29 Mayıs 2009
Sayı: SİKB 2009/20

  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte görüntülerle
gizlenemeyen gerçekler
  Resmi tarihle hesaplaşmak için sermaye düzeniyle hesaplaşmak gerekir!
“Kürt açılımı”nın körüklediği ham hayaller!
Grev ve direnişleri büyütmek için ortak mücadele!
Entes direnişinden...
İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal İşçileri Kurultayı’na doğru...
  Tokat Eğitim-Sen üyelerinden Tokat’ta yaşanan son gelişmeler üzerine açıklama…
  Bursa’nın “akıllı” hastanesinde çıkan yangının gösterdikleri…
  Üniversitelerden...
  ABD Guantanamo’dan
vazgeçmek istemiyor!
  Barack Obama-Benyamin Netanyahu görüşmesi……
  ABD’nin kirli ve karanlık icraatları
  Mamak İşçi Kültür Evi 8. Geleneksel Birlik ve Dayanışma Pikniği gerçekleştirildi…
  Onurlu çözüm mü? Yoksa dilencilik mi? - M. Can Yüce
  KESK ve bağlı sendikalara yönelik devlet terörü
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tokat Eğitim-Sen üyelerinden Tokat’ta yaşanan son gelişmeler üzerine açıklama…

Bürokratik yoz sendikal anlayışa karşı mücadelemizi sürdüreceğiz!

Tokat Eğitim-Sen üyeleri olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü sonrasında şubemizde yaşadıklarımızı ilerici-devrimci kamuoyuyla paylaşmıştık. Yine de süreci kısaca anlatmayı yararlı görüyoruz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Tokat’ta Eğitim-Sen Kadın Komisyonu tarafından örgütlenen başarılı bir etkinlikle kutlanmıştı. Ama 9 Mart sonrası yaşanan süreç tam bir komediye dönüştü. Şube Denetleme Kurulu tarafından Şube Kadın Sekreteri ve bir bayan emekçi aşağıdaki suçlamalar gerekçe gösterilerek disiplin kuruluna sevk edildiler:

1- Sendikal görevini “dünya kadınlar günü” olarak kutlaması gerekirken, ideolojik sapma ile “emekçi kadınlar günü” adı altında yönlendirmeye çalışmak,

2- Denetimlerde uyarılmalarına rağmen yönetim kurulu kararıyla belirlenmiş yayınların dışında yayınlar getirerek ayrıcalık yaratmak gibi fiili yaptırımlarda bulunmak,

3- Yönetim kurulu kararı olmadan Eğitim-Sen adını kullanarak belediye ve valilikten Eğitim-Sen adına taleplerde bulunarak sendikanın manevi varlığını kişisel ideolojilerine alet etmek,

4- Yönetim kurulu üyeleri arasında yanlı davranış, ayrıcalık yaratarak yönetimi yıpratmaya çalışmak.

Şube Disiplin Kurulu bu suçlama maddelerini ikiye indirerek soruşturma açmış ve iki üyeden savunma istemişti.

Olay bu şekilde gelişirken, biz de 8 Mart’ın örgütleyicisi emekçiler olarak bu saldırıya karşı bir dizi eylem gerçekleştirmiştik. (8 Mart’ın örgütlenmesinde çalışan emekçiler, yönetim kuruluna dilekçe vererek kendilerini ihbar ettiler, kısa bir metin hazırlanarak KESK şubelerine gönderildi, vb... )

Değişik eylemlerle sürece müdahale etmemiz Eğitim-Sen Genel Merkezi’nin sürece dahil olmasını sağladı. Eğitim-Sen Genel Merkezi’nden iki yönetici Tokat’a geldiler. Yapılan toplantıda, Genel Sekreter ve Genel Örgütlenme Sekreteri yaşanan süreçle ilgili yanlışlıkları kabul ettiler. Meşruluğu kalmayan denetleme kurulu adına ise yarım ağız özür dileyerek işi geçiştirme yolunu tuttular. Doğrunun ve yanlışın, haklının ve haksızın aydınlatılmadığı bu olay Genel Merkez’in müdahalesi ile de sonuca bağlanmadan ortada kalmış oldu.

Bizim 8 Mart soruşturmasından “beraatla tahliye olmamız” yeterli görüldü. En önemli taleplerimiz olan komisyonların kurulup işletilmesi, ilerici devrimci yayınların sendikaya bırakılmasında sorun çıkartılmaması, üye olsun olmasın her eğitim emekçisine insani davranılması vb. taleplerin karşılanması için yaklaşık bir ay bekledik. Bu zaman içinde ne komisyonlar kuruldu ne de diğer taleplerimiz için adım atıldı. Bunun üzerine bizler de, hem kendimizi hem de mücadeleden uzak anlayışlar tarafından “okey masaları”ndan yönetilen sendikamızı diri tutabilmek için, adını “Cuma sohbetleri” olarak koyduğumuz haftalık sohbetler düzenleme yoluna gittik. Tanıdığımız emekçilerle her hafta belli konularda sohbet etmeye başladık. “Kriz”, “1 Mayıs” vb. gündemler üzerinden emekçilerle bir araya geldik. Bu toplantılarda tartışıp, fikir alışverişinde bulunuyorduk.

6 Mayıs’ın içinde bulunduğu haftada ise sohbet toplantımızın konusunu “Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesi” olarak belirledik. Ancak 6 Mayıs’ta sendika binasında oldukça sert bir tepki ile karşılaştık. Sendikamızda yaşanan olayın vahametini anlatabilmek için konuşmalardan kısa bir diyalog aktarmayı yararlı görüyoruz.

Sohbet toplantısı başlamak üzereyken, Şube Sekreteri salona girerek, “Burada etkinlik mi yapıyorsunuz? Bizden izin aldınız mı?” diyerek tartışmayı başlattı. Bunun üzerine sendika üyesi bir arkadaşımız, “Biz burada etkinlik değil sohbet yapıyoruz. Sohbet için de sizden izin mi alacağız?” dedi.

Şube Sekreteri’nin “Evet izin alacaksınız” demesi üzerine arkadaşımız “Yok canım” diyerek cevap verdi. Şube Sekreteri’nin “Canın yoksa motor tak” demesi üzerine, başka bir kadın arkadaşımız: “Doğru konuş, argo konuşma. Sen öğretmensin. Üyesi olduğumuz sendikada sohbet için izin mi alacağız?” diyerek tartışmaya katıldı.

Şube Örgütlenme Sekreteri de konuşmaya dahil olarak, bayan arkadaşa, “İzin alacaksınız tabii” diye cevap verdi. Bayan arkadaş da “Siz sendika içinde okey, kağıt oynamak için izin alıyor musunuz?” sorusunu yöneltti. Örgütlenme Sekreteri “Okeyimiz size mi battı” diye cevap verince, ücretli çalışan bir arkadaşımız “Sen ne biçim konuşuyorsun. Bir bayanla böyle mi konuşulur?” diyerek uyarıda bulundu.

Şube Örgütlenme Sekreteri, “Sen kimsin? Sendika üyesi bile değilsin” diyerek öfkeli bir şekilde arkadaşın üzerine yürüdü ve yumruk attı. Bu arbede sırasında soba devrilerek arkadaşımızın bacağına çarptı.

Bu arada Şube Örgütlenme Sekreteri üniversite öğrencilerini de sendika üyesi olmadıkları gerekçesi ile sendikadan kovmaya kalktı.

Şube Eğitim Sekreteri öfkeli bir şekilde şiddete maruz kalan arkadaşımızın üzerine yürüyerek saldırma girişiminde bulundu. “Bir daha bu sendikaya gelmeyeceksin. Seni burada görürsem bacaklarını kırarım. Seni polisle attıracağım” gibi tehdit içeren sözler sarfetti.

Tüm bu olaylar yaşanırken, geç gelen Şube Başkanı hiçbir müdahalede bulunmayarak olayı kenardan seyretti.

Durumun yatışması üzerine, sohbet toplantısı 15-20 dakika kadar devam ettikten sonra sonlandırıldı. Sohbet sırasında türküler söylenirken Şube Örgütlenme Sekreteri, “Madem bu sohbet toplantısı, o zaman ben de içeri girip televizyon seyrederim” diyerek televizyonu açtı ve yüksek sesle dinledi. Odadaki emekçilerin “provoke” olmaması üzerine salonu terketti.

6 Mayıs günü sendikamızda yaşanan bu ibret verici olaydan eğitim emekçileri olarak hepimiz çok rahatsız olduk. Bu olayda yönetim kurulu üyeleri bizi, sendika içi etkinliklerde yönetim kurulundan “izin almamak”la suçlamaya çalışmaktadırlar. Ama unutuyorlar ki, bu yaşanan olumsuzluğun ana nedeni kendileridir. Aylardır komisyonların kurulup işletilmesi talebimizden sendikal demokrasinin işletilmesine kadar birçok talebimiz karşılanmamıştır. Eğitim-Sen okey odalarına kapatılmış, “eğitim çalışması” olarak da televizyonlardaki “evlendirme programları” seyredilir olmuştur.

8 Mart öncesinde ve sonrasında yaşanan sürece baktığımızda, Tokat’ta yaşanan sıkıntının bürokratik-yoz sendikal anlayış ile sınıf sendikacılığı anlayışının savaşımı olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta yönetimde olduğu için sendikayı kendi “dükkanı” gören, buna göre hareket eden, kendi kişisel görüşlerini yönetimde olmasından kaynaklı emekçilere “doğru” olarak göstermeye çalışan yoz anlayış vardır. Diğer tarafta ise komisyonları sendikamızın hayat damarları olarak gören, komisyonlar üzerinden emekçilere ulaşmaya ve üyeleri aktif olarak sürece dahil etmeye, sendikal demokrasiyi hayata geçirmeye çalışan sendikanın asıl sahipleri olan bizlerin savunduğu sınıf sendikacılığı anlayışı…

Biz bu olayın münferit olmadığını iyi biliyoruz. Benzer bir durumla 8 Mart’ta da karşılaşmıştık. Bu anlayış 8 Mart’ı “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlayan bizlere soruşturma açarak karşımıza dikildi. Ama bu kez saldırı “fiziksel” bir boyut almıştır. Eğitim emekçisi bir arkadaşımız sendikamız yönetim kurulu üyeleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmış, tehdit edilmiş, hakarete uğramıştır. Bu saldırı hepimize yapılmıştır. Bu yumruk aynı zamanda hem Eğitim Sen’e hem de KESK’e atılmıştır.

Sendikalar kimsenin tekelinde değildir. İleriye doğru atmak istediğimiz her adımda bize “yönetime gelin, o zaman istediğinizi yaparsınız” diyenler, sendikamızı apolitikleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sendikayı “okul”, kendilerini de idareci, müdür olarak gören yönetim kurulu, bu tutumundan vazgeçmelidir. 6 Mayıs, 8 Mart, Maraş katliamı vb. işçi ve emekçileri ilgilendiren gündemler sendikamızın önceliği değilse, onlar için öncelikli olan nedir? “Trafik Haftası”nı bile kutlayan şube yönetimimiz kendi önceliklerini aslında çoktan belirlemiştir.

Sendikaların gerçek sahipleri sınıf sendikacılığı anlayışını savunanlardır. Bizleri dışlamayı başaramayacaklar. Bürokratik-yoz sendikal anlayışa karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Tokat Eğitim-Sen üyeleri

 

Emekli-Sen’e polis barikatı...

“Emekliye değil çetelere barikat!”

Emekli-Sen İstanbul Şubeleri’nin 26 Mayıs günü Galatasaray Lisesi önünden Taksim Tramvay Durağı’na gerçekleştirmek istediği yürüyüşün önü polis barikatıyla kesildi.

TÜFE alacakları, eksik ödenen KEY ödemeleri ve promosyon hakları üzerinden başlatacakları “İnsanca yaşayacak bir maaş ve sendika yasamı istiyorum!” başlıklı kampanyayı ilan etmek üzere Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelen emeklilerin yürüyüşüne izin verilmedi.

“İnsanca yaşayacak bir maaş ve sendika yasamızı istiyoruz! / DİSK Emekli-Sen İstanbul Şubeleri” pankartı ve önlüklerle eylem yapmak isteyen Emekli-Sen’lilerin yürüyüşü çevik kuvvet barikatıyla engellendi. Engelleme üzerine barikat önünde oturma eylemi başlatan Emekli-Sen üyeleri, polisin “pankartsız yürüyün” şartını üç saate yakın oturma eylemi yaparak reddettiler.

Oturma eylemi sırasında aşırı sıcak nedeniyle fenalaşan Emekli-Sen Aksaray Şubesi yönetim kurulu üyesi Cuma Yılmaz Taksim İlkyardım Hastanesi’ne kaldırıldı.

Polisin yürüyüşü engellemeye dönük tutumu emekliler tarafından yapılan konuşmalar ve alkışlarla protesto edildi. “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Emekliye değil çetelere barikat!” sloganlarını atan Emekli-Sen üyeleri, İstiklal Caddesi üzerinden geçen nostaljik tramvayın geçişine izin vermediler.

Uzun süren bekleyişin ardından Galatasaray Lisesi önünde yapılan basın açıklamasını Emekli-Sen Beyoğlu Şube Başkanı okudu. Polis engellemesinin protesto edildiği açıklamada Emekli-Sen İstanbul Şubelerinin 13 Haziran’a kadar sürecek olan kampanyasının içeriği kamuoyuyla paylaşıldı.

Basın açıklaması Emekli-Sen üyelerinin kampanya programının duyurulması ve sloganlarla son buldu.

Emeklilerin yürüteceği kampanya;

* 29 Mayıs günü Emekli-Sen İstanbul Şubeleri’nin Kadıköy İskele Meydanı, Mecidiyeköy Metro çıkışı, Taksim Meydanı, Bakırköy Özgürlük Meydanı, Kartal-Pendik ve Maltepe merkezde yapacağı bildiri dağıtımlarıyla devam edecek.

* Emekli-Sen üyeleri 4 Haziran saat 12.00’de Taksim Gezi Parkı’nda açlık grevine başlayacak, 5 Haziran 2009 saat 17.00’de açlık grevi sona erecek.

* Son olarak 13 Haziran 2009 günü Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda saat 12.00-16.00 arasında “Emekliler Kürsüsü” kurulacak.

Kızıl Bayrak / İstanbul


TUYAB: “Burası Guantanamo değil!”

Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB), hapishanelerde yaşanan hak gasplarına ve saldırılara ilişkin 27 Mayıs günü Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Eylemde F Tipi hapishaneler Guantanamo’ya benzetilerek kuralsızlık teşhir edildi.

“Tecrit ve baskılara son! İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” pankartının açıldığı eylemde, hapishanelerde, görüş günlerinde tutsaklara “TERÖR” yazılı kartlar takılmak istenmesi de protesto edildi. Bir tutsak annesi eyleme üzerinde “Ben ‘terörist’ anası değilim, ‘özgür tutsak’ anasıyım” yazılı yaka kartıyla katıldı.

“Direne direne kazanacağız!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Burası Guantanamo değil! F Tipi hapishaneleri!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Devrimci tutsaklar yalnız değildir!” dövizlerinin yanısıra “Burası Guantanamo değil! Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi!”, “Burası Guantanamo değil! Adana Karataş E Tipi Hapishanesi!” dövizlerinin yer aldığı eylem açıklamayla devam etti.

TUYAB adına açıklamayı okuyan Semiha Köz, dönemin Adalet Bakanı’nın “lüks otel” olarak tanımladığı F Tipi hapishanelerin, her gün yeni bir insanlık dışı uygulamaya konu olduğunu belirterek, hapishanelerden yeni bir ölüm haberinin de Mersin’den geldiğini söyledi.

Mersin’de geçen yılki Newroz kutlamaları sırasında gözaltına alınan ve “yasadışı örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına çarptırılan Elelçi’nin 18 Mayıs’ta Mersin E Tipi Hapishanesi’ne konulduktan 11 saat sonra hayatını kaybettiğini belirtti. 18 Mayıs günü eve gelen polislerce gözaltına alınan Elelçi’nin, ağabeyi Abdulkadir Elelçi’nin uyarısına rağmen günde iki kez kullandığı ilacını yanına almasına izin verilmediğini söyleyen Köz, hapishane görevlilerinin de doktor raporu olmadan bu ilaçları içeri almadığını ifade etti.

Köz, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndeki 23 yaşındaki Uğur Yıldırım adlı tutsağın, 15 Mayıs akşamı rahatsızlanarak revir doktorunun “Apandisit ihtimali üzerine ambulans ile hastaneye sevki uygundur” yazısıyla hastaneye kaldırıldığını ve acil ameliyata alınan tutsağın ameliyatına doktor kıyafeti giyen 4 askerin de girdiğini söyledi. Narkoz verilene kadar tutsağın kelepçelerinin açılmadığını söyleyen Köz, sevk işleminin ambulansla değil ring aracıyla yapıldığını belirtti.Yeşilyurt Devlet Hastanesi acil servisine getirilen Yıldırım’ın kelepçelerinin, bayılana dek çözülmediği ve bu uygulamanın hapishaneye kadar sürdüğü belirtildi.

Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde ise mahkemeye gidiş sırasında Sema Gül adlı tutsağın başka bir tutsağa kelepçelenmek istendiğini, bu duruma itiraz eden Sema Gül’ün askerin saldırısına maruz kaldığını ve zorla kelepçelenerek mahkemeye götürüldüğünü söyledi.

Köz, Adana Karataş Kadın E Tipi Hapishanesi’nde, tutsaklara, görüşe çıktıklarında üzerinde “TERÖR” yazılı olan ve kimlik bilgisini taşıyan kartları takmalarının dayatıldığını söyleyerek şunları ifade etti:

“Bu onur kırıcı uygulamaya karşı tutsaklar görüşe çıkmamaktadırlar. ‘Görüş için ya terörist olduğunu kabul edeceksin ya da görüş yaptırmayacağız’ diyor yöneticiler...

Bugün hapishanelerde sayısını tespit etmekte zorlandığımız kadar çok ağır hasta tutsak vardır. Hasta tutsaklar zaten bir insanın sağlıklı kalabilmesini imkansız kılan F Tipi hapishane sisteminde hiç abartısız yaşam mücadelesi vermektedirler.

Bizler Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) olarak, hasta tutsaklara yönelik taleplerimizi yineliyor, hasta tutsakların tedavilerinin yapılmasını ve derhal tahliye edilmesini istiyoruz. Tutsakların talepleri koşulsuz yerine getirilmeli ve tecrite son verilmelidir”

Kızıl Bayrak / İstanbul