01 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/38

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt açılımı”nın denklemleri ve
gerçekler
Referandum sonrasında emperyalistlerle suç ortaklığında yeni dönem!
Tasfiye amaçlı yoğun
diplomasi trafiği
Beklenen oldu, “Cemaat” Avcı’nın kellesini aldı!.
Ulucanlar’ın On yıldızı selamlandı
Tescilli tasfiyecilerin
dayanılmaz hafifliği!
Sermaye kana doymuyor 
İşçi ve emekçi hareketinden...
BETESAN’da direniş kazanacak!..
Metal işkolunda mücadele büyüyor.
İhanet taslaklağını yırtmak
için mücadeleyi tabandan örgütleyelim!
Asalaklar daha fazlasını istiyor!
TMMOB Olağanüstü Genel Kurulu
sona erdi.
Üniversitelerden...
Avrupa’da emekçiler ayaktaydı.
Dünyadan...
Zafer bir kez daha Hugo Chavez yönetiminin oldu.
ABD’nin bitmeyen yalanları
Che kavgamızda yaşıyor! .
Çocuk katili devlet hesap verecek!
Gerici-faşist güruhu
aklama çabaları..
Devlet terörüne son!…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Venezüella parlamento seçimleri...

Zafer bir kez daha Hugo Chavez yönetiminin oldu

26 Eylül’de gerçekleştirilen parlemento seçimlerinden, Hugo Chavez liderliğindeki Venezüella Birleşik Sosyalist Partisi (PSUV) ile Venezüella Komünist Partisi (PVC) ittifakı olan “Bolivarcı İttifak” zaferle çıktı. 165 sandalyenin 95’ini kazanan Sosyalist-Komünist ittifak, bir kez daha Venezüellalı işçi ve emekçilerin yaygın desteğini almayı başardı.

Elde edilen bu başarı, 2012’de yapılacak başkanlık seçimlerinde de Chavez’in bir kez daha kazanacağına işaret ediyor.   

Bolivarcı İttifak’ın yaygın seçim çalışması…

Seçim çalışmalarına erken bir dönemde başlayan Bolivarcı İttifak, 2 milyona yakın militanı seferber etti. Aktif faaliyet yürüten on binden fazla seçim komitesi kuran Bolivarcı İttifak, ülke çapında yaygın bir faaliyet yürüttü.

“Bolivarcı Devrim” sürecinin kesintiye uğramaması için seçimlerden zaferle çıkmanın önemine vurgu yapan Chavez, oy kullanma hakkı olan 17 milyon kişiye, “Venezüella devriminin raydan çıkarılmasına izin vermeyin” çağrısında bulundu.

Seçimlere iddialı bir hazırlıkla giren Bolivarcı İttifak, meclisteki sandalyelerin üçte ikisini kazanmayı hedefliyordu. Zira üçte ikilik çoğunluk, Chavez yönetimine mecliste herhangi bir engelle karşılaşmadan programını uygulama olanağı sağlayacaktı. Ancak Amerikancı muhalefetin 60 milletvekili kazanması, söz konusu hedefe ulaşmayı engellemiş görünüyor.

ABD destekli güçler yeniden mecliste…

2003’te giriştikleri CIA destekli askeri darbenin işçi ve emekçiler tarafından püskürtülmesi üzerine zayıflayan gerici güçler, 2005’te yapılan milletvekili seçimlerini boykot ederek meclis dışında kalmışlardı. Bu defa belli bir hazırlıkla seçimlere giren Amerikancı güçler azımsanmayacak oranda oy alabildiler.

Seçim kampanyası döneminde Pentagon’un savaş baronları ile Venezüella burjuvazisinden 150 milyon dolar civarında para alan bu güçler, 60’ı aşkın sandalye kazandılar. Amerikancı muhalefetin bu gücü, “Bolivarcı Devrim”in gelişimini kösteklemek için kullanılacağından kuşku duyulmuyor.

Seçim çalışmasında Chavez karşıtlığına dayalı propaganda yapmayı bırakan Amerikancı güçler, yüksek oranda seyreden suç oranı ve enflasyon üzerinden demagoji yapmayı tercih ettiler. Kendi düzenleri olan kapitalizmin kaçınılmaz musibetleri olan sorunları, emekçiler lehine icraatlar yapan Chavez yönetimine karşı kullanan ABD işbirlikçilerinin, ulaştıkları siyasi güce dayanarak daha saldırgan bir politik hat izlemeleri bekleniyor.

Nitekim seçim sonuçlarına dair açıklama yapan karşı-devrimci ittifakın sözcüsü Armando Briquett, “Büyük bir siyasi güç elde ettik, çok mutluyuz” diyerek bunun işaretini verdi.

Sınıf çatışmaları sertleşebilir…

1999’dan beri işbaşında bulunan Hugo Chavez yönetimi, ekonomik, sosyal, siyasal alanlarda emekçiler lehine pek çok icraata imza attı. Dış politikada ise Küba devrimini desteklemesi ve ABD emperyalizminin bazı planlarına karşı cepheden tutum alması, onun oynadığı ilerici role işaret ediyor.

Ancak bu kadarı, Venezüella burjuvazisiyle / kapitalizmiyle hesaplaşmaya girildiği anlamına gelmiyor. Yapılan araştırmalar, burjuvazinin ekonomik gücünün azalmak bir yana, arttığını ortaya koyuyor. Yoksulların yaşam standartlarında yaşanan yükselme, bazı alanlarda burjuvazinin işine yaramış, özel sektördeki büyüme, kamu sektöründekinden daha hızlı olmuştur.

Ekonomik gücü halen elinde tutan kapitalist sınıflar, seçimlerde kazandıkları 60’ı aşkın sandalye ile meclisin de ikinci büyük gücü konumuna geldiler. Bu ise, emekçiler lehine yapılan her düzenlemeye kin kusan burjuvazinin, önümüzdeki süreçte daha saldırgan, daha küstah bir tutum sergileme olasılığını arttırıyor. Bu durumun ABD emperyalizmine, Venezüella’nın içişlerine pervasızca karışma zemini yaratacağı hesaba katıldığında, bu ülke halkları üzerindeki emperyalist tehdidin daha da yoğunlaşacağından şüphe etmemek gerek. 

Son gelişmeler, Bolivarcı yönetim ile Venezüella burjuvazisi arasındaki “iğreti denge”nin önümüzdeki dönemde sarsılabileceğine işaret ediyor. Geçici olması kaçınılmaz olan bu dengenin bozulma sürecine girmesi ile sınıf çatışmalarını doğal olarak sertleşecektir.

Bu çatışmada ABD emperyalizminden alacakları desteğin de etkisiyle, karşı-devrimci güçlerin herhangi bir yasa ya da kurala bağlı kalmaları beklenemez. Güç dengesi elverdiği ölçüde her tür araç ve yöntemle saldırıya geçeceklerini tahmin etmek güç değil. Zira belirleyici çatışmalar söz konusu olduğunda, sömürücü sınıflar ya da onlar adına tetikçilik yapan güçlerin yasa veya kurallara riayet ettikleri görülmüş şey değildir.

Şu  ana kadar burjuva hukukuna uygun davranan Chavez yönetimi ise, emperyalist güçler nezdinde de meşru bir konum kazanmıştır. Ancak çatışmaların sertleşeceği bir dönemde bu çizgiyi devam ettirmek, karşı-devrimci güçlerin işini kolaylaştırmaktan başka bir sonuç yaratmayacaktır. Salvador Allende yönetiminin yenilgisiyle sonuçlanan Şili deneyimini irdeleyen Birleşik Sosyalist Parti liderlerinin aynı hataya düşmeyeceği varsayılabilir. Fakat değişik eğilimleri içinde barındıran bu partinin burjuvazi ile cepheden bir çatışmaya girmesi zor görünüyor.

Venezüella burjuvazisi ile nihai hesaplaşmaya girişmek, bu ülkenin işçileri, emekçileri ve bu sınıfsal zemin üzerinde siyaset yapan anti-kapitalist devrimci güçlerin işidir. Nihai çatışmada Bolivarcı yönetimin alacağı tutum ve burjuvazinin yenilgiye uğratılabilmesi, bu güçlerin göstereceği öngörü, inisiyatif ve kararlılıkla dolaysız bağlantı içinde olacaktır.


 

 

S21 protestoları sürüyor

Almanya’da tarihi Stuttgart tren garının yıkılmasını içeren “S21” adlı projeye karşı aylardır süren protesto gösterilerinden biri daha 27 Eylül günü gerçekleştirildi.

Protesto gösterileri haftanın her günü değişik etkinliklerle devam ederken, pazartesi ve cuma günleri kitlesel eylemler düzenleniyor. Bir taraftan reform paketleri adı altında çıkarılan sosyal saldırıların ardı arkası durmazken emekçilerin işsizlik ve yoksullukla boğuştuğu bir dönemde milyarların akıtıldığı yıkım projelerinin hazırlanmasına tepki büyüyor. 

27 Eylül Pazartesi günü düzenlenen protesto eylemine de binlerce kişi katıldı. Otomobil regülatörü üretiminin yapıldığı BEHR fabrikası ve MAHLE işçilerinin de kendi pankartlarıyla yürüyüşte yer alması dikkat çekti. 

“S21” yıkım demek

Tüm protesto gösterilerine karşın, inşaat tekellerinin ve bankaların çıkarları gereği S21 adlı yıkım projesi geri çekilmedi. Yapılan görüşme çağrıları ise gösterilerin havasını boşaltma ve göstericilerde karşılıksız beklentiler yaratma amacı taşıyor.

Avrupa’nın ikinci doğal yer altı su kaynakları bu bölgede bulunuyor. Bölge halkı, 1929 krizi ve II. Emperyalist Dünya Savaşı’nda yaşanan yıkım, yoksulluk ve açlık döneminde dahi çevresindeki hiçbir ağaca el atmamışken, bu proje kapsamında bu ağaçların kesilmesi öngörülüyor. Ayrıca yer altından geçecek tüneller yüzünden doğal su kaynaklarının tahrip olacağı söyleniyor. Tünellerin geçtiği bölgede yer alan binalar için de aynı sorun söz konusu. 

Kızıl Bayrak / Stuttgart