02 Kasım 2013
Sayı: KB 2013/42

HDP “yeni bir umut” mu?
Yurtta taşeron, cihanda taşeron!
Uzmanlar uyarıyor: Marmaray’a binmeyin!
Van’da depremzedelerin açlık grevi sürüyor
MGK toplantısına savaş ve saldırganlık damga vurdu!
Bu vahşeti durdurabiliriz!
Sermaye istiyor, hükümet uyguluyor!
Capital 500’ün gölgede bıraktıkları
Çocuk emeği sömürüsünde durmak yok, yola devam!
Sempozyum üzerine...
“Haklarımıza sahip çıkmak için ‘direnİŞÇİ’”
Sincan’da işçiler birliğini güçlendiriyor!
MİB MYK Kasım Ayı Toplantısı...
Büyük devrimin aynasında parti davası
Ekim Devrimi üzerine - V.İ. Lenin
Ortak tehdide karşı Irak-Suriye ittifakı
NATO füzeleri özgürlük değil kaos getirdi
Dünyadan grev sloganları yükseliyor!
İzmir’de Gezi’nin 6 Kasımı’na doğru
ODTÜ’ye destek eylemleri
Ethem’in katili Şahbaz davası ertelendi
Cinsel taciz ve şiddete karşı yükseltilecek her ses...
“Bilinçlenmeli, mücadele etmeliyiz”
Özgürlük, devrim, sosyalizm etkinliklerine hazırlık
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bilinçlenmeli, mücadele etmeliyiz”

 

Elektrik Mühendisleri Odası Gebze Temsilciliği çalışanı Mevra Açılıoğlu Uzun ile kadına yönelik şiddet üzerine konuştuk.

- Günümüz toplumunda kadınların en çok karşı karşıya kaldığı şiddet nedir?

- Kadın en çok evde şiddete maruz kalıyor. Kadının yuvayı kurtarma kaygısı, eğer çocukları varsa onlar için katlanması gibi yaklaşımlar karşımıza çıkıyor. Bu yüzden de kadın önce kendine şiddet yapıyor. Fiziksel işkencelerin yanısıra bir de sözlü olarak işittiği, psikolojik olarak yaşadığı şiddet var.

Ben kadının önce kendisini aşması gerektiğini düşünüyorum. Bir birey olduğunu kadın önce kendisi kabul etmeli. Karşı cinsten şiddet görüp de ayrılmak istediğinde “ben kendi ayaklarımın üstünde durabiliyorum, meslek sahibi olmasam bile mücadele edebilirim” diyecek özgüvene sahip olabilmeli. Bazı kadınlarımız dini inançları da kullanılarak baskı altında tutuluyor. Tabii ki kadınların sorunları bunlarla sınırlı değil. Erkeklerin yoğunlukta olduğu yerlerde çalışan kadının yaşamış olduğu sorunlar, yine rastladığımız sözlü tacizler, gözle olan tacizler, elle yapılan tacizler veya çalışma şartlarında “sen kadınsın yapamazsın”, “elinin hamuruyla erkek işine karışma”, “bu işler sana uygun değil” şeklindeki yaklaşımlar karşımıza çıkıyor. Bizim meslek örgütümüzden örnek vereyim; mühendislikte aynı dersleri alıyorsun, aynı fakülteden mezun oluyorsun, aynı eğitimi alıyorsun, aynı uygulamaları görüyorsun ama şantiye bölümüne geldiğinde “bu işler sana uygun değil, inşaat sana uygun değil, makine sana göre değil, elektrik sana göre değil” diye kadını soyutlamaya çalışıyorlar. Bence kadınlar da bu işleri yapabilir, belki kadının fiziki gücü çok fazla uygun olmayabilir belli şeyler için ama meslekte cinsiyet ayrımı yapılmasını gerektirmez.

Beynin olduğu yerde, bilimin olduğu yerde kadın da var. Biz kadınların önünü açmak gerekiyor. Biz kadınlar birilerinden hak isteme durumunda olmamalıyız, bizim hakkımız olanı bizim olanı almamız, haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Nasıl ki bir erkek gece evden çıkabiliyorsa bir kadın da çıkabilmeli. Kadına toplumda cinsel bir obje gözüyle bakılmasının kalkması gerekiyor. Bugün erkeğin nasıl giyimine, gezmesine karışılmıyorsa kadın için de aynı olmalı. Kadının namusu erkekten sorulmamalıdır. Kadınlarımız bunları aştığı zaman özgürleşecektir.

Kadının en güzel özelliklerinden biri doğurganlığıdır. Bu kadına verilmiş bir özellikse benim kaç çocuk yapmam gerektiğine başkaları karar vermemelidir. Bir yandan bu kararlar verilirken diğer taraftan buna uygun bir bütçe tartışılmıyor. İş yaşamında süt hakkımı, emzirme hakkımı, doğum izni hakkımı, çocuğumun bakım ve kreş hakkını vermelisin. Güzel ve iyi bir gelecek için çocuklarımızın olması gereken şartlarda büyümeleri gerekmektedir. Bunlar da gaspediliyor. Bir de hamile kaldığımız için veya doğum sonrasında işten atılabiliyoruz. Tüm bunları çalışma yaşamında fiziken görünmeyen ama her an hissettiğimiz bir şiddet olarak yaşamaktayız.

- Kadınların toplumda yaşadıkları şiddete karşı neler yapabiliriz, nasıl örgütlenmeliyiz?

Öncelikle bence ailede, ev içinde eğitim olmalı. Dışarıdan karı-koca hayatına müdahale edilemez düşüncesi var. Zorlukları nasıl aşabileceğini, eğer aşamıyorsa neler yapacağını bilmesi için önce kadının kendisinin bilinçlenmesi gerekiyor. Kadının bilinçlenmesi için de bol bol seminerler yapılması, kitap ve basının ücretsiz olması, aynı zamanda medyanın içi boş yayınları yerine kadının haklarını içeren programların sunulması iyi olur.

Kadınların ekonomik özgürlüğü olması gerekiyor. Sırf erkeğe ekonomik bağımlılığından kaynaklı yaşadıklarını sineye çekmeye devam etmemeli. Her kadının çalışma olanağı olmayabiliyor, bu yüzden de evde çalışmak zorunda kalan kadınların eğitilmesi gerekiyor. Haberlerde kadın cinayetleri hayatımızda çok rastladığımız sıradan bir olaymış gibi yansıtılıyor. Sıradanlaştırılarak insanlara gösteriliyor. Şiddete maruz kalmış kişilerin çocuklarının da eğitimden geçmeleri gerekiyor. Çünkü çocuklarımız annenin maruz kaldığı şiddetten dolayı veya babanın uyguladığı şiddetten dolayı psikolojisi bozuk bir şekilde büyüyorlar.

Bugün örnek olarak almamız gereken bir Gezi olayı var. Orada da kadınlarımız ön sıradaydı. Şimdi etrafımıza baktığımızda kadınlarımız artık siyaset tartışmaya başladılar. Hatta fasulye kırarken bile teyzelerimiz annelerimiz konuşuyorlar. Bilinçlenmeli, mücadele etmeliyiz. İçimizde var olan güce ve birleştiğimizde neler yapabileceğimizi, değiştirebileceğimiz yanlışları ve toplumu gözardı etmemeliyiz. Kadınların örgütlü olmasını sağlamalıyız.

 

 

 

 

H.İ.’nin çığlığı ve olmayan adalet

 

Geçtiğimiz aylarda Denizli’de bir akrabası tarafından üç kez tecavüze uğrayan H.İ. ile tanıştık. H.İ.’nin yaşadığı tecavüz saldırısı ve başından geçenler kapitalist sistemin çürümüşlüğüne bir kez daha ayna tuttu.

15-16 yaşlarında olan H.İ. olayı ilk önce ailesinden gizler. Belli bir zaman sonra ailesine açılan H.İ. babası tarafından büyük bir destek görür ve ardından babası, tecavüz eden akrabası Ahmet Çınar’ı şikayet eder. 2 gün tutuklu kalan Ahmet Çınar şimdi serbest ve H.İ.’nin çığlığına karşı bu sistemin mahkemeleri sağır ve dilsiz.

H.İ.’nin davasının 3. duruşması 24 Ekim günü Denizli 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya H.İ.’nin ailesi ve avukatları katılırken, sanık Ahmet Çınar ve avukatı duruşmaya katılmadı. Duruşmada, şikayet için karakola giden H.İ’nin Ahmet Çınar tarafından telefonla tehdit edilmesine tanıklık eden polis dinlendi.

Avukat Julide Keleş Yarışan ve Sezin Uçar tecavüzcünün davalara katılmamasına ve ilk verdiği ifadelerde çelişki olmasına dikkat çekti. Ayrıca telefon görüşmelerinin avukatlara geç ulaşmasından dolayı ek süre talep ettiler. DNA raporunun ve tanık beyanlarının kuvvetli suç şüphesi olduğuna işaret ederek Ahmet Çınar’ın duruşmalara getirilmesini, tutuklanmasını talep ettiler. Hakimin bu talebi reddi sonucunda, tecavüzcü için adli kontrol talep edildi.

Düzen mahkemesi H.İ.’nin kendi rızası ile birlikte olduğu iddasıyla Ahmet Çınar’ı suçlu görmüyor. Türkiye’de sık sık kadın cinayetleriyle, taciz ve tecavüzle karşılaşıyoruz. Mahkemelerin yaptırım gücünün olmaması, yasaların hep kadınların aleyhine işlemesi nedeniyle bu vakalar gün geçtikçe artıyor. Açılan davalar hep sonuçsuz kalıyor. Kadınların tecavüz sonucu yaşadıkları travma sonrasında açılan davalarda tahrik etme veya kendi rızası olma iddalarıyla daha da derinleşiyor. Çemberin içinde hapsedildiğini hisseden kadınlar, geri kalan yaşamını da sağlıksız geçirmek zorunda kalıyorlar.

İnsanlık dışı olaylara göz yuman, hizmet eden mahkemeler, insanlık dışı sistemin yani kapitalist sistemin mahkemeleridir. Bunlardan adalet beklemek yanılgı olur. Çürümüş ve kokuşmuş sistemden medet ummak yerine, sağlıklı ve insani değerlerin yüksek olduğu, eşit bir sistem için yani sosyalizm için mücadeleyi yükseltelim.

 
§