20 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/11

  Kızıl Bayrak'tan
  Seçimler, Kürt sorunu ve devrimci sınıf tutumu
  ABD’nin Kürt politikası gündemde...
Ankara’daki işbirlikçi rejim “yeni taşeronluk” görevine dört elle sarıldı!
Dünya Su Forumu’na hayır!
Ergenekon değil kirli savaşın içyüzü!
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Güncel gelişmeler ve sol hareket
  “Hüseyin Hoca” sosyalizmin günışığına uğurlandı…
  Kentsel değil rantsal dönüşüm
  16 Mart, Halepçe ve Gazi katliamlarını protesto eylemlerinden...
  Gençlik hareketinden…
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan tüm işçi ve emekçi kadınlara çağrı:
  Çarlık Duması’nda Bolşevikler...
  Tokat Eğitim-Sen yönetimi gericiliğin bayraktarlığını yapıyor!
  Dünyadan...
  Newroz’a doğru... -
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Otomobil ve beyaz eşyada vergiler indirildi...

Sermayeye hizmet paketi açıklandı

Yaşanan kriz dolayısıyla kapitalist ekonomide dengeler altüst olmuş durumda. Krizin yükünün önemli bir bölümünü işten çıkartmalarla, ücretsiz izinlerle, hakların gaspıyla işçi ve emekçilerin sırtına yıkan patronlar için bu kadarı bile artık yeterli değil. Zira ihracatın ve iç talebin önemli oranlarda daralması sanayi üretiminde sert düşüşlere neden oldu. Özellikle otomotiv, beyaz eşya sektörü ile konut üretiminde önemli ölçüde bir stok fazlası oluştu.

İMF ile anlaşma imzalanması sayesinde piyasaların canlanacağı yönündeki umutları seçim sonrasına kalan patronlar, hükümete dönük eleştiri ve baskılarını son haftalarda yoğunlaştırmışlardı. Nihayet hükümet, sermaye kodamanlarının “ekonomik önlem” taleplerini yerine getirmek için yakın zaman önce peşpeşe iki adım attı.

Bunlardan birincisi “kısa çalışma ödeneği” uygulamasının hayata geçirilmesiydi.  Hükümet bu uygulamayı “istihdamı korumak” niyetiyle açıklamış olsa da asıl amaç, İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken muazzam büyüklükteki kaynakların patronların yağmasına açılmasıydı. Kriz nedeniyle zor durumda olduğunu bildiren patronlara, sözüm ona işçi çıkartmama güvencesi karşılığında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak aktarılacak ve bu para patronlar tarafından işçilerin ücretlerinin bir bölümünü ödemek için kullanılacaktı. Elbette uygulamada böyle olmadı. İşçi çıkartmalar ve ücretsiz izinler artarak devam etti. Bir yandan işçi çıkartan, işçileri ücretsiz izine yollayan patronlar, bir taraftan da “kısa çalışma ödeneği”ni tepe tepe kullanmaya başladılar. İşsizlik Sigortası Fonu için maaşlarından kesinti yapılan işçiler krizin faturasını bir de bu biçimiyle ödemeye mahkum edildiler.

Hükümetin, attığı ikinci önemli adım ise, birkaç gün önce açıklanan yeni “tedbirler paketi” oldu. Apar topar hazırlanıp birkaç gün içerisinde yürürlüğe sokulan “ tedbir paketi” esas olarak vergi indirimlerinden oluşmaktadır. Başta otomotiv, konut ve beyaz eşya olmak üzere belli başlı sektörlerde KDV ve ÖTV oranları düşülerek tüketimin canlandırılması hedeflenmektedir.

Daha ilk açıklandığı gün bu paketin de krizin yükü altında ezilen işçi ve emekçileri değil patronları rahatlatmak için gündeme getirildiği belli olmuştur. Zira ağırlıklı olarak lüks tüketim mallarında KDV ve ÖTV indirimine gidilmesinin, işsizlik ve açlıkla boğuşan, “ucuzlasa da araba, ev alsak” diye düşünecek halde olmayan işçi ve emekçilere bir hayrının olmayacağı ortadadır. Diğer düzen partilerinden bile paketle ilgili olarak “hükümet ekmek bulamayanlara otomobil alın, ev alın diyor” türünden eleştiriler gelmesi de bunu göstermektedir.

Fakat seçim öncesinde olunduğu için olsa gerek, hükümet bu paketin herkesin (yani hem patronların hem de işçi ve emekçilerin) yararına olduğunu savunuyor. Tedbir paketi sayesinde tüketimin canlanacağını, durgun piyasaların hareketleneceğini, bunun sonucunda da sanayi üretiminin artacağını iddia ediyor.

İlk bakışta mantıklı gibi görünse de, paketin ayrıntılarına ve sermaye temsilcilerinin açıklamalarına bakıldığında, hükümetin iddialarının işçi ve emekçileri kandırmak için uydurulmuş bir masaldan ibaret olduğu, söz konusu tedbirlerin sadece ve sadece patronların kimi taleplerini karşılamak amacıyla kotarıldığı rahatlıkla görülüyor.

Vergi indirimlerinin ihracattaki daralma nedeniyle stok fazlalarının oluştuğu otomotiv, beyaz eşya ve konut üretimi gibi sektörleri kapsaması, emekçilerin zorunlu olarak tükettiği mal ve hizmetlerde ise söz konusu olmaması bunun ifadesidir. İşsizlik ve açlıkla boğuşan milyonlarca emekçiyi otomobil ya da çamaşır makinesi fiyatlarının düşmesi, konutların bir parça ucuzlaması değil fakat ekmek fiyatları ilgilendirmektedir.

Tedbir paketinin tüketimi canlandıracağı, bunun da sanayi üretiminde artışa yol açacağı, dolayısıyla da işsizliğin azalacağı iddiası da koca bir yalandan ibarettir. Vergi indirimleri nedeniyle düğün bayram eden patronların, sermaye temsilcilerinin bir teki bile işçi almaktan, üretimi arttırmaktan bahsetmiyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarında sıra sıra dizilen açıklamaların tümünde, vergi indirimleri sayesinde elde biriken stokların eritileceği özellikle vurgulanıyor. Vergi indirimlerinin üç ay ile sınırlı olması ise, zaten tek amacın stokları eritmek olduğunu, ne hükümetin ne de patronların kısa vadede sanayi üretimini arttırmak gibi bir niyetinin bulunmadığını gösteriyor.

Buradan da anlaşılabileceği gibi, hükümetin tedbir paketinin niyeti krize karşı mücadele etmek değildir. Zaten bu hükümetin kendi başına yapabileceği bir iş de değildir. Şu an için hükümetin asıl derdi kriz nedeniyle patronların uğradığı zararları, kayıpları vb. çeşitli mekanizmalar sayesinde işçi ve emekçilere yüklemektir. Her türlü yolla sermaye gruplarına kaynak aktarmaktır. Kısacası hükümetin açıkladığı türden tedbir paketleri sermayeye kaynak aktarma araçlarından, yükü işçi ve emekçilere yıkma mekanizmalarından başka bir şey değildir. İşçi ve emekçilere ise en küçük bir yararı yoktur. 

Krizin tüm yükünü sırtında taşıyan işçi ve emekçilerin talepleri bellidir. İşten çıkartmaların yasaklanması, herkese iş ve iş güvencesi sağlanması, ücretlerin insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çıkartılması, sosyal hakların korunması bugün milyonlarca işçi ve emekçinin ortak istemleri durumundadır. Bu istemlere sermaye uşağı hükümetin kulak vermesi ise beklenemez. Bu taleplerin kazanılması işçi ve emekçilerin örgütlü militan mücadelesinin yükseltilmesine bağlıdır. Seçim sonrasında İMF ile anlaşma imzalanacak olması, işçi ve emekçilere dönük saldırıların çok daha şiddetleneceğini göstermektedir. O halde işçi ve emekçiler de zaman yitirmeden kendi talepleri için harekete geçmeli, ayağa kalkmaya hazırlanmalıdı

 

Eskişehir’de polis ve sivil faşist terörü...

“Faşizme karşı omuz omuza!”

Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampusü’nde 18 Mart günü 13.30 sıralarında polis ve sivil faşistler devrimci, demokrat, yurtsever öğrencilere saldırdı.

“18 Mart Çanakkale şehitlerini anma yürüyüşü” ile ilgili bildiri dağıtan faşistler devrimci, demokrat, yurtsever öğrenciler tarafından ajitasyon konuşmaları ile engellendi. Eğitim Fakültesi’ne kaçan faşist beslemeler orada toplanmaya başladılar. Faşistlerin Eğitim Fakültesi’nden çıkmasına izin verilmedi. Üniversite içine çevik kuvvet polislerinin girmesiyle sivil ve resmi faşistler devrimci, demokrat öğrencilere saldırdı. 74 kişi gözaltına alındı

Olayı gören öğretim görevlileri faşistlerin satırlarla ve döner bıçaklarıyla hazırlıklı geldiğini, ayrıca sivil polislerin ÖGB’lere şikayetçi olmaları konusunda baskı yaptıklarını belirttiler. Saldırının ardından rektörlüğün önünde toplanıldı. Rektörlükle görüşmek isteyen öğrencilere ÖGB müdahale etti. Kısa süreli bir arbede yaşandıktan sonra 4-5 kişilik bir grup rektörlükle konuştu.

Bu saldırıyı protesto etmek için saat 18.00’de Adalar Migros önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Eğitim-Sen, TKP, ÖDP, SDP, Ekim Gençliği, DPG, DGH, EMEP, EHP, Halkevleri, ODAK, Gençlik Derneği, DTP, İHD’nin birlikte örgütlediği açıklamada saldırı protesto edildi. Bunun sadece üniversite öğrencilerine yönelik bir saldırı olmadığı, devrimci, demokrat ve sisteme karşı olan tüm ilerici güçlere yönelik olduğu vurgulandı.

Yaklaşık 300 kişinin katıldığı basın açıklamasının ardından toplu bir şekilde sloganlarla Emniyet Müdürlüğü’nün önüne yüründü.

Burada bir grup sivil faşist ve polis barikatıyla karşılaşıldı. Bir süre bekledikten sonra polis, kitle dağılmadığı durumda müdahale edeceğini belirtti. Bunun üzerine kitle sloganlarla beklemeye devam etti. Çok geçmeden ara sokakta taşlarla, sopalarla, satırla bekleyen sivil faşistler polisin yönlendirmesiyle ve polisle eşzamanlı olarak saldırdı. Gözaltına alınanlardan 26’sının faşist olduğu, fakat üzerlerinden “suç aleti” çıkmadığı için serbest bırakıldığı öğrenildi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir