26 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/39

  Kızıl Bayrak'tan
   Uluslararası finans krizi ve Türkiye
   Krizin faturasını ödememek için
mücadeleyi yükseltelim!
Çeteleşen rejimin tek alternatifi sosyalizmdir!
Metal TİS’leri...

Kartal’da metal işçileri geleceğini tartıştı...

BMİS “ortak mücadele” çağrısıyla neyi hedefliyor!
  Kot taşlama mı, işçi mezarlığı mı?
  Ulucanlar Direnişi 9. yılında!
  GOP İşçi Platformu’nun kampanya değerlendirmesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 6. Toplantısı Sonuç Bildirgesi…
  Gönüllü kulluk
Yüksel Akkaya
  Köln’de onbinlerce kişi ırkçı-faşistlere
geçit vermedi!
  Dünyadan…
  PKK 10. Kongresi üzerine kısa notlar
M. Can Yüce
  Emekçi kadın örgütlü mücadele içinde özgürleşecek!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

PKK 10. Kongresi üzerine kısa notlar

M. Can Yüce

“Aç tavuk kendisini darı ambarında sanır”mış! PKK’de gerçekleşen iktidar sistemini bilmeyenler, anlamayanlar veya anlamak istemeyenler, 21-30 Ağustos’ta gerçekleşen 10. Kongre’ye farklı anlamlar yüklemekte, onun devrimci bir çizgi ve stratejiye yönelme işareti verdiğini dile getirmektedirler.

PKK 10. Kongresi’nin ne olup olmadığına, hangi temel işlevleri yerine getirdiğine geçmeden önce bir-iki noktanın altını çizmemiz gerekir.

Bir: Kürdistan sorunu, devrimcidir; bu, objektif olarak onun tabi olduğu sömürgeci inkâr sisteminden kaynaklanmaktadır. İnkârcı ve imhacı sömürgeci sistem aynı düzeyde sürdüğü sürece bu devrimci niteliği de devam edecektir! Bu, iradelerden, ideolojik ve politik çizgilerden bağımsız olarak böyledir!

İki: PKK 3. Kongresi ile birlikte tek kişiye dayalı bir iktidar sistemi kuruldu ve o günden bu yana kurumlaştı ve bir külte dönüştü. Bu iktidar sistemi, Kürdistan sorunu devrimci dinamikleri üzerine oturduğu ve ondan güç aldığı için genel anlamda PKK ve öncülüğündeki hareket her zaman ikili, iki karşıt uçlu bir bütünlük oluşturmuştur. Bu paradoksal durum, onun anlaşılmasını ve doğru değerlendirilmesini güçleştiren bir etken olmuştur. Kurulan bu iktidar sisteminin üç temel direği var. Biri, Öcalan’ın yüceltilmesi ve her gelişmenin, her şeyin ona ve onun “yeteneklerine” bağlanması direğidir. Bu, aynı zamanda iktidar sisteminin de hem var oluş dinamiği, hem de meşrulaştırıcı esas tezi niteliğindedir. İkincisi, kadroların “özeleştiri” ve “kişilik çözümlemesi” yöntemleriyle içinin boşaltılması ve bu sistemin işleyen bir eklentisi, dişlisi haline getirilmesi direğidir. Üçüncüsü, bu sistem her türlü seçeneği yok etme ve yeniden ortaya çıkma olanaklarının hemen hemen yok edilmesi mekanizmasına dayanır. Öcalan sistemine kafa tutmak, eleştiri yapmak, itiraz etmek, mahkûm edilmek, “katli vacip” ilan edilmek için yeterli bir nedendir! Öcalan iktidar sistemine tavır alanların her fırsatta teşhir ve tecrit edilmeleri, bırakalım siyaset yapma, yaşama olanaklarının bile ortadan kaldırılmaya çalışılması, bu mekanizmanın en temel göstergesidir! Son dönem avukat görüşmelerinde Çürükkayalar’ın hedef gösterilmeleri, çok sıradan bir ihbarcının yaptığı gibi TC’ye ihbar edilmeleri ve Alman devletine hedef gösterilmeleri bir rastlantı değildir! Bu mekanizmanın hiçbir ölçü ve ahlak tanımaksızın işletilmesidir!

Yine 10. Kongre ile 3 ve 5. Kongreler arasında bir özdeşliğin kurulması da rastlantı değildir. Bu sonuncu kongrenin de bir arınma, kadroları “önderlik çizgisinde” yeniden terbiye etme, kendilerine ait bir irade kırıntısı kalmışsa onları tümden ortadan kaldırma platformu olması da boşuna değildir!

3. Kongre bir darbe kongresidir; esas olarak kadroların iradelerinin kırılması, teslim alınması ve bunun özeleştirilerle kendilerine kabul ettirilmesi platformuydu. 3. Kongre’de iradesi kırılanların, bugün aynı mekanizmanın sopası haline gelmeleri, son derece trajik olmalıdır!

5. Kongre her türlü muhalefetin susturulduğu, Öcalan’ın mutlak düzeyde hükümran hale geldiği bir dönemde gerçekleşen bir kongredir. Bu kongre Öcalan’ın iktidarını bir külte, dokunulmaz bir “kutsala” dönüştüren bir kongredir. Yine bu kongre Öcalan’ın ağzından çıkan her sözü, her “çözümlemeyi” uyulması ve itaat edilmesi gereken talimatlar olarak kararlaştıran, Öcalan’ı tek belirleyici karar mercii olarak resmileştiren, bunu tüzük hükmü haline getiren bir kongredir. 10. Kongre’de olanlar, bütün bunların daha da katmerli hale getirilmesinden başkası değildir, buna geleceğiz!

Peki, 10. Kongre ile birlikte PKK’de “değişim” işaretleri görenler, bunu neye dayandırmaktadırlar? Esas olarak dünya ve bölge çapında yaşanan kutuplaşma, TC’nin inkârcı ve imhacı sömürgeci savaşta ısrar etmesi, bunu bölgesel ittifaklara, ABD ve AB desteğine dayandırması ve bütün bunların devrimci seçenek dışında bir yol bırakmaması gerçekliği, kaçınılmaz olarak PKK’yi de belli bir direnişe zorluyor, zaten bunun dışında bir yaşam seçeneği bırakılmıyor kendisine. Bu kaçınılmaz zorunluluk “değişim” hayallerini görenlere bir “ışık” olabiliyor!

Ama unutulan bir nokta var: Durumun “devrimcileşmesi” ile devrimci çizgiye yönelme arasında her zaman ve her koşulda doğru bir orantı yoktur! Kürdistan sorunu başından beri devrimcidir, ama buna rağmen Kürdistan adına yola çıkan her grup ve siyasal aktörün programının devrimci olmadığını biliyoruz. Şu anda “ulusal bir savaş” yürüttüğünü iddia eden PKK’nin devrimci bir programı ve stratejisinin olmaması gibi... Yöntemler ve mücadele biçimleri tek başına o mücadelenin devrimci niteliğini belirlemeye yetmezler. Devrimci program, devrimci strateji ve devrimci mücadele biçimlerinin doğru birleşimi, o hareketi devrimci kılabilir... Ya da tersi... 

Bir de “ulusal birlik” ile ilgili altı boş sözler var. Bunlar bir yandan taktik bir ihtiyaca oturan, bir yandan da imaja dönük yanları... Ama bu sözlerin stratejik ve samimi bir değer taşımadığı da bir gerçektir.

Kısacası 10. Kongre ile PKK’de Öcalan iktidar sistemi ve çizgisine rağmen “değişim” işaretleri görenler kendilerini fena halde yanıltıyorlar, kendi yanılgılarını da çevreye yayıyorlar! Gerçeklik tam tersidir. Kısaca özetlemek gerekirse;

10. Kongre’yi, kendi ifadeleriyle şöyle özetlemek mümkündür. “10. kongremizi ‘Önderlik çizgisinde daha çok netleşme, kararlaşma, Apo’cu ruhta birlik ve kararlılık kongresi’ olarak tanımlamıştır.” (9 Eylül Tarihli, PKK Parti Meclisi imzalı, Kongre bildirisi) Aynı bildirinin devamında daha çarpıcı ifadelerle karşılaşmak şaşırtıcı değildir: “10. kongremiz, tıpkı üçüncü ve beşinci kongreler gibi, partileşmede temel bir açıklık ve netleşme kongresi, aleniyet ilkesinin en ileri düzeyde geliştirilerek, kapsamlı eleştiriler ve özeleştiriler temelinde bütün ideolojik-örgütsel sorunların kadrolar düzeyinde önemli ölçüde çözüme kavuşturulduğu bir kongre olmuştur. Bu yönüyle 10. kongremiz açıklık ve netlik kongresi, Apo’cu ruhta birlik ve kararlaşma kongresi olarak başarıyla gerçekleşmiştir.”

Açık ki kadrolara ve iç yapıya dönük bir bastırma ve beyin yıkama, buna karşılık Öcalan iktidar sistemini daha da güçlendirme platformuyla karşı karşıyayız. Kongre kararıyla bu “özeleştiri sürecinin” bir yıl gibi akıl almaz bir zamana yaydırılması, kongrenin ne anlama geldiğini çok net olarak ortaya koymaktadır. Öcalan iktidar sisteminde işletilen özeleştiri sisteminin tam anlamıyla bir irade kırma ve biat kültürünü egemen kılma sistemi olduğunu biliyoruz.

Mademki bu kongre öncelikle bir özeleştiri kongresidir, neden 7. Kongre’de verilen silahlara veda etme kararı hakkında tek bir sözcük söylemiyorsunuz? Daha sonra “biz zaten ateşkes kararı almıştık” demekle gerçekliği örtbas etmek mümkün mü? 2004’te neden savaşa başladınız, bu yeniden savaş kararı ile 7 ve 8. Kongre kararları arasındaki çelişkiyi nasıl açıklıyorsunuz? En temel konularda suskun kalıp kadroları teslim alma ve iradesizleştirme mekanizmalarını ise temel gündem maddesi yapma, bu, hangi mantığın ve politikanın gereğidir? Belli ki özeleştiri mekanizmaları merkezi olarak izlenen politikaları değerlendirme mekanizması değil, tersine bunları tartışma dışı tutma, buna karşılık ise kadroları ezme mekanizması olarak geliştirilmiştir. 10. Kongre, “… Apo’cu ruhta birlik ve kararlaşma kongresi olarak başarıyla gerçekleşmiştir.” Gerçeğin özeti bundan daha iyi yapılabilir mi?

Şu ifadeler 5. Kongre kararlarıyla ne kadar da örtüşüyor. Birlikte okuyalım:

“Bununla birlikte her parti kadrosunun 6 ayda bir parti meclisine bireysel değerlendirme raporunu yazıp, göndermesi bir tüzük hükmü olarak belirlenmiştir. Tüm kadroların bu karara uyma ve uygulama görev ve sorumluğu vardır. Yine önümüzdeki süreçte kadroların netleştirme ve görevlendirme çalışmaları özellikle 10. kongre belgeleri ve Önderlik savunmalarının birer eğitim materyalleri olarak değerlendirilmesi temelinde geliştirilecek eğitim çalışmalarıyla yürütülecektir. 10. kongre çizgimizi, son Önderlik savunması ve kongre belgeleri temelinde incelemek ve özümsemek gereklidir. Önümüzdeki kış sürecinin bu belgeler temelinde tüm kadro ve sempatizan yapısı için temel bir eğitim süreci yapılması gereklidir.”

PKK’de değişim ve Öcalan sistemini aşma hayalini görenlere 10. Kongre’nin şu sözleri çok çarpıcı bir yanıttır:

“Önder APO’nun özgürleştirilmesini önümüzdeki sürecin tek ve en temel görevi olarak belirlemiş, bütün çalışmalarını, karar ve değerlendirmelerini bu hedefe kilitleme temelinde yapmıştır.

“Tek ve en temel görev” sözcüklerine dikkat! Her şey çok açık, ancak bunu tamamlayan ve derinleştiren ifadeler var. Aynı zamanda kendilerinin varlık nedenlerini, temel siyasal ve askeri hedeflerini de ortaya koyuyor. Kısaca aktaralım:

“10. parti kongresi, Özgürlük Hareketimiz ve halkımız adına böyle büyük tarihsel kararlılığı ve tutumu ortaya çıkartmıştır. Bundan sonra bütün yaşamımız, duygumuz, düşüncemiz, davranışımız, pratiğimiz ve eylemimiz sadece buna kilitlenecektir. Önder APO’nun özgürlüğünü sağlamaya, bunun mücadelesini geliştirmeye dönük olacaktır. Çok iyi biliyoruz ki: Önder APO’nun özgürlüğü Kürdistan‘ın ve Kürt halkının özgürlüğüdür. Elbette bunun tersi de doğrudur: Özgürleşen Kürdistan ve Kürt halkı, özgürleşen Önderlik gerçeği demektir. Bu bakımdan, Önder APO’nun özgürlüğü Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgür ve demokratik bir yaşama kavuşturulması, bu temelde Kürt sorununun demokratik özerklik çizgisinde demokratik çözümünün gerçekleştirilmesi, her alandaki örgütlerimizin, bütün hareketimizin ideolojik, siyasi, örgütsel ve askeri mücadelemizin temel hedefi ve gerçekleştirmekle yükümlü olduğu görevi olacaktır.”

Anılan bildirinin son sözleri bu programatik hedeflerinin çok çarpıcı bir özeti olmaktadır:

“Bu hedefi başarıyla gerçekleştirmekten başka hiçbir şeyi kabul etmeyeceğiz. Bundan böyle yaşam olacaksa özgürce ve Önderlikle olacak, yoksa asla olmayacaktır. Bu, onuncu kongre temelinde Hareketimizin ve halkımızın tek tutumu, duruşu ve temel kararlılığıdır.”

Peki, “önderlik çizgilerinin” özeti nedir? Kendi sözleriyle şöyle:

“Biz cumhuriyetin ilkelerine bağlıyız, cumhuriyeti reddetmiyoruz. Gelin bu cumhuriyeti demokratikleştirelim diyoruz. Cumhuriyetin demokratikleşmeye ihtiyacı var. Aksi halde devlet batar, iflas eder.” (ANF, 17 Eylül 2008 Tarihli Avukat Görüşme Notlarından…)

Bağlı olduğu Cumhuriyeti tanımayan Kürt var mı? Kongre bildirisinin verdiği rakamlara göre 2004’ten bu yana 1000 gerilla yaşamını yitirmiş? Peki, hangi politik hedefler için? Cumhuriyete bağlı, devlete hizmeti kendisi için yaşam gerekçesi sayan “önderliklerinin” “özgürlüğünden” başka bir hedef var mı? Ya özgür Kürdistan idealine ne oldu? Alıntılar yaptığımız 10. Kongre Bildirisi’nde geçen Kürdistan ve Özgür Kürdistan sözleri, bir gizleme aracı, Kürdistan devrimci dinamiklerini kullanmada ve tüketmede bir araç rolünden başka bir anlamı var mı?

Kuşkusuz bu kadar yüksek perdeden ahkâm kesenlerin tarih ve gelecek kuşaklar karşısında sorumlulukları çok ağırdır? Er geç bu ağır sorumluluğun bedelini ödemek durumundadır kalacaklardır!

23 Eylül 2008