11 Eylül 2009
Sayı: SİKB 2009/35

  Kızıl Bayrak'tan
  Çözümsüzlük batağındaki
sermaye düzeninin çok
yönlü iflas tablosu
  Sol içi zorbalıkla bir yere varılamaz!
Kürt hareketini
saldırganlaştıran nedir?!
Katleden sel değil kapitalizmdir!
Düzenin yarattığı felaketin tablosu
  Kentler kapitalist yıkımın,
sömürünün ve sefaletin aynasıdır!
  Entes direnişinden.
  Türkiye eğitimde sınıfta kaldı!
  İşçi ve emekçi hareketinden.
  Demokrasi mücadelesi ve
Kürt sorunu-1
  Halkalı kağıt grevi üzerine..
  Etkinliklerden
  Bıraktığınız mirası
yarınlara taşıyacağız!
  Güler Zere ve hasta tutsaklar için eylemlerden...
  Obama yönetimi “barış süreci”ni canlandırmaya çalışıyor
  ABD savaş makinesi Afganistan fiyaskosunu itiraf etti!
  Almanya’da seçimler...
  ABD emperyalizmi Chavez karşıtı tetikçilerini sokaklara saldı…..
  6-7 Eylül olayları... Kontr-gerillanın kirli savaş tarihinden karanlık bir sayfa!....
  Diyarbakır zindanı üzerine yapılan tartışmalar hakkında
birkaç söz - M. Can Yüce
  ESP'ye yönelik
devlet terörü protesto edildi
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

12 Eylül'ün işkencehanelerinde, kuşatmalarında, idam sehpalarında ölümsüzleşenler...

Bıraktığınız mirası yarınlara taşıyacağız!

Demir kapıların büyük gürültülerle açıldığı, hapishane koridorlarının idam sehpalarına çıktığı şafaklar… Koridorlarda yankılanan “Hoşça kalın arkadaşlar, devrimci mücadelenizde size başarılar diliyorum. Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz” haykırışları... Darağacına giden idamlıklar, ölümsüzlüğe yine sloganlarla uğurlanırlar. Onlara, ölüme bir düğüne, bir eyleme gider gibi gitmesini öğreten bir gelenektir.

Eylül şafaklarından doğan güneş 29 yıldır batmadı. İnfazlar, işkenceler, açlık grevleri, kayıplar ve idamlar… Yarattığı tüm tahribata rağmen, devrilen idam sehpaları oldu. Kavga, bu onurlu mirası devam ettiren yeni çocuklar doğurdu.

Birbirlerini ölüme uğurlayan devrimcilerin gösterişsiz merasim törenlerinden çıkıldı darağaçlarına. Başlar hep dik, gözlerde direncin ve inancın ışıltısı. “Biz şimdi gidiyoruz, yarın yeniden döneceğiz” diyen veda sözcükleridir son mektuplar. “Kendi adlarımızla değil, çocuklarımızın yüzleriyle yeniden doğacağız, yeniden geleceğiz.” Sevgiliye, anneye, babaya, kardeşe, emekçi halka yapılan veda, kavgayı büyütme çağrısıdır. Onurlu bir hayatın gururla hatırlanacak son anı darağacında yaşanır. Ölüm hiç böyle çaresiz kalmış mıdır? Sonra mektuplar kalır geriye, esir ama tutsak edilemeyen, 25 yıldır, 26 yıldır verilmeyen mektuplar. İdam edilen devrimcilerin mektupları da yasaklıdır. Nasıl yasak olmasın ki. Birazdan öleceklerin bu gururlu hali, bu onurlu duruşları mektuplarına da yansımışsa, nasıl yasak olmasın ki!..

 

İşte 25 yıl sonra ortaya çıkan
 Ali Aktaş’ın son mektubu:

“Sevgili anacığım, sevgili babacığım!

Bu satırları yazıp bitirdikten sonra hayata veda etmiş olacağım ve belki bu mektubu yazıp bitirdikten sonra sizlere ya ulaşır ya ulaşmaz bu hususta da pek bir güvencim de yoktur. Çünkü yazıp da size yollayacağım bu veda mektubumun içeriği çok geniş veya kendilerince yasak olacaktır. Ulaşacaksa dahi yine kendilerince politika icabı olacaktır. Sevgili babacığım ve anacığım, ben bir inanç uğrunda gidiyorum. Evet, doğruluğuna inandığım bir inanç uğruna fakat bu inancım mevcut düzene karşı olmak, sömürü, soygun düzenine karşı olmaktır. Ben bir davadan yakalanmış ve yargılanmış isem de bu işin yalnızca formalitesidir. Çünkü benim asılmam için koyulması gereken hukuki bir delil olması gerekir ki durum delil yetersizliğiyle de olmasına rağmen ve karar kanaat üzerine olmasına rağmen ben idama götürülüyorum. Evet, ben söz konusu adamı öldürdüğüm için değil, emperyalizme, faşizme, sosyal-emperyalizme, sosyal-faşizme karşı yılmaz, usanmaz, tavizsiz mücadelemden dolayı asılmaktayım. Evet, onlar bizim nefes alışımızdan dahi korkmaktadırlar. Oysaki ben maddi olarak yok olsam da manevi olarak yok olmayacağımı da biliyorlar. Evet, ben ve benim gibiler inandıkları davaları uğrunda madden ölsek de manevi yaşarız yaşayacağız, buna inancım tamdır. Ben ölüme gideceğimi delil yetersizliği olmasa da dahi baştan beri biliyordum. Ben yakalanabilirim ama halkımın mücadelesi hiçbir zaman ölmez, öldürülemez. Halk bağrında nice tohumu, tohumları türetmiş ve türetecektir. Evet, ben ölüme giderken hayata erken veda etmekte olmama yanmaktayım. Yoksa öleceğime değil. Her gün, her zaman ölümden korkmadım. Korkmayacağım da. Çünkü, ben anamdan babamdan, ben halkımdan korkusuzluğu, acı içinde, ızdırap içinde yokluk ve kıtlık içinde sabrı, sabretmeyi inançlarımla düşmana .... yaşamayı hem de başı dik ve gururluca yaşamayı ama bir saat daha bir saniye daha...

Evet, sevgili analarım, babalarım. Ben gidiyorum. Giderken şerefimle gidiyorum. Ama onlar sömürücüler, sömürü soygun düzeninin sahipleri komprador patron-ağa devletinin savucuları şerefsizlikleriyle her gün ölecekler. Halkımı unutmayacak olan ben oğlunuz Ali Aktaş!”

İdam edilen Ramazan Yukarısöz’ün mektubu...
İdamdan 26 yıl sonra…

“Değerli anama;

Beni cezaevinde, dışarıda ve her zaman, her yerde yanımda olarak hiçbir zaman yalnız bırakmadın. Sana olan borcum asla ödenmez. Burada şereflice yaşayıp şereflice ölerek sana olan borcumun bir kısmını ödemek istiyorum. Seni her zaman canından çok seven oğlun...”

26 yıl sonra verilen bir başka mektup
Mehmet Kanbur’ait…

“Değerli karıcığım. Biz tarihi son görevimizi yerine getirirken, seni görmek isterdim. Öyle sanıyorum ki hiç haber verilmedi. Veya göstermelik olarak, bilinçli, gecikeceğiniz şekilde haber gönderildi. Bu namussuzlardan farklı bir şey de beklenmez. Göremedim diye üzülmene hiç gerek yoktur. Senden bunu beklerim. Ben hayatım süresince özellikle birlikte olduğumuz zamanlarda gerçek anlamda belli şeyler anlatmaya çalıştım. Ve bu uğurda gücüm oranında üzerime düşen görevleri yerine getirmeye çalıştım. Son olarak da halkımın mutluluğu uğruna canımı severek feda ediyorum. Bu görevimi yerine getirirken size ve halkıma layık olmaya çalışacağım. Son nefesimi verirken dahi köhne düzenin celladına fırsat vermeden halkımın mutluluk sloganını haykıracağım. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Senin bundan sonra özel yaşamın hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Sana güveniyorum. Tek başına yapayalnız kalsan dahi doğruluktan, dürüstlükten ayrılmayacağına, namusluca yaşamını sürdüreceğine inanıyorum. Ayrıca sana ve halkıma armağan ettiğim Murat’a da yeterli ilgi göstereceğine, halkına yararlı olacak şekilde yetiştireceğine eminim. Akyazı onurumuz! Yolumuz Akyazı’da düşenlerin yoludur! Devrimciler öldü, yaşasın devrim! Kahrolsun faşizm! Tek yol devrim!”

