24 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/42

  Kızıl Bayrak'tan
   İnkar ve imha politikası açmazda!
  Kürt halkıyla devrimci dayanışmayı yükseltelim
Irkçı-inkarcı politikanın iflası derinleşiyor…
Çürüyen devlet katillerini aklıyor!

Mehmet Ağar Susurluk davası kapsamında yargılanacak…

Bir tarafta küresel açlık ve ölümler... Diğer tarafta küresel mali zenginler…
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal işçileri MESS dayatmalarına karşı yürüdüler!
  Metal TİS’leri üzerine BDSP’li Metal İşçileri Temsilcisi ile konuştuk...
“Grev boş bir tehdit savurmanın ötesine geçecek bir ciddiyetle, somut bir hedef olarak ele alınmalıdır!”
  Gençlikten...
  Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı:
  SSGSS’ye karşı mücadelede bir adım ileri!
  Artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, baş kaldırıyor...
  KESK’in mücadele programı ve toplu görüşme sürecine ilişkin kamu emekçileri ile konuştuk…
  “Çeber’in katilleri yargılansın!”
  Kapitalizmin krizi ve işçi sınıfı / 1
Volkan Yaraşır
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, baş kaldırıyor...

Kadın işçilerle sınıf dayanışmasını büyütelim!

Ülkenin çeşitli yerlerinde fabrikalarda kölece çalışma koşullarına, düşük ücretlere, her türlü baskıya karşı mücadelenin yolu tutulmakta, grev ve direnişler devam etmektedir. Emeğine ve onuruna sahip çıkan işçiler uzun süredir direniyorlar. Balıkesir’de Yörsan, Ankara’da Tega, Kırklareli’nde Burgaz Rakı ve Bell Karper, Gebze’ de E-Kart ve Unilever, Bursa’da Burulaş, Denizli’de Menderes Tekstil, Bursa’da Sifaş ve Nergis Tekstil, Ümraniye’de UNO, İstanbul’da Arser Liman, Çapa’da Çağ Temizlik, Düzce ve Sefaköy’de Desa deri işçilerinin mücadeleleri kararlılıkla devam ediyor.

Bu direnişlerde kadın işçiler de yerlerini alıyorlar. Çapa Çağ Temizlik işçileri ile Sefaköy’de Emine Arslan tarafından sürdürülen direniş, kadın işçilerin örgütlenme mücadelesi açısından oldukça anlamlı örneklerdir. Çapa işçisi kadınlar sürekli işten atılma tehdidi altında, kreş ve doğum izni gibi hakların olmadığı koşullarda, asgari ücret sefaletine mahkûm bir şekilde çalışmaya “hayır” diyerek sendikalaşma yolunu tutuyorlar. Desa Deri’de de benzer koşullarda çalışılıyor. Desa fabrikalarında 500’e yakın kadın işçi çalıştığı halde kreş ve emzirme odaları yok.

Kadın işçiler bu sistem koşullarında çifte sömürü ve baskıyla karşı karşıyalar. Tüm işçilerin ortak sorunu olan kölece çalışma koşulları, düşük ücretler, sigortasız çalışma ve esnek üretim uygulamalarından kaynaklı sorunlar kadın işçileri daha derinden etkilemektedir. Kapitalistlerin, geleneksel kültürün kadınlar üzerindeki edilgenleştirici etkisini iyi kullandıkları, onları daha düşük ücretlere, sigortasız ve hiçbir sosyal hak olmadan çalışmaya razı ettikleri, baskılarla daha kolay sindirebildikleri bilinmektedir. Böylece kârlarına daha fazla kâr katıyorlar.

Ancak artık kadın işçiler sinmiyor, hak arıyor, baş kaldırıyor!

Kadın işçiler üretimde tuttukları yerin farkına vararak sömürüye ve baskıya karşı tutum alıyor, emeğine sahip çıkmak için örgütlenme çalışmalarına daha çok katılıyor. Son dönem örneklerine bakıldığında, grev ve direniş süreçlerinde kadın işçilerin daha kararlı ve sabırlı oldukları görülüyor. 81 kadın işçinin 448 gün sürdürdükleri Novamed grevi bu açıdan olumlu bir örnekken, Çapa Çağ Temizlik işçisi kadınlar ve Desa Deri’de direnen Emine Arslan da yakın dönemin örnekleri olmuşlardır.

Kadın işçiler mücadeleye atıldıklarında, patronların baskısı kadar sistemin gerici yüzünün engelleriyle de karşılaşıyorlar. Ataerkil yargıların etkisiyle çeşitli baskılarla bu süreçten alıkonulduklarının örnekleri de vardır. Ancak bunların aşılma yerinin grev ve direnişler olduğu, yaşanan örneklerden görülüyor. Grev ve direniş deneyimleri kadın işçilerin bilinçlenmesinde çok önemli bir rol oynuyor. Kadın işçiler, sermaye ve devletin baskı ve tehditlerine karşı direnme kararlılıklarını sürdürürken, kapitalist sömürü düzeninin kullandığı gerici ataerkil anlayışın etkilerini de bu mücadele içinde aşmaya başlıyorlar. Emeklerinin sömürülmesine karşı bir adım atarak örgütlenmeye yönelen kadınlar, kendilerini engelleyen aile ve çevreden gelen gerici baskılara göğüs germe cesaretini de bulabiliyorlar.

Bugün Çapa ve Desa Deri’de işçi kadınlar, sistemin çok yönlü kuşatmasına en iyi yanıtı tüm engellemelere rağmen direnişlerini devam ettirerek vermektedir. Bu yönüyle de örnek olan bu direnişlerle dayanışma, emekçi kadın çalışmamız açısından ayrı bir anlam ve öneme sahiptir.

Sürmekte olan direnişlerle dayanışma amacıyla çeşitli etkinlikler ve eylemler yapılmaktadır. Direnişlerin kazanması için kuşkusuz daha fazlasına ihtiyaç vardır. Direnişlerin kazanması, kamuoyu nezdinde sürekli gündemde kalması ve mücadele taleplerinin geniş kitlelere yayılması için etkin bir çaba içinde olunmalı, var olan çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bulunduğumuz tüm fabrikalarda dayanışma komitelerinin kurulması, maddi-manevi dayanışmanın çeşitli biçimlerde örgütlenebilmesi açısından gereklidir. Çalışma alanlarımızda sürdürülen mücadeleyi, direnişlerin talepleriyle bağını kurarak, ortak talepler etrafında mücadele vurgusuyla ele almak gerekmektedir. Eylemli sınıf dayanışmasını yükseltmenin yolu buradan geçmektedir.

Belirtilmesi gereken bir nokta da, kadın işçilerin sürdürdüğü direnişlerde, feminist çizgideki kadın platformlarının, sınıf dayanışması yerine “kadın dayanışması”nı öne çıkarmaları ve bunun işçilerin bilincinde yaratacağı bulanıklıktır. Buna karşı yürütülecek ideolojik mücadele karşılığını pratikte örülecek sınıf dayanışmasıyla bulacaktır.

Emekçi Kadın Komisyonları, sistemin çok yönlü engellemelerine de bir başkaldırış olan bu direnişleri çalışma alanlarında öne çıkarmalı, sınıf dayanışmasını örgütlemelidir. Emekçi Kadın Kurultayı‘nda emeğin korunması çerçevesinde belirlenen ortak talepler etrafında mücadeleyi yükseltmelidir.

* İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!

* Her türlü fazla mesai ve gece çalışması yasaklansın!

* Kadın işçilerin ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasaklansın!

* Doğumdan önce ve sonra üçer aylık ücretli, izin tıbbi bakım ve yardım!

* Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları açılsın!

* Esnek üretim, parça başı çalışma sistemleri ve taşeronlaştırma yasaklansın!

* 7 saatlik işgünü 35 saatlik çalışma haftası!

* Herkese iş ve tüm çalışanlara iş güvencesi!

* Tüm çalışanlar için genel sigorta!

 

“Küreselleşme ve kriz” paneli

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakfı (TAKSAV) Ankara’da 18 Ekim günü “Küreselleşme ve kriz” konulu bir panel gerçekleştirdi. Panele Korkut Boratav, Tülin Öngen, Mustafa Sönmez ve Hayri Kozanoğlu konuşmacı olarak katıldılar.

İlk sunumu Korkut Boratav yaptı. Yaşanan küresel krizin “emperyalizmin krizi” olduğunu belirten Boratav, dünyanın “süper emperyalist gücü” olan ve yaşanan krizin kilit noktasında duran ABD hakkında tespitlerde bulundu. ABD’de yaşanan krizin nedenlerini sıraladı.

Ardından Tülin Öngen bir sunum yaptı. Krizin yeni bir olgu olmadığını, kapitalizm sürdüğü sürece krizlerin de devam edeceğini belirtti. Krizlerin kapitalizmin yapısal bir özelliği olduğunu, krizin temelinde sistem içerisindeki yanlış uygulamaların değil, emek-sermaye arasındaki çelişkinin yattığını ifade etti. İlk çıkış yolu olarak sermayenin yeniden hegemonik bir rejim kurma arayışına girebileceğini, fakat bunun denenmiş bir yöntem olmasından kaynaklı gerçekçi olmadığını söyledi. Daha gerçekçi olanınsa sermayenin baskıcı siyasal rejimler kurma, kendini savaşlarla var etme yoluna gitme ihtimali olduğunu belirtti. Öngen sözlerini, “bu son ihtimal karşısında ya sosyalizm ya barbarlık tercihi her zamankinden çok daha yakıcı bir biçimde önümüzde duruyor” diyerek bitirdi.

Mustafa Sönmez ise konuşmasına, 2001 krizinin etkileri henüz tam olarak geçmemişken yeni bir krizin Türkiye açısından çok daha sarsıcı sonuçlar yaratacağını söyleyerek başladı. Bu krizin sadece ekonomik değil politik değişimlere ve sınıfsal yeniden yapılanmalara da gebe bir kriz olduğunu belirtti. Bugün Türkiye’deki emek örgütlerinin, siyasi partilerin bir araya gelerek krize karşı sosyal dayanışma programı oluşturmaları gerektiğini belirtti.

Hayri Kozanoğlu, krizin sonucunda faşist rejimlerin ortaya çıkması ihtimaline karşın en sağlam güvencenin örgütlü bir toplum yaratmak olduğunu belirtti. Günümüzde artık ulusal burjuvazi diye bir şeyin kalmadığını söyleyerek, çözüm yöntemi olarak anti-emperyalist ve anti- kapitalist bir temelde mücadele hattını gösterdi.

Konuşmaların ardından soru cevap bölümüne geçildi. Konuşmacıların kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri yanıtlarda öne çıkan ortak nokta, krizi ortadan kaldırabilmenin tek yolunun sınıf mücadelesinden geçtiği, örgütlü mücadelenin temel bir ihtiyaç olduğu idi.

Kızıl Bayrak / Ankara