01 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/38

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt açılımı”nın denklemleri ve
gerçekler
Referandum sonrasında emperyalistlerle suç ortaklığında yeni dönem!
Tasfiye amaçlı yoğun
diplomasi trafiği
Beklenen oldu, “Cemaat” Avcı’nın kellesini aldı!.
Ulucanlar’ın On yıldızı selamlandı
Tescilli tasfiyecilerin
dayanılmaz hafifliği!
Sermaye kana doymuyor 
İşçi ve emekçi hareketinden...
BETESAN’da direniş kazanacak!..
Metal işkolunda mücadele büyüyor.
İhanet taslaklağını yırtmak
için mücadeleyi tabandan örgütleyelim!
Asalaklar daha fazlasını istiyor!
TMMOB Olağanüstü Genel Kurulu
sona erdi.
Üniversitelerden...
Avrupa’da emekçiler ayaktaydı.
Dünyadan...
Zafer bir kez daha Hugo Chavez yönetiminin oldu.
ABD’nin bitmeyen yalanları
Che kavgamızda yaşıyor! .
Çocuk katili devlet hesap verecek!
Gerici-faşist güruhu
aklama çabaları..
Devlet terörüne son!…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Referandum sonrasında emperyalistlerle suç ortaklığında
yeni dönem!

Sermaye güçleri arasında cereyan eden iktidar ve rant çatışmasının hukuksal alandaki yansıması olan referandum süreci, ABD ile batılı emperyalistler tarafından da yakından izlendi. Zira referandum sonuçları, 2011 seçimlerinin ardından kurulacak hükümetin bileşimi hakkında da fikir vereceği için, emperyalist efendiler açısından önem taşıyordu.

AKP emperyalist efendiler nezdinde prim yaptı

Dinci gericiliğin siyasi odağı olan AKP’nin referandumun galibi olması, Barack Obama tarafından “Türk demokrasisinin zaferi” şeklinde yorumlanırken, emperyalist ABD rejiminin etkili medya organları tarafından da olumlu karşılandı. İstikrarın ilişkileri normalleştireceğine vurgu yapan yaklaşımlar sergilendi, İsrail’le ilişkilerde yaşanan sorunlar ve İran’a karşı yaptırım konusunda Türkiye’nin takındığı tutumdan dolayı Beyaz Saray’da yaşanan rahatsızlığın giderilebileceği ima edildi.

Referandum sonuçları, AKP atını değiştirme zamanının geldiğini düşünen Washington’daki efendilerin, durumu yeniden değerlendirmesine yolaçmış görünüyor. Zira oy oranı bu kadar yüksekken, bir sermaye partisini “deliğe süpürmek” yerine, ondan bir süre daha yararlanmayı tercih edeceklerdir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın referandum sonuçlarıyla ilgili değerlendirmesinde, “Türk halkının çok güçlü bir tercihi olduğu ve bu tercihe saygı gösterileceği” şeklindeki vurgular da buna işaret ediyor.

Washington’daki efendilerden “bölgesel güç” payesi

Irak’tan çekilme, İran’la yaşanan sorunlar, Afganistan işgalinde suç ortaklığı düzeyi, Balkanlar’da üslenmiş bulunan savaş aygıtı NATO güçlerine katılım düzeyi gibi önemli bölgesel sorunlarda, Türk devletinin üstleneceği rol giderek önem kazanıyor. Türk devletine “bölgesel güç” payesi biçmek isteyen emperyalist ABD rejimi, referandum sonuçlarını da bu çerçevede değerlendirmeyi tercih etti.

Beyaz Saray’dakilere akıl hocalığı yapan kalemşör takımının Türkiye ile ilgili yaptıkları son değerlendirmeler de dikkat çekici. Son günlerde Türkiye’yi, “demokrasisi gelişkin, ekonomik büyüme hızı yüksek, AB’ye katılmaya hazır, bölgesel sorunlara müdahale edebilecek güçte” şeklinde tasvir eden değerlendirmeler öne çıkmaktadır.

İşbirlikçi sermaye iktidarının bu payelerle taltif edilmesi tesadüf değil. İşgalci güçlerin Irak’tan çekilmeye hazırlandığı, Afganistan’daki bataklığın derinleşmeye devam ettiği, İran etrafındaki kuşatmanın sıkılaştırılması çabalarının sürdüğü hesaba katıldığında, Washington kaynaklı değerlendirmelerin sırrı anlaşılır.

Hükümetin propaganda aygıtı olarak çalışan medyanın Washington kaynaklı değerlendirmelere bol atıf yapması ise, referandumdan galip çıkan dinci gerici AKP şeflerinin durumdan memnun olduklarını gösteriyor. Zira bu söylemler, özellikle dinci gericiliğin etkisindeki toplum kesimlerini kontrol altında tutmanın dayanakları olarak da kullanılıyor.

Abdullah Gül’ün ABD ziyareti

Referandumun ardından çok sayıda bakanla ABD’ye giden cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün BM genel kurulundaki konuşması ve yaptığı ikili görüşmelerde sergilediği tavır, “etkin taşeronluk” konusunda yeni adımlar atılacağına işaret eder nitelikte. Abdullah Gül’le görüşen ABD kuklası BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un açıklamaları da, Türk devletine neden “bölgesel güç” payesi biçilmeye başlandığını açıklıyor.

BM’de düzenlenen Ortadoğu Dörtlüsü (BM, ABD, AB, Rusya) toplantısıyla ilgili Türk tarafına bilgi veren Ban Ki-Moon, Türkiye’nin “Ortadoğu Barış Süreci”ne yapacağı katkının önemine vurgu yaptı. Türk devletinin Afganistan işgalinde oynadığı rolün öneminin altını çizen BM şefi, Ankara’daki işbirlikçi rejimin ABD emperyalizmine sunduğu hizmetin kapsamını ortaya koyarak, Abdullah Gül’ü “onurlandırdı.”

Abdullah Gül de, Ban Ki-Moon ile yaptığı görüşmenin içeriğine dair soruyu, “Konular belli. Kıbrıs, Irak, Afganistan, Balkanlar ve Türkiye’nin zaten yaptıkları, bütün her şeyi şöyle bir gözden geçirdik” şeklinde yanıtlayarak, çerçeveyi ortaya koydu.

New York’ta yaptığı ikili görüşmelerde, “düşünce kuruluşları” huzurunda yaptığı konuşmalarda ve medya mensuplarına verdiği demeçlerde aynı temayı öne çıkaran Abdullah Gül, ABD emperyalizmi ile suç ortaklığını pekiştirme konusunda kararlı olduklarını ifade etti.

ABD medyasında boy gösteren Abdullah Gül, “Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin Türk dış politikasının temel direklerinden biri olduğu”, “Türkiye’nin pek çok ülkeden önce, 1952 yılından beri NATO’nun üyesi olduğu”, “Türkiye için ABD ile ilişkilerin çok önemli olduğu” vurgularını öne çıkardı.

Bu açıklamalardan, sermaye iktidarının İran’a uygulanan yaptırımlara uyduğu da açığa çıktı. “İran’a yaptırımları neden desteklemiyorsunuz” sorusuna maruz kalan Abdullah Gül, “BM’nin İran’a yaptırımları bizi de bağlıyor, bu yaptırımları uyguluyoruz ve BM Güvenlik Konseyi yaptırımlar komitesine raporlarımızı sunuyoruz” şeklinde konuştu.

Kürt halkına karşı MİT-CIA işbirliği!

Bu arada CIA şefleriyle görüşmek üzere MİT müsteşarını Washington’a gönderen AKP hükümeti, Kürt hareketini tasfiye edebilmek için Beyaz Saray’daki efendilerinden destek almayı başarmış görünüyor. AKP ile MİT şeflerinin Güney Kürdistan’daki Barzani yönetimiyle yaptıkları görüşmelerden yansıyanlar da, Beyaz Saray’dan destek alındığı izlenimini güçlendiriyor.

Washington’a gerçekleştirilen ziyaretlerin ardından Irak’taki işgalci ABD güçlerinin komutanını Ankara’da ağırlayan sermaye iktidarının, etkin taşeronluğa bir adım daha yaklaştığı anlaşılıyor.

Irak’ta kalması planlanan 52 bin işgalci ABD askerinin işini kolaylaştırabilmek için Kürt sorununun ağırlığından kurtulmak isteyen Ankara’daki işbirlikçi takımı, Amerikalı generalle işbirliğinin teknik boyutlarını görüşmeye başladı. Göründüğü kadarıyla Kürt sorununda önerilen “çözüm”, Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük taleplerinin karşılanmasından çok, ABD’nin biçtiği rolü oynayabilmek için hızla gündeme getirildi.

“Etkin taşeronluk” tartışması yeni değil elbette. Ancak ABD’nin bölgesel politikalarına “etkin hizmet” kapsamında Türk devletine biçilen bu rolü oynamak, referandumda çıkan sonuçla kolaylaşmıştır. Bu süreçten güçlü çıkan AKP hükümetinin, işbirlikçi rejime “istikrarlı” bir süreç vaadetmesi, Washington’daki savaş baronlarının “özel ilgisi”ne de konu olmuş bulunuyor.

ABD hizmetinde “bölgesel güç” rolü oynamaya fazlasıyla hevesli olan büyük burjuvazi de, verili koşullarda AKP hükümetinden daha uygun bir icraatçı bulamayacağının farkında. Atılan bazı adımlar, bu konuda genel bir mutabakatın sağlandığına işaret ediyor.

Görüldüğü üzere, referandumdan güçlenerek çıkan dinci gerici AKP hükümetinin derdi “demokratikleşme” değil, yağmadan pay almak karşılığında ABD emperyalizmiyle suç ortaklığını daha da pekiştirmektir.