26 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/39

Direnen halkların birleşik devrimci direnişini büyütmeye!
Kobanê için topyekûn direniş ve seferberlik!
IŞİD saldırıyor, Kürt halkı direniyor
Huzursuzluk yaratanların “huzur operasyonları!”
İşçilerin Birliği Derneği mevzidir!
Rıdvan Budaklar ve suç ortakları hesap verecek!
Hema’da madencilerin öfkesi büyüyor!
Termikel’de çocuklara “işkence” yapılıyor
Renault işçisi: Disiplinli ve örgütlü hareket etmeliyiz!
Sütaş işçiyi köleleştirerek büyüyor
Brzezinski’nin "Stratejik Vizyonu" ve Ukrayna - A. Eren
İskoçya bağımsızlık referandumu ve kapitalizmin çözümsüzlüğü
Cengiz Baysoy’un “cahil cesareti” üzerine… - K. Toprak
Erich Mühsam: Devrimci yazar Bavyera (Münih) Devrimi’nin neferi - E. Eren
Torbadan bir kez daha ölüm çıktı
Belediye işçilerinin taşeron sınavı
Eğitim emekçileri rotasyona, kadrolaşmaya karşı grevdeydi
Ulucanlar Direnişi’nden, direnişin önderlerinden öğrenmek! -S. Soysal
DGB Türkiye Meclisi Sonuç Bildirgesi
Ankara’da ulaşım çilesine karşı eylemler
Jesca Nankabirwa’nın ölümü sömürü sisteminin aynasıdır
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Torbadan bir kez daha ölüm çıktı

 

Soma’da 301 maden işçisinin göz göre göre katledilmesinin ardından sözde maden işçilerinin çalışma koşullarını düzenlemek için hazırlanan Torba Yasa nihayet 10 Eylül günü Meclis Genel Kurulu’nda yasalaştı ve Tayyip Erdoğan’ın onayladığı ilk yasa olarak yürürlüğe girdi.

Her ne kadar maden işçilerinin haklarını korumak ve genişletmek için hazırlandığı ifade edilse de mecliste kabul edilen yasa bir kez daha çorbaya döndü ve sermaye sınıfı ile AKP hükümetinin ihtiyacı olan her türlü düzenleme bu yasa ile birlikte hayata geçmiş oldu. Öyle ki sözde maden işçileri için gündeme gelen yasa toplamda 146 maddeden oluşuyorken maden işçileri ile ilgili sadece 6 maddenin bulunuyor olması göz boyamalarla hayata geçirilen yasanın gerçek içeriğini ve niteliğini ortaya seriyor.

Yandaş medyada maden işçileri için getirdiği düzenlemelerin yere göğe sığdırılamadığı bu yasa, aslına bakılırsa maden işçileri için bile dişe dokunur bir düzenleme getirmiş değil. Zira özelleştirme, taşeron ve rödovans uygulamalarına son vermeden ne maden işçilerinin emeğini koruyabilmek mümkün, ne de Soma benzeri yeni faciaların önüne geçebilmek.

İlgili yasada, maden işçileri için gündeme getirilen maddeler, linyit ve taşkömürü çıkaran madenlerde yeraltında çalışan işçiler için asgari ücretin genel asgari ücretin iki katı tutarında olması, kıdem tazminatında süre sınırlamasının ortadan kaldırılması, fazla çalışma ücretlerinin yüzde yüz zamlı ödenmesi, yeraltı madenlerinde çalışan işçiler için emeklilik yaşının 55’ten 50’ye düşürülmesi, madenlerde ölen işçilerin ailelerinden birine kamuda istihdam zorunluluğu ve yeraltı işlerinde haftalık çalışma süresinin 36 saat ile sınırlandırılmasından ibaret.

Bu maddelerle maden işçileri için ekonomik anlamda sınırlı iyileştirmeler yapılmış olmakla birlikte sağlıklarını ve yaşamlarını koruyacak hiçbir düzenleme öve öve bitirilemeyen yasanın içerisinde yer almıyor. Düzenleme gündeme ilk geldiğinde, en ileri düzenleme olarak dikkat çeken maden işçileri için haftalık çalışma süresinin 36 saat ile sınırlandırılması ise maden patronlarının baskısı ile geri çekilmiş bulunuyor. Yapılan düzenlemede 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren yeraltında çalışma süresi 36 saat ile sınırlandırılırken 9 saat de yerüstünde çalıştırılarak maden işçilerinin yine haftalık 45 saat zorunlu olarak çalıştırılmaları öngörülüyor.

Tüm bu gerçeklerle birlikte AKP hükümetinin maden patronlarının gerçek niyeti yasanın yürürlüğe girmesinin hemen ardından ortaya serilmiş bulunuyor. Yasa kabul edilir edilmez Zonguldak’ta maden patronları yaptıkları toplantı ile madenleri “sözde” kapatarak maden işçilerini işsizlik sopası ile tehdit etmeye başladı bile.

Basına '4200 işçi işsiz kaldı' haberleri ile yansıyan bu durumun altında yatan gerçekler ise Zonguldak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı M. Salih Demir’in açıklamaları ile ortaya çıktı. Yasanın kabul edildiği ilk gün basına ağlayan patron imajı ile pozlar veren Arılar Madencilik Firma Sorumlusu Ali İhsan Aygün, yasanın patronlara telafisi mümkün olmayan yükler getirdiğinden yakınıyor, madeni kapatmak zorunda kaldıklarını söylüyordu. Oysa ZTSO Başkanı M. Salih Demir’in açıklamaları ile ortaya çıktı ki, madenler kapatılmadığı gibi hükümete 5 maddelik bir öneri paketi de çoktan sunulmuştu.

Bu öneri paketinde olanlar ise maden patronlarının ağlayan yüzlerinin arkasında sakladıkları gerçek niyetlerini açık bir şekilde ortaya seriyor. Demir’in dile getirdiği ve hükümete ilettiklerini ifade ettiği öneri paketinde “Rödovans uygulamasının sona ermesi, TTK’ya ödenen rödovans sahalarının ruhsatlarının verilmesi, TTK’ya ödenen rödovans payının kaldırılması, TTK ruhsatının bölünerek işletmecilere devredilmesi, SGK işveren payının yeraltı çalışanları için azaltılması, iş güvenliği tesis ve techizatlarında yüzde 50 teşvik verilmesi ve SGK işveren primlerinin düşürülmesinden sonra kalan diğer fark maliyetlerin vergiden mahsup edilmesi” bulunuyor. Bununla birlikte devletten alım garantisi de isteyen Demir, kısa süre içerisinde bu talepleri yerine getirilmezse ocaklarını kapatacaklarını ve binlerce maden işçisini açlığa ve kaçak ocaklarda ölüme mahkûm edeceklerini büyük bir pişkinlikle dile getirmekten de geri durmuyor.

Bu açıklamada en dikkat çekici noktayı, verilen sürede istekler yerine getirilmezse işçilerin çıkışlarının verilmek zorunda kalınacağı söylemi oluşturuyor. Zira, ilgili haberler bilinçli bir tutumla maden işçileri işsiz kaldı biçiminde yansıtılırken anlaşılıyor ki durum işçileri zorunlu olarak izne göndermekten ibaret. Kaldı ki, bu tutumun arkasında bile ancak patronlara yakışır bir küçük hesap bulunduğunu görmek de zor değil. Torba Yasa ile birlikte yeraltında çalışan maden işçileri için en düşük ücret asgari ücretin iki katı olmak durumunda. Bu durumda, yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren işçilerini bir gün bile çalıştırmış olsalar maden patronlarının vermek zorunda olduğu kıdem tazminatı da bu ücret üzerinden hesaplanmış olacak. İşte bu nedenle, maden patronları istedikleri düzenlemeler yapılana kadar işçileri madene indirmedikleri gibi, istediklerini elde edemedikleri durumda da işçilerine girdi-çıktı yaparak en azından kıdem tazminatında meydana gelecek bu değişimden kurtulmanın hesabını yapıyorlar.

Tüm bunlarla birlikte eksik kalan düzenlemeler için meclisin açılması ile birlikte yeni bir yasanın daha gündeme geleceği haberleri de basına yansıyor. Açık ki bu yeni düzenlemelerin maden işçileri için temel çerçevesini ZTSO Başkanı Demir’in talepleri oluşturacaktır. Yürürlüğe giren yasada dişe dokunur bir düzenleme gerçekleşmediği gibi yapılacak olan yeni düzenlemelerle maden işletme ruhsatlarının da bütünüyle özel sermayeye devredilmesi, yeni hak gasplarının ve cinayetlerin önünün açılması gündeme gelecektir. Yasalaşan ve hazırlıkları devam eden yeni torbalarla birlikte maden işçilerini bir kez daha ölüm beklemektedir.

 

 

 

 

 

Pervasızlıkta sınır tanımıyorlar!

 

İşçilerin kanıyla sermayelerini büyüten patronlar, tüm yaşananlara rağmen pervasızlıkta sınır tanımıyorlar. Bu pervasızlığın bir örneği de İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ç. Ali Kopuz tarafından sergilendi. Kopuz, Mecidiyeköy’deki Torun Center’da yaşanan işçi katliamında ölen işçiler için gösterilen tepkinin trafik kazaları için gösterilmemesini eleştirdi!

İstanbul Ticaret Borsası Başkanı Ç. Ali Kopuz, “Türkiye’nin her alanda olağanüstü saldırılarla karşı karşıya olduğunu” öne sürdü. ‘Dış mihraklar’ demagojisine sarılan Kopuz “Türkiye’yi hedef tahtasına çeviren odakların facialardan bile nemalanmaya çalıştıklarını” savundu ve şunları söyledi: “Bu odaklar, facialardan bile nemalanmaya çalışıyorlar. Dün Soma faciası üzerinden Türkiye’yi zayıf düşürmeye çalışanlar, bugün asansör faciasını istismar ediyorlar. Her can kaybını bahane ederek meydanlara dökülenler, 7 ayda 1943 insanımız trafikte can verirken kılları bile kıpırdamıyor.”

İşçi katillerinden hesap sormak için alanlara çıkan kitleleri eleştiren Kopuz, AKP şefinin ‘dış mihraklar’ demagojisini sürdürerek ‘taşeronlar’ın kamuoyunu galeyana getirmeye çalıştıklarını ileri sürdü. Kopuz, işçi katliamlarının ardından oluşan tepkinin basıncıyla ardından iş güvenliğine yönelik olarak yapılmak zorunda kalınan yeni yasal düzenlemeleri de eleştirdi: “Ben, hangi alanda olursa olsun yapılması gereken düzenlemelerin bütün taraflarıyla ve ülke gerçeklerine göre yapılması taraftarıyım. Önce iş güvenliği, sonra ekonomi ve en sonunda da kâr olmalı. Ama biz bu düzenlemeleri facialardan sonra ve dayatmalarla değil, kendi kendimize ve bilimsel olarak yapmalıyız.”


 
§