18 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Çatışmanın seyri içinde çökmekte olan hayaller
   DTP 2. Olağan Kongre’ye hazırlanıyor…
“Ergenekon iddianamesi” devletin katliamlarını ve kirli faaliyetlerini sahiplendi…
Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

İşçileri ölüme mahkum edenler tedbir alamaz...

Küçükçekmece Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü işyeri temsilcisiyle TİS süreci üzerine görüştük...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi
  OSB-İMES İşçileri Derneği
3. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
  Canovate’nin “mazlum” patronu!
  Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!
  Füze kalkanı inşa etmek savaş hazırlığıdır!
  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3
Volkan Yaraşır
  Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ne doğru...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çatışmanın seyri içinde
çökmekte olan hayaller

Ergenekon iddianamesine ilişkin ilk resmi bilgilendirme ile buna paralel olarak AKP destekçisi besleme basına gayri resmi olarak sızdırılanlar, soruşturmanın mahiyetini ve sınırlarını olduğu kadar işlevini de tüm açıklığı ile bir kez daha ortaya koymuştur. Dinci basında aylardır pompalanan ve solun bir kesiminde bile liberal hayalleri besleyen iddiaların aksine, bu soruşturma devletin kirli işlerini ve darbeci geleneğini değil fakat yalnızca AKP hükümetine karşı belli girişimleri ve bunu da yalnızca belirli sınırlar içinde hedeflemektedir. “Terör örgütü” iddiası çerçevesinde davanın asıl eksenini oluşturacak gibi görünen Danıştay saldırısı provokasyonu ile Cumhuriyet gazetesi bombalamalarının en önemli iddialar olarak öne çıkması bunu göstermektedir.

Davanın halihazırdaki sınırlarını burjuva gericiliğinin iki kanadı arasındaki çatışmanın bugünkü seyri belirlemektedir. Muhtemel yeni sınırlarını ise kapatma davasının akıbeti belirleyecektir. Başsavcı iddianamede “darbe günlükleri”ne yer verilmediğini net sözlerle ifade etmiş, fakat tutuklanmış bulunan iki eski orgenerale ilişkin olarak daha sonra bir ek iddianame hazırlanacağını da buna eklemiştir. İşin püf noktası da işte buradadır. Böylece AKP, kapatılma ihtimaline karşı darbe soruşturması tehdidini elinde tutmuş olmaktadır. Parti kapatılmazsa eğer, Ergenekon davası büyük ihtimalle bu sınırlar içinde kalacak, Veli Küçük odaklı çetenin AKP’ye karşı giriştiği bazı kirli işleri ele almakla yetinecektir. Kapatılma durumunda ise ek iddianame yoluyla darbe günlüklerinin ve iddiasının gündeme gelmesi büyük ihtimaldir. Eski Genelkurmay başkanı Hilmi Özkök’ün Abdullah Gül’ü makamında ziyaret etmesi, bundan onur duyduğunu özenle vurgulaması ve darbe günlüklerine ilişkin muhtemel bir soruşturma durumunda tanıklık yapabileceğini açıklaması, bu çerçevede dinci partinin elinde tuttuğu tehdit kozunu güçlendirmiştir.

Burjuva gericiliğinin iki kanadı arasındaki çatışmanın halihazırdaki tablosu budur. Dinci gericilik cephesi iki eski önemli orgenerali tutuklayarak en etkili çıkışını yapmış, böylece elindeki potansiyel kozu somutlamış, fakat darbe iddialarını şu aşamada soruşturma dışı tutarak karşı gelişmeleri beklemeye koyulmuştur. Artık dikkatler Ergenekon soruşturmasından kapatma davasına kaymıştır ve bundan sonrasını bu davanın akıbeti belirleyecektir.

Son haftalarda olup bitenlerin en hayırlı yanı, sol safları da etkileyen burjuva hayallerin peşpeşe çökmesi olmaktadır. Bu gerici hayallerin bir yanında düzen ordusu, öte yanında AKP durmakta; bu gericilik odaklarından ilki olmayan bağımsızlık ve laikliğin güvencesi olmak, ikincisi ise askeri vesayet rejimine son vermek ve demokrasiyi geliştirmek misyonu ile onurlandırılmaktadır. Oysa iki kanat arasındaki çatışmanın seyri artık en kör gözlerin bile görebileceği bir açıklıkta bu hayallerin temelsizliğini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Ergenekon operasyonunun 6. dalgasının ulusalcı kanadın en önemli iki emekli generalini kapsaması ve bunun da ordunun bugünkü komuta kademesinin gizli onayı ile gerçekleştiğinden kimsenin kuşku duymaması, düzen ordusuna ilişkin burjuva hayallere öldürücü bir darbe oldu. Ergenekon operasyonu ile etkili bir moral darbe yiyen ve perişan duruma düşen “ulusalcı” cephe tarafından körüklenen bu hayallerin esası, düzen ordusunun ABD karşısında milli bağımsızlığın ve dinsel gericilik karşısında laikliğin temsilcisi ve güvencesi olduğu idi. ‘90’lı yılların ortalarına doğru Perinçekçi parti tarafından özel bir çabayla körüklenen bu gerici safsata, özellikle 28 Şubat’tan sonra solun ve toplumsal muhalefetin bir kesimini de etkisi altına aldı. Kürt sorunu konusundaki yapısal zayıflık ve içinde bulunduğu kısır döngüyü kıramayan sınıf ve kitle hareketine karşı güçlenen inançsızlık, orduya ilişkin bu burjuva hayallerin solun bir kesiminde de etki alanı bulmasını kolaylaştırdı. Oysa bilimin genel gerçekleri bir yana, Türkiye’nin yakın tarihinin somut gerçekleri de bu türden gerici burjuva hayallerin her türden dayanaktan yoksun olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koymakta idi.

Bilindiği gibi benzer hayaller çok daha açık ve yaygın biçimde ‘60’lı yıllarda da Türkiye solunun geniş kesimlerini etkisi altına almıştı. O dönemin ulusalcı güçleri de bu hayalleri üstelik bugünkünden daha inandırıcı bir biçimde körüklüyor, dönemin sol eğilimli askeri darbelere de sahne olan uluslararası atmosferi ile kemalizmle bulaşık sol düşüncesi bu çabanın etki bulmasını alabildiğine kolaylaştırıyordu. Bu ham hayallerin çok geçmeden acı bir hayal kırıklığı ile yıkıldığını biliyoruz. Düzen ordusu Amerikancı bir faşist darbe ile sol hareketi ve toplumsal muhalefeti acımasızca ezmiş, Türkiye’nin Amerikancı düzeninin baş koruyucusu ve kollayıcısı olduğunu, kendisi hakkında hayaller besleyenler de dahil herkese bütün açıklığıyla göstermişti.

Yine de o dönemde bu hayallerin taşınabilmesinin belli bir mantığı vardı. Az önce işaret etmiş bulunduklarımıza, başka şeyler yanında, 27 Mayıs’ın çarpık anısı ile dönemin güçlü toplumsal mücadelesinin ordu saflarındaki yankısı da eklenebilir. Oysa o günden bugüne, özellikle de iki askeri faşist darbe sürecinde, dolayısıyla bizzat düzen ordusu eliyle, Amerikancı sermaye düzeni her açıdan pekiştirildi. Düzen ordusu kurulu düzenin en büyük güvencesi olduğunu olaylarla kanıtladı. Ve o bunu, o günden bugüne Türkiye’nin tüm ilerici-devrimci dinamiklerini döne döne ezerek yaptı. Bugün de sınıf ve kitle hareketinin önünü kesen tüm kurumsal ve yasal düzenlemelerin baş savunucusu odur, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini her türlü kirli yöntemi kullanarak kanla boğmaya çalışan da odur. Bugünün Türkiye’sinde hala siyasal özgürlük yoksa, emekçi kitleler savunmasız halde dinsel gericiliğin ağır bir kuşatması altında ise, ülke toprakları emperyalist saldırı ve savaşlar için çiftlik rahatlığında bir üs alanı ise, birbirini izleyen faşist askeri darbeler ve kurumlaştırılan terör rejimiyle cılız ve güçsüz düşürülmüş ilerici-devrimci dinamiklere hala da nefes aldırılmıyorsa, tüm bunların en dolaysız sorumlusu bizzat düzen ordusunun kendisidir. Böyle bir orduya kalkıp hala bir takım ilerici misyonlar atfetmek iflah olmaz bir hayalciliktir ve tüm ham hayaller gibi yıkılmaya mahkumdur. Nitekim yıkılmaktadır da. Ergenekon operasyonunun her yeni dalgası bu gerici hayallere de vurulmuş bir darbe olmaktadır.

Ergenekon iddianamesinin giderek belirginleşen çerçevesi ise, tersinden AKP hakkında taşınan gerici hayallerin dayanaksızlığını ortaya koymaktadır. AKP bir dinsel gericilik odağıdır, herşey bir yana, demokratikleşme misyonu onun bu gerici burjuva doğasına temelden aykırıdır. Dinsel gericiliğin Türkiye’nin büyük sosyal kaynaşmalara sahne olan yakın geçmişinde oynadığı uğursuz rol ancak ordununki ile kıyaslanabilir. Düzen ordusunun çıplak zorla, ezerek ve boğarak yaptığını, öteki koldan dinsel gericilik uyuşturarak, dahası ilerici aydınlanmanın karşısına gerektiğinde çıplak zorla da çıkarak yaptı. Türkeş’in faşist komandoları henüz ortada yokken, Fetullah Gülenler Komünizmle Mücadele Dernekleri üzerinden aynı misyon çerçevesinde sahnede yerlerini almışlardı bile.

Dinsel gericilik, burjuva düzeninin, Türkiye’nin ‘60’lı yıllarda başgösteren sosyal hareketliliği sürecinde, sola ve sosyal uyanışa karşı kullandığı öteki temel silahıdır ve bu belli bakımlardan, özellikle de belli dönemlerde, ordudan bile daha etkili bir silahtır.

Bu gericilik akımı 12 Eylül’ün düzlediği siyasal zeminde, yarattığı özel sosyal-kültürel atmosfer içinde ve bizzat generallerin sunduğu özel olanaklarla alabildiğine gelişip palazlandı. Bu gelişime, dayandığı özel sosyal katmanların ekonomik-mali palazlanması eşlik etti ve onu bugün Türkiye’nin en etkili siyasal gücü haline getirdi. Bugün bir bütün olarak burjuvazinin elinde sola, emekçilere ve Kürt halkına karşı en güçlü silah durumundadır. Bu konumu ve misyonu ile o, demokratikleşmenin taşıyıcısı olmak bir yana, bunu gerçekleştirebilecek gerçek sosyal-siyasal dinamikleri bizzat boğmaktadır. Bir yandan dinle uyuşturarak, öte yandan çıplak zorla ezerek... Düzen bekçisi generallerin onun bu misyonu ile hiçbir sorunları yoktur. Tıpkı tersinden onun da generallerin düzen bekçiliği misyonu ile bir sorununun olmaması gibi. Onlar sola, emekçilere, Kürt halkına ve bölge halklarına karşı emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin hizmetindedirler ve aynı saftadırlar.

Tüm sorun aralarındaki iç iktidar mücadelesinden çıkmaktadır. Dinsel gericilik odağı olarak AKP bu mücadelede üstünlük sağlamak için ordunun zayıf yanlarını istismar edebilmekte, son olaylar üzerinden görüldüğü gibi, durum gerektirdiğinde ona en zayıf yanından dokunabilmektedir. Fakat bunun demokratikleşme ile, kontrgerillanın tasfiyesi ile, darbeci geleneğin sorgulanması ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Ergenekon operasyonunun iddianame ile açığa çıkan sınırları bunu tüm açıklığı ile ayrıca göstermekte, böylece Amerikancı ve AB’ci liberal düzen aydınları tarafından körüklenen gerici hayallere de darbe vurmaktadır.

Düzen ordusu ve dinsel gericilik, yalnızca yakın tarih içinde değil halen de Türkiye’nin ilerici gelişimi ve devrimci geleceği önünde aşılması gereken iki temel engel olarak durmaktadırlar. Bunlardan birinden biri hakkında taşınabilecek en küçük bir hayal, sol ve devrimcilik adına büyük bir gafletin ifadesi olabilir ancak.

Kızıl Bayrak