28 Ocak 2011
Sayı: SİKB 2011/04

 Kızıl Bayrak'tan
Ağır saldırı zayıf eylemlerle göğüslenemez!
Sermayenin ‘torba’sı mecliste
emekçiler sokakta
Kıdem tazminatının
gasbı için hazırlıklar
Çürüme ve bürokratikleşmede
son nokta!
Belediye işçisi örgütlülüğüne
sahip çıkıyor
İş Bankası Kuleleri önünde direnen Nemtrans işçileri ile konuştuk
PTT işçileri baskı ve
tehditlere karşı direniyor
İzmir’de işçi kurultayı çağrısı
Öztiryakiler işçisi direnişte
Art’de patron ve uşaklarından
faşist saldırı
Torba yasa ve metal işçilerinin
grev kararlılığı
Metal işçileri kararlı
Cahit Atalay serbest bırakılsın!
Gençliğe “iğrenç” saldırı
Genç-Sen’liler uğurlandı.
Emperyalistler silahsızlanma değil egemenlik peşinde!
Almanya’da Afganistan işgaline protesto eylemleri.
Tunus’ta emekçi halkın
isyanı devam ediyor
Arnavutluk'ta sosyal öfke kabından taştı
Lübnan halkları gerici
güçlerin hedefinde
Dünyadan
Kapitalizmin Dilovası felaketi
Tecrit derinleştiriliyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İran’la nükleer müzakereler…

Emperyalistler silahsızlanma değil egemenlik peşinde!

BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin) ve Almanya’dan oluşan emperyalist blok ile İran arasında gerçekleştirilen nükleer müzakerelerin son toplantısı İstanbul’da yapıldı. “Etkin taşeron” olma çabasını yoğunlaştıran Türk devletinin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıdan, anlaşma yönünde bir sonuç çıkmadı.

ABD ile AB emperyalistleri İran rejimini dize getirmeye çalışırken, Rusya-Çin ikilisi çıkarlarını korumayı esas alan bir duruş sergiledi. Emperyalistlerle çatışmaktan uzak durmaya çalışan İran yönetimi ise, müzakere yolunu açık tutarak, dayatmalara karşı durmaya çalıştı.

Altı emperyalist devletin temsilcileri ve Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile İran Milli Güvenlik Yüksek Kurulu Genel Sekreteri ve İran’ın Nükleer Başmüzakerecisi Said Celili başkanlığındaki heyet arasındaki görüşmelerden somut bir sonuç elde edilmedi.

Bölge halkları üzerinde egemenlik kurma çabaları

İran’ın nükleer programını bahane eden emperyalist-siyonist güçlerin amacı tehdit, şantaj, rüşvet vb. yollarla İran yönetimini teslim olmaya zorlamaktır. Zira ABD-İsrail ikilisi ile bölgedeki işbirlikçileri, ne pahasına olursa olsun İran’ın denetim altına alınması ve “rahatsız edici” durumuna son verilmesini istiyorlar.

İran’ın yakın gelecekte nükleer silah üretme olanağından yoksun olduğu bizzat emperyalist-siyonist güçler tarafından da kabul edilmektedir. Hal böyleyken, nükleer program bahane edilerek İran’a yaptırım ve baskı uygulanması, esas sorunun nükleer programının ötesinde olduğuna işaret ediyor.

Nükleer silah depolarını el altında bulunduran emperyalist-siyonist güçlerin korkusu, rejim dize getirilmeden İran’ın nükleer silah üretebilecek olanaklara kavuşmasıdır. Yoksa emperyalist-siyonist güçlerle işbirliği yapan bir yönetim olsaydı, İran’ın nükleer silah üretmesi destek bile görürdü. Nitekim faşist Şah rejimi devrilmeden önce ABD ile diğer emperyalist güçler, İran’ın nükleer silah üretmesi için hazırlıklara başlamışlardı bile.

İsrail’in nükleer silah depolamasını destekleyen, Hindistan, Pakistan gibi rejimlerin nükleer bomba üretmesine ses çıkarmayan, Türkiye topraklarına yüzlerce atom bombası stoklayan emperyalist güçlerin tutumu, İran söz konusu olunca değişiyor. Yıllardan beri Tahran yönetimini taciz etmeleri, Birleşmiş Milletler’i paravan olarak kullanıp yaptırımlar uygulamaları, halen İran’a hakim olmamalarından kaynaklanıyor.

ABD-İsrail ikilisinin yanısıra Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün gibi Amerikancı Arap rejimleri de, İran’ın kontrol altına alınması için Pentagon’daki savaş baronları nezdinde girişimlerde bulunuyorlar. Zira ABD-İsrail ikilisiyle işbirliği yapan bu rejimler, İran’ın bölgedeki ektisinin güçlenmesinden rahatsızlık duyuyorlar.

Emperyalist-siyonist güçlerin kopardıkları gürültülerin sebebi, İran’ın dize gelmek bir yana, bölgedeki etkisinin artma eğiliminde olmasıdır. Lübnan, Suriye, Irak ve kısmen Filistin’de bu gözlenmektedir. Emperyalist-siyonist güçlerin icraatları, İran’ı şimdiden dize getirip, ABD-İsrail işbirlikçisi durumuna düşürmeyi hedefliyor. Bu uğursuz plan, emperyalist güçlerin bölge halklarını egemenlik altına alma ve sefil çıkarlarını korumayı esas alıyor.

İran yönetimi konumunu korumaya çalışıyor

İran’ın nükleer programını kontrol altına almak, bunu İran üzerinde hakimiyet kurmanın olanağına dönüştürmek, böylece bölgede denetim dışı güç bırakmamak... Bunlar, emperyalist-siyonist güçlerin İran’la görüşmelerde temel aldıkları önceliklerdir.

Nükleer silahsızlanmayı öne çıkartan İran ise, barışçıl amaçlı olduğunu savunarak, nükleer programını sürdürme ısrarını koruyor. Emperyalistlerle karşı karşıya gelmekten kaçınan, ABD-İngiltere ikilisi dışındaki güçlerle işbirliği yapan Tahran yönetimi, İsrail’in stokladığı nükleer silahları da gündeme taşıyor.

Emperyalist-siyonist güçlerin basıncına rağmen, ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik alanlardaki etkisini yayma çabasını sürdüren Tahran’daki molla rejimi, Ortadoğu’nun etkin güçlerinden biri olma yönünde çaba harcıyor. Bu konumunu baltalama çabası olmadığı sürece, emperyalist güçlerle de iyi geçinmeye hazır olduğunu her fırsatta dile getiren İran, aynı zamanda emperyalist-siyonist güçlerin basıncını da savuşturmaya çalışıyor.

Ekonomik yaptırımlara maruz bırakılan İran, ABD ile İsrail’deki savaş baronlarının tehdidine de maruz kalıyor. Bu tehdit, sadece İran’ı değil, tüm bölge halklarını yakından ilgilendirmektedir. Zira İran’a dönük ABD-İsrail kaynaklı olası bir askeri saldırının, bölgeyi savaş alanına çevirme ihtimali yüksektir.

Ankara’daki işbirlikçilerin gerici hesapları

Görüşmelere ev sahipliği yapan Türk burjuvazisiyle onun devleti, hem sürecin yarattığı sorunlarla baş etmek hem “bölgesel aktör” olduğunu ispatlamak derdindedir. “Tüm taraflarla görüşebilen tek güç benim” havalarında olan Ankara’daki işbirlikçi takımı, emperyalist-siyonist güçlerin biçeceği rolü oynamaya hazır olsa da, bunu yaparken bazı çıkarlarını korumayı da esas alıyor.

Hevesle işe sarılmasına rağmen İstanbul’daki görüşme masasında yer bulamayan işbirlikçi sermaye iktidarı, bu defa ev sahibi olarak hizmet etmekle yetinmek durumunda kaldı. İran’la emperyalistler arası ilişkileri rahatlatma çabası harcayan AKP hükümeti, “aktif dış politika” yürütme iddiası taşısa da, atacağı her adımda Washington’daki efendilerin onayını almak durumunda.

ABD-İsrail ikilisi ile sıkı işbirliğine devam ederken, İran’la da ilişkileri sürdürmek isteyen sermaye devleti, sefil çıkarlarının dikkate alınması karşılığında her işi yapmaya hazır görünüyor. Irak’ta ABD adına bekçilik yapmak, bölge genelinde etkili olmaya çalışan İran’a karşı “dengeleyici güç” olmak, belli bir pay karşılığında emperyalist güçlerin bölgedeki zenginlikleri yağmalamalarına yardım etmek vb... Bunlar, Türk devletinin üstlenmeye hazır olduğu alçaltıcı rollerin bazılarıdır.

Görüldüğü üzere “nükleer müzakereler” bölgenin silahsızlandırılmasıyla ilgili değildir. Zira ne İsrail’deki ne Türkiye’deki kitle imha silahlarına dokunan var. Geriye emperyalist-siyonist güçlerin bölge ve dünya üzerindeki etkilerini koruma çabası ile Türk devletinin bu güçler adına “etkin taşeronluk” emellerine ulaşma çabası kalıyor. Bu girişimler Ortadoğu halklarının geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Bölgenin nükleer silahlardan arındırılması ancak halkların emperyalist-siyonist güçler ile işbirlikçilerine karşı örecekleri birleşik direnişiyle sağlanabilir.