11 Temmuz 2014
Sayı: KB 2014/28

Sınıf hareketi önündeki engellerin kaldırılması için...
Engelleri aşmak için taban inisiyatifleri
İş güvencesi hakkına
sahip çıkmak için birleşik mücadeleye!
Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine...
Çatı aday kimin adayı?
TKİP hedef gösteriliyor!
İnternette sansüre devam!
Maltepe Belediyesi dava kararından görünenler
Bosch’ta yetki
Türk Metal’e verildi
Ha cam ha soda:
İşçi düşmanı Şişecam!

Sütaş’ta devlet sermayenin hizmetine koştu

İşçiler sessiz sedasız ölüyor

Tanrıverdi’de işçi iradesine patron müdahalesi

Üretimden gelen gücümüzü kullanıyoruz!

Kızıl Bayrak: Tasfiyeciliğe, karanlığa tutulan kızıl bir meşale! - H. Eylül
Direnişçi işçilerden
Kızıl Bayrak’ın 20. yılına...
“Yeni Greif’ler için ileri!”
Ekim Gençliği II. Yaz Kampı
Mülteciler sorunu ve devrimci sorumluluk
İsrail saldırıyor, Filistin direniyor!
Mısır’da yeni yönetimin ilk icraatı
zam furyası
Çocuklar hapishanede, suçlular nerede? - Z. Eylül
Eylül günlerinde acının arabesk hali - K. Ehram
“Müziğimiz mücadeleye devam çağrısı!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kızıl Bayrak: Tasfiyeciliğe, karanlığa tutulan kızıl bir meşale!

H. Eylül

 

İşçi sınıfının devrimci programını bayraklaştıran komünistler, bir boşluktan doğmadıklarını, ancak bir boşluğu doldurma iddiasında olduklarını söylemişlerdir. Örgütsel işleyişini bu yakıcı ihtiyaç üzerine oturtan komünistlerin, “Herkes kendi bayrağı altına!” şiarının geçen süre zarfında nasıl da hayat bulduğunu yaşananlar fazlasıyla doğrulamıştır.

Taşların yerli yerine oturduğu, kimin nerde durduğunun daha da belirginleştiği artık açıkça görülmektedir. Kapitalist sistemin, ideolojik, politik ve fiziki çok yönlü saldırısına karşı tüm siyasal öznelerin sınavdan geçtiği böylesi tarihsel koşullarda, esnemeden durabilmenin yolu net bir sınıf programına sahip olmaktan geçiyordu. Komünistlerin göndere çektiği bu programı belirgin hale getiren araçların başında ise çıkarılan yayınlar gelmektedir.

Kapitalist/emperyalist sistemin, ideolojik-politik saldırılarını görsel, yazınsal ve işitsel araçlarla, özellikle modern revizyonizmin yıkılışından sonra işçi sınıfı ve emekçilere, ezilen mazlum halklara karşı daha pervasız kullandığı biliniyor. Artık “tarihin sonu”nun geldiğini ilan eden burjuva ideologlar, öylesine yoğun bir propaganda saldırısına başlamışlardı ki, değil sadece sınıfın ortalama bilinç düzeyi, kendisini solda tanımlayan, düzeni değiştirme iddiası taşıyanlar da bu saldırıdan nasibini alacaktı.

Yayınlar sol hareket için önemini hep korumuştur

Türkiye’deyse 12 Eylül yenilgisi, etkisini tüm biçimlerde fazlasıyla gösterecekti. ‘70’li yılların en elverişli koşullarında hemen hemen bütün akımlarıyla belli kitlesellikler yakalayan sol, devrimci akımların örgüt zemini ise daha çok binlerce alıcısı olan devrimci yayınların etrafında şekillenmekteydi. ‘80’li yılların ortalarından itibaren yeniden canlanmaya başlayan sol hareket, kendisini ifade aracı olarak ilk elden yine dergilere ihtiyaç duyacaktı. Örgütsel zeminlerini büyük oranda bunun üzerine oturtacaktı. Legalitenin devrimci istismarı açısından meseleye yaklaşıldığında, bu araçların devreye sokulmasında bir sorun olmasa da, bunlara yüklenen misyon ile geçmişle ideolojik, örgütsel bir muhasebe yapılmamış olması, sol hareket için aynı sularda yeniden yüzmek anlamına geliyordu. Ancak artık zaman ‘70’li yıllarda olduğu gibi akmıyordu.

Kürt hareketi dışta tutulursa (ki onun da evrimsel gelişimi ortadadır), sol hareket artık ana akımlar ve ara akımlar olarak tanımlanacağı bir döneme girmişti. Bugüne gelene kadar değişim, düzene doğru hızlanarak ilerlemiştir. Küçükburjuva devrimciliğinde ve onun siyasal ufkunda tümünün ortaklaştığı bu yıllarda, hepsinin kürsüsü olarak dergiler popüler araçlardı. Sol hareketin ideolojik platformunun düzeyini en dolaysız gösteren bu yayınlardı. Ki hala öyledir.

Kızıl Bayrak: İdeolojik ve politik bir saldırı aracı!

Bu durum, sistemin çok yönlü propaganda saldırılarına karşı güçlü bir yanıt vermeyi de zorunlu kılıyordu. Devrim ve sosyalizm fikrinin emekçiler için bir alternatif olmaktan çıkarılmak istenmesine karşı bir bayrak dalgalandırmak gerekiyordu. İşte tam da bu noktada siyaset sahnesinde komünistlerin adımları henüz yeni olsa da, ayaklarını toprağa sağlam basıyorlardı. Çıkışından itibaren ihtilalci kimliklerinden ödün vermeyen komünistler için sınıf kitleleriyle buluşma araçları, Bolşevizm’in öğretilerinden ve deneyimlerinden süzülmüştü. Bu açıdan Lenin ve Bolşevikler için İskra ne ise, komünistler içinde Ekim odur. Öte taraftan mücadelenin çok yönlü ihtiyaçları daha en başta kendini hissettirmiş ve komünistler bu ihtiyacı karşılamak için ilk adımlarını atmışlardı.

Devrimci yayın çalışması, gençlik yayınlarından çeşitli bültenlere kadar oldukça çeşitlilik göstermiştir. Bunların içerisindeyse Kızıl Bayrak’ın ayrı bir anlamı ve görevi vardır. Türkiye’de sınıflar mücadelesinin kendine özgü seyrinin gösterdiği olgu şudur ki, tüm siyasal gelişmelerin sol hareket için turnusol kağıdı işlevi gördüğü, çizgilerin belirsizleştiği, bayrakların renk değiştirdiği bir yerde Kızıl Bayrak, devrimin ve sosyalizmin burçlarında inatla ve inançla dalgalanan bir mevzi olmuştur. Bunca ideolojik-politik karmaşa içerisinde, hem yol açıcılığıyla hem de yaslandığı devrimci sınıf programıyla düzene ve düzeniçiliğe karşı ideolojik bir mevzidir.

Gerçekler inatçı şeylerdir!”

20. yılına haklı bir gururla girdiğimiz Kızıl Bayrak, tasfiyeci rüzgarlardan hareketli zamanlara sınıf devrimcilerinin elinde kızıl bir meşaledir. Sadece devrim davasını omuzlayanlar için değil, bu yolun sonunda hep birlikte aydınlık yarınlara çıkacağımız çeşitli mezhep, milliyet ve cinsiyetlerden tüm işçi ve emekçiler için böyledir. 1994 yılının Haziran ortasında 15 günlük olarak başladığı yayın hayatı, 1997 22 Mart’ından itibaren haftalık olarak devam etmiştir. İşkenceli sorgulardan, ev baskınlarından, tutuklamalardan, devlet terörünün tırmandığı yıllarda hemen tüm sayılarının toplatılmasından, gazetelere kargolarda el konulmasından, aralıksız büro baskınlarından günümüze kadar sayısız saldırılara uğrayarak varlığını sürdürmüştür.

Ancak Kızıl Bayrak için mesele sadece varlığını sürdürme çabası değildir. O, kendisini varlık ve yokluk meselesine daraltacak kadar ufuksuz olmayan bir geleneğin yayın organıdır. O, sınıflar mücadelesinin en kritik ve belirleyici evrelerinde, bilimsel sosyalizmi yayın anlayışına yedirmeyi başarabilmesi sayesinde kendini takip edenlerin önüne ışık tutmuştur. Bunu yaparken, yürüttüğü ideolojik tartışmalarla ya birilerinin ufkunu açmış ya da daha en baştan varılacak vahameti göstermiştir.

Kızıl Bayrak’ın dalgalandığı yer, mesire yeri değildir!

Sözlerinin keskinliği, yaslandığı programın net bir sınıf çizgisine dayalı olmasındandır. Çünkü işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki savaşımın kendisi hiçbir belirsizliğe ve şekilsizliğe mahal bırakmayacak kadar net ve keskindir. Yani Kızıl Bayrak’ın dalgalandığı yer mesire yeri olmadığı gibi, aksine o safların gittikçe keskinleştiği biley taşının üstünde saf tutulmuştur.

Şairin dediği gibi, daha başından: “Çizmişiz rotamızı, dostların alkışlarıyla değil, gıcırtısıyla düşmanın dişlerinin” (Nazım Hikmet). Arada bir yerlerde durmaya çalışanların, yalpalayanların, birilerine yaslanmaya çalışanların, sürüklenenlerin, renkleri silikleşenlerin, iddialarını yitirenlerin, düzenin kendilerine açtığı olanaklardan, nimetlerinden faydalanmak isteyenlerin, tüm devrimci yaşanmışlıklarımızı maziye gömmeye çalışanların, devrimci önderleri fikirleriyle birlikte çerçevelere hapsetmeye çalışanların olduğu bir yerde, Kızıl Bayrak’la dalgalanan devrim ve sosyalizm ideali olmuştur.

Devrim koşusunda elden ele aktarılan kızıl bir bayrak!

Zamanın devrime aktığı sabitken, devrime hazırlanan komünistler için gazetemizin değeri ve anlamı elbette paha biçilemez. Devrim davasına kendilerini adayanlar için olduğu kadar, hatta onlardan daha fazla, bu kızıl meşale devrim davasına gönül veren herkes için yakıcı bir ihtiyaçtır. Düzen tüm aygıtlarıyla emekçileri kendine esir etmeye, gelecek umudunu yok etmeye, kendi karanlığına mahkum etmeye çalıştığı bir yerde, Kızıl Bayrak tünelin ucundaki ışık gibi yanmaktadır. O, pusulasını şaşıranların değil ama yönünü bulmaya çalışanlar için bir çoban yıldızıdır.

Bilgiye erişimin kolay olduğu yanılsamasıyla birlikte, düzenin kültürel, sosyal, ideolojik saldırıları karşısında savunmasız kalan yığınların daha çok kafa karışıklığına sürüklendiği düşünülürse, böyle bir yayın organı ekmek ve su kadar yaşamsal bir ihtiyaçtır. Kızıl Bayrak, tüm sınırlarına rağmen devrimin yanında saf tutmuş, yürekten desteklemiş birisi için, onu hazırlığı yapılan devrime bağlayan, zincirin parçası yapan bir halkadır. Yani ya çemberin dışında kalınarak düzene bağlanan paslanmış ve çürümüş zincirin halkası olunacaktır ya da çemberin içinde kalınarak düzenin kötülüklerinden korunulacaktır.

Kızıl Bayrak, zihin matarasında kana kana içilecek bilgidir

Ödenmiş ve ödenecek bunca bedel varken, tüm bunları bir taraftan en aza indirecek, diğer taraftan devrimin hazırlığını yapan ideolojik, politik ve örgütsel merkezi olası saldırılardan koruyacak olan “nefes borularıdır.” İşte bu “nefes borularını” davaya bağlamak ve bütünün bir parçası yapmak için en elverişli araçlardan biri de bu gazetedir. Yitirdiklerimize üzülüyor ve daha fazla kayıp olmasını istemiyor musunuz? Tüm kötülüklerin kaynağı olan bu düzeni içinize sindiremiyor; sınıfsal, ulusal, cinsel ve mezhepsel eşitsizliklerin olmadığı başka bir dünyamı istiyorsunuz? Bu kokmuş karanlıktan, çürümüşlükten kurtulmak mı istiyorsunuz? Kendinize aydınlık bir çıkış mı arıyorsunuz? O halde Kızıl Bayrak sizlerin de bir parçası olmalıdır. Kızıl Bayrak, zihin mataranızda kana kana içeceğiniz ve en yakınınızdakilerle paylaşacağınız bilgidir.

Üretim alanlarında, yaşam alanlarınızda, okullarınızda, aklınıza gelebilecek her yerde işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler “bu da bizim gazetemiz” diyenleri duymalıdır. Düzenin rahatlıkla kendi kirli propagandasını yaptığı bir yerde, bu davaya gönül verenler, uğruna nice tarifsiz acıların yaşandığı devrim davasını ve onun gazetesini sahiplenmeyi kendilerine bir borç bilmelidirler. Zira dövüşürken düşenler bu borcun ödeneceğinin inancı ve huzuruyla gözlerini kapamışlardır.

20 yıldır komünistler bu kızıl meşaleyi gururla taşıyorlar. Komünistler, bir taraftan devrim yürüyüşünü hızlandırmak için ellerinden geleni tüm yetersizliklere, eksikliklere rağmen yaparken, aynı zamanda bu haklı gururu ve onuru daha fazla işçi ve emekçiyle paylaşmak istemektedirler. Şimdiye kadar geçen zaman bu davaya tüm içtenliğiyle gönül vermiş herkesi göreve çağırmaktadır.

Düzen tesiri altına aldığı emekçilerin beynini gerici sembolleri, kirli propaganda araçları ile dumura uğratmaya çalışıyor. Kızıl Bayrak ise tünelin ucundaki ışık gibi kızıl bir meşale olarak yanmaya devam ediyor. 20. yılda tasfiyeciliğe, karanlığa karşı hep birlikte daha fazla ışık tutmaya çağırıyoruz.

 
§