4 Ocak 2013
Sayı: KB 2013/01

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt sorununda AKP’nin yeni “entegre” oyunu sahnede
Batı Kürdistan halkı
kazanımlarını çoğaltıyor!
Erdoğan’dan Suriye’ye yönelik saldırgan açıklamalar
2012: Dünya çapında sınıfsal öfkenin sokağa taştığı yıl
OECD raporunda öngörülen azgın sömürü!
Asgari ücrete komik zam
Şişecam işçileri ile sınıf dayanışmasını yükseltelim!
Yeni yılı direnişle karşıladılar!
Abdi İbrahim işçileriyle direniş üzerine
TOFAŞ’ta işçi kıyımı:
Bin işçi çıkarıldı!
MİB MYK Ocak ayı toplantısı…
Değerlendirme ve sonuçlar
2012’de de emperyalist güçlerle
suç ortaklarının hedefindeydi!
ODTÜ direnişinin gösterdikleri üzerine
2012’de gençlik
hareketinden yansıyanlar
Her yer ODTÜ,­ her yer direniş!
Avukat Zeycan Balcı Şimşek ile kurultay üzerine
Kapitalizm şiddettir,
şiddete karşı mücadeleye!
İstanbul’un iki yakasında kurultay çağrısı
Devrimci Kadın Kurultayı hazırlıkları seminerlerle sürüyor
Suriye’deki Filistinlilerin trajedisi ve geri dönüş hakkının merkezliği
Remzi Barud
Roboski katliamının birinci yıldönümünde
2012’de doğal ve kentsel çevre talanı hız kazandı
Cumartesi Anneleri kayıplarını istiyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

OECD raporunda öngörülen azgın sömürü!

 

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) “2060’a Bakarken: Uzun Vadeli Küresel Büyüme Beklentileri Raporu” ile tüm dünya ülkelerinde 2011-2060 yılları arasında gerçekleşmesi öngörülen büyüme oranlarını açıkladı. Raporda Türkiye’nin büyüme hızının kapitalist sistemin devleri olan ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya gibi ülkeleri geride bırakması öngörülüyor.

Bu rapor kapitalist dünya sisteminin, Türkiye’yi uluslararası tekellerin egemenliğinin hüküm sürdüğü bir sömürü cenneti haline getirmeye ilişkin yaptığı saldırı planlarını kanıtlar niteliktedir. OECD raporunda Türkiye dünyadaki ortalama büyüme hızı sıralamasında Hindistan, Endonezya, Çin, Suudi Arabistan, Güney Afrika’dan sonra 7. sırada yer alıyor. Türkiye’yi ABD emperyalizmin kuşatması altında olan Şili, Brezilya ve Arjantin izliyor. Kapitalizmin dayattığı kölelik yasalarını işçi ve emekçilerin sokaklara çıkarak yaktıkları Yunanistan, İtalya, Portekiz’den beklenen büyüme oranı ise 1,4. Açıklanan Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyüme hızı rakamları ise kapitalizmin temel dinamikleri üzerinden belirlenmektedir. Ve büyümenin esası artı-değerin sömürüsüne dayalı sermaye birikimindeki artıştır.

‘90’lı yıllardan itibaren yaygın bir şekilde uygulanan neoliberal politikalar ile ücretli emeğin azgınca sömürülmesinin önündeki engeller bir bir temizlenmiştir. Kapsamlı saldırılar karşısında savunmasız bırakmak için işçi sınıfı atomize edilmiş, örgütlenme hakkına yönelik sistematik bir savaş açılmıştır. İşte bu nedenle işçi sınıfının emeğinin kuralsızca sömürüldüğü ülkelerin OECD’nin gelecek 49 yıllık büyüme oranları tahminlerinde ilk sıralarda yer alması şaşırtıcı değildir. Sermayenin saldırı hedefinde olan ülkeler aynı zamanda yüksek nüfus artış oranlarıyla iştah kabartan pazarlar ve ucuz işgücü cennetleridir. Dünya tekellerinin IMF-Dünya Bankası yıkım programlarıyla işçi sınıfını ve emekçileri ekonomik-sosyal saldırı politikalarıyla zapturapt altına alma süreci ile dünya üzerinde biriken toplumsal servet katlanmıştır. ‘70’li yıllardan bugüne süreklileşerek derinleşen ekonomik krizle birlikte çıkmaza giren dünya sistemi kapsamlı yıkım politikalarını kapitalist devletler eliyle uygulamış ve bu sayede tüm dünya küresel bir fabrika haline getirilmiştir.

Emperyalizm içinde bulunduğu bataklıktan kurtulabilmek için yarattığı arka bahçelerde güvencesiz ve kölece çalışma koşullarını kalıcı hale getirerek kapsamlı saldırı hazırlığını daha da hızlandırmanın peşindedir. Türkiye için açıklanan söz konusu 2.9’luk büyüme oranı beklentisinin Türkiye’de işçi sınıfının azgınca sömürü ve sefalet koşullarına razı edilmesi ile hayata geçirilebileceğinden kuşku duymamak gerekir.

Sermaye cephesinden söz konusu olan bu büyümenin emekçiler cephesindeki karşılığı azgın emek sömürüsü ve daha çok sefalettir. Sermayenin serveti büyürken işçi sınıfının yaşam koşulları daha da kötüleşecek, sınıfın mahkum edildiği yoksulluk ise daha da derinleşecektir. Artı-değer sömürüsünü yoğunlaştırmak için çalışma yaşamında tam anlamıyla bir kuralsızlık hakim kılınacaktır. Uzun ve fazla mesailer, ağır ve yorucu çalışma koşulları, düşük ücretler, esnek üretim biçimlerinin pervasızca uygulanması, artan işsizlik oranları sonucunda işçi sınıfının ayağına vurulan prangalar daha da sıkılaştırılacaktır.

Son dönemde AKP eliyle adım adım hayata geçirilen saldırı yasaları bu aynı sürecin bir devamıdır. Tabloyu emekçilerde biriken öfkenin sosyal mücadelelere dönüşmesi tehlikesine karşı işçi sınıfının üzerindeki baskının sistematik bir şekilde arttırılması tamamlamaktadır.

Açıklanan uzun vadeli büyüme hızı oranının hayat bulması işçi sınıfına insanlık dışı yaşam ve çalışma koşulları dayatılması anlamına geliyor. İşgücü maliyetlerini düşürmek için sefalet ücretleri ve uzun çalışma saatleri, kuralsız, ağır-yıpratıcı çalışma anlamına gelen taşeronlaştırma yaygınlaştırılacak ve modern işçi simsarlığı yapacak olan istihdam büroları hızla hayata geçirilecektir. Bu süreçte kıdem tazminatı gibi kazanılmış hakların gasp edilmesine yönelik saldırı hazırlığı ve bölgesel asgari ücret uygulaması işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını daha da ağırlaştıracak faktörler olacaktır.

Zira kölelik yasasından, özelleştirmelere, SSGSS’ye kadar pek çok saldırının ete-kemiğe büründüğü 1995-2011 yılları arasında tespit edilen Türkiye’nin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyüme hızı 4,2’dir. Bu söz konusu yıllar arasında işçiler ve emekçiler Türkiye tarihinin en kapsamlı saldırılarla yüz yüze kalmışlardır. Bu yıllarda ‘kuralsızlık’ çalışma yaşamına hakim olan temel olgu haline gelmiştir. Neoliberal saldırganlığın programında yer alan esnekleşme ve taşeronlaştırma sınıfı kuralsız çalışma düzenine mahkûm etmenin önemli başlıklarıdır. Madenlerden tersanelere, inşaattan metal ve petro-kimya sektörüne kadar hemen her sektörde esnekleşme ve özelinde taşeronlaşmanın yarattığı sonuçlar çarpıcıdır.

Bu çerçevede işçi sınıfını köleleştiren kapsamlı iktisadi-sosyal yıkım politikaları yıllardır sınıfın tarihsel kazanımlarının yok edilmesi ve her türlü örgütlülüğünün tasfiyesi eşliğinde uygulanıyor. Bugün tanımlanan büyüme oranı öngörüleri işçi sınıfının insanca yaşama ve çalışma hakkına yönelik bir savaş ilanı olarak algılanmalıdır. İşçi sınıfının militan, meşru, kitlesel mücadelesi örgütlenerek sermayenin kapsamlı saldırı hazırlığına karşı etkili bir mücadele pratiği ortaya konulmalıdır.

 

 

 

 

Sürgü’de Aleviler’e baskılar sürüyor

 

Malatya’da bulunan Sürgü Beldesi’nde geçtiğimiz Ramazan ayında bir davulcunun Alevi aileye yönelik tacizleri provokasyona dönüşmüş ve alevilere yönelik bir linç girişiminde bulunulmuştu. Dahası provokasyona sebep olan davulcu gazetelere açıklama yaparak “Bu benim davam değil, İslam davası”, “O aile buradan gidecek!” biçiminde açıklamalar yapmıştı.

Davulcunun açıklamalarına destek hukuk sisteminden de geldi ve saldırıya uğrayan aile de sanık olarak yargılanmaya başlandı. Ancak hukuksuzluk mahkemede de sürdü. 10 Aralık tarihinde görülen duruma sonuna doğru mahkemede verilen ifadeler bilgisayarlardan silindi. Bunun üzerine dava 21 Şubat’a ertelendi.

Ancak aileye yönelik kin ve düşmanlık bununla da sınırlı kalmadı. Faşist davulcunun ailesi, evinin basılarak tehdit edildiğine dair şikayetçi oldu. Hem saldırıya uğrayan hem de suçlu durumuna düşürülen Evli ailesi adına yapılan açıklamada iddianın gerçek olmadığı ve o tarihlerde farklı illerde oldukları belirtildi.

Servet Evli ayrıca ailelerinin dağıldığını ve çocuklarını farklı yerlere göndermek zorunda kaldığını belirttikten sonra “Yine de direneceğim. Burası kimsenin malı değil, hepimizin yurdu. Kimse benden fazla vergi vermiyor, kimse benden fazla askerlik yapmadı. Aleviyim, Kürdüm ve buradayım. Kimsenin yüreği benimkinden fazlada değil” dedi.

Bu gelişmeler sermaye devletinin Maraş ve Sivas’taki zihniyetin halen daha taşıyıcısı olduğunu da göstermekte.