18 Temmuz 2008 Sayı: SİKB 2008/29

  Kızıl Bayrak'tan
  Çatışmanın seyri içinde çökmekte olan hayaller
   DTP 2. Olağan Kongre’ye hazırlanıyor…
“Ergenekon iddianamesi” devletin katliamlarını ve kirli faaliyetlerini sahiplendi…
Şekerde özelleştirme saldırısı tamamlanıyor

İşçileri ölüme mahkum edenler tedbir alamaz...

Küçükçekmece Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü işyeri temsilcisiyle TİS süreci üzerine görüştük...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Saldırılara karşı birleşik mücadeleyi güçlendirmek için sınıf dayanışmasının önemi
  OSB-İMES İşçileri Derneği
3. Olağan Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
  Canovate’nin “mazlum” patronu!
  Halklara karşı yeni cephe açmaya hazırlanan emperyalist-siyonist güçlere karşı direniş!
  Füze kalkanı inşa etmek savaş hazırlığıdır!
  Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? / 3
Volkan Yaraşır
  Mamak 5. Kültür Sanat Festivali’ne doğru...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Canovate’nin “mazlum” patronu!

İnternet ortamında 11/10/2007 tarihinde Firmamız aleyhine ‘Canovate’de İş Cinayeti’ başlığı altında bir yazınız yayınlanmıştır.

Firmamız açısından oldukça fazla itibar kaybı yaratan bu yazı halen sitede yayınlanmaktadır.

Bizler çok zor şartlar altında ayakta durmaya çalışan ve yaklaşık 175 işçi çalıştıran bir firmayız. İçinde bulunduğumuz dönemde üretim yapıp mal satmanın zorluklarını biliyor olmanız gerekir.

Zarar eden bir firma olarak yurt dışı fuarlara katılıp kendimizi pazara tanıtmaya çalışırken böyle bir olayla karşılaşmak bizleri çok zor durumda bırakmıştır.

Bizlerin kimseyi sömürmediğini, kimsenin canına kastetmemizin mümkün olmadığını sizlere her zaman ispatlamaya hazırız. Bu amaçla sizleri şirketimize davet etmek istiyoruz. Ortada gerçekten bir iletişim eksikliği veya yanlışlığı vardır.

Sizlerden ricamız bu yayının bir an önce kaldırılması ve bizlerle bizzat görüşmeniz ve varsa problemlerimiz beraber çözmemizdir.

Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederiz.”

Bu metin 17 Haziran ‘08 tarihinde info@canovate.com adresinden Kızıl Bayrak gazetesine mail olarak ulaştı. Metinden de anlaşılacağı üzere, bir kez daha asalak patronlardan biri sayfalarımızda kendisine ilişkin gerçeklerin su yüzüne çıkmasından rahatsız olmuştu ve bu gerçeklerin sayfalarımızdan çıkartılmasını talep ediyordu.

İfade etmek gerekir ki, ilk kez karşımızda böyle “mazlum” bir patron görüyoruz. Biz Canovate patronunun da diğer asalaklar gibi gerçek sınıf kimliğiyle tüm kinini kusmasını beklerdik. Zira onu sadece burjuvaziye ilişkin genel yargılarımız değil, fabrikasında gerçekleştirdiği uygulamalar üzerinden de çok yakından tanıyoruz.

Canovate ismini 2002 yılında alan bu şirket daha öncesinde Ümraniye’de Komsa adı ile faaliyet yürütüyordu. Bu isim değişikliğinin nedeni ise 2000 yılında Komsa işçilerinin DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenmesi idi. Sendikanın yetkiyi almasının ardından toplusözleşme döneminde ve yaşanan grevde, o günkü adıyla Komsa, bugünkü adıyla Canovate’nin patronu olan Can Gür, sendikal örgütlenmeyi dağıtabilmek için her türlü kirli yöntemi uygulamıştı. Satılık sendikaları aracı olarak kullanan Komsa (Canovate) önce sendikanın yetkisine itiraz ettirmiş, üç yıl süren davayı kaybetmesinin ardından ise baskılar, tehditler, rüşvetler birbirini izlemişti. Ne yazık ki Canovate A.Ş.’nin Can Bey’i o dönem emeline ulaşmayı başarmış ve sendikal örgütlülük tasfiye olmuştu. Bu olayın hemen ardından şirket isim değiştirdi ve Alemdağ’da bulunan bugünkü adresine taşındı.

2000 yılındaki bu deneyimden önemli dersler çıkaran Canovate patronu sömürüsünü tüm hızıyla sürdürürken, yeni örgütlenme girişimlerinin önünü kesmek için de bir dizi önlem aldı. Daha Komsa döneminde yasal prosedüre aykırı bir şekilde fabrikaya taşeron işletmeler sokuldu. Yanyana çalışan işçiler, her biri Can Gür’ün akrabalarına ait olan bu şirketlerde ayrı ayrı çalışıyor gösterildi. Bölümler birbirinden yalıtılarak işçilerin birbiri ile temas kurmasının önüne geçilmeye çalışıldı.

Sadece örgütlenmeyi zorlaştırmak için değil, kârını katlamak için de bir dizi dolap çevirdi “sayın” Gür. Mesela işçilerin sigortaları aldıkları gerçek ücret üzerinden değil asgari ücret üzerinden yatırıldı. Olur da biri şikâyet ederse diye ücretler işçilerin hesaplarına iki parça halinde yatırıldı. Önce asgari ücret yatırıldı. Sonra ise bu “hayırsever” patron tarafından her ay ek ödemeler yapıldı.

Bu “hayırseverlik”, “zarar eden” ve “çok zor şartlar altında üretim yapan bir firma” olmalarına rağmendi!

Tabii ki gerçek böyle değil. Aylık 800 bin YTL ciro yapmayınca “zarar ediyoruz!” diye bağıran Can Gür de tüm “sınıf kardeşleri” gibi asalak bir patron. Öyle ki, “zarar eden” bu şirket şu günlerde işlerin yoğun olduğu gerekçesi ile işçilerin senelik izinlerinin sadece bir haftasını kullanmalarına izin veriyor. Yani gerçekte Can Gür, yıllardır ortakları ve uşakları ile birlikte işçilerin sırtından servetine servet katıyor.

Sadece işçilerini sömürmekle kalmıyor, canlarına da açıkça kastediyor. İşte bu yazıya vesile olan “Canovate’de iş cinayeti başlıklı” haber de bu durumun en görünen yüzü.

Bu habere konu olan “kaza” 9 Ekim 2007 tarihinde yaşandı. Muhsin Yılmaz belediye tarafından yeterli önlemlerin alınmadığı gerekçesiyle daha önce üç defa mühürlenen, ancak kaçak bir şekilde mühürün söküldüğü arıtma bölümünde çalışıyordu. Bu bölümde hiçbir koruyucu önlem olmadan çalıştırılan Muhsin, 9 Ekim 2007’de saat 16:00 sıralarında, atıkların biriktiği çukurun kapağını açtığı sırada gazdan etkilenerek baygınlık geçirdi. Cesedi ise ancak saat 17:30’da iş çıkışı bölüme gelen işçiler tarafından bulundu.

O zaman da söyledik bugün de söylüyoruz; bu, gözünü para hırsı bürümüş Canovate patronunun işlediği bir cinayet idi. Öyle ki, cinayetini örtbas etmek isteyen bir katil gibi Muhsin’in cesedinin yanına sonradan bir maske bile koydular, bir işçiye de bu yönde ifade verdirdiler. Bu olayın ardından kısa bir ara verilse de, hem bu bölümde hem de aynı gerekçelerle mühürlenen kaplama bölümünde yine gerekli önlemler alınmadan işçiler çalıştırılmaya devam etti ve halen de ediyor. Yani Canovate patronu cinayete açıkça teşebbüs etmeye devam ediyor.

Aslında bu kadarı bile bu kuzu postuna bürünmüş kurdun gerçek yüzünü açığa çıkarmaya yeter de artar bile. Ama biz yine de devam edelim.

2007 yılının sonlarında, tam da Muhsin’in ölümünün bir süre öncesinde bizlerin de desteği ile Canovate’de bir grup öncü işçi sendikal örgütlenme çalışması başlatmıştı. Bu çalışma bir süre sonra, önce yalaka işçilerin, sonra da idari kadronun ve patronun kulağına gitti. “Kimseyi sömürmeyen, kimsenin canına kast etmeyen” bu beyefendiler, bu haberin yayılmasının ardından çalışmayı yürüttüğünü tahmin ettikleri işçileri defalarca sorguya çektiler. Hatta bu sorguları doğrudan fabrikanın Genel Müdürü İsmail Şirin gerçekleştirdi. İsmail Şirin’in iddiasına göre Can Gür, “Buraya sendika girerse şirketi kapatacağını, zaten şirketten bir şey beklemediğini, sadece işçilerin ekmek yemesi için açık tuttuğunu” bile söylemişti.

Daha sendikanın bile haberi olmadığı bir sırada, örgütlenme çalışmasını sendikadaki “dostlarından” öğrendiklerini, 2000 yılında da sendikacılara para yedirip örgütlülüğü dağıttıklarını iddia ettiler. Bir kez daha karalamalar, baskılar, tehditler, demagojiler birbirini izledi. Öncü işçilerdeki kararlılık kırılamayınca, tek kurtuluş yolu, tespit edilebilen öncü işçilerin işten çıkarılması oldu. Ama bu işi yaparken bile itibarlarına leke gelmemesi gerekiyordu. İşçilerin açtığı davalarla adını lekeletmek istemeyen Canovate A.Ş., attığı işçilere hemen vermesi gereken tazminatlarını bile bir ay sonra verdi. Çünkü yasalarda atıldıktan bir ay sonra işçinin hakkını aramak için işe iade davası açma şansı kalmıyordu.

İşte tüm bunlar Can Gür’ün, İsmail Şirin’in ve tabii ki Canovate A.Ş.’nin gerçek kimliğini ortaya sermektedir. Bugüne kadar hiçbir patronun kendini aklamaya çalışan söylemlerine, mazlum rollerine prim vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Hele Canovate gibi çok yakından tanıdığımız bir sömürü cehenneminin hiçbir şansı bulunmuyor. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da fabrikalarda sömürüye başkaldıran işçilerin yanında olmaya, onlarla birlikte mücadele etmeye, sorunlarını ve mücadelelerini sayfalarımıza taşımaya devam edeceğiz.

Asalak sermaye sınıfına hakettiği gerçek cevabı işçi sınıfı er geç verecektir. Canovate işçilerinin örgütlenme mücadelelerini kazanımla sonuçlandırmaları ise, bir haber yazısı karşısında dahi bu kadar “mazlum”laşan Canovate patronunun suratında patlayan asıl tokat olacaktır.

Ümraniye BDSP



Eski bir Canovate işçisi anlatıyor…

Yazdıkları yazıda itibar kaybı yaşadıkları söylemişler. Bunu derken ölen arkadaşımızı, sendikal faaliyetten dolayı işten çıkarılan işçileri hiç düşünmüşler mi? Neden ve nasıl çıkarıldıklarını?

Muhsin arkadaşımızın maskesiz çalıştırıldığını, maskenin daha sonra yanına konulduğunu orada kimse söylemedi. Arkadaş öldüğünde arıtma kuyusunun kapağı açıktı. Gece üç tane kaynak işçisi çalıştırıp kuyuya kapak yaptırdılar ve sonrasında hiçbir şey yokmuş gibi gösterdiler.

Firmada arıtma tesisi vardı, mühürlüydü. Mühür sökülüp kullanılıyordu. Yeraltı sularını arıtıyorlardı. Bunlara sülfirik asit katıyorlardı. Muhsin sülfirik asit katarken, kuyunun ağzı açık olduğu ve maskesiz çalıştığı için çıkan gazdan zehirlendi. 15 dakika boyunca arkadaşı aradılar. Daha sonra kameradan arıtma bölümüne gittiğini görmüşler. Oraya gittiklerinde yoğun bir kokuyla karşılaşmışlar. Muhsin tankların arasına yığıldığı için geç fark etmişler. Olayın yaşandığı gün Muhsin’in öldüğünü bizlerden gizlediler. Bizler ertesi gün işbaşı yaparken öğrendik. “Bir şey yok, siz işinize devam edin” dediler. Bizler de tepki göstererek o gün çalışmadık ve cenazeye katıldık.

Hiç kimsenin canına kastetmediklerini söylüyorlar ama hala arıtma ve kaplama bölümleri mühürlü olmasına rağmen mühürler sökülüp çalışılıyor. Fabrikanın içinde içme suyu dahi bulunmuyor.

Zararda olduğu da yalan. Firma içerisinde görüştüğümüz arkadaşlar var. İzinlerin sadece bir haftasını kullandