4 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/13

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs yoluna çıkarken
Emperyalizmin maşaları
halklardan yana tutum alamazlar!
Emperyalistler hegemonya ve
yağma peşinde!
Tüm NATO üsleri kapatılsın!
Kürt halkı inkara ve
tasfiye dayatmasına “itaat” etmiyor!
Metal İşçileri Birliği Merkezi
Yürütme Kurulu Nisan Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal grevinde son durum
Süsler Doruk’ta grev sürüyor...
Her yerde kurultay çağrısı
İzmir’de kurultay seferberliği.
Direnişçi Ontex/Canbebe işçileriyle söyleşi...
Direnişlerin sesi Taksim’de
yankılandı...
Ontex’te polis tacizine
karşı dayanışma
Metro Grossmarket
işçileriyle konuştuk...
BDSP Karadağ davasının peşini bırakmıyor...
Karadağ cinayeti davasında “keşif iptali” değerlendirildi.
Suriye’de siyasal durum
ve bazı saptamalar
İngiltere’de işçi sınıfı meydanlarda!
Almanya’da nükleer santral karşıtı kitlesel gösteriler
Üniversitelerden...
Yaptım Olacak” hiçbir zaman bizim dilimiz olmayacak!
Çelişkili TÜBİTAK
raporunu sordu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalistler hegemonya ve
yağma peşinde!

Libya’yı hedef alan emperyalist saldırının komutası, ABD-İngiltere ikilisi ile onların kuyruğunda dolaşan Ankara’daki işbirlikçilerin çabasıyla savaş aygıtı NATO’ya devredildi. Emperyalist güçler arası çekişmeye konu olan komuta devri sorunu, saldırıda öne çıkan Fransız emperyalizminin geri adım atmasıyla çözülmüş görünüyor.

Vahşi saldırının komutası etrafında yaşanan çekişme, Libya’yı bombalayan emperyalist güçlerin esas derdinin bu ülkedeki zenginliğin yağmasından daha büyük pay almak olduğunu ispatlıyor. Saldırının komutasını alan gücün, Libya’da şekillenmekte olan yeni sürece daha aktif bir şekilde müdahale etme imkanına kavuşacağı varsayılıyor.

Kaddafi rejiminin sivil halkı katletmesini önlediklerini öne süren emperyalistler, saldırıyı meşrulaştırmak için sık sık bu söyleme başvuruyorlar. Oysa tüm icraatları, esas dertlerinin sivilleri korumak değil, ülke üzerinde tam hegemonya kurmak olduğuna işaret ediyor.

İsyancıları finanse etmek gerekçesiyle, Kaddafi’nin denetimi dışındaki bölgelerden petrol satışına başlamak gerektiğini savunan emperyalistler, kirli niyetlerini açıkça ortaya koymaya başladılar.

İlk kazanan Libya halkı değil silah tekelleridir

Emperyalist güçler ile suç ortakları Libya üzerine bomba yağdırırken, ABD, İngiltere, Kanada, İtalya gibi ülkelerin silah tekellerinin borsadaki hisseleri yükselişe geçti. Halkların kanından beslenen silah tekelleri ve büyük borsa oyuncularının Libya’nın bombalanmasından duydukları memnuniyet, kapitalizmin ne kadar iğrenç bir sistem olduğunu tüm çıplaklığı ile bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Elbette silah tekellerinin karı, borsadaki hisselerinin yükselişi ile sınırlı değil. Libya ordusunun elindeki ağır silahları imha eden emperyalist ordular, silah tekellerine yeni pazarlar açmak için de uğraşıyorlar. Elindeki temel araçlar tahrip edilen Libya ordusu, ilk fırsatta yeni silah alımlarına ihtiyaç duyacaktır. Bu ise, silah tekellerinin kasalarını şişirecek yeni satışlar anlamına geliyor. Durumu Libya petrolünü yağmalamak için de bir fırsata çevirmek isteyen emperyalistler bir taşla birkaç kuş vurmayı hedefliyorlar.

Silah tekellerinin kazancını arttırmaya yarayacak bir diğer olgu ise, emperyalist orduların tükettikleri mühimmatı yeniden yerine koymak için silah alımlarına başlayacak olmaları. Bu da silah tekellerine yeni vurgunlar için iyi bir fırsattır.

Kukla yönetim kurma hazırlığı

Libyalılar olmadan Libya’nın geleceğini tartışmaya başlayan emperyalist güçler ile suç ortakları, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 40’a yakın ülke temsilcisinin katılımıyla Londra’da bir konferans düzenlediler. Saldırıyı, “sivil halkı Kaddafi güçlerinden koruma” gerekçesine dayandıran emperyalistler, Kaddafi’nin çekilmesini ve yeni bir rejimin dizayn edilmesini istiyorlar.

Washington ve Londra’daki savaş baronları Kaddafi’nin gitmek zorunda olduğunu dile getirip, Kaddafi’ye “güvenli bir sığınak” aranmasına engel olmayacakları mesajı verirken, bu arada isyancılara silah sağlanabileceğini de ilan ettiler. Elbette bu silahları hibe edecek değiller. Suç ortaklığına soyunan Katar Emiri aracılığıyla gündeme getirilen, “isyancıları finanse etmek için, Kaddafi’nin denetimi dışındaki bölgelerden petrol satışı başlatılsın” şeklindeki öneri, saldırganların kirli niyetlerini ortaya koyuyor. Hem petrolü çalacaklar, hem silah satacaklar, hem de “sizi silahlandırıyoruz” diye isyancıları tümden denetim altına almaya çalışacaklar.

Kaddafi’nin çekilmesi gerektiğini söyleyen, askeri saldırıyı bu amaca hizmet edecek şekilde genişleten emperyalist güçler, böylece Washington ve Londra’da ikamet eden batı işbirlikçisi eski Kaddafi muhaliflerine iktidar yolunu açmayı da hedefliyorlar.

Bu gerici plan, Libya şahsında Arap dünyasındaki halk isyanlarını yolundan saptırıp yozlaştırmayı da hedefliyor. Zira isyanlar işbirlikçi diktatörlerin rejimlerini sarsarak, emperyalist-siyonist güçlerin Ortadoğu’daki etkinliğini sınırlamıştır. Dahası halk isyanlarıyla başlayan sürecin anti-emperyalist/anti-siyonist bir niteliğe bürünme ihtimali yüksektir. Bunun farkında olan emperyalistlerin Libya’daki isyanı yozlaştırıp amacından saptırma çabası, aynı zamanda Ortadoğu halklarının iradesini çiğnemek anlamına geliyor.

Eski Kaddafi muhalifleri emperyalistlerle işbirliği yapıyor

Emekçiler isyan bayrağını yükselttiğinde, çoğu Washington, Londra ve bazı Arap ülkelerinde yaşayan eski rejim muhaliflerinin varlığından çok az kişi haberdardı. Kısa sürede Bingazi ve diğer kentlerin Kaddafi denetimi dışına çıkması, bu güçlere ummadıkları bir şekilde geniş hareket alanı açtı.

İlk günlerde ayaklanmaya tam destek veren bu güçler, medya katkısıyla hızla taraf olmaya başladılar. Buna karşın başlangıçta hiçbiri yabancı güçlerin müdahalesini açıkça savunamıyordu. Bu konu dolaylı yollardan gündeme getirildiğinde, isyancılar böyle bir ihtimali kesin bir şekilde reddediyordu. Bingazi dahil Kaddafi güçlerinden kurtarılan kentlerde kurulan “halk komiteleri” dış müdahaleye karşı olduklarını ilan ettiler.

Ancak Kaddafi rejimi orduyu halkın üzerine salıp katliamlar yapmaya başladığında durum değişti. Zira kendiliğinden gelişen, devrimci önderlik ve programdan yoksun bir isyan söz konusuydu. Askeri alandaki deneyimsizlik ve donanım alanındaki sınırlı olanaklarla karşı saldırıyı püskürtmek kolay değildi. Kaddafi güçlerinin saldırıları karşısında geri çekilen isyancılar, istemeseler de, emperyalist orduların Kaddafi güçlerini bombalamasını zımnen kabul ettiler.

Bu noktada batı destekli eski rejim muhaliflerinin inisiyatifi daha belirgin bir hal almaya başladı. Artık tek kurtuluş yolunun emperyalist ordularda olduğunu açıktan vaaz edebilirlerdi. Hatta bu çevrelere yakın duran bazı din adamları, dış müdahaleyi “tanrının bir lütfu” gibi sunmaya çalıştılar.

Bu aşamadan sonra isyan amacından sapmaya başladı. Eski rejim muhalifleri ve Kaddafi’den ayrılıp isyana destek vermeye başlayan bir kesim, emperyalistlerin de desteğiyle, inisiyatif alanını iyice genişletti. Bu aynı zamanda isyancı güçlerin fiilen diğerlerine tabi duruma düşmelerine yol açtı.

İsyan ateşini yakan genç kuşaklar ve emekçiler, gelinen yerde emperyalist saldırganlar, Kaddafi’nin zorba rejimi ve eski Kaddafi muhalifi gerici güçler arasında sıkışmış haldeler. Devrimci önderlikten yoksunluk koşullarında bu durum yazık ki emekçileri şu veya bu gerici gücün etkisine girmeye zorluyor. Bu aşamada önerilen tüm “çözümler” emperyalist güçler ile gerici işbirlikçilerinin çıkarını gözeten bir içeriktedir.

Verili koşullarda inisiyatifleri zayıflamış olsa da, mücadelenin seyri, emekçilere gerici güçlerden bağımsız bir mücadele hattı oluşturmak için uygun zemini hazırlayabilir. Libya üzerinde hegemonya kurmaya çalışan emperyalistler hedeflerine yakınlaşmış gibi görünseler de, bu görüntü yanıltıcı olabilir. Zira hegemonya kurma planı kara saldırısını zorunlu kılabilir, ki bu da emperyalist işgalcilerin yeni bir bataklığa saplanması anlamına gelecektir.