4 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/13

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs yoluna çıkarken
Emperyalizmin maşaları
halklardan yana tutum alamazlar!
Emperyalistler hegemonya ve
yağma peşinde!
Tüm NATO üsleri kapatılsın!
Kürt halkı inkara ve
tasfiye dayatmasına “itaat” etmiyor!
Metal İşçileri Birliği Merkezi
Yürütme Kurulu Nisan Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal grevinde son durum
Süsler Doruk’ta grev sürüyor...
Her yerde kurultay çağrısı
İzmir’de kurultay seferberliği.
Direnişçi Ontex/Canbebe işçileriyle söyleşi...
Direnişlerin sesi Taksim’de
yankılandı...
Ontex’te polis tacizine
karşı dayanışma
Metro Grossmarket
işçileriyle konuştuk...
BDSP Karadağ davasının peşini bırakmıyor...
Karadağ cinayeti davasında “keşif iptali” değerlendirildi.
Suriye’de siyasal durum
ve bazı saptamalar
İngiltere’de işçi sınıfı meydanlarda!
Almanya’da nükleer santral karşıtı kitlesel gösteriler
Üniversitelerden...
Yaptım Olacak” hiçbir zaman bizim dilimiz olmayacak!
Çelişkili TÜBİTAK
raporunu sordu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalizmin maşaları halklardan yana tutum alamazlar!

Tayyip Erdoğan ve bakanları sarf ettikleri iddialı sözleri kısa süre sonra yutmak zorunda kaldıkları halde, bu utanç verici durumu sorun bile etmiyorlar. Kapitalist emperyalizmin vurucu gücü NATO’nun Libya’ya karşı giriştiği vahşi saldırı sırasında AKP hükümetinin sergilediği pratik, bu bakımdan tüm sınırları altüst etmiş bulunuyor. Dünyanın küçümseme ve ibretle izlediği AKP-Tayyip çizgisi, Amerikancı düzen politikacılarının nasıl bir anda yüzseksen derece dönüş yapabildiklerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermiştir.

İşbirlikçinin iradesinin sınırlar

Savaş aygıtı NATO’nun Libya’ya saldırısı gündem geldiğinde “sert” tepki gösteren AKP şefi, malum üslubuyla şu ifadeleri de kullandı: “Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? (...) Bakın, Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez...”

Bu tepkinin Libya’nın NATO bombalarıyla tahrip edilmesine karşı çıkmakla bir ilgisi yok elbette, ancak tümüyle yapay olduğu da söylenemez. Zira NATO saldırısının hem AKP hükümeti hem destekçisi olan sermaye kesiminin sefil çıkarlarına zarar verme ihtimali var. Bu kaygıyla gündeme gelen tepkinin Libya halkının çıkarlarıyla bağlantılıymış gibi yansıtılmasına gelince, bu AKP ve onun etrafında öbeklenen dinci gerici yapıların demagojide sınır tanımamalarıyla ilgilidir.

Emperyalist zorbaların isyan eden Arap halklarının iradesini kırmak için saldırıya karar verdikleri an çark eden AKP hükümeti ile şefi Erdoğan, yüzseksen derece dönüş yaparak arsızlıkta sınır tanımadıklarını bir kez daha ispatlamışlardır. AKP şefinin iddialı sözlerini yutması, emperyalist güçler karşısındaki utanç verici konumuna ayna tutmuştur. Zira dinci gerici şeflerin zerre kadar onuru, iradesi veya vicdanı olsaydı, Libya’nın, halkların cellâdı NATO tarafından vahşi bir şekilde bombalanmasına suç ortağı olmazlardı. Oysa onlar emperyalist saldırıya destek sunmakla yetinmediler, ev sahipliği yapmak için de çırpınıp durdular.

Her şeyin başı sonu sefil çıkarlarıdır

Dinci gericiliğin borazanlığını yapan medyadaki “organik gazeteci” takımına bakılırsa, AKP hükümeti isyan eden Arap halklarından yana tutum alıyor. Bu zırvanın gerekçesi, AKP şefinin Obama’dan gelen talimatla Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek’e yönetimden çekilme çağrısında bulunmasıdır.

Obama’dan gelen talimatla yapılan sözkonusu açıklama bir yana bırakılırsa, ne dinci gerici odakların ne Tayyip Erdoğan’ın isyan eden halklardan yana tutum aldıklarına tanık olduk. Zaten tersi eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Zira hem devrilen hem tahtı sallanan diktatörlerle Tayyip Erdoğan’ın ilişkileri gayet sıcaktır. Diktatörlerin en azılılarından biri olan Muammer Kaddafi’den “insan hakları ödülü” alan Tayyip, elbette ayaklanan Libya halkından yana tutum alamazdı. Yemen, Bahreyn, Ürdün ve diğer ülkelerdeki halk hareketlerine de destek vermeyenler Beşşar Esad’a yardımcı olması için MİT müsteşarını Şam’a gönderdiler.

Görüldüğü üzere AKP ile şefinin halk ayaklanmalarına destek verdiği iddiası tamamen uydurmadır. Zira onlar alaşağı edilen diktatörlere baktıklarında kendilerini bekleyen akıbeti görüyorlar.

Her burjuva parti gibi AKP de sefil çıkarlarını temel alan bir politika izliyor. Dinci gericilik ve onun arkasındaki kapitalistlerin çıkarlarını koruyup kollamak, her şeyin başı ve sonudur. Libya veya diğer Arap ülkelerinde isyan eden halkların sorun ve talepleri hiçbir şekilde onları ilgilendirmemektedir.

Libya konusunda şaşkınlık yaratan ani dönüşün bir nedeni emperyalizme uşaklıksa, diğeri de, çoğu AKP destekçisi kapitalistlerin Libya’daki çıkarlarını koruma kaygısıdır.

Libya’nın Afganistan ve Irak misali tahrip edilmesi, bu ülke halkının katledilmesi, dinci gericiliğin şeflerini zerre kadar ilgilendirmiyor. Eğer böyle bir dertleri olsaydı, “Irak işgaline katılabiliriz, bunun karşılığında bize kaç dolar vereceksiniz” diye Pentagon’un savaş baronlarıyla “pazarlık” yapmazlardı.

Emperyalizme uşaklık ve sermayenin sefil çıkarlarını koruma kaygısı, Türk devleti ve AKP hükümetini, Libya’nın bombalanmasında birinci dereceden suç ortağı haline getirmiştir. Bu alçaltıcı rolü öylesine benimsemişlerdir ki, ABD’nin desteğiyle komutanın NATO’ya devri için “kahramanca” çarpıştılar.

Komutanın NATO’ya geçişi ve İzmir’in hava saldırılarının yönetim üssü haline getirilmesini övünç kaynağı sayan Tayyip Erdoğan ve müritleri, Arap halklarına karşı emperyalizmin safında olduklarını bir kez daha teyit ettiler.

Durum bu iken, “Libya halkı geleceğini kendi belirlemelidir” türünden açıklamalar yaparak utanç verici suç ortaklığını gizlemeye çalışan AKP şefi ile medyadaki borazanları, ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, halkları katleden emperyalistlerin sefil suç ortakları oldukları gerçeğinin üstünü örtmeyi başaramayacaklardır.



 

Birleşik ve kitlesel 1 Mayıs çağrısı

DİSK, KESK, TTB ve TMMOB 30 Mart günü İstanbul Şişli’deki DİSK Genel Merkezi’nde yaptıkları ortak açıklama ile 1 Mayıs’ın Türkiye’nin her tarafında kitlesel olarak kutlanması için hazırlıklara başlandığını duyurdular. Açıklamada, Taksim 1 Mayıs kutlamasına 1 milyon kişi hedefiyle hazırlanıldığı belirtildi.

Açıklamayı okuyan DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün konuşmasına 1 Mayıs hazırlıklarının Türkiye açısından son derece önemli bir dönemeçte sürdürüldüğünü belirterek başladı.
Görgün, başta İstanbul Taksim Meydanı olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanında kutlamalarla birleşik, kitlesel ve özüne uygun bir 1 Mayıs için çalışmalar yürüteceklerini vurguladı. İşçi ve emekçilerin karşı karşıya kaldığı bir dizi kapsamlı saldırıyı sıralayarak bunlara yönelik toplumsal tepkinin arttığına dikkat çekti.

Ülkede ve bölgede barış vurgusu

Libya saldırısı kapsamında çıkarılan tezkere hakkında da konuşan Görgün, tezkerenin bugün Libya, yarın ise Suriye ve İran’a yapılacak müdahalelerde ciddi bir tehdit olacağını belirtti. Yine Kürt halkının demokratik taleplerinin gözardı edildiğini söyleyerek ülkede ve bölgede barış talebini savunduklarını belirtti.

En geniş katılımı hedefliyoruz

“Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs alanı olarak işçi sınıfına, birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak yeniden kazandırmamızda, bizimle birlikte kararlı bir mücadele veren, sınıf dostlarımızla, devrimcilerle, demokratlarla, sosyalistlerle, yurtseverlerle yeniden yan yana, omuz omuza olacağız” olacağız diyen Görgün, 1 Mayıs 2011 kutlamalarında örgütlü güçlerin katılımının yanında işsizlerin, emeklilerin, dar gelirlilerin, toplumsal dışlanmışların, gençlerin, kadınların, en geniş katılımının sağlanması için çalışmaların süreceğini belirtti.

Taksim’de 1 milyon hedefi

1 milyon emekçinin, 1 Mayıs’ta Taksim’de olmasını hedeflediklerini belirterek, 1 Mayıs’ta başta Taksim olmak üzere Türkiye’nin her yanında 1 Mayıs’ın kitlesel olarak kutlanması için gereken tüm çabayı göstereceklerini belirtti.


Kızıl Bayrak / İstanbul