26 Eylül 2008 Sayı: SİKB 2008/39

  Kızıl Bayrak'tan
   Uluslararası finans krizi ve Türkiye
   Krizin faturasını ödememek için
mücadeleyi yükseltelim!
Çeteleşen rejimin tek alternatifi sosyalizmdir!
Metal TİS’leri...

Kartal’da metal işçileri geleceğini tartıştı...

BMİS “ortak mücadele” çağrısıyla neyi hedefliyor!
  Kot taşlama mı, işçi mezarlığı mı?
  Ulucanlar Direnişi 9. yılında!
  GOP İşçi Platformu’nun kampanya değerlendirmesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 6. Toplantısı Sonuç Bildirgesi…
  Gönüllü kulluk
Yüksel Akkaya
  Köln’de onbinlerce kişi ırkçı-faşistlere
geçit vermedi!
  Dünyadan…
  PKK 10. Kongresi üzerine kısa notlar
M. Can Yüce
  Emekçi kadın örgütlü mücadele içinde özgürleşecek!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ulucanlar Direnişi 9. yılında!

Şan olsun Ulucanlar direnişine! 


Ulucanlar katliamının üzerinden 9 yıl geçti. 26 Eylül ‘99 tarihinde başkentin göbeğinde gerçekleşen bu planlı faşist katliamda, ikisi Partimiz’in MK üyesi olan toplam 10 devrimci vahşice katledilmişti. Fakat üzerinden yıllar geçse de, hem bu katliam, hem de katliama karşı sergilenen direniş unutulmadı. Ulucanlar kendinden menkul bir direniş olarak da kalmadı. Hem zindanlardaki devrimci tutsaklara hem de genel olarak toplumsal muhalefete büyük bir direnme ruhu, büyük bir moral güç ve coşku sağladı. Böylelikle arkasında önemli izler bıraktı.

Öyle ki, katliamın en önemli hedeflerinden biri hücre saldırısına hazırlık yapmak, bu saldırı öncesinde Ulucanlar gibi devrimci tutsaklar açısından kritik ve önemli bir mücadele mevzisini düşürebilmekti. Fakat Ulucanlar’da can pahasına sergilenen büyük direniş bu planı bozdu. Devlet vahşi bir katliamla Ulucanlar zindanına hakim olsa da, büyük bir siyasal ve moral yenilgi aldı. Bundan dolayı hücre saldırısını bir süre daha ertelemek zorunda kalırken, devrimci tutsaklar gelecek saldırıyı beklemek yerine büyük zindan direnişini gündeme aldılar. Ulucanlar’da direniş, zindanlardaki devrimci direnme geleneğine yeni bir halka eklenirken, canlar pahasına yükseltilen direnme ruhu ve coşkusuyla daha sonraki büyük direnişlere ilham verdi. Burdur’da, 19 Aralık’ta devrimci tutsakların elinde bayrak oldular.

Ulucanlar sadece içeride değil, dışarıda da toplumsal muhalefet üzerinde benzer etkilerde bulundu. Öyle ki katliam sonrasında toplumsal muhalefetin ileri güçlerinden başlayarak ortaya konulan kavgada düşenleri sahiplenme ve katliamcılardan hesap sorma ruhu oldukça dikkat çekiciydi. Bu sadece yitirdiklerimizin cenazelerini sahiplenme aşamasında değil, daha sonra Ulucanlar davaları süresince de görülen açık bir olguydu. Habip yoldaşın İzmir’deki cenaze töreni sırasındaki jandarma terörüne karşı gösterilen tok militan yanıt, Ulucanlar davasının duruşma günlerinde Ankara yollarında ve sokaklarındaki militan kitle gösterileri ve çatışmalar hatırlanmalıdır. Devrimci güçler ve toplumsal muhalefetin diri güçleri bu süreç içerisinde yakınlaştılar. Bu yakınlaşma sadece şehitlerin sahiplenmesinde ve siyasal bir çerçeveyle sınırlı da kalmadı. Örneğin yerel Emek Platformları’nın örgütlenmesinde olduğu gibi sınıf ve emekçi hareketine yön verme çabasında somut anlamını bulan bir sorumluluk bilinci de kazanıldı. Zira “Hücre Karşıtı Platformlar” da zindanlardaki mücadeleyle dayanışma çerçevesinde yine Ulucanlar direnişinin açtığı yolda ve yarattığı moral birikimlerin sonucunda hayata geçirildi.

Daha tarihsel ve genel bir ölçekten bakıldığında ise, Ulucanlar direnişinin çok daha büyük bir anlam ve öneme sahip olduğu görülmektedir. Çünkü, kararı devletin yönetici karargahlarında alınan katliamın hedefinde, sadece zindanlara hakim olmak yoktu. Kürt hareketinin teslimiyet batağına sokulmasına da dayanarak genel olarak topluma ve özelde devrimci harekete hakim olmak, tam bir ideolojik-politik ve moral üstünlük kurulmak isteniyordu.

Devlete karşı direnmenin hem imkansız ve hem de gereksiz olduğu, kapitalizmin ebedi bir sistem olarak gösterilip kutsandığı, tersinden de sosyalizmin totaliter bir rejim olarak kodlanıp mahkum edildiği bir tasfiyeci ideolojik-politik saldırı dönemiydi bu. Yüzbinlerce Kürt emekçisinin doğrudan ve dolaylı desteğine sahip bir hareketin önderliği devlete biat ediyor, sosyalizmi ve devlete karşı mücadeleyi mahkum ediyordu. Doğal olarak bu, hem devrimci hareket, hem de genel olarak toplumsal muhalefet üzerinde büyük bir tasfiyeci basınç yaratmaktaydı. Politik ve moral bakımdan son derece güç koşullar demekti bu.

Sermaye devleti de zaten bu koşulları hesaba katarak başkentin göbeğinde böylesine vahşi bir katliam için cesaret bulmuştu. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerle bağları son derece zayıf olan ve marjinalleştirme kıskacına alınmış olan devrimci hareketi, tam da bu zayıf anında vurmak ve böylelikle iradesiz ve takatsiz bırakmak ve tasfiye etmek hesabındaydı.

Ancak böylesine olumsuz ve zor şartlarda kanlı bir saldırıyla boyun eğdirilmek istenen devrimci tutsaklar büyük bir direnişe imza attılar. İradelerini, kimliklerini teslim almak isteyenlerin karşısına “asıl siz teslim olun” cüretkârlığıyla çıktılar. “Biz yokuz komutanım”  sözlerinde sembolleşen teslimiyetçiliğe göğüs gerdiler.

Bugünden bakıldığında, Ulucanlar direnişinin ortaya koyduğu bu cüretkârlığın anlamını ve tarihsel önemini daha iyi görebiliyoruz. Sermaye devleti, Ulucanlar’da başaramadı ama o dönem elde ettiği imkanları sonuna kadar kullandı. Bu yolda Ulucanlar’da başladığını 19 Aralık’ta daha ileri bir aşamaya ulaştırdı. Tam bir savaş düzeninde devrimci hareketi teslim almak için yüklendi. Fakat direniş ruhu teslim alınamadı. Devrimci tutsaklar teslim alınamadı, devrimci irade kırılamadı. Sonuçta, tarihsel ömrünü çoktan tüketmiş olan sermaye düzeni, yapısal sorunlarına çözüm üretemediği gibi elindeki imkanları da hızla tüketti. Tam bir iflas ve çözümsüzlük tablosuyla yüzyüze kaldı. Devrimci hareketin tüm güçsüzlüğüne ve kan kaybına karşın ona egemen olamadı. Devrim davası, bu topraklardaki güncelliğini ve varlığını korudu, korumaya devam ediyor. 

En önemlisi, Ulucanlar katliamında devletin özel hedefi durumundaki Partimiz’in durumudur. Ulucanlar’ın hedef seçilmesinin en önemli nedenlerinden biri, bu cezaevinin Habip yoldaş şahsında temsil edilen Partimiz’in direnişçiliğinin kalesi olmasıdır. Ama bu direnişçilik zindanlarla sınırlanamaz. Partimiz o son derece kritik günlerde teslimiyete ve tasfiyeciliğe karşı mücadelenin bayrağını da cüretle taşımaktaydı. Rüzgarın tersten estiği böyle bir dönemde gerçek bir sınav veriyor, devrim ve sosyalizm bayrağını yukarıda tutuyordu. Ulucanlar direnişi, işte Partimiz’in verdiği bu mücadelenin bir parçası olmuştur. Sonuçta, son derece güç koşullarda bulunuyor olmasına ve katliamda iki önder kadrosunu kaybetmesine karşın Ulucanlar katliamından güçlenerek çıkmıştır Partimiz.

Katliam gerçekleştiğinde Partimiz, birinci kuruluş yılını tamamlamak üzereydi. Kurulduktan hemen sonra yediği darbe nedeniyle büyük bir kan kaybı yaşamış, yaralarını sarmaya çalışıyordu. “Devirmeyen darbe güçlendirir!” şiarıyla Parti örgütü ve çalışması “yeniden inşa” ediliyordu. İşte bu döneme denk gelen Ulucanlar katliamı, başka hedefler yanında Parti’yi de devirmeyi hedefleyen yeni bir darbeydi. Fakat Habip ve Ümitler’in Partisi, Ulucanlar’daki direnişçiliğiyle bu darbeyi göğüsleyerek onu “yeniden inşa” yolunda önemli bir dayanağa çevirmesini bildi. Habip ve Ümit yoldaşlar Ulucanlar’da tereddütsüz ölerek Parti’yi yücelttiler. Direnişçi kimlikleri ve devrimci kişilikleriyle Parti’yi özetlemekle kalmadılar, “yeniden inşa” için hayati olan moral imkanları da sağladılar.

Bunun için, bugün artık o günden bu yana her açıdan önemli mesafeler kat ederek 10. yılını dolduran Parti’nin tarihinde Ulucanlar’ın önemi tartışılmazdır.

Partimiz’in 10. yılını kutladığımız bugünlerde, Ulucanlar direnişini ve şehitlerini, özelde de “partinin özü ve özeti” olan Habip ve Ümit yoldaşları anmak, anlamak, onlardan öğrenmek her zamankinden çok daha önemlidir.

10. yılında Parti bayrağını, bu bayrak uğruna tereddütsüz ölen yoldaşlarımızdan aldığımız güç ve inançla daha yükseklerde dalgalandırmak için görev başına!

Şan olsun Ulucanlar Direnişi’ne!

Şan olsun bu dava uğruna tereddütsüzce ölümü göğüsleyenlere!

Şan olsun Habipler’in ve Ümitler’in Partisi’ne!

(tkip.org sitesinden alınmıştır...)

 

Diyarbakır’dan Ulucanlar’a devrimci direniş geleneğini yaşatanları selamlıyoruz…

 

Devrimci irade teslim alınamadı, alınamaz!

 

Onlar eğilmez başın, davaya bağlılığın adıydılar. Kızıl birer ok olup fırladılar yaylarından. Ölmek için düşmüşlerdi yola ve son nefeslerine kadar inançlarına bağlı kaldılar. Geçmişten bugüne ve yarınlara grevlerde, boykotlarda, işgallerde, zindanlarda “zafer direnenlerin olacak” diyen iradenin savaşçılarıydılar.

Onların destanı yazıldı bu topraklarda. Umudu diri tutmak için, son büyük zafere varmak için onların destanı haykırıldı… Türkü oldular anaların ağıtlarında, şiir oldular Nazımlar’ın mısralarında. Marş oldular devrim savaşçılarının yumruklarında…

Zulme karşı direnenler yazdı tarihi ve yazacak… Aşk diyen yaşamın bütün ustalarına inat yüzlerinde badem çiçekleriyle geleceği kucaklayarak bir kavganın güzelliğinde meyveye duracaklar…

Diyarbakır zindanlarından “Sömürgeciliğe hayır!” diye haykıran Kemaller, Hayriler, Akifler, Aliler ölünecek ama boyun eğilmeyecek geleneğin halkasında bayraklaştılar… Kürt halkının serhıldanlarını zindanlara taşıdılar.

Yıldızlar ve sular tanıktır

aç ve kavruk bir memeden

Direnmeyi yudum yudum emen

Bir çocuk gibi öğrendik

Ve direndik

Ordular kurduk türkü renklerinden

Bütün ağıtları bir hücumda yendik

Acıya kurşun işlemez artık

Biz yaşamayı zulümsüz sevdik…

‘84’te direncin çiçekleri bir kez daha açtı… “Bazılarımız ölecek, ama bizlerin yerini alacak binlerce yoldaş çıkacak” diyen Abdullah, kara toprak gibi verimli devrim tarlasına düşen yeni tohumları ekti.

“Tereddütle ihanet arasındaki çizgi sanıldığı kadar kalın değildir” diyen Haydar, umudu bir kez daha yeşertti.

“Devrim, sosyalizm ve sınıfsız bir toplum yolunda üstümüze düşen görevi yerine getirmekten mutluluk duyuyorum” diyen Fatih’in sesi devrim davasından alınlarının akıyla çıkanların kulaklarında yankı oldu.

Ve devrimin omuzlarına yüklediği sorumluluğun bilinciyle görevini layıkıyla yerine getiren Hasan, açlığıyla yendi ölümü…

Kavgamızın sıcağında düşen

Tüm şehitlerimiz,

Ne ilk,

Ne de son şehidimiz olacak.

Düşenlerin yasıyla değil.

Geride bıraktığı, kat kat yükselen kiniyle bileneceğiz.

Ve düşenlerin,

Onurlu yaşamlarından ders alarak.

Akıtılan kanlardan güç alarak,

ilerleyeceğiz...

Direnerek, savaşarak bir kez daha koşulacak zafere… Şehitlerin taşıdığı bayrak '96'da hapishanelerde özgür tutsakların elinde tekrar dalgalanacak... Aygün, Altan, İlginç, Ali, Müjdat, Hüseyin, Tahsin, Ayçe İdil, Yemliha, Hicabi, Osman, Hayati bir kez daha kucaklayacaklar ölümü… Bir kez daha açacaklar kızıl bir çiçek gibi düşlerimizde…

Yıldızlar ve sular tanıktır

aç ve kavruk bir memeden

Direnmeyi yudum yudum emen

Bir çocuk gibi öğrendik

Ve direndik

Ordular kurduk türkü renklerinden

Bütün ağıtları bir hücumda yendik

Acıya kurşun işlemez artık

Biz yaşamayı zulümsüz sevdik…

‘99’da topraktan, ateşten, sudan ve demirden doğanlar bir kez daha “cesaretiniz varsa gelin” diye haykırdılar Ulucanlar’da… Neşeleri kan kadar sıcak bir kez daha dövüşerek güneşe gömüldüler… Ve daha kalmadan vaktimiz onların matemini tutmaya bir kez daha umutlarımızı yıldızların çengeline asarak, ölülerimizin başlarına basarak yürüdük zafere doğru…

Onların adları verildi yeni doğan çocuklara… Habip, Ümit, Abuzer, Mahir, İsmet, Önder, Halil, Aziz, Ahmet ve Zafer… Kanları akarken toprağa her biri kızıl bir karanfil oldular, yeniden doğdular hayata…

Şafak söküyor

Gökyüzünün gönderine çekilmiş

Kızıl bir bayrak gibi

Saatler ileri alınıyor Ulucanlar`da

"İleri, hep ileri"

On'ların elleri kuruyor saatleri

Cesareti kamçılıyor rüzgâr

Yoldaş merhabalarını taşıyor

Barikatların

Şarkılarını söylüyor

Omuz omuza savaşan

Komün'ün

İspanya'nın

Küba'nın

Duvarlarına Ulucanlar'ın

-ki yıkılmaya mahkûmdur onlar - aydınlığı vuruyor şanlı Ekim`in…

Hapishaneler; bu topraklarda her zaman seri katliamların yapıldığı taş duvar, demir kapı, kör pencere, hücre ve işkence motifli şiir şiir, türkü türkü, barikat barikat bestelenen direniş destanları…

Tarihler 2000’i gösterdiğinde zindanlarda dünyanın en görkemli kahramanlık destanı yazıldı bir kez daha … İnsanlar bir daha aç kalmasınlar, işkence ve zulüm dursun, zindanlar yıkılsın diye...

Fabrikalarda işçiler, okulda gençler, tarlada yoksul köylüler sömürülmesin diye. Kürt Halkı bin yıllık esaret zincirlerini kırabilsin diye.

Dünyanın en görkemli kahramanlık destanı yazıldı bir kez daha... Devrimci tutsakların sessiz çığlığı yeni ve umutlu bir yaşamı kurmak için yankılandı bir kez daha.

Yüzlerce yiğit ölümsüzleşti. Ve dünyanın en görkemli kahramanlık destanı yazıldı bir kez daha…

Kırılmaktansa ölmeyi tercih ederek, onurun ölümden daha güçlü olduğunu göstererek, direniş geleneğini bu topraklarda yeşerterek, devrim umudunu büyüterek nice kahramanlık destanları yazıldı ve yazılmaya devam edecek.

Saraylar saltanatlar çökecek

kan susacak bir gün

zulüm de bitecek.

Menekşeler de açılacak üstümüzde

Leylaklar da gülecek.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalacak

bir de yarınlar için direnenler...

Ellerinde kan ve ölüm taşıyanlar, silahlarına, polislerine, tanklarına, toplarına güvenenler karşılarında bükülmez bir kararlılık görmeye devam edecekler. Korktukça saldırganlaşacaklar, saldırganlaştıkça tükenecekler…

Ama karşılarında binleri, milyonları;

Karşılarında sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir toplumun inancını taşıyanları;
Karşılarında karanlıkları aydınlatanları;
Karşılarında umudu, direnci ve gelecek güzel günleri yaratanları, kurşunlar karşısında direniş halaylarıyla omuz omuza, ölüme “hoş geldin sefa geldin” diyenleri bulacaklar.

Bir kez daha “kurşunlarınız, bombalarınız, silahlarınız bize vız gelir” sloganlarıyla ölümü yenenler karşısında devrimci iradenin teslim alınamayacağını görecekler.

Ve koğuşlarında

çekik gözlerinde zafer parıltılarıyla dolaşıyor Ulyanov yoldaş

"Buz kırılmıştır"

diyor

"Yol açılmıştır"

Her şey yeni Ekimler için!

Gün ağarıyor...

Ulucanlar'da

Direnişi selamlıyor güneş

Hamburg'un

Liverpool'un

Viborg'un

ruhunu selamlıyor

Anısını selamlıyor

İbo'nun

Denizler'in

Kızıldere`nin

Ve bir kez daha

"Her şey devrim için"

diyor kavga dostları

"Her şey yeni Ekim'ler için"

"No passaran"…


Buca katliamı lanetlendi…

“Katliamların hesabını soracağız!”

Buca katliamı 21 Eylül günü Buca Cezaevi önünde biraraya gelen devrimci güçler tarafından lanetlendi. Eylemde “Buca, Diyarbakır, Ulucanlar hapishane katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Hesabını soracağız!” yazılı pankart açıldı.

Açıklamada, devletin her dönem hapishanelere yönelik özel politikasından bahsedildi. Emekçileri teslim almaya yönelik her türlü baskı ve sömürü politikalarına karşı ilk yanıtın hapishanelerden verildiği ifade edildi. Bu yüzden hapishaneler tarihinin daima direnişlerin, dişe diş mücadelenin tarihi olduğu söylendi. Bu tarihin bir yanının zulüm, işkence ve katliam, diğer yanının ise devrimci tutsakların teslim olmaktansa ölümü seçmeleri, onurları ve kararlılıkları olduğu vurgulandı. Buca katliamında ölümsüzleşen Turan Kılıç, Uğur Sarıaslan, Yusuf Bağ’ın devrimci iradenin teslim alınamayacağının örneklerinden birisi olduğu vurgulanarak, şehitlerin kısaca yaşamları anlatıldı.

Buca’da şehit düşen devrimci tutsakların anısına hapishane bahçesine kızıl karanfiller atıldı. Eylemde “Katil devlet hesap verecek!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!”, “Yaşasın Buca direnişimiz!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!” sloganları atıldı.

Eylemi Alınteri, BDSP, ESP, Halk Cephesi, Mücadele Birliği Platformu, Kaldıraç, Köz ve Partizan örgütledi.

Devrimci güçler, 28 Eylül günü ise Habip Gül şahsında Ulucanlar’da gerçekleştirilen katliamı lanetleyecekler, devrimci direniş geleneğini selamlayacaklar. 28 Eylül sabahı saat 10.00’da DTP il binası önünde toplanarak Habip Gül’ün Helvacı Köyü’ndeki mezarı başında olacaklar.

Kızıl Bayrak / İzmir

 

Diyarbakır katliamının hesabını soralım!

Diyarbakır E Tipi Hapishanesi’nde 24 Eylül ‘96 yılında bir katliam yaşandı. Asker, gardiyan ve kolluk güçlerinin cop, kalas ve demir çubuklarla yaptıkları saldırı sonucunda, Nihat Çakmak, Rıdvan Bulut, Edip Dönekçi, Erkan Perişan, Hakkı Tekin, Ahmet Çelik, Mehmet Sabri Gümüş, Cemal Çam, Mehmet Batuye ve Kadir Demir isimli 10 PKK’li tutsak katledildi, 23 tutsak da ağır yaralandı.

Diyarbakır hapishanesinde artan insanlık dışı uygulamalara karşı 27 Mart günü süresiz açlık grevi başlatan PKK’li tutsaklara zorla tedavi dayatılmış, tutsaklar direnince de kalaslarla saldırılmıştı. 10 tutsağın katledilmesiyle sonuçlanan saldırı nedeniyle, 29’u asker, 36’sı polis, 1’i cezaevi doktoru, 2’si cezaevi müdürü ve 4’ü de infaz koruma memuru olmak üzere 72 sanık hakkında Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmış, yaralı 23 PKK’li tutsak da “devlet malına zarar vermek” gerekçesiyle yargılanmıştı.

Mahkeme, emniyet amirleri Nesimi Özbaş, Mahmut Kızışar ve Hamza Altınbaş’ın kanıt yetersizliğinden beraatlerine, infaz koruma memurları Fethi Ahmet Onat, Recep Alaca, Halil Uygun, Şakir Tanrıseven, cezaevi müdürleri Mahmut Çaça, Aziz Güven ile cezaevi doktoru Serdar Gök’ün ise 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle dosyalarının ortadan kaldırılmasına oy çokluğuyla karar verdi.

62 katliamcı göstermelik de olsa “kastın aşılması suretiyle birden fazla kişiyi öldürmek, görevi kötüye kullanmak” suçlarından beşer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak katillerin, işledikleri suçun 23 Nisan ‘99 öncesinde gerçekleşmesi ve 4616 sayılı Şartla Salıverme ve Cezaların Ertelenmesi Kanunu kapsamına olmaları nedeniyle, tutuklanmalarına bir “neden” görmedi.

Savunma avukatlarının itirazı sonucu 5 yıl hapis cezası alan 62 güvenlik görevlisinin yargılanmasına 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden başlandı. Mahkeme katliamcıların ifadelerinin alınması için duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.


Diyarbakır katliamı lanetlendi!

İzmir’de 24 Eylül günü Alınteri, BDSP, ESP, Kaldıraç, Mücadele Birliği Platformu ve Partizan tarafından cezaevi katliamlarını lanetleyen bir basın açıklaması yapıldı. Kemeraltı girişinde gerçekleşen basın açıklamasında “Buca-Diyarbakır-Ulucanlar Hapishane Katliamlarını Unutmadık-Unutturmayacağız! Hesabını Soracağız!” pankartı açıldı.

Alkışlarla ve sloganlarla başlayan eylemde ilk olarak devrim şehitleri için saygı duruş yapıldı. Ardından basın açıklamasına geçildi. Hapishanelerin, egemen güçlerin muhalifleri ezme, yok etme ve imha politikasını uyguladığı baskı ve zor mekanları olduğu belirtildi. Bir yanda saldırı yaşanırken, bir yandan da tutsakların zulme karşı baş eğmeyen direnişi tarihi yazdıkları vurgulandı. Bunlardan birinin de 24 Eylül ‘96’da 10 yurtsever tutsağın katledildiği Diyarbakır katliamı olduğu söylendi. Bu katliamın nasıl gerçekleştiği kısaca anlatıldı. Katliamda şehit düşen Mehmet Aslan, Cemal Çam, M.Sabri Gümüş, Ahmet Çelik, Hakkı Tekin, Rıdvan Bulut, Erkan Perişan, Nihat Çakmak, Edip Dönekçi ve Kadir Demir anıldı.

Eylemde “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Biji bıratıya gelan!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”, “Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” vb. sloganlar atıldı. Eylem, 28 Eylül günü Habip Gül’ün mezar başında gerçekleştirilecek anma törenine çağrı ile sona erdi.

Coşkulu geçen eyleme 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir


 

Ulucanlar direnişi selamlandı!

Ulucanlar katliamını direnişle yanıtlayan 10 devrimci tutsak 21 Eylül günü Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi’nde gerçekleştirilen etkinlikle anıldı.

Anma etkinliği, on yiğit devrimci şahsında tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla başladı. Devletin kanlı ve katliamcı yüzünü teşhir eden, Ulucanlar katliamına ve sonrasındaki sürece tanıklık edenlerin anlatımlarından oluşan, devrimci direniş geleneğini yaşatanları sahiplenen sinevizyon gösterimi ile devam etti.

Ulucanlar katliamının yıldönümünde sermayenin işçi ve emekçilere yönelik saldırıları ve bu saldırıları hayata geçirebilmek için cezaevlerini teslim alma politikalarını anlatan, katliamın toplumsal muhalefetin sindirilmesi ve devletin uzun dönem planları açısından durduğu yeri ele alan konuşmada Ulucanlar katliamının komünist hareket için anlamı ve önemine vurgu yapıldı.

Daha sonra devrimci ezgiler eşliğinde geçmişten bugüne egemenlerin zulmüne karşı direniş geleneğini yaratanların öyküsünü anlatan programa geçildi. ‘82 Diyarbakır, ‘84 ve ‘96 zindan direnişleri, ’99 Ulucanlar , 2000’de tüm zindanlardan yükselen devrimci irade ve kararlılığın destanı anlatıldı. Şiirlerle ve müziklerle iç içe geçen program beğeniyle izlendi.

Etkinlik programı Habip, Ümit ve Hatice yoldaşlar şahsında Partili mücadelede devrimci ve örgütlü kimliğin önemi üzerine yapılan konuşmayla devam etti. Habip ve Ümit’in örnek yaşamları, mücadele pratikleri, mahkeme savunmaları, direnişçi ve örgütlü kimliklerinden yapılan alıntılarla anlatıldı. Düşünen ve savaşan militanlar olmanın önemine değinildi.

Ardından Kadın Komisyonu’ndan bir kadın işçi Ulucanlar katliamı ile ilgili duygu ve düşüncelerini canlı ve coşkulu bir anlatımla dile getirdi.

Etkinlik boyunca salona devrimci direniş geleneğinin yarattığı coşku hakim oldu. Etkinliğe 45 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir