27 Nisan 2012
Sayı: SYKB 2012/17

 Kızıl Bayrak'tan
Sermaye düzeni ve Truva atlarından hesap sormak için
Barzani’nin Türkiye ziyareti
Halkların kardeşliğini yükseltmek için
1 Mayıs’a!..
BDSP’den 1 Mayıs etkinlikleri
Kamu emekçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri başlıyor
Yağma ve talana dur demek için mücadeleye!
Sağlıkta dönüşümün fotoğrafı
Rexroth’da istifa baskısı
ELTA direnişi aynasında tersaneler
Taşeron İşçileri Kurultayı sonuç bildirgesi
Yerel işçi bültenleri 1 Mayıs’a çağırıyor!
2011 1 Mayısı aynasında
Türkiye’de 1 Mayıs H.Fırat
Savaş kışkırtıcılığının başını Erdoğan’la Katar Emiri çekiyor
Fransa’da sosyal-liberal Hollande dönemine doğru
Volkan Yaraşır
Kapitalizm: Faşizmin ve faşist çetelerin ürediği bataklık
İki Sudan’ın petrol savaşı
Avrupa’da 1 Mayıs çalışmalarından
Bielefeld’de “Birlik, mücadele, dayanışma’’ gecesi
İzmir Öğrenci Kurultayı toplandı
Ekim Gençliği’nin
1 Mayıs çalışmaları
Ekim Gençliği: Baskı ve taciz bizi yıldıramaz!
Tutsak sınıf devrimcisi Burcu Deniz’den mektup
“Yasalar sömürenlerin çıkarına göre şekillenir!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ELTA direnişi aynasında tersaneler...

Kazanmanın yolu fiili-meşru mücadeledir!

Tersaneler iş cinayetleri, ağır sömürü koşullarının hakim olduğu alanların başında gelmektedir. Dünya genelinde ağır ve tehlikeli işkolu olarak tanınan ve işçilerin mücadeleleri ile buna uygun yönetmeliklerin uygulandığı tersaneler, Türkiye’de ağır sömürü koşullarının hüküm sürdüğü ve “iş kazaları” ile beraber cinayetlerin yoğun yaşandığı yer olarak bilinmektedir. Dünyadaki ticaret dolaşımının %95’i deniz yolu ile yapılmaktadır. Tam da bu nedenle tersanecilik sektörü kapitalist sistem için önemli bir yerde durmaktadır.

Tersane kapitalistleri ağır sömürü koşullarını yaratmak için taşeronluk sistemini kullanmaktadırlar. Tersanelerde pilot bölge olarak taşeronluk sistemi uygulanırken, bu uygulama sermayenin iştahını kabartacak derecede tersane kapitalistlerine kârlar bırakmıştır. Burjuvaların iştahını kabartan bu kârlar, sermaye devletinin desteği ile taşeronluğu “alt işveren” tanımıyla yasal kılıf uydurularak kalıcılaştırılmıştır. Çok hızlı şekilde mobilize olan bu sistem, işçilerin haklarını gasp etmekte önemli işlevler görmektedir.

2006 yılı öncesi tersanelerde taşeronluğun getirdiği avantajlar ile çalışma koşulları sigortasız ve kayıtdışı olarak yansırken, 2006 yılından 2008 yılına kadar verilen mücadeleler sayesinde kısmi düzenlemeler yapılmıştı. Yaşanan krizle birlikte kazanılan bütün haklar, aynı anda parçalanarak yok edildi.

Spekülatif olarak çalışan ve kredilerle dönen sektördeki sermayedarlar yaşanan uluslararası krizi fırsata çevirerek durumdan kendileri lehine yararlanmak istediler. İptal edilen gemi siparişlerini bahane ederek, kendi kârlarına dokunmadan gemi imal etmek isteyen tersane patronları devletten teşvik kredileri istedi. Bu taleplere iktidardan ilk dönemlerde ret cevabı geldi. Gelen bu ret cevabı, hükümetin kendi yandaş sermayesinin dışındaki sermayedarlara geldi. Küçük firmaların yok olduğu, büyüklerin küçükleri yuttuğu bu dönemde başta Koç sermayesi olmak üzere bazı tersane kapitalistleri ve taşeronlar tekelleşti. Stratejik bir alan olan gemi inşa son dönemde devlet desteğini dolaylı olarak TSK’ya yapılan savaş gemileriyle sağladı.

Kâr üzerine kurulu kapitalist sistemin tersanelerdeki temeli işçilerin hayatları ve beleş işçilik üzerine kuruludur. Yaşanan krizle birlikte tersane sermayedarlarının yaptıkları açıklamalarda, sektörün Uzakdoğu’ya kaydığı (Çin, Kore, Vietnam), rekabet ortamının oluşabilmesi için maliyetli olan işçiliğe ayrılan giderlerin azaltılması gerektiğini ifade ettiler. Nitekim bunun bizzat uygulanması adına her yola başvurdular. Sermaye devletinin tersane kapitalistlerinin de içinde yer altığı toplam sermaye adına bu uğurda son dönemde attığı adımlar tam da bu tespitler üzerinden şekillenmektedir. Semayedarların üzerinde “yük” olarak duran kıdem tazminatı gibi iş güvencesini nispeten sağlayan birtakım hakların ortadan kaldırılmaya çalışılmasının amacı budur. Bu tablo haliyle tersane kapitalistlerinin de iştahını kabartmaktadır.

İşçilerin kanıyla yükselen gemilerle beraber taşeronluk sistemiyle beleş-köle işçilik uygulaması adım adım hayata geçirildi. Taşeronluk sistemini, kendilerini gizlemek ve işçilerin sosyal haklarını daha rahat gasp edebilmek için uygulayan sermayedarlar, bu hayallerini tersanelerde büyük oranda gerçekleştirdiler. Gemilerin teslim edilen bölümlerinde, taşerona verilen hak ediş paraları, tersane patronları tarafından taşeronlarla danışıklı bir şekilde geç ödenmeye başlandı. Kriz bahanesi ile onbinlerce işçinin işine son verildi. Mücadeleler sayesinde kazanılmış (7,5 saat çalışma, sigorta, göstermelik uygulanan İSİG vb.) haklar gaspedildi. Kazanılmış hakların dışında, işverenin yapmakla yükümlü olduğu sorumluluklar ise keyiflerine bırakıldı. İşçiler çalıştıkları maaşlarını alabilmek için binbir uğraş içine girdiler. Masraflı olduğu için “işçi sağlığı ve güvenliğine” kaynak aktarmayarak ölümlere davetiye çıkardılar. Yakın dönemde ADA Tersanesi’nde geminin gününden önce yetiştirilmesi için yapılan acele çalışmadan kaynaklı patlama yaşanmıştır. Çalışma koşullarını denetleyecek bir tane bile iş güvenliği elemanı bulunmamaktadır. Çalışan işçiler üç aydır maaşlarını alamamaktadırlar. İşsizlik korkusunun, ölüm korkusunun önüne geçtiği tersanelerde işçilerin çalışma koşulları cehennem koşullarındadır.

Krizi fırsata çevirmede pisikolojik olarak bir adım öne geçen tersane patronları, bir korku imparatorluğuyla tersane işçilerini uzun bir dönem sessizliğe gömmüşlerdir. Kriz öncesi dönemde verilen mücadelelerin kalıcı bir örgütlülüğe ve bilinçli bir sınıf hareketine dönüştürülemeden dar grupçu mantıkla harcanması ve heba edilmesi ise tersanelerde yaşanan koşulları daha da ağırlaştırmıştır. Öncü işçilerin ilk elden işten atılan işçiler olması ve bu saldırılara tok bir yanıt verilememesi patronların elini güçlendirirken, birçok öncü işçinin de hayal kırıklığı yaşamasına neden olmuştur. Yaşanan bu gelişmelerden de güç alan patronlar ve taşeronlar saldırdıkça saldırdı. Yevmiyeler yarı yarıya indirildi, maaşlar geri çekildi uzun dönem zam yapılmadı, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri tümden kaldırıldı, hak gaspları gündelik bir hal haline geldi. Aylarca işçilere maaşlar ödenmedi ve işçilerden ve öncülerden ses çıkmadı. Kısmi oranlarda tepkiler oluştu. Oluşan bu tepkilere ise tersane patronları örgütlü bir tarzda saldırdılar ve korku imparatorluğunu kurdular.

ELTA direnişi tam da bu dönemde bu sessizliğe karşı tersanelerde yankılanan bir çığlık oldu. Ağır sanayide asgari ücret düzeyinde çalışan işçiler, insanca yaşanacak bir ücret, yol paralarının yeterli bir seviyeye çıkarılması ve ikramiyeler başta olmak üzere sosyal hakların tekrardan işçilere verilmesi üzerinden bir mücadele başlattılar. En ufak hak arama durumuna azgınca saldıran taşeronlar ve RMK yönetimi öncü işçileri işten atarak saldırılarına başladı. İşçilerin talep listesindeki “insanca yaşanacak bir ücret” kısmında insanca yaşanacak ifadesine takılan patron, “insanca yaşanacak ücret ne demek” derken işçileri insan yerine dahi koymadığını göstermiştir. Vahşi kapitalizmin yaşandığı tersanelerde işçiler, bir kum torbasından daha değersiz durumdalar.

Yaşanan bu hak arama mücadelesinde, mücadele eden işçilerin hemen hemen hepsi işten çıkarıldı. Taleplerin kabul edilebilir olmadığını belirten ELTA patronu her zamanki gibi, tersane patronlarının davranış biçimi olan haramivari davranışlarıyla hak arayan işçilerin geriye dönük haklarını gasp etti. Haklarını geri alabilmek için direnişe geçen işçiler, tersane işçilerine umut oldu. Korku duvarları yıkıldı. ELTA işçilerinin birinci direnişi kısa sürdü. Kararlı ve inançlı direnişleriyle mücadelelerini sürdüren işçiler 3 gün içinde gaspedilen haklarını aldılar. İnançlı ve kararlı işçilerin mücadelesi sayesinde uzun dönemdir zam alamayan ELTA işçileri zam aldılar. Taleplerin altına imza atan işçilere az zam vererek süreci geçiştirmeye çalışan ELTA patronu, içeride baskıları da arttırarak işçilere korku salmaya çalıştı. Buna karşı yılmayan işçiler ikinci defa bir süreç başlatarak zamların düzeltilmesi üzerinden taleplerini ilettiler. Buna karşı ELTA patronu, taleplerini sunan işçileri hiçbir hakkını vermeden işten çıkardı. Orman kanunlarının işlediği tersanelerde burjuva yasalarından doğan hiçbir hak işçilere verilmez. Sistemin doğası gereği ELTA patronu da bu kurala uyarak işçilerin geriye dönük haklarını gaspetmeye kalktı.

“Hak verilmez alınır zafer sokakta kazanılır!” sloganını bayrak edinen işçiler tüm baskılara rağmen direnişe başladılar. Direnişe başlayan ikinci ekipteki işçiler bu kez karşılarına sadece ELTA değil aynı zamanda üst işveren olan RMK Tersanesi’ni de aldılar. Her fırsatta işçinin canına okuyan tersane yönetimi ve taşeronları bu kez bir korku sardı.

İlk direnişin kazanımla sonuçlanmasıyla moralleri yerine gelen işçiler bu kez kolayından pes etmeyeceklerini gösterdiler. İşçilerin 21 gün süren kararlı direnişlerinin kazanımla sonuçlanması ise fiili-meşru militan bir hat üzerinden direniş sergilemeleri sayesinde oldu. Türlü baskılarla işçileri yıldırmaya çalışan tersane yönetimi ve taşeronun çabalarına karşılık ELTA işçileri diğer işçilerin desteğini örgütleyerek direnişlerini kazanıma götürdüler. ELTA işçilerinin RMK bünyesindeki birçok taşeronda yaşanan sıkıntıları kendi çevrelerinde toplamaya çalışarak süreci daha geniş işçilere yayma girişimleri tersane patronlarına daha da büyük korku saldı. Tersanede çalışan taşeron işçilerini, kapı önünde destek için toplayarak çalışmaya göndermeyerek, patronun adamlarına ve yalakalarına gerekli cevabın verilmesi üzerine sistemin can damarı üretimin sekteye uğratılması ile militan hat birleştirilerek süreç kazanıma götürülmüştür. Bu sayede tersane ve taşeron geri adım atarak işçilerin haklarını vermeye yanaştı. Tersane yönetimi ve taşeronun taahhüt ettiği günde de kolayından pes etmemek adına oyalamaya dönük çevirdikleri ayak oyunları işçilerin taşeron şirketi işgal girişimi ile boşa düşürülerek püskürtüldü. Böylece geriye dönük haklar, fiili-meşru ve militan bir hat izlenerek kazanıldı.

Baskının, sömürünün ve zülmün olduğu tersanelerde işçiler haklarını ancak direnerek kazanabilmektedir. Bu direnişlerinde fiili-meşru ve militan mücadele hat izlenerek yürütülmesi olmazsa olmazlardandır. Bunu da işçilerin taşeronluk sistemi ile adeta atomlarına ayrıldığı koşullarda yeniden ve inatla işçinin öz iradesi ve insiyatifi olan işçi birlikleri üzerinden yapmak gerekmektedir. Organize suç şebekesi halinde kene gibi işçilerin kanlarını emen tersane kapitalistlerinin, tersaneleri kendilerine dikensiz gül bahçesi haline getirmeye çalıştıkları koşullarda başka seçenek gözükmemektedir.

Yaşanan sorunlara karşı mücadele yürüten Tersane İşçileri Birliği bu bilinçle ısrarlı çalışmasını her zaman korumuş ve işçilere yol göstermiştir. “İşçi birlikleri” üzerinden havzayı kapsayan bir örgütlenme ve mücadele politikasında ısrar, çalışmaların ana eksenini oluşturmuştur. Bu ısrarın pratikle bütünleşmesi sonucu oluşan deneyimler yürünmesi gereken yolun nereden geçtiğini teyit etmektedir. Son olarak bu durumun vazgeçilmez bir kural olduğunu ELTA süreci bir kez daha kanıtlamıştır. Bu sömürü saltanatının nasıl yıkılacağının anahtarı da burada gizlidir.

Tersane İşçileri Birliği