Veysel Güney’in son mektubu..
 26 yıl sonra…

Değerli babacığım ve tüm dostlarım,

Ben hiçbir şahsi çıkarımı gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın kurtuluşu için doğru bildiğim yolda inanarak mücadele ettim. Benim kalbim insan sevgisi ile doludur. Ben kimseyi öldürmedim, suçsuzum. Gösterdikleri gerekçeyi dahi mahkemesi sonuçlanmadan karar verildi. Onlara göre suçlu olabilirim. Çünkü onlar ülkeyi yabancılara peşkeş çeken ve onlarla bir avuç işbirlikçi mutlu azınlık işbirliği yapmaktadırlar. Halkıma ise zam, işkence ve ölüm reva görünmektedir. İşte ben buna insan olarak karşı geldiğim için onlara göre suçluyum. Ama boşuna. Çünkü insan kafasındaki düşünceyi yok edemedikten sonra işkence ve idamla bir yere varamayacakları açık.

Babacığım,

Ben ölüme seve seve gidiyorum, bir namussuzluk ve bir şerefsizlik yapmadım. Onun için hiç üzülmeniz gerekmez. Benim binlerce annem babam olduğu gibi sizin de binlerce oğlunuz var. Size bir tek dörtlük şiir yazıyorum

Mezarımı yol kenarına kazın

Üzerine devrim şehidi yazın

Başına yumruklu yıldız kazın

Gidiyorum ölümsüzlüğe, hoşça kalın…

Selamlar...

Sizin Veysel

     Ve bir başka mektup... 25 yıl sonra…

“Sevgili Anama, babama ve kardeşlerime!

Şu anda saat 04:00 ve ben infaz için son hazırlığım olarak bu mektubu yazıyorum. Bundan böyle benim düşmanlarım sizlerin de düşmanıdır. Siz olmasanız da benim kanımı yerde bırakmayacak kardeşlerim var. Halkımızın yazgısı bu değil. Çok evladını kaybetti. Ama bir gün kazanmayı da öğrenecek. Diğer devrimciler sizlerin evladıdır. Tarih, biz zulme karşı çıkanları her zaman haklı çıkardı, çıkaracak.

Halkımızın mücadelesi haklıdır, meşrudur. Meşru olmayan, bu zorbaca düzeni sürdürmekten yana olan katillerdir. Biraz acele etmek zorundayım. On dakika bile bana çok görüldü. Elimde kelepçe ile yazmak zor. Yeğenlerim geleceğimizin umududur. Ben düşüncelerimi daha önce çok yazdım. Burada tekrarlamama gerek yok. Bana inanın yeter. Gözyaşlarınızı düşmanlardan gizlemeyi öğrenmelisiniz.

Kesin olarak soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Az sonra son görevimi yapmak üzere darağacına çıkacağım. Sloganlarımı haykıracağım, dizlerim titremeyecek. Yirmi yedi yaşına bastığım bu gecenin sabahını kimse unutmayacak. Ellerinizden öperim.

Tek yol devrim, kahrolsun faşizm!

Ömer Yazgan”

Ve diğerleri…

Necdet Adalı (07 Ekim 1980, Ankara, gece 03.40 ) (Kurtuluş davasından yargılandı)

Serdar Soyergin (26 Ekim 1980 Adana, gece 04.00) (HDÖ)

Erdal Eren (13 Aralık 1980, Ankara, gece 02.55 ) (TDKP)

Veysel Güney (10 Haziran 1981, Gaziantep, gece 03.15) (Devrimci Yol)

Ahmet Saner (25 Haziran1981, İstanbul ) (MLSP/B)

Kadir Tandoğan (25 Haziran 1981, İstanbul) (MLSP/B)

Mustafa Özenç (20 Ağustos1981, Adana) (Devrimci Yol)

İbrahim Ethem Coşkun (13 Mart1982 İzmir, Gece 01.25-03.05) (TKEP)

Seyit Konuk (13 Mart 1982  İzmir, gece 01.25-03.05) (TKEP)

Necati Vardar (13 Mart 1981, 01.25-03.05 İzmir) (TKEP)

Ali Aktaş (Doğum gününde 23 Ocak 1983, Adana ) (DHB- TKP/ML Hareketi))

Ramazan Yukarıgöz (29 Ocak 1983, İzmit) (Üçüncü Yol)

Ömer Yazgan ( Doğum gününde 29 Ocak 1983, İzmit) (Üçüncü Yol)

Mehmet Kanbur (29 Ocak 1983 İzmit) (Üçüncü Yol)

Erdoğan Yazgan (29 Ocak 1983 İzmit ) (Üçüncü Yol)

İlyas Has (07 Ekim 1984, İzmir) (Devrimci Yol)

Hıdır Aslan (25 Ekim1984, Burdur) (Devrimci Yol)

Ve siz 12 Eylül’ün işkencehanelerinde, kuşatmalarında, idam sehpalarında ölümsüzleşenler!

Anılarınız kavga meydanlarında bizimle dövüşmeye devam ediyor. Zindanlarda, hücrelerde, işkencelerde, barikatlarda, sokaklarda direniş sizinle sürüyor. Eylül’ün asi çiçekleri kök saldığı topraklarda yeşermeye devam ediyor. Adımlarımızı yere sert bastıran kuvvet, sizin darağacında idam sehpasını tekmeleyen kudretinizdir. Ne başımız önümüze düşecek, ne de yüzümüze yılgınlığın gölgesi. Bıraktığınız miras onurumuzdur. Sömürüsüz, sosyalist bir düzen kuruluncaya dek kavga bayrağı ellerimizde dalgalanmaya devam edecek.

İdama giderken el salladığınız şimdi biziz. Yanınızdan geliyoruz, sizden güç alıyoruz. Vedalaştık ama ayrılmadık. Verilmeyen mektupların her satırı, her harfi içinde dövüşeceğiz. Hep 17 yaşında kalacak olanlarımız için, Veysel Güney gibi mezarsız ama sahipsiz olmayan kavga yoldaşlarımız için kavga bayraklarını yere düşürmeyeceğiz. 12 Eylül’ün karanlığında saklandıklarını sananlara henüz son sözümüzü söylemedik. Sorulacak hesabımız var. Bıraktığınız mirası yarınlara taşıyacağız. Aynı temizlikle ve aynı yalınlıkta... 

Zafer müjdesiyle mezarlarınıza geleceğimiz gün, sizlere verilmiş sözümüzdür. Bu zaferin muştusuyla bizi beklediğinizi Mustafa Özenç’in şiirinden biliyoruz.

 

“O büyük gün geldiğinde

ben kim bilir kaç yıldan beri

ebedi yatağımda toprağın derinliklerinde

sonsuz bir uykuda uyuyor olacağım

fakat alınca ne zamandır beklediğim haberi

uyanıp, sesimi kimse duymadan

o büyük zaferin tarifsiz coşkusuyla

kara toprağın altından, ben de haykıracağım.

 

Unutup geçmişte kalan acı dünü

kimbilir belki bir kış günü

üzerimi yorgan gibi kaplayan

bembeyaz karın soğuğundan....

ya da sonbahar mevsiminde

kemiklerime işleyen yağmurdan duyacağım

ve milyonları saran o doyulmaz sevince

ben de sessizce ortak olacağım.

 

Mevsim ilkbahar sıcak bir yaz olsa da

gece gündüz farketmez ben her zaman hazırım

adımın yazıldığı taş bile yıkılsa da

kalmamış ta olsa şu dünyada mezarım

hatırlayıp tek canlı gelmese başucuma

o müjdeyi ben doğadan alacağım

nasırlı ellerce yaratılan o görkemli bayrama

hiç kimse farketmeden ben de katılacağım.

 

 

 

12 Eylül protestoları...

İzmir’de 12 Eylül etkinlikleri

5 Eylül akşamı İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde bir araya gelen kurumlar 12 Eylül ile ilgili etkinlik programlarını başlattılar.

Etkinlik tiyatro gösterimi ile başladı. Ardından basın açıklaması gerçekleştirildi. “Yaşasın devrim ve sosyalizm! / Devrimci ‘78’liler Federasyonu ve İzmir ‘78’liler Derneği” pankartının açılığı eylemde basın açıklamasını İzmir ‘78’liler Dernek Başkanı okudu. Açıklamada karanlığın ve zulmün sürdüğünü söyleyen ‘78’liler, bu yıl yapılacak olan eylem ve etkinliklerin Veysel Güney şahsında kaybedilen tüm devrimcilerin anısına adandığını ifade ettiler. 12 Eylül’ün 29. yılında yapılan yürüyüşün bütün darbecileri, darbe rejimini, halka karşı suçlu kanlı rejimin devamı olan siyasal iktidarla hesaplaşmayı önüne koyduğunu belirttiler.

Devrimci ‘78’liler Federasyonu, İzmir 78’liler Derneği, KESK İzmir Şubeler Platformu, DİSK/Birleşik Metal-İş İzmir Şubesi, TKP, ÖDP, Halkevleri, KYD, ÖV-DER, Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti, TMMOB/İKK tarafından gerçekleştirilen açıklamanın ardından slâyt gösterimi yapıldı.


Manisa’da 12 Eylül protestosu

 Manisa’da ilerici kurum ve sendikalar tarafından 12 Eylül askeri faşist darbesini protesto etmek için 9 Eylül günü bir basın açıklaması yapıldı.

Manisa Küçük Sanayi Sitesi’ne Kenan Evren’in isminin verilmiş olmasından kaynaklı ilk eylem sanayi sitesinin girişinde yapıldı. 12 Eylül darbesinin egemenler açısından hangi gerekçelere dayandığı, işçi ve emekçilere nasıl yansıdığı, idamların, işkencelerin, işkencede ölümlerin, infazların, gaspedilen hakların dile getirildiği açıklamada, yoğun bir sömürünün yaşandığı sanayi sitesine Kenan Evren’in isminin verilmesinin tesadüf olmadığı söylendi.

 “Gün gelecek devran dönecek, darbeciler halka hesap verecek!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” sloganlarının atıldığı eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

ÖDP, EMEP, DTP, TKP, SHP, KESK, Emekli-Sen, ÖSH, HBVAKV ve SAHHAD’ın imzacısı olduğu eyleme MİB-DER de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Manisa

 

Bursa’da 12 Eylül sürüyor!

 Bursa’da 1980 askeri faşist darbesini protesto etmek için gerçekleştirilecek eylem hazırlıkları devam ederken Bursa Valiliği eyleme çağrı için basılan afiş ve bildirileri yasakladı.

“Kamu düzenini bozmak” gerekçesi ile verilen yasaklama kararını protesto etmek ve 12 Eylül eylemine çağrı yapmak için 9 Eylül günü ÇGD Bursa Şubesi’nde basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada bildiri ve afişlere önce izin verildiği ve dağıtımının çeşitli mahallelerde yapıldığı daha sonra ise yasaklandığı belirtildi. Bu karara itiraz için gerekli hukuki girişimlerde bulunulduğu ifade edilen açıklamada, Bursa’daki işçi ve emekçiler 12 Eylül karanlığına karşı mücadeleye çağrıldı.

Bursa’da gerçekleştirilecek eylem 12 Eylül Cumartesi günü saat 16.00’da Kent Maydanı’nda başlayacak. Buradan Fomara’ya yürünecek.

12 Eylül eylemine katılacak kurumlar şunlar: ÇHD, DİSK, BMİS, Genel-İş, Petrol-İş, KESK, Nilüfer Yerel Gündem 21, İHD, Pir Sultan Abdal Derneği, 78’liler Girişimi, Halkevleri, İşçi Hakları Derneği, Dev Sağlık-İş, Genç-Sen, Günyüzü Kadın Derneği, Livane Kültür Derneği, Tunceliler Derneği, ÖDP, TKP, DTP, EMEP, SDP, BATİS, BAMİS, Sosyalist Parti, BDSP, ESP, DHF, SODAP, ÖSH, Partizan, Gençlik Muhalefeti

Kızıl Bayrak / Bursa