17 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/41

  Kızıl Bayrak'tan
   Gerici rejim Kürt halkına ve emekçilere karşı hazırlanıyor!
  Haramiler cephesinde büyüyen korkular!..
Sermaye iktidarı faşist baskı ve terörü tırmandırıyor!..
İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı meslek hastalıklarına ve iş cinayetlerine davetiye çıkartıyor…

Çukurova Üniversitesi’nde devlet terörü...

İşçi ve emekçi hareketinden…
  Metal sözleşmelerinde uyuşmazlık!
  Metal Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nde uyuşmazlık zaptı tutuldu…
Son söz grev meydanında söylenecek!
  Metal işçileri İzmir’de sorunlarını tartıştı!
  İşkencede katliam eylemlerle protesto edildi…
  İşkenceci sermaye devletinden hesabı emekçiler soracak!
  Kot taşlama işçileri anlatıyor...
  Gençliğin faaliyetlerinden…
  Tekelci kapitalizmin krizi yayılıyor…
  Yeni bir tezkere ve sonrası… M. Can Yüce
  Gençlik hareketi ve fiili-meşru mücadele!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı meslek hastalıklarına ve iş cinayetlerine davetiye çıkartıyor…

İşçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri için mücadeleye!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 yılında Ulusal İş Sağlığı ve Konseyi Kararı gereği İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Taslağı çalışması başlattı. Bu çalışmanın, iş kazaları ve meslek hastalıkları ile işe bağlı hastalıkları ortadan kaldırmayı amaçladığını ileri sürdü.

Ancak ortaya çıkan taslak bu iddianın tümüyle yalan olduğunu açığa çıkardı. Sermaye devleti “istihdamı teşvik” adı altında hazırladığı “torba yasa”yı Mayıs ayında hızla TBMM’de yasalaştırdı. Sermaye hükümeti ise başta Tuzla tersaneler olmak üzere TOKİ’de, Davutpaşa’da, kot taşlamada, demir-çelikte vb. alanlarda seri halde iş cinayetleri yaşanırken tüm bunlara gözlerini kapadı. Tüm çabasını işyeri hekimliğini, iş güvenliği hizmetlerini ve eğitimini taşeronlaştırmak için harcamaya başladı.

Esnek çalışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan taşeronlaştırma, uygulandığı her alanda ve sektörde işçinin aleyhine sonuçlar üretmektedir. Çünkü taşeronlaştırmanın özü ve mantığı budur. İşçinin sağlığı ve güvenliği taşeronlaştırmayı yasal hale getiren kanunlara havale edildiğinde ise, kazaların, meslek hastalıklarının, ölümlerin azalmayacağı aksine daha da artacağı açıktır.

Tasarı, İş Kanunu’ndaki kölece çalışma koşullarını tamamlar niteliktedir. İş Kanunu’nun önünü açtığı, yasal bir zemin hazırladığı esnek ve kuralsız çalışmayı, işçiyi başka bir işverene kiralamayı, taşeronlaştırmayı, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hakların gaspını vb. saldırıları iş sağlığı ve güvenliği cephesinden tamamlamaktadır.

Tasarıyla bugüne kadar tıp fakülteleri ile meslek örgütleri tarafından sağlanan işyeri hekimliği taşeronlaştırılmaktadır. Tasarı tümüyle “sağlıkta dönüşüm” saldırısına uygun bir içeriktedir. İşçi sağlığı, iş güvenliği hizmetlerini piyasaya açmakta, sermayenin kârına sunmaktadır. Bu, ağır ve tehlikeli işler başta olmak üzere tüm çalışma yaşamını olumsuz etkileyecek bir saldırıdır.

AB’ye uyum çerçevesinde hazırlanan taslağın amaç maddesinde ifade edilenlerin hiçbir karşılığı yoktur. Buna göre, 52 maddeden oluşan taslak; “çalışanların sağlık ve güvenliklerinin sağlanması, mesleki risklerin önlenmesi, risk ve kaza faktörlerinin ortadan kaldırılması ile işyerlerinde sağlık ve güvenlik şartlarının sürekli olarak iyileştirilmesi için alınacak tedbirleri ve bu konulardaki görev, yetki, yükümlülük ve sorumlulukları düzenlemek” için hazırlanmıştır.

Taslakta, İş Kanunu’nda “istihdam paketi” ile değiştirilmiş olan, işyeri hekimi ve işyeri sağlık birimi ile ilgili hükümler yer almamaktadır. Çalışanların sağlığını koruma ve geliştirme amacı taşıdığını iddia eden sermaye hükümeti, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin merkezinde yer alması gereken işyeri hekimi ve işyeri sağlık birimlerini yasal olarak da ortadan kaldırmaktadır.

İşyeri hekimleri, tasarının “Koruyucu ve önleyici hizmetler” başlıklı 10. maddesinde yer almaktadır. Ancak bu maddeye göre, “işveren, işyerindeki iş sağlığı ve güvenliği risklerini önlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmek üzere, işyerinin büyüklüğünü, tehlike sınıfını, işin niteliğini ve çalışan sayısını dikkate alarak, işyerinden, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işyeri hemşiresi ile ihtiyaç duyulması halinde diğer meslek dallarından, Bakanlık tarafından belgelendirilmiş bir veya birden fazla kişiyi görevlendirir.”

Burada, işyerinde, taslakta belirtilen nitelikte personel bulunmaması halinde, “koruyucu ve önleyici hizmetler, Bakanlık tarafından belgelendirilmiş işyeri dışındaki kişi veya kuruluşlardan alınır” denilmektedir. Tasarı 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinde iş güvenliği ve sağlığı tedbirlerinin alınmasını ve işyeri hekimi bulundurmasını gereksiz görmektedir. Bu durumda tasarıya göre çalışanların çok az bir bölümü sağlık ve güvenlik önlemlerinden yararlanacaktır. SSK istatistiklerine göre 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinin bütündeki oranı yüzde 98.47, çalıştırdıkları sigortalıların oranı yüzde 56.92 ve bu sigortalıların iş kazasına uğrayan ya da meslek hastalığına yakalananların bütün içindeki oranı ise yüzde 73.79’dur.

Bu veriler, 50’den az işçi çalıştıran işyerlerinde işyeri sağlık ve güvenlik hizmetleri verilmesinin önemine işaret etmektedir. Üstelik AB ülkeleri de dahil olmak üzere yapılan tespitlerde, iş kazası ve meslek hastalıklarının yoğun olarak küçük ve orta ölçekli işletmelerde yaşandığı görülmektedir. Meslek hastalıklarının yüzde 82’si KOBİ’lerde, yine ölümcül iş kazalarının yüzde 90’ı da bu tür küçük ve orta ölçekli işletmelerde yaşanmaktadır.

Tasarıda işyeri sağlık ve güvenlik hizmetlerinin işyerlerinde nasıl yürütüleceği ve organizasyonu konusunda açık ve net ifadeler yoktur. Tüm bunlar patronların keyfiyetine bırakılmaktadır. Tasarıda bütün çalışanların kanun kapsamında yer alacağına değinilmekte ancak bu somutlanmamaktadır. Oysa halihazırda yasalarda işyeri sağlık birimi kurulması, işyeri hekimi çalıştırılması zorunlu olan hallerde dahi bu hizmetler verilmemektedir. Olan yerlerde ise denetimler ve yaptırımlar yetersizdir.

Taslakta işyeri sağlık birimleri ve işyeri ortak sağlık birimleri konusunda ayrıntılı bir düzenleme yer almadığı gibi, işyerinin bu hizmetleri kendi elemanları ile ya da dışarıdan alarak verebileceği hükümleri dışında da herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Oysa işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, işyeri hemşiresinin işyerinde sürekli bulunması gerekmektedir.

Tasarıda işyeri sağlık ünitesi bileşenlerinin ve iş güvenliği konusunda görev üstlenecek kişilerin hak, yetki, sorumlulukları tanımlanmamıştır. 50’den az işçinin çalıştığı binlerce işyeri için Ortak Sağlık Birimleri (OSB) hiçbir biçimde dikkate alınmamıştır.

Açıktır ki sermaye iktidarı, kapitalizmin yapısal sorunu olan işsizlikten de faydalanarak milyonlarca işçi ve emekçiye ölüm koşullarında çalışma dayatmaktadır. Onlar için işçinin canı ve sağlığı en değersiz ve kolayca gözden çıkarılabilir olan şeydir. Sermaye devletinin hazırladığı taslak bunun en dolaysız göstergesidir.

Meslek örgütleri ve sendikalar “yasanın kabul edilemez” olduğuna dair açıklamalar yapmakta, konuyla ilgili bir takım girişimlerde bulunmaktadırlar. Ancak bunun yeterli olamayacağı açıktır.

Tuzla tersanelerde yaşanan ölümler işçilerin öfkeli tepkisi sonucu kamuoyunun gündemine girmeyi başarmıştır. Keza kot taşlama sektöründe yaşanan ölümler de yine büyük firmaların taşeronluğunu yapan atölyelere çalışan işçilerin isyan etmesi sonucu gündeme gelebilmiştir. Demir-çelik sektöründe ise iş kazaları ve cinayetleri yoğun olarak yaşanmaktadır. Ancak buralarda yaşanan kazalar ve hastalıklar yeterince bilinmemekte, çok fazla gündemleştirilmemektedir, vb.

Tüm bunlar hem sözkonusu sektörlerde çalışan işçilerin, hem bu alandaki örgütlenmelerin, hem de meslek örgütleri ve sendikaların ortak mücadelesinin önemine işaret etmektedir. İşçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması için ortak talepler etrafında örülen sistematik bir mücadeleye ihtiyaç vardır.

Sermayenin cinayet itirafı: “2003-2008 / 5394 ölüm”

İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasa Taslağı’na ilişkin geçtiğimiz günlerde ortak basın toplantısı düzenleyen KESK, TTB, DİSK ve TMMOB, tasarının insan odaklı olmadığını, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin “pazar” haline getirilmek istendiğini vurguladılar.

Kurumların yaptığı ortak açıklamanın ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tasarı üzerine düşüncelerini dile getirdi. Çelik, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’na dair yaptığı övgülerin benzerini bu taslak üzerinde de sürdürdü.

Çelik, 2007 yılı içinde gerçekleşen 80 bin “iş kazasında” 1043 işçinin yaşamını yitirdiğini söylerken kayıtdışı çalışmanın itirafını da yapmış oldu. Çelik’in geçmiş yıllarda ölümle sonuçlanan “iş kazaları”na ilişkin verdiği bilgiler ise oldukça çarpıcı. Buna göre; “2003 yılında 76 bin, 2004’de 83 bin, 2005’de 73 bin, 2006’da 79 bin, 2007’de 80 bin iş kazası meydana geldi. Bu kazalarda ise 2003 yılında 810, 2004’de 841, 2005’de 1071, 2006’da 1592, 2007’de 1043 işçi yaşamını yitirdi. 2003 yılında 440, 2004’de 384, 2005’de 519, 2006’da 74, 2007’de 1208 meslek hastalığı tespiti yapılırken, meslek hastalıkları sonucu 2003 yılında 1, 2004’de 2, 2005’de 24, 2006’da 9, 2007’de 1 işçi yaşamını yitirdi.”

Çelik, iş kazaları konusundaki tabloyu “vahim durum” olarak yorumlamakla yetindi.

Kot taşlama işinde ölümcül silikozis hastalığının pençesinde çalışan kot taşlama işçilerinin kayıtdışı çalıştığını da itiraf eden bakan, bu alandaki meslek hastalığıyla ilgili resmi kayıt olmadığını da belirtti.

Yeni hazırlanan yasa taslağı, sermaye sınıfının iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önleme gibi bir niyeti olmadığını tüm açıklığı ile ortaya koyuyor.