18 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Çatışmanın seyri içinde çökmekte olan hayaller
   DTP 2. Olağan Kongre’ye hazırlanıyor…
“Ergenekon iddianamesi” devletin katliamlarını ve kirli faaliyetlerini sahiplendi…
Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

İşçileri ölüme mahkum edenler tedbir alamaz...

Küçükçekmece Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü işyeri temsilcisiyle TİS süreci üzerine görüştük...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi
  OSB-İMES İşçileri Derneği
3. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
  Canovate’nin “mazlum” patronu!
  Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!
  Füze kalkanı inşa etmek savaş hazırlığıdır!
  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3
Volkan Yaraşır
  Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ne doğru...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Uluslararası işçi hareketinin yeniden yapılanması:

Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3

Volkan Yaraşır

Uluslararası işçi hareketinin önündeki görevler

Dünyada bugün muazzam boyutta bir proleterleşme dalgası yaşansa da, işçi sınıfının organik birliği yok. Şiddetli katmanlaşma ve iç farklılaşma yaşıyor. Ve heterojenleşme süreci derinleşmiş durumda. İşçi sınıfı neo-liberal saldırılar sonucu bilinç ve kimliğinde ciddi erozyon yaşıyor, sistematik yabancılaşma ve değersizleştirme politikalarına maruz kalıyor, üst kimliği olan işçi kimliğinin oturmamasından dolayı metropollerde rasizm ve neo-faşizmin, periferide ise dinsel gericiliğin ve şovenizmin anaforuna sürüklenme riskiyle karşı karşıya.

Sınıfın genel profilinin çekirdek, çevre işgücü ve işsizler olarak şekillendiğini belirtmiştik. Özellikle çevre işgücü küresel düzeyde son derece hızlı gelişti. Çevre işgücünün karakterinden dolayı kalifiye nitelikleri içinde taşımaması kolayca işsiz yığınları içinde yer almasına yol açtığı gibi işsizler de çevre işgücüne kolayca dönüşebilmekte. Şimdi karşımızda fordist fabrikada çalışan, ortak duygu, refleks ve düşünüş tarzı olan ve belirli müdahaleyle kitlesel harekete geçen bir kimlik yok. Parçalı, atomize, şekilsiz bir işçi profili var. İşçi sınıfının çeşitli kesimlerinin çalışma yerleri, şartları, talepleri ve yönelimleri, duygu ve düşünüşleri ve reflekslerinin farklılığı sorunları derinleştiriyor.

Hızlı mülksüzleşmenin yarattığı proleterleşme süreci, proleter kuşaklar arasındaki kopukluk, genç işçilerin, kadın ve çocuk işçilerin çalışma yaşamında hızla yer alması, patriarkal ilişkilerin hakimiyeti, örgütlenmede yaşanan zorluklar, sistemin ideolojik manipülasyonları ve hegemonyası, zorun sistematik uygulanması sınıfın heterojenleşme sürecini hızlandırdı.

Sınıf hareketinin genelinde görülen çok parçalılık, dağınıklık ve şekilsizlik komünist hareketin uluslararası düzeyde yaşadığı problemlerle yoğunlaştı.

Bugün bazı istisnalar dışında uluslararası işçi hareketi yapısal problemler yaşıyor.

21. yüzyılın sınıfsal antagonizmasını yarattığı sınıfın yeniden yapılanma sorunu, bir anlamda 21. yüzyılda komünizmin inşa probleminin cevabı niteliğini taşıyor. Yaşanan problemi bu anlamda palyatif çözümlerle ya da aynı anlama gelecek klasik sendikal müdahalelerle çözmek mümkün değil. Çünkü sınıf hareketinin yeniden yapılanmasından bahsediyorsak, bu komünist hareketin de yeniden yapılanması anlamına gelmektedir.

O zaman öyle bir şey yapmalıyız ki, hem bir taraftan sınıfın organik birliğini yaratalım, hem de sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaralım. Bu anlamda uluslararası sınıf hareketinin yaşadığı temel problem olan ve neo-liberal politikaların da her ülkede odaklandığı sınıf kimliği ve bilincinin deformasyonunu aşmak, önümüzdeki en acil görevdir.

Bilinçteki kırılma ve kimlikteki dejenerasyonun yarattığı en önemli problem, sınıfın eylem gücü ve örgütlenme kapasitesinin zayıflamasıdır. Kısaca bugün dönemsel ya da devrevi yükselişlerin dışında, sınıf hareketi eylem gücü ve örgütlenme kapasitesinde zafiyetler yaşıyor. Gözden kaçan şudur; sınıf kimliği ve bilincinde deformasyon varsa, bu sınıfın örgütlenme ve eylem gücüne de yansır. Sınıfın örgütlenme ve eylem kapasitesi zayıflar. Özce bilinç ve kimlik ile eylem ve örgütlenme arasında diyalektik bir sarmal vardır. Sınıf bilincinin gelişmesi, kimliği geliştirir, bilinç ve kimlikteki şekillenme, eylem gücü ve örgütlenme kapasitesine yansır. Ya da sınıfın eylem ve örgütlenme gücünün gelişkinliği bir başka boyutta kimliğin ve bilincin gelişkinliğinin ifadesidir.

Önümüzdeki temel problem sınıf kimliği ve bilincini yeniden inşa etmektir. Bu inşa süreci sınıfın eylem ve örgütlenme kapasitesinin açığa çıkma sürecidir.

İkinci olarak sınıfın yaşadığı konsantre yabancılaşma sürecine ve nesneleştirilme operasyonlarına karşı, sınıfın onurunu savunmak, muktedir olma gücünü açığa çıkarmak ve özgüvenini yeniden inşa etmek gerekir. Bu da ancak sınıfın 24 saatine müdahale edilmesiyle, gündelik hayatın her boyutunun örgütlenmesiyle ve alternatif toplumsal ilişkilerin yaratılabilmesiyle mümkündür.

Bütün bu çabaların asıl amacı kapitalizme karşı sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkarmaktır. Kapitalizmin nesneler yığını haline getirmeye çalıştığı sınıfı bir yıkıcı güce dönüştürmektir. Devrimcileştirmek ve birleşik siyasal gücünü yaratmaktır.

Taban örgütlenmelerinin devreye girdiği nokta da burasıdır. Çünkü taban örgütlenmeleri sınıfın atomize oluşuna, şekilsizliğine ve yaşadığı her düzeydeki deformasyona karşı “sıradan” bir işçinin devrimci potansiyelini açığa çıkarıp, onu kolektifleştirerek yıkıcı bir güç haline dönüştürür. Sınıfın hem öznel, hem nesnel şekillenmesini yaratır. Sınıfın her katmanı ve kesimi içinde kolayca kurulabilmesi, sınıfın kolektif iradesini yansıtması taban örgütlenmelerinin gücüdür.

Sınıflar mücadelesinin tarihi içinde ortaya çıkan taban örgütlenmeleri, sınıfın özörgütlenmesidir ve sınıflar mücadelesinin zenginliğinin ve yaratıcılığının ürünüdür. Son derece esnek yapısı ve kolay kurulabilme özelliği, sınıfın her kesiminin hızla şekillenmesine yol açacaktır.

Taban örgütlenmeleri sendikalı işçiler arasında sendikal bürokrasiye karşı komiteler ya da grev ve toplusözleşme dönemlerinde sınıfın kolektif iradesini yansıtan grev komiteleri ya da toplusözleşme komiteleri biçiminde ortaya çıkabilir. Güvencesiz işçiler arasında sendikalaşma ya da temel hakları geliştirme komitesi biçimi alabilir. Atölyelerde patrona karşı işçilerin kolektif gücünü açığa çıkaran atölye komitesi şeklinde örgütlenebilir. Birçok işyerinde hak alma ve hakları korumak için işyeri komitesi tarzında yapılanabilir. İşsizler içinde ise işsizlerin kolektif gücünü ve taleplerini ortaya çıkaran işsiz komiteleri şeklinde kendini dışa vurabilir.

Taban örgütlenmeleri her şeyden önce sınıfın kimliğini ve bilincini inşa eden yapılardır. Aynı zamanda mücadele örgütleridir.

Taban örgütlenmelerini kısaca açmamız gerekirse:

1- Taban örgütlenmeleri en başta bir mücadele örgütüdür. Mücadele sınıfın gerçek öğretmenidir. Taban örgütlenmeleri sınıfın yeni haklar alması, haklarını koruması ve geliştirmesi için mücadele eder.

2- Taban örgütlenmeleri sınıf bilincini ve kimliğini yeniden inşa eder. Sınıf bu örgütlenmeler aracılığıyla duruşunu, bakışını, düşünüşünü ve mücadele gücünü besler.

3- Taban örgütlenmeleri sınıfın nesnel ve öznel şekillenmesini sağlar.

4- Taban örgütlenmeleri neo-liberal politikaların ve tüketim terörünün etkisiyle işçi sınıfının atomize oluşunu ve kültürel dejenerasyonunu engelleyerek, sınıf kardeşliğini örer. Sınıf kardeşliği sınıfın ontolojisidir. Sınıf kardeşliği sınıfın temel karakteri olan enternasyonali inşa eder. Sınıf taban örgütlenmeleri aracılığıyla enternasyonalizmi içselleştirir.

Bu genel belirlemelerin yanında taban örgütlenmelerinin temel işlevlerini şöyle tanımlayabiliriz:

1. Taban örgütlenmeleri en başta sınıfın birlik ruhunu inşa eder. Bugün sınıfın yaşadığı parçalanmışlık ve katmanlaşma, hatta farklılaşma taban örgütlenmeleri aracılığıyla aşılır. Sınıfın kapitalist sisteme karşı kolektif bir güç ve akıl olarak harekete geçmesinin tek kıstası mücadele birliğini yaratmasından geçer. Sınıfın birliği ancak onun örgütlü bir güç olmasıyla mümkündür. Taban örgütlenmeleri sınıfın bir bütün olarak kavrayan, sektör ayrılığını ve yasal sınırları aşan, sınıfın 24 saatini hedefleyen bir örgütlenme tarzıyla hareket eder. İşyerlerini baz alarak, sınıfın hem yaşam alanlarını, hem boş zamanını örgütlemeyi amaçlar. Bu çalışmaların bütünü özünde sınıfın devrimci ve yıkıcı gücünü açığa çıkarır. Çıkarmayı hedefler. Taban örgütlenmeleri sınıfın yaşadığı ideolojik bombardımanlara karşı hegemonya kurar. Emek ve sermaye çelişkisinin odağı ve bu çelişkinin en yakıcı şekilde hissedildiği yerler olan işyerleri (en küçük atölyeden makro fabrikalara kadar), taban örgütlenmelerinin kurulduğu zeminlerdir. Buradan başlayan faaliyetin boyutları işçinin yaşam alanına (evine, mahallesine, derneğine, sokağına) uzanmalıdır. Ayrıca sınıfın boş zamanı örgütlenmek, alternatif toplumsal ilişkiler yaratmak anlamı taşımaktadır.

2. Taban örgütlenmelerinin en önemli işlevlerinden biri, sıradan bir işçinin yıkıcı ve yaratıcı gücünü açığa çıkarmasıdır. Sınıflar mücadelesi ve eylemin gücü tezgah başında, son derece edilgen, itaatkar bir işçiyi özne haline getirir. Onun ruhundaki isyanı ateşler. İşçiler üretim süreçlerindeki yerlerinden ve sınıfsal antagonizmadan dolayı potansiyel olarak ruhlarında isyan biriktirirler. Eylem ve mücadele sınıfı hem kolektif, hem de tek tek işçiler olarak şekillendirir. Ve ontolojisini yeniden kurar. Sıradan bir işçi kendi otonomisinin ve yıkıcı gücünün farkına varır, emek ve sermaye arasındaki tarafını ve safını daha sarih kavrar. O artık dünkü işçi değildir. Mücadele ve eylem onu yeniden yaratmış, bilinç onu şekillendirmiştir.

3. Taban örgütlenmeleri sınıfın muktedir olma, yapabilme gücünü açığa çıkarır. İşçi sınıfı yapabilme gücünün farkına varmasıyla, muazzam pratikler gerçekleştirir. Kapitalist sistemin temel politikası sınıfı nesneleştirmektir. Böylece sınıf bir yandan itaatkarlaştırılır, öte yandan sistemin yeniden üretilmesinin aracına dönüştürülür. Fakat sınıfın gerçekleştirdiği her pratik onu donandırır, ruhunu besler. Sınıf kendi öz deneyimleriyle özneleşir. Yani yapan, düşünen, müdahale eden bir kimliğe kavuşur. Yapabilme, gerçekleştirebilme gücünün farkına varan bir işçinin önünde hiçbir gücün durması mümkün değildir. Sınıfın muktedir olma gücü, onun devrimci karakterini besler ve açığa çıkarır.

4. Taban örgütlenmeleri sınıfın yaşadığı atomizasyonu aşmasını sağlar. Kapitalist sistem işçi sınıfını atomize ederek, birleşik bir güç olmasını engeller. Sistematik şiddet yanında ideolojik manipülasyonlar ve kültürel operasyonlarla, moral değerleri çökerterek tahakkümünü kurar. Atomize olan sınıf, kendini hiç ve anlamsız hisseder. Yaşadığı çok boyutlu ve çok vektörlü saldırılar karşısında siner, içe kapanır, giderek sinikleşir, rıza gösterir, “küçük adama” dönüşür, karakteri aşınır. Bu sınıfın çürüme sürecidir. Sınıfın bu kombine saldırıyı aşması kendinin hayatı yaratan bir güç olduğunu kavramasıyla mümkündür. İşçi sınıfı hayatı yarattığı gibi; genel grev, halk grevi, genel direniş eylemleriyle hayatı felç edebilir. Sistemi kilitleyebilir. İşçi sınıfı tek başına, bir su damlasına benzer. Aynen onun gibi aparı, tertemiz, zayıf ve güçsüzdür. Sahici bir korku olan işsiz kalmaktan korkar. Sermaye onu sistematik bir atomizasyona tabi tutarak her an kendini tek başına hissetmesini amaçlar. Ve çeşitli aygıtlarla (devletin ideolojik aygıtlarıyla) bu durumu pekiştirir. İşçinin kendini böyle hissetmesi zaten güçsüzlüğünü kabul etmesi ve içselleştirmesidir. Ama sınıfın gerçekleştirdiği kolektif eylemler, genel grevler, genel direnişler yani hayatı durdurma ve kilitlemeler bir sel olma halidir. Ve sel, milyonlarca su damlasının birleşmesinden meydana gelir. Su damlaları, yani işçiler birleşerek atomizasyonu aşar ve bir sel gücüne, yaratıcı yıkıcılığa ulaşır. Sınıfa örgütsüzse bir su damlacığı ve hiçbir şey olmadığı ama örgütlüyse bir sel ve her şey olabileceğini göstermek, anlatmak, kavratmak gerekir. Taban örgütlenmeleri sınıfa kendini anlatan örgütlenmelerdir. Çünkü sınıf kendi öz deneyimlerinden öğrenir ve kavrar.

5. Taban örgütlenmeleri sınıfa şunu gösterir: Onur, ekmekten önemlidir. Onurlu bir işçi zaten her zaman ekmeğini kazanacaktır.

Sermayenin sınıfa yönelik en ciddi saldırılarından biri onu değersizleştirmektir. Değersizleştirme, konsantre bir yabancılaştırma halidir. Sermaye sistematik değersizleştirme taktik ve operasyonlarıyla sınıfın kendini hiç, değersiz, manasız hissetmesine yol açar. Bunu bir yanıyla uyguladığı ekonomik terörle gerçekleştirir. Yani devletin resmi açıklaması olan açlık sınırının altında verdiği ücretle gösterir. Ayrıca iş saatlerinden, mekanın düzenlenmesinden, atmosferine, iç ilişkilere kadar sınıfı duygusal ve ruhsal teröre tabi tutar. Sınıfı bir vidaya, makinenin parçasına, şeye, nesneye çevirir. Yabancılaşma, şeyleşme sürecini sistematik olarak derinleştirir.

Kendini değersiz, manasız ve hiç hisseden bir sınıfın devrimci bir kimliğe bürünmesi ve yıkıcı bir güce dönüşmesi mümkün değildir. Sermaye bunu bildiğinden son derece soğukkanlı bir şekilde, tam bir toplum mühendisliği pratiğiyle sınıfı etkisiz bir güce, itaatkar bir yığına dönüştürür. Rıza üretme mekanizmalarıyla yani okul, kışla, fabrika, hapishanelerle ve medya aracılığıyla sınıfı hem ruhsal, hem bedensel, hem de irade olarak esir alır. Felç eder, tabi kılar, itaatkarlaştırır. Bundan dolayı sınıfın değersizleştirilmesine yönelik her adım ve her operasyonun boşa çıkarılması yaşamsal önemdedir. Sınıfın onuru her şeyin üzerinde tutulmalıdır. Kısacası onur mücadelesi ekmek mücadelesinden çok önce gelmelidir. Sınıfın onurunun korunması, sınıf mücadelesinin ana eksenlerinden biri ve en önemlisi olmalıdır.

Taban örgütlenmeleri en başta sınıfa güç, moral ve onur aşılar. Onur mücadelesi sınıfın şekillenmesinin yapıtaşıdır. Başlangıçtır. Her şeyin ilk adımıdır.

6. Taban örgütlenmeleri sınıf bilincini ve kimliğini besler, şekillendirir ve oturtur.

Sermaye hem sistematik şiddet politikaları, hem de neo-liberal politikaların yıkıcı etkileriyle işçi sınıfının kimliğinde ve bilincinde önemli deformasyonlar yarattı. Bilinç ve kimlikteki deformasyon sınıfı etkisizleştirdi, kötürümleştirdi. Sınıf böylece üst kimliğiyle düşünemez ve hareket edemez oldu. Etnik, dini, mezhebi, geleneksel tabiiyetleriyle ya da kimlikleriyle hareket etmeye başladı. Bu bir anlamda savunma, ayakta kalma çabasıydı. Ama aynı zamanda burjuva siyasi güçlerin sınıfı bu temellerden yönlendirdiği ve sisteme entegre ettiği kanallardı. Sınıfın bölündüğü, parçalandığı ve manipüle edildiği alanlardı. Bugün sistem bu konuda son derece başarılı olmuştur.

Yapılması gereken sınıfın üst kimliğini, işçi olma kimliğini inşa etmektir. Çabalarımızın bütünü buna hizmet etmelidir. İşçi olma kimliğinin oluşması sınıfın şekillenmesinin başlangıcıdır. Üst kimliğin oluşması iki antagonist sınıfın saflarının net bir şekilde belirlenmesi anlamına gelir. Çünkü sınıfsal antagonizma içinde tarafın belirsizliği bertaraf olmak demektir.   

Taban örgütlenmeleri sınıfın bugün yaşadığı temel problem olan bilinç ve kimliğin deformasyonunun aşılmasını sağlar. Üst kimliği inşa eder, besler ve geliştirir. Sınıf bu noktaya ulaşmasıyla mücadele gücünü ve örgütlenme kapasitesini artırır. Kimlik gelişmemiş, bilinç oturmamışsa zaten sınıfın eylem gücü ve örgütlenme kapasitesi zayıftır. Eğer bilinç ve kimlik gelişmişse bu bir anlamda eylem gücü ve örgütlenme kapasitesinin gelişmesi demektir. Bu diyalektik bir sarmaldır. Taban örgütlenmeleri bu diyalektik bağı gören ve faaliyetlerini bunun üzerinden sürdüren, sınıfın tarihsel pratikleridir.

Taban örgütlenmeleri bu özellikleriyle sınıfın yeniden yapılanmasının yapıtaşıdır.

Bugünün temel sorunu sınıfın bütün katmanlarının organik birliğini sağlayacak sınıfın yıkıcı ve devrimci gücünü açığa çıkaracak bir örgütlülüğü yaratmaktır. Klasik sendikal örgütlenme formu sınıfın yaşadığı parçalanmışlığa cevap vermekten öte parçalanmışlığı artıran, statükoyu koruyan bir niteliğe sahiptir.

Yapılması gereken sınıfı (ülke ölçeğinde) emek odağı etrafında örgütlemektir. Emek odağı, sınıfın farklı katmanlarının birleştiği, hukuki mevzuatları aşan, salt toplusözleşme hakkına sahip olanlar değil, sınıfın her kesimini kendi özgün sorunları etrafında örgütleyen, güncel mücadeleyle genel mücadele arasında diyalektik bağ kuran bir yapıdır. Sendikalı, sendikasız, güvencesiz, sokak işçisi, marjinal sektörde çalışan entelektüel işçi ve işsizlerin mücadelesini ortaklaştıran, aynı mecrada toplayan bir örgütlenmedir. Sınıfın tüm katmanlarını tek bir yumruğa dönüştüren, kolektif bir güç haline getiren bir yapıdır.

Taban örgütlenmelerinin devreye girdiği nokta da burasıdır. Taban örgütlenmeleri sınıfın her kesimini, kendi özgün sorunlarından hareketle örgütleyen ve emek odağının yaratılmasının zeminini ören bir içeriğe sahiptir. Sorun sınıfın her kesiminin öznel ve nesnel şekillenmesidir. Emek odağıyla taban örgütlenmeleri arasında bir iç içe geçmişlik, birbirini tamamlayan ve birbirini üreten bir içerik vardır. En küçük atölyeden makro fabrikaya, sokakta çalışandan evde çalışana, işsizlere kadar her alanda kolayca kurulabilen taban örgütlenmeleri sınıfa şunu gösterir: “Örgütlüysen her şeysin, örgütsüzsen hiçbir şey”.

Emek odağı hiçbir sektör ve kesim gözetmeden, yasal mevzuatları aşan, fiili örgütlenme ve mücadeleyi hayata geçiren bir içerikte hareket eder. Çekirdek işgücünü, son derece katmanlı bir yapıya sahip çevre işgücünü, işsizleri kendi etrafında örgütler, koordine ve mobilize eder ve yıkıcı gücünü açığa çıkarır. Ancak böylesi bir odak, sınıfın 24 saatini kapsayan, sınıfın çalışma alanını, yaşam alanını ve boş zamanını hedefleyen bir örgütlenmeyi yaratabilir. Bu örgütlenmeye total örgütlenme adını da verebiliriz. İşyerlerini esas alan bu örgütlenme, yaşam alanı ve boş zaman arasındaki bütünlüğü kurar. İngiliz işçi sınıfı tarihi üzerine yaptığı çalışmalardan tanıdığımız E. P. Thompson’un dediği gibi “her imalathane (işyeri) siyasal başkaldırının potansiyel bir merkezidir” ya da emekle sermaye arasındaki antagonizmanın odağıdır.

Kapitalizmin gündelik hayatı bütünüyle kuşatmasını ve ideolojik hegemonyasını kırmak, karşı hegemonyanın kurulması ve alternatif toplumsal ilişkilerin yaratılmasıyla mümkündür. Bundan dolayı örgütlenme çalışma alanı esaslı yürütülerek, yaşam alanına ve boş zamana yönelmelidir. Sınıfın 7 günü ve 24 saati ya da 7/24 taktiği temel örgütlenme yöntemi olarak devreye sokulmalıdır.

Taban örgütlenmeleri esnekliği, kolay kurulabilme özelliği, hızla nüfuz edebilme kabiliyeti ve sınıfın tüm kesimlerini kavrayabilme niteliğiyle bu çalışmalar realize edilebilir. Bir yapıtaşı işlevi görerek, emek odağının yaratılmasını sağlayabilir.

Sınıfın öncüsü komünist parti ideolojik-politik önderliğiyle bu sürecin bütününün rotasını belirler. Sürece yön verir, yönlendirir. Sınıfın yeniden yapılanması bir anlamda öncünün de yeniden yapılanmasıdır. Öncü bu yeniden yapılanma sürecinde sınıfın yıkıcı ve devrimci gücünü açığa çıkarandır.

Gelecek işçi sınıfınındır. Gelecek komünizmdir.  

(Bu yazı aynı başlık altında 18-20 Haziran 2008’de Hong Kong’da yapılan ILPS’nin 3. Kongre’sine tebliğ olarak sunulmuştur…)