin ve sosyalizmin iradesi
Kapitalizmin krizi, emperyalist savaşlar ve faşizm
Yunanistan’da siyasi kriz derinleşiyor
Filistin’de direnişe karşı işgal diplomasisi
Avrupa’da DGB kampı coşkusu
Ölümcül Ebola ve emperyalizm - Eylem Güneş
Mücadele ve kazanımlarla anılacak bir yıl için görev başına!
Emekçi Kadın Çalıştayı’ndan baharı örgütlemeye!
“Zorbalığa karşı mücadelemizi sürdüreceğiz!”
Balık, böcek ve kuş imgeleriyle yabancılaşmadan özgürlüğe
Hasta tutsak Mehmet Yamaç’a sürgün
Devrimci tutsaklardan yeni yıl mesajları
Oğuz yoldaşa...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele ve kazanımlarla anılacak bir yıl için görev başına!

 

2014 yılını geride bıraktık. Yolsuzluk operasyonlarının sarsıcı etkisi altında açılan 2014 yılı, tapeler, internet yasakları, gözaltı ve tutuklama furyaları, yargı ve emniyet kurumlarına dönük müdahaleler vb. ile düzen içi rant ve iktidar savaşının sürdürüldüğü bir yıl oldu. AKP şefi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna otururken, 2013 Haziran’ında patlak veren halk hareketinin yarattığı korkunun, Suriye politikasında yaşanan çöküş ve Kobanê halkının IŞİD karşısında gösterdiği destansı direnişin sarsıcı etkilerini bastırabilmek amacıyla polis devleti uygulamalarına hız verildi. İç iktidar dalaşında ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarı elde etse de, bu başarılar, sermaye düzeninin derinleşen açmazlarının yarattığı kaygılar nedeniyle, AKP iktidarının derin bir nefes almasına yetmedi. Berkin Elvan’ın cenazesinin milyonlar tarafından sahiplenilmesi, Soma maden katliamı sonrası gelişen kitlesel eylemler ve serhıldanı andıran 6-8 Ekim Kobanê eylemleri; bir yandan Haziran Direnişi’ne kaynaklık eden toplumsal dinamiklerin yerli yerinde durduğunu, öte yandan da “çözüm” aldatmacasının Kürt halkının mücadele ruhunun dizginlenmesine yetmediğini ortaya koymuştur. AKP iktidarı, tüm bu patlama dinamiklerini bastırmak adına polis ve yargı terörünü tırmandırırken, öte yandan da devletin en küçük biriminde dahi kadrolaşmaya yönelmekte ve dinin etkisi altında kalan emekçi yığınları yedeğinde tutma çabası içerisinde gericileştirme politikalarına hız vermektedir.

Geride bıraktığımız yıl, işçi sınıfı cephesinde de mücadele dinamiklerinin geliştiği, çok sayıda lokal işçi direnişlerinin yanı sıra grev yasaklarının ve sendikal bürokrasinin ihanetlerinin de yaşandığı bir yıl oldu.

Taşeron köleliğine başkaldıran Greif işçilerinin fabrika işgali, denebilir ki dönemin en ileri mücadele deneyimi oldu. Bu aynı direniş, sendikal bürokrasinin işçilerin mücadeleci bir tutum geliştirmesi karşısında nasıl bir uğursuz rol oynayabileceklerini de tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. Yüzlerce çevik kuvvet polisi ile işgal fabrikasına yapılan operasyon ile karşılanan bu direniş, çıktıkları kürsülerde bol bol nutuklar çeken sendika ağalarının, işçilerin militan bir mücadeleye giriştikleri bir durumda nasıl da sermayenin yanında saf tuttuklarının da açık göstergesi oldu. Daha fabrikanın işçilerin kararı ile işgal edildiği gün yaptıkları açıklama ile sermayenin yanında ve direnişin karşısında saf tutan DİSK/Tekstil bürokratları, her adımda türlü türlü ayak oyunları ile direnişin güçten düşmesi için azami çaba gösterdiler ve en nihayetinde polis gücüyle direnişin bastırılmasına davetiye çıkartan tutumlar geliştirdiler.

Daha farklı biçimlerde olsa da benzer bir ihaneti, grevleri yasaklanan Şişecam işçileri ve özelleştirmeye karşı bir buçuk yılı aşkın bir süre direnen Yatağan işçileri de yaşadılar. Metal işkolu grup toplu sözleşmelerinde ise Türk Metal bilindik ihanetçiliğini yine hayata geçirdi ve metal işçileri bir kez daha ihanete uğradılar. Tüm bu ihanetlere ve sendikalara duyulan güvensizliğe rağmen 2014 yılı lokal direnişlerin yaygınlaştığı ve işçi sınıfının mücadele dinamiklerinin geliştiği bir yıl oldu. Soma’da yaşanan madenci katliamı ise toplum düzeyinde sarsıcı bir etki yarattı ve yaygın eylemlerin konusu oldu. Burada sayamadığımız ve kimileri kazanımla sonuçlanan çok sayıda direniş yaşandı 2014 yılında.

Bu direnişlerin önemli bir bölümü sendika ağalarının açık veya örtülü ihanetleri ile karşılaştı ve tutarlı bir önderlikten ve taban iradesine dayanan bir örgütlülükten yoksun oldukları ölçüde biriken tepkiye rağmen sendikal bürokrasiyi aşma iradesi gösteremediler. Yarattıkları taban örgütlülükleri ile sendikal bürokrasiyi aşmayı önemli ölçüde başaran Greif Direnişi ise yeterli bir sınıf dayanışmasından yoksun kalarak patron-sendika-polis işbirliği ile ezildi.

Kısacası 2014’te, tüm “başarı” görünümüne rağmen düzenin açmazları derinleşmiş, sermaye iktidarı gerek iç ve gerekse de dış politikada yaşadığı handikaplar karşısında polis devleti uygulamalarına ve dinsel gericiliğe sarılmaktan başka çözüm üretemez duruma gelmiştir. Kadın ve çocuk cinayetleri artış gösterirken, iş cinayetleri ve çevre katliamları yılın gündemden düşmeyen başlıkları olmuştur. IŞİD çetesinin Kobanê halkının üstüne salınmasında birincil derecede rolü olan AKP iktidarı, Kürt sorununda uzun yıllardır sürdürdüğü oyalama politikalarını hayata geçirmekte zorlanır hale gelmiş, denebilir ki “çözüm” aldatmacasını, Kürt hareketinin gösterdiği ‘tolerans’ sayesinde sürdürebilmiştir. İktisadi yaşamda ise taşeronluk düzeni yaygınlaştırılırken, işsizlik, düşük ücret, güvencesizlik ve özelleştirmelerle işçi ve emekçilerin yaşadıkları yaşamsal sorunlar katlanılamaz boyutlara ulaşmıştır.

Birleşik ve militan bir kamu emekçileri hareketi yaratmak için bugünden hazırlanmalıyız!

Kamu emekçileri açısından ise 2014, kaybedilmiş bir yıl oldu. Kamu emekçileri hareketinin yaşadığı tıkanma derinleşmeye devam etti. KESK ve bağlı sendikalara hakim ve sınıf mücadelesi perspektifinden yoksun bürokratik-icazetçi çizgi, kamu emekçilerinin gündemlerinden ve taleplerinden uzaklaşmak olarak kendisini göstermeye devam etti. Günübirlik ve yasak savma türünden eylemsellikleri bir yana bırakırsak, denebilir ki, programsız geçirilen bir yılı daha geride bıraktık. Kamu emekçileri hareketinin yaşadığı tıkanmanın nedenlerini gerek bültenimizde ve gerekse de çıkardığımız bir dizi broşürde dile getirmiş, öteki etmenlerin yanı sıra bu tıkanmada başat rolü reformist sol gruplar tarafından harekete taşınan icazetçi-bürokratik çizginin oynadığını ortaya koymuş ve tüm bir tıkanmayı önderlik boşluğu olarak tanımlamıştık. Bürokratik-icazetçi çizgi aşılmadan kamu emekçileri hareketinin ilerletilemeyeceğini, ancak bu çizginin aşılmasının da şu veya bu grubun yönetimlere gelmesiyle değil tabanın iradesini açığa çıkartacak taban örgütlenmeleri ile mümkün olacağını söylemiştik. Sınıfsal bir perspektifle bir mücadele programı ortaya koyamayan, parlamentarist bir bakış ile düzenin siyasal çalkantılarından medet uman reformist çizginin harekette ilerletici değil geriletici bir rol oynadığı, yılların mücadele deneyimi ile daha görünür hale gelmiştir.

Düzenin her cepheden açmazlarının derinleştiği bir dönemde, kamu emekçilerinin programlı ve hedefli bir mücadele içerisine çekilmesi bugünün ertelenemez görevi olarak durmaktadır. 2015 yılı kamu emekçileri açısından toplu sözleşme yılı olması nedeniyle de hayati bir önem taşımaktadır. KESK’in ve bağlı sendikaların, bu yılı programlı bir mücadele ile karşılamaları büyük önem taşımaktadır. Ne var ki, grev eksenli ve kazanıma odaklanmış bir mücadele programının oluşturulması sendika bürokratlarından beklenemez. Dahası üstten oluşturulan ve bir irade birliğine dayanmayan bir programın bırakın kamu emekçilerini harekete geçirmesini, kadroları dahi harekete geçirme gücü olamaz. Böyle bir program ancak taban basıncı ve iradesini açığa çıkartacak, aşağıdan örgütlenen süreçler işletilerek mümkün olabilir. Bu aynı zamanda bürokratik-icazetçi hakim çizginin, gelişen taban dinamiklerini günübirlik-yasak savma türünden eylemler içerisinde tüketmesinin önüne geçmenin de tek yoludur. Kuşkusuz böyle bir sürecin işletilmesinin sağlanması, öncü kadroların inisiyatifler, platformlar, forumlar gibi araçlar yaratması ve bu türden taban örgütlerinde bir araya gelmeleri ile mümkündür. 2015 yılını kazanımlarla anılan bir yıl haline getirmek ve birleşik-militan bir kamu emekçileri hareketi yaratmak için kısa vadede aşağıdaki hedefleri önümüze koymalı ve bu hedefler doğrultusunda taban örgütlerini yaratmalıyız:

Grev hakkı için mücadele yeniden gündemleştirilmeli, Anayasa Mahkemesi’nin grev hakkını tanıyan kararı, her sendikanın kendi üyesi adına toplu sözleşme yaptığı grevli bir toplu sözleşme düzeninin sağlanması için verilecek fiili bir mücadelenin dayanaklarından biri olarak ele alınmalı, “Grev hakkı için 1 milyon imza” gibi kamu emekçilerini harekete geçiren ve fiili grevlerle hayata geçirilecek kampanyalar örgütlenmelidir.

2015 toplu sözleşmelerini de içerecek biçimde, grev eksenli ve hak alıcı kapsamlı bir mücadele programının oluşturulması amacıyla, üstten dayatmacı “eylem takvimi” anlayışından vazgeçilmeli, işyerlerinden başlayacak tartışma süreçleri örgütlenmeli ve vakit kaybetmeksizin bölge toplantıları, program kurultayları vb. gerçekleştirilmelidir.

Kamu emekçilerinin insanca yaşanabilir ücret, ücret adaleti, ek ödemelerin emekli keseneğine esas kazanca dahil edilmesi, parasız eğitim-parasız sağlık, taşeron, sözleşmeli vb. adlar altında çalışan kamu çalışanlarının kadroya alınması gibi temel talepleri, mücadele programının ana hedefleri içerisinde tanımlanmalı, bu talepler uğruna kazanıma odaklı bir mücadele çizgisi benimsenmelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri

(Kamu Emekçileri Bülteni’nin Ocak-Şubat 2015 tarihli 48. sayısından alınmıştır...)

 

 

 

 

3. Eğitimciler Forumu gerçekleştirildi

 

Eğitimciler Forumu 3. forumunu 27 Aralık'ta gerçekleştirdi. Foruma, ilk iki forumda tartışılan konuların ve alınan kararların bilgilendirilmesi ile başlandı. Yeni moderatör seçimi yapılarak işleyişe dair planlamalar yapıldı.

İki oturum olarak planlanan forumda, tartışma başlıklarından 13 Aralık miting değerlendirmesi ve 2015 toplu sözleşme bir arada ele alındı. Bu oturumda sık sık KESK’e hakim anlayışlar ve bunların sendikal mücadele pratikleri gündeme geldi.

İkinci oturumda ise 19. Milli Eğitim Şurası tartışıldı. Şurada ve şura sonrasında Eğitim Sen’in tutumuna çubuk büküldü. 8 Şubat Alevi örgütlerinin almış olduğu miting kararına değinildi. Forumun iç işleyişini sağlamak amacıyla forum bileşeni olan her şubeden bir temsilcinin olduğu bir koordinasyon oluşturuldu.

Canlı ve verimli tartışmaların yapıldığı forumda bir dizi karalar alındı.

Bu kararlar şöyle: Forumun temel ilkelerinin tartışılacağı 4. forumun 17 Ocak’ta yapılması, anasınıflarında ve diğer tüm okullarda okutulacak olan değerler eğitimine karşı Eğitim Sen’i “Değerler eğitimini reddediyoruz! Eğitim Senli öğretmenler olarak derslerimizde işlemeyeceğiz” tutumunu şubelere taşımak ve Eğitim Sen Genel Merkezi’ni tutum almaya çağıran bir deklarasyon yayınlamak.

Sosyalist Kamu Emekçileri

 

 

 

 

BES’ten TÜİK’teki 4/C köleliğine karşı eylem

 

Büro Emekçileri Sendikası (BES) İstanbul Şubeleri TÜİK’teki 4/C’li çalışanların yeni sözleşme dönemi için, Beşiktaş’ta bulunan TÜİK İstanbul Bölge Müdürlüğü önünde 5 Ocak günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamadan önce TÜİK’teki çalışma ortamına dikkat çekilerek, burada çalışan kamu emekçilerinin %65’inin kadrosuz olduğu söylendi.

Eylemde basın açıklamasını yapan BES İstanbul 2 No’lu Şube Sekreteri Mehmet Emin Beşirici, TÜİK çalışanı 4/C’lilerin 11 ay 28 günlük sözleşme imzalamak durumunda bırakıldıklarına dikkat çekerek “Bu bildiriyi okuyan kişi 9 yıldır TÜİK’te ‘geçici’ olarak çalışmaktadır. 20 yıl çalışıp ‘geçici’ olmak hangi akla ve mantığa uymaktadır?” dedi.

TÜİK’te çalışan personelin ucuz işgücü olarak görüldüğünü ve yoğun emek sömürüsüyle karşı karşıya kaldığını ifade eden Beşirici, en düşük kamu emekçisi maaşını bile alamadıklarını belirtti. 

Sermayeye değil emekçiye bütçe için taleplerini aktaran Beşirici, kadrolu istihdamın sağlanması, 4/C’lilere verilmeyen ek ödemelerin temel ücrete yansıtılması ve emeklilik hesaplanmasına eklenmesi gerektiğini vurguladı. Her fırsatta patronların vergi, prim ve faiz borçlarını silen hükümetin, ağır borç yükü altındaki emekçilerin borç faizlerini tamamen silmesi de taleplerin arasında yer aldı.

Beşirici, sürekli artan iş cinayetlerini durduracak tedbirler alınması gerektiğini, işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri almayanlara ağır yaptırım uygulanması gerektiğine de değindi.

Açıklamanın ardından, Anadolu yakasındaki 45 TÜİK çalışanı 4/C’linin eyleme katılmasına izin vermeyen müdür protesto edilerek hakkında suç duyurusunda bulunulacağı söylendi.

Kızı Bayrak / İstanbul

 
§