26 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/39

  Kızıl Bayrak'tan
   Uluslararası finans krizi ve Türkiye
   Krizin faturasını ödememek için
mücadeleyi yükseltelim!
Çeteleşen rejimin tek alternatifi sosyalizmdir!
Metal TİS’leri...

Kartal’da metal işçileri geleceğini tartıştı...

BMİS “ortak mücadele” çağrısıyla neyi hedefliyor!
  Kot taşlama mı, işçi mezarlığı mı?
  Ulucanlar Direnişi 9. yılında!
  GOP İşçi Platformu’nun kampanya değerlendirmesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 6. Toplantısı Sonuç Bildirgesi…
  Gönüllü kulluk
Yüksel Akkaya
  Köln’de onbinlerce kişi ırkçı-faşistlere
geçit vermedi!
  Dünyadan…
  PKK 10. Kongresi üzerine kısa notlar
M. Can Yüce
  Emekçi kadın örgütlü mücadele içinde özgürleşecek!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

DTP’yi kapatma davası imha, inkar ve asimilasyon politikalarının devamıdır…

Ulusal eşitlik ve özgürlüğü kazanmanın yolu devrimci mücadelenin yükseltilmesinden geçiyor! 


DTP’ye açılan kapatma davasında süreç karar aşamasına yaklaşıyor. “Bölücü eylemlerin odağı olduğu” iddiasıyla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından hakkında kapatılma davası açılan DTP, sözlü savunmasını verdi.

Öte yandan kapatma davasına karşı pek çok kentte protesto eylemleri ve basın açıklamaları gerçekleştirildi. Bu süreçte kapatma davasını protesto edenlere karşı düzen güçlerinin sergiledikleri tavırlar ise, onların demokrasiden, hak ve özgürlüklerden ne anladıklarını bir kez daha gözler önüne serdi.

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın yaptığı savunmada, DTP’nin bugüne kadar “barış ve demokrasi” istediği, her etkinliğinde “barış” istemini yükselttiği ifade edildi. “DTP’nin Türkiye’de başta Kürt sorunu olmak üzere temel bütün sorunların kalıcı çözümüne dönük önemli bir role ve misyona sahip olduğu” vurgulanarak, “Bu rolümüzü oynayabileceğimiz zeminler dahi yaratılmadan partimizin kapatılması büyük bir talihsizlik olacaktır” denildi.

Polisin kuş uçurtmadığı Anayasa Mahkemesi çevresine, DTP’lilere destek vermek için gelenler yaklaştırılmadı. Kapatma davası ile ilgili olarak başta Kürdistan il ve ilçeleri olmak üzere İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, İskenderun, Manisa gibi birçok ilde protesto eylemleri ve basın açıklamaları gerçekleştirilerek davanın hukuksuz olduğuna dikkat çekildi. İstanbul’da çok sayıda kurum temsilcisi, aydın, yazar, sanatçı ve gazeteci “DTP Kapatılamaz İnisiyatifi” kurdu. İnisiyatifi sözcüsü, bir dizi eylem gerçekleştireceklerini söyleyerek, topladıkları imzaları meclis başkanına teslim edeceklerini ifade etti.

Prosedüre göre, bundan sonra davanın seyri şöyle olacak: DTP’nin yaptığı sözlü savunmanın ardından Anayasa Mahkemesi raportörü esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu işlemler sürerken, gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekse davalı DTP ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek. Raporun Anayasa Mahkemesinin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç toplantı gününü belirleyecek. Üyeler, belirlenen günde bir araya gelerek, kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak. Kapatma kararı için Anayasa Mahkemesinin 11 asıl üyesinin en az 7’sinin oyu gerekecek.

Türkiye’de çok partili siyasi hayata geçildiğinden bu yana Anayasa Mahkemesi, kapatma davalarının çoğunda partileri kapatmıştır. Buradan bakıldığında, Türkiye “kapatılmış partiler mezarlığı” görünümü sergilemektedir. Belki Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz aylarda AKP’yi kapatma davasının “sürpriz” bir şekilde, AKP “suç odağı” olarak nitelendirildiği halde kapatmamayla sonuçlandırılmamasının bu tabloya aykırı düştüğü ileri sürülebilir. Ama bu bir yanılsamadır. Zira, Anayasa Mahkemesi’nin bir partiyi kapatırkan temel kriteri, “derinden” bağlı olduğu sermaye düzeni ve devletinin bekasıdır. Onun karar verirken tek ilkesi, sermaye düzeni ve devletinin yüce menfaatleridir! Sermaye devletinin has bir kurumu olarak Anayasa Mahkemesi, DTP için açılan kapatma davasında da, yasalara göre değil, “siyasi durum”a göre karar verecektir.

Bu sadece Anayasa Mahkemesi’ne özgü bir tutum da değildir. Tüm düzen güçleri, Kürt sorunu ve onun bir uzantısı olan DTP’nin kapatılma davasında ortak bir tutuma sahiptirler. Bunu anlamak için son birkaç aydır yaşanan olaylara bakmak yeterlidir. AKP’ye kapatma davası açıldığında AKP cenahı ve liberaller tayfası “demokrasi elden gidiyor” çığlıkları atmaya başlamış, benzer sesler “demokrasinin hamisi” AB’den de yükselmişti. Ama şimdi bütün bu “demokrasi sevdalıları” DTP’ye açılan kapatma davasına hiç de oralı değiller. Şimdi demokrasi havarisi kesilen, AKP’ye kapatma davası açan savcı ile Anayasa Mahkemesi’ne demediğini bırakmayan, yaşanan olayı bir “hukuk darbesi” olarak niteleyen Tayyip Erdoğan, DTP’nin kapatılma davasında tam tersi bir tutum sergileyebiliyor, “yargıya intikal eden konular hakkında söz söylemeyiz” diyerek ikiyüzlülükte hiçbir sınır tanımıyor. DTP’nin kapatılması konusunda sergilenen bu çifte standart, burjuva demokrasinin ne menem bir şey olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

DTP’nin kapatılması davası, burjuva demokrasisinin yalnızca burjuvazinin uşakları, sömürgeci düzenin şakşakçıları için bir demokrasi, tüm bunlara karşı duranlar için ise azgın bir terör rejimi olduğunu gösteren en son örnektir. DTP’ye yönelik kapatma saldırısı, “parlamenter demokrasi”nin nasıl bir ucube olduğunu son derece yalın bir şekilde ortaya koymuştur. Bir kez daha, bu rejimde mevcut parlamentonun bir asma yaprağı olma işlevini dahi yerine getiremediği açık bir biçimde açığa çıkmıştır. “Parlamenter demokrasi” adı altında oynanan demokrasi oyunu, son derece bayağı ve düzeysiz bir orta oyunundan ibarettir.

DTP davası, Ahmet Türk’ün son sözlü savunmasında da ifade ettiği gibi, son derece kaba bir hukuksuzluk gösterisi olarak sürüyor. İddianame, resmi ideolojinin şekillendirdiği ırkçı-şoven gerici bir propaganda metninden ibarettir.  DTP gibi partilerin varlığını kirli yüzünü örten bir demokrasi maskesi olarak kullanmayı hesaplayan sömürgeci devlet, bugün artık bu tür maskeleri bile yük sayabilmektedir.

Elbette DTP’nin kapatılma girişimi nedensiz değildir. DTP, Kürtlerin kimliğine sahip çıkan ve bazı demokratik haklarını savunan liberal reformcu bir partidir. Tüm zayıflıklarına ve tutarsızlıklarına rağmen DTP, Kürt hareketi için önemli bir mevzidir. Bu nedenle devletin saldırı ve baskılarının hedefidir.

DTP’yi kapatma davasının ana gerekçesi, “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline geldiği”dir. Bu suçlamanın hiçbir nesnel temeli yoktur. DTP’nin “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” üzerine yeminler etmesi bile sömürgeci sermaye devletini iknaya yetmemektedir! Zira, Türk sermaye devleti için Kürtlerin varlığından bahsetmek ve demokratik bazı haklarını istemek bile “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline” gelmek için yeterli bir nedendir.

Bugün DTP’yi bir güç haline getiren, ulusal eşitlik ve özgürlük istemleri bir türlü boğulamayan Kürt halkının mücadelesidir. Bu demektir ki, saldırının esas hedefi DTP değil, onun üzerinden Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik mücadelesidir.  DTP her ne kadar düzenle barışık, liberal-demokratik sınırlara sıkışmış bir mücadele hattı izlemeye çalışsa da, onun şahsında Kürt halkını ilgilendiren her konuda saldırganlık sergilenerek, Kürt halkının ulusal özgürlük umutları kırılmak istenmektedir.

DTP’ye kapatılma davası açılması Kürtlere yönelik ulusal baskının bir parçasıdır ve aynı zamanda haklarına sahip çıkanlara veya çıkacak olanlara verilen bir gözdağıdır. O halde, Türk sömürgeci sermaye devletinin bu baskılarına karşı mücadeleyi yükseltmek, en başta çeşitli milliyetlerden oluşan işçi sınıfı ve emekçilerin görevidir.

DTP’nin kapatılması davası üzerinden yaşananlar bir kez daha göstermektedir ki, Kürt halkı bu düzenden, bu düzenin parlamenter demokrasisinden hiçbir şey beklememelidir. Kürt halkının en haklı ve meşru istemi olan ulusal eşitlik ve özgürlüğü kazanmanın yolu, devrimci mücadelenin yükseltilmesinden geçmektedir.