17 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/41

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejim Kürt halkına ve emekçilere karşı hazırlanıyor!
  Haramiler cephesinde büyüyen korkular!..
Sermaye iktidarı faşist baskı ve terörü tırmandırıyor!..
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı meslek hastalıklarına ve iş cinayetlerine davetiye çıkartıyor…

Çukurova Üniversitesi’nde devlet terörü...

İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal sözleşmelerinde uyuşmazlık!
  Metal Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nde uyuşmazlık zaptı tutuldu…
Son söz grev meydanında söylenecek!
  Metal işçileri İzmir’de sorunlarını tartıştı!
  İşkencede katliam eylemlerle protesto edildi…
  İşkenceci sermaye devletinden hesabı emekçiler soracak!
  Kot taşlama işçileri anlatıyor...
  Gençliğin faaliyetlerinden…
  Tekelci kapitalizmin krizi yayılıyor…
  Yeni bir tezkere ve sonrası… M. Can Yüce
  Gençlik hareketi ve fiili-meşru mücadele!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gençlik hareketi ve fiili-meşru mücadele!

Gençlik hareketi uzun bir dönemden beri içinde bulunduğu darlığı ve tıkanıklığı aşamamaktadır. Hareketin parçalı tablosu içerisinde dönem dönem ortaya çıkan birliktelikler yalnızca eylem birliktelikleri olarak kalmaktadır. Bu süreçlerin ileriye taşınamaması gençlik hareketini kendi dar sınırları içerisine hapsetmektedir. Bunun sonucu, kısır tartışmalar içerisinde fili-meşru mücadele zemininden uzaklaşmak, geri eylem biçimleri ve mücadele yöntemlerini gençlik kitlesine maletmeye çalışmak olmaktadır. Gençlik mücadelesi ve örgütlenmesinin yanlış zeminde ortaya konulup tartışılması, sorunun aşılması noktasında atılan adımların çözümden çok sorunun derinleştirilmesine neden olmaktadır. Dar ideolojik bakışla, biçimsel yol ve yöntemlerle gerçekleştirilmeye çalışılan müdahaleler ortaya çıkan olanakların heba edilmesine yol açmaktadır. Bu noktada mücadelede izlenecek yol ve yöntemler büyük bir önem taşımaktadır.

‘60’lardan günümüze gençlik hareketi

‘60’lı yılların sonu gençlik için düzenden köklü bir kopuşun, devrimci bir temelde yükselişin ifadesi olmuştur. Bu süreç aynı zamanda FKF’nin Dev-Genç’e evrildiği, gençlik hareketinin işgaller ve boykotlarla militan bir temelde yükseldiği bir dönem olmuştur. 12 Mart faşist darbesiyle gençlik hareketi önderlerinin büyük çoğunluğunun tutuklanması ve bir kısmının katledilmesine rağmen mücadele dizginlenememiş, aksine ‘70’li yıllar boyunca devrimci bir temelde yükselişini sürdürmüştür. 12 Eylül ‘80 faşist darbesiyle ezilen gençlik hareketi bir daha aynı kitleselliğe ulaşamasa da, günümüze kadar inişli çıkışlı bir hatta ilerlemiştir.

‘86-87 yıllarında gençliğin dernekleşme çabası ve ‘87 yılında nispeten kitlesel sokak eylemliliklerine dönüşen kıpırdanmalar hareketin yeniden yükselişe geçeceği ve militan bir temelde ilerleyeceği beklentilerini de beraberinde getirmiştir. ‘87-90 arası yıllar gençlik hareketinde belli bir canlanma yaşansa da, dar kitle eylemliliğinin ötesine geçilememiştir. Bu süreçte gençlik hareketi giderek gerilemiş ve kan kaybetmiştir.

Gençlik hareketinin 12 Eylül faşist darbesinin ardından toparlanamaması, beklenen yükselişin yaşanamaması, bu sürecin hayal kırıklığı ve umudun bir arada yaşandığı bir süreç olarak yaşanmasına neden olmuştur. Yine de devrimci gençlik grupları hareketin yükselişe geçeceği beklentisi içerisinde olmuşlardır. Tıkanıklığın daha da derinleşmesiyle birlikte müdahale yöntemleri tartışılmaya başlanmıştır.

‘95-96 yılları öğrenci gençliğin yeniden eylemsel bir süreç içerisine girdiği bir dönemdir. Harçlara yapılan % 400’lük zamlar geniş kesimlerin tepkisine yol açmıştır. Reformist bir karakter taşıyan Öğrenci Koordinasyonu’nun etkisine, uzlaşmacı-barışçıl eylem çizgisine rağmen, bu dönemde gerçekleştirilen “4-5 Şubat eylemleri” ile hareket fiili-meşru eylem çizgisiyle militan bir temele oturmuştur. 4 Şubat Taksim çıkışı ve 5 Şubat Kızılay eylemi devrimci gençlik örgütlerinin etkisini arttıran bir rol oynamıştır. Bu süreç aynı zamanda “Üniversite Öğrencileri Platformu”nun doğuşunu da sağlamıştır. Gerçekleştirilen Beyazıt işgaliyle reformizmin etkinlik alanı sınırlanmış, hareket kitlesel ve militan eylemliliklerle bir süre daha ilerlemiştir. Ancak, devrimci gençlik örgütlerinin yapısal zaafları nedeniyle hareket ileriye taşınamamış, mücadele eylem birlikteliğinin ötesine geçemeyerek kendi içine daralmıştır. Hata ve zaaflara rağmen o dönem reformizmin etki alanının sınırlanması, hareketin militan eylemsel süreçlerle kitlesellik kazanması açısından ele alınması gereken bir dönemdir.

Gençlik hareketi düzenden köklü bir kopuşun yaşandığı ‘60’lı yılların sonlarından bu yana, fiili-meşru mücadeleyi yükselttiği dönemlerde, militan eylemliliklerle gençliğin haklı taleplerinin savunucusu olabilmiştir. Gençlik hareketinin düzen içi muhalefet sınırlarında hareket ettiği dönemlerde ise pasif eylemsel süreçler ve uzlaşma zemini arama çabalarıyla burjuva düzene yedeklenebilmiştir.

Yeni dönem gençlik hareketi ve gençlik örgütlenmeleri

Gelinen noktada gençlik hareketi son derece durgun bir süreçten geçmektedir. Hareketin taşıdığı olanaklara ve potansiyele rağmen bir çıkış noktası yakalanamamıştır. Yerellerde ortaya çıkan ve dönem dönem belli bir kitleselliğe ulaşan eylemlilikler de bu durumu değiştirmemektedir.

Alana özgü politikaların üretilememesi bu durumun sürmesine neden olmaktadır. Birleşik bir örgütten yoksun olan gençlik hareketi kendi dar sınırlarına hapsolmuş durumdadır. Bu içe kapanıklık gençlik örgütlenmelerinin bu durumu kabullenmeleriyle birleşmiştir. Bu kabulleniş beraberinde gençlik kitlesinden kopukluğu, marjinalleşmeyi ve politik faaliyet açısından gerilemeyi getirmiştir. Tüm gençlik örgütleri açısından durum tam böyle olmasa da birçoğu bugün bu konumdadır. Kimi gençlik grupları, üniversitelerdeki soruşturma ve uzaklaştırma saldırılarıyla oluşturulan baskıdan kaynaklı politik faaliyet yürütme zemininin kalmadığı açıklamalarını yapmaktadır. Ya da öğrenci gençliğin apolitik olduğu ileri sürülerek eylem biçimlerinde değişiklik yapılması önerilmektedir. İlgi çekici eylemlilikler adı altında gençliğe pasif ve ciddiyetten yoksun eylem biçimleri dayatılmaktadır.

Hareketin hangi zeminde yükseleceği noktasında yapılan açılımlarda her zaman vurgulanan birleşik örgüt ve fiili-meşru mücadelenin yükseltilmesi olmuştur. Fiili-meşru mücadeleden ne anlaşıldığı ise bugün tartışmalıdır. Meşruluk kavramı tahrif edilerek yasallıkla eş anlamlı kullanılabilmektedir. Rektörlüğün çizmiş olduğu sınırlar meşruluk zemini sayılabilmekte, bu sınırların aşılması yönünde atılan adımlar ise meşruluğa zarar veren davranışlar olarak değerlendirilebilmektedir.

Meşruluğun sağlanacağı zemin; üniversitelerde tüm saldırıları göğüsleyen, gençliğin sorunları temelinde yürütülecek sistemli bir kitle çalışmasını önüne koyan ve bunun üzerinden hareketin birleşik bir zeminde, militan bir temelde ilerletilmesini hedefleyen bir çalışma olabilir ancak. Böyle bir mücadele perspektifi üzerinden yükseltilecek, düzenin icazet sınırlarını parçalayacak fiili eylemsel süreçler hareketin dar sınırlarının aşılmasında ve kitlesel devrimci bir temele oturmasında ön açıcı bir rol oynayabilir.

Kısır tartışmalar içerisinde gençlik hareketinin önüne konulan anlık ve günü kurtarmaya yönelik hiçbir çabanın başarılı olma şansı yoktur. Geçmişten bugüne uzanan grupçu kaygılar ve biçimsel örgüt tartışmaları yalnızca harekete zarar veren, onu bugün içinde bulunduğu darlığa mahkûm eden bir rol oynamıştır. Bunlar geride bırakılıp soruna doğru bir perspektifle yaklaşılamadığı sürece, hareket bugünkü darlığa mahkûm kalacaktır.

Genç komünistler geçmişten bu yana, gençlik hareketinin nasıl bir zeminde yükseleceğini, mücadelenin sorunlarını ve ihtiyaçlarını, tıkanmanın nedenlerini değerlendirip ortaya koyma çabası içerisinde oldular. Bununla birlikte, üniversitelerde kitle faaliyetini temel alan ısrarlı ve sistematik bir faaliyet yürütmeye çalıştılar. Genç komünistlerin faaliyetleri ile çözüm arayışı içerisinde olan birkaç devrimci gençlik örgütünün sınırlı olanaklarla yürüttüğü çalışmalar dışta bırakılırsa, gençlik hareketi açısından bugün hiç de iç açıcı olmayan bir tablo ile karşı karşıyayız.

Bu tablonun bir nedenini, devrimci mücadeleden kaçış oluşturmaktadır. Genç Komünistler, kendi geri konumlarını gençlik hareketine dayatmaya çalışan, hareket içinde hiçbir iddiası kalmamış örgütlenmelere karşı sistemli bir ideolojik mücadele yürütecekler, fili-meşru mücadeleyi esas alan birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi yaratma mücadelesine dört elle sarılacaklardır.

Genç-Sen ve fiili-meşru mücadele

Genç-Sen daha kurucu genel kurul aşamasında, türlü ayak oyunlarıyla ve masa başında yapılan hesapların salona yansıdığı “oldu-bitti”ci bir anlayışla “mücadeleye” ilk adımlarını attı. Gençlik hareketinin sorunlarını tartışmaktan uzak ve mücadele dışı bir örgütlenme olarak doğdu. Kuruluş aşamasında ortaya çıkan tablo kurulduktan sonra da devam etti. Üniversitelere yönelik hiçbir çalışmanın yürütülmediği, hatta kimi alanlarda fiili engellemelere varan bir anlayışla hareket etti. Buna rağmen bazı alanlarda belli çalışmalar yürütülebildiyse, bu, Genç-Sen’in yönetimine çöreklenmiş anlayışa rağmen iradi bir çabanın ürünü olarak ortaya çıktı. Genç-Sen’in yönetiminde yer tutan anlayışın mücadele dışı bakış açısı ve icazetçi-reformist politikalarını Genç-Sen’e dayatması, taban inisiyatifini açığa çıkarma hedefiyle hareket etmemesi, bir dönemin heba edilmesini yolaçtı. Birçok süreç Genç-Sen tarafından suskunlukla karşılandı, ortaya çıkan mücadele olanaklarının değerlendirilememesine neden oldu.

Gelinen aşamada Genç-Sen kapatma davasıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Dava karşısında, bu zamana kadar yapılmış göstermelik basın açıklamalarının ötesinde, atılmış ciddi hiçbir adım bulunmamaktadır. Bu anlayışla hareket edildiği sürece de ciddi hiçbir adım atılamaz ve hak alıcı hiçbir sonuç ortaya çıkartılamaz. Genç-Sen bu süreçten kazanımla çıkmak istiyorsa eğer, yüzünü gençlik kitlelerine dönen, taban inisiyatifini açığa çıkarma hedefiyle hareket eden ve gücünü fiili-meşru mücadeleden alan bir anlayışla hareket etmek zorundadır.

Ancak fiili-meşru bir mücadeleyi esas alan bir örgütlenme, genel gençlik kitlesini harekete geçirip onu sorunlarının kaynağı olan sermaye düzenine yöneltebilir, hakların dişe diş bir mücadeleyle kazanılmasının bir aracına dönüşebilir. Genç-Sen bu hedefle hareket edebildiği koşullarda önüne çıkan zorlukların üstesinden gelip, ileriye doğru atılan adımların temsilcisi olabilecektir.

Kapatma davasına karşı yürütülecek çalışmada, hukuksal mücadele sürecin yalnızca bir ayağını oluşturabilir. Burada temel alınacak esas nokta, gençliğin güncel mücadele talepleri ekseninde, fiili-meşru mücadele ve örgütlenme iradesiyle ve “öğrenci birliği” yöntemiyle süreci örmek olmalıdır. Bu başarıldığında, örgüt iddiası kitlesel bir temel kazanacak ve örgüt hiçbir zaman fiilen kapatılamayacaktır.

“… Öğrenci birliği modeli herhangi bir  öğrenci örgütlemesine alternatif değil, onun birim tabanına dayalı örgütsel omurgası olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, günün koşullarında ortaya çıkan örgütsel biçimin dernek mi, yoksa sendika mı olduğu değildir. Öğrenci birliği kitle tabanı ile kurulan bağda ifadesini bulur.”

“… Öğrenci birliği meşruiyetini her şeyden önce kendi fiili gücünden alan bir kitlesel örgütlenme biçimidir. Öğrenci birliği temeli üzerinde yükselen bir gençlik örgütlenmesi, yasal planda ortadan kaldırılmak istendiğinde bile, yapısını ve örgütsel işleyiş mekanizmalarını sürdürebilir.

“Günümüzde yasal biçimlere yapılan yersiz vurgular, kitle mücadelesi için hiçbir anlam taşımamaktadır. Zira öğrenci örgütlenmeleri meşruiyetlerini hep fiili mücadelelerinden almışlardır. Yasallık kazanmaları da gelişen kitle mücadelesinin bir ürünü olmuştur. Bunun en belirgin örneği ODTÜ-ÖTK’dır. Örgütlenmenin sürekliliğinin güvencesi de yasallık değil tabanla kurduğu güçlü bağlardır.”

Kapatma davası ve Genç-Sen’in önündeki Genel Kurul süreci bunun bir olanağına dönüştürülmelidir. Genç-Sen zaman kaybetmeden asıl mücadele alanlarına dönmeli, gençliğin fiili-meşru mücadelesini örgütleme hedefiyle harekete geçmelidir. Sermaye devletinin gençliğe yönelttiği saldırılara militan bir tutumla karşı koyma perspektifiyle hareket etmelidir. Genç-Sen içinde mücadele eden genç komünistler de bunun yol ve yöntemlerini geliştirme çabası içinde olacaktırlar.

(Ekim Gençliği’nin Ekim ‘08 tarihli

122. sayısından alınmıştır...)


Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için 6 Kasım’da mücadele alanlarına!

Gençlik bugün hiç olmadığı kadar geleceksizlik saldırısıyla yüzyüzedir. Kapitalist düzenin krizi, meclisten geçirilen ve yürürlüğe konan SSGSS yasası, ırkçı-şoven kudurganlıkla bilinçlerin teslim alınmaya çalışılması bu düzenin biz gençliğe hiçbir gelecek sunamayacağının göstergeleridir. Laik-dinci taraflaşmalarına bizleri alet etmeye çalışanlara karşı gençliği gelecek ve özgürlük özlemiyle, devrim ve sosyalizme kazanmaktan başka bir seçeneğimiz yok.

Bu bilinçle 6 Kasım alanlarına çıkmalı, düzenin üzerimizdeki kara bulutunu mücadelenin rüzgârıyla dağıtmak için harekete geçmeliyiz.

Büyüyen kriz, büyüyen geleceksizlik!

Kapitalizm büyük bir kriz içerisinde debeleniyor. Faturayı işçi ve emekçilere ödettirerek kokuşmuş savaş ve sömürü düzenini devam ettirmek için elinden geleni yapıyor. Düzenin efendileri çöken bankalar, sermaye devleri için dünyanın dört bir yanında kurtarma planları yapıyor. “Ekonomi tıkırında” lafazanlıklarına karşın Türkiye’nin de krizden dolaysız olarak etkilendiği açıktır. Borsanın düşmesi üretimi de etkilemekte, işsizler ordusunun sayısı gün be gün artmaktadır.

Kapitalizmin gençliği diplomalı işsizliğe ve geleceksizliğe mahkûm etmesi, yetkin mühendislik, sözleşmeli kölelik, stajyer avukatlık, aile hekimliği gibi uygulamalarla mezuniyeti anlamsız kılması, çalışanları ise sefalet koşullarına mahkûm etmesi, bu düzende hiçbir gelecek umudunun olmadığının yalnızca birkaç örneğidir.

Süregelen geleceksizlik saldırılarına meclisten geçirilerek uygulamaya konan SSGSS yasası ile bir yenisi daha eklenmiştir. Emeklilik bir hayal haline getirilmiş, sağlık hakkı gaspedilmiştir.

“Düzenin sözcüleri bile kapitalist rejimin krizinin ‘dünyayı cehennemin eşiğine taşıdığını’ söylüyorlar. Dünyayı bu cehennemden kurtarmanın yegâne yolu, kapitalizmi cehennemin dibine sürüklemekten geçiyor.” (Kızıl Bayrak, sayı: 2008/40, 10 Ekim 2008).

Kriz gençliğin gelecek sorununu daha da derinleştirecek, eğitimin ticarileşmesi daha da boyutlanacaktır. Gençliğe kapitalizmin yıkılmaya mahkûm olduğunu, sosyalizmin ise her zamankinden daha güncel bir ihtiyaç olduğunu anlatmalıyız. 6 Kasım’da, “Krizin faturası kapitalistlere!” diyerek, krizin sonuçlarının omuzlarımıza yüklenmesini reddetmeliyiz.

Kürt halkın yönelik ırkçı-şoven saldırganlığa karşı yaşasın halkların kardeşliği!

Kürt halkına yönelik ırkçı-şoven saldırganlık her geçen gün tırmandırılmaktadır. Balıkesir örneğinde olduğu gibi, devletin planlı bir şekilde yürüttüğü düşmanlaştırma politikası, imha ve inkâr saldırısı, Kürt halkının özgürlük mücadelesini boğmayı, ona boyun eğdirmeyi hedeflemektedir. Irkçı-şoven gericilikle toplum sersemletilerek, düzene yedeklenmeye çalışılmaktadır.

Kürt halkının haklı mücadelesine dönük kirli savaşa, geçtiğimiz günlerde meclisten geçirilen tezkereyle yeni bir boyut kazandırılmaktadır.

Bize düşen görev, Kürt halkının haklı taleplerini ve özgürlük mücadelesinin desteklemek, Türk ve Kürt gençliğinin düzene karşı ortak mücadelesini örebilmektir. Kürt gençliğinin özgürlüğe kavuşmasının tek yolunun, mücadelenin ortaklaştırılmasından geçtiğini anlatabilmektir.

Kürt halkına yönelik saldırılara, düşmanlaştırma ve etnik taraflaştırma politikasına karşı “Eşitlik, kardeşlik, Kürt ulusuna özgürlük!” şiarı, 2008 6 Kasımı’nda yükselteceğimiz şiarlardan biri olmalıdır.

Birleşik, kitlesel ve devrimci bir 6 Kasım süreci için mücadeleye!

Her yıl önemle vurguladığımız gibi, 6 Kasım takvimsel bir eylemlilik olarak ele alınmamalı, politik bir eylemlilik süreci olarak örmelidir. 6 Kasım süreci, gençliğe yönelik saldırılara karşı ortak bir mücadele hattının örülmesinin ve mücadelenin alanlarda güçlendirilmesinin bir manivelasına dönüştürülmelidir. Bunu başarabilmek, ilerici ve devrimci gençlik güçlerinin birleşik, kitlesel ve devrimci bir 6 Kasım örgütleme sorumluluğuyla hareket etmeleriyle olanaklıdır. 6 Kasım bir sürecin sonu değil, gençlik mücadelesinin bir basamağı olarak ele alınmalıdır.

6 Kasım süreci her yerelde, gençliğin önünü açacak ve mücadeleyi bir adım ileriye taşıyacak bir şekilde planlanmalı ve hayata geçirilmelidir. Bu ise, öğrenci gençliğin yaşam alanlarına politikanın ötesinde, eylemlerin taşınmasıyla başarılabilir.

“Birleşik bir 6 Kasım süreci çerçevesinde üniversitelerde yoğun ve ısrarlı bir faaliyet örülmeli, yanı sıra kitle inisiyatiflerini açığa çıkarabilecek araçlar tanımlanabilmelidir. Yalnızca siyasal gençlik gruplarının örgütlü güçlerine daralan bir 6 Kasım eylemini aşabilmek için bu son nokta ayrı bir önem taşımaktadır” (Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 6. Toplantısı)

6 Kasım eylemlilikleri her yerelde örgütlenebilmeli, kimi yereller için kazanılmış mevzilerin kalıcılaşması, kimi yereller için ileriye taşınması, kimi yereller içinse mevzi kazanma hedefiyle hareket edilmelidir. Her yerelde fiili-meşru eylemler örgütlenmeli, bir takım gerici kaygılara, “rahat eylemler”, “insanların korkusuzca katılabileceği eylemler”, “çatışmasız eylemler” anlayışına karşı durulmalıdır.

“Bu seneki 6 Kasım eylemi için de eylem alanına ve eylem tarzına yönelik biçimsel tartışmaların yapılması olasıdır. Genç-Sen’in çağrıcılığını yapacağı bir Türkiye merkezli 6 Kasım mitingi önerisi henüz somutlanmış olmasa da, bu tür tartışmalardan biri olmaya adaydır. Geçmiş tartışmalarda ‘insanların daha rahat katılabileceği eylemler’ türünden argümanlar ileri sürülebilmiş, ‘üniversitelerde afiş asmanın anlamı yok’ yaklaşımları sergilenebilmiştir.

‘Sorunsuz’ bir eylem süreci örgütleme anlayışının ürünü bu tür tartışmalar teşhir edilmelidir.

6 Kasım, gençliğin güncel mücadele taleplerini işleyen ve geniş gençlik yığınlarının eylemsel sürece doğrudan katılabildiği birleşik, kitlesel, militan bir biçimde hayata geçirilmelidir. Bu eksen üzerinden inşa edilecek yerel fiili-meşru eylemler, Türkiye merkezli bir miting tartışmasının sonucundan bağımsız olarak, mutlaka örgütlenebilmelidir. Eylemsel süreçte, gençliğin mücadele gündemleri üniversiteler temelli işlenebilmeli, yerel ayakların oluşturulması doğrultusunda müdahaleler yapılabilmelidir.” (Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 6. Toplantısı Sonuç Bildirgesi)

Önümüzdeki süreçte genç komünistlere düşen görev, kapitalizmin çelişkilerinin biriktirdiği tepkileri yeni bir dünya özlemi ve mücadelesiyle birleştirebilmek, gençliğin özgün sorunlarını düzenin teşhirine konu edebilmek ve gençliğin örgütlenme sorununu politik ve ilkesel ortaklıklarla çözüme kavuşturma iradesini ortaya koyabilmektir. 6 Kasım sürecinde yürüteceğimiz çalışma da bu hedeflere bağlanacaktır.

Bu hedefler doğrultusunda güne yüklenmeli, geleceği kazanmalıyız!

Ekim Gençliği

(Ekim Gençliği’nin Ekim ‘08 tarihli

122. sayısından alınmıştır...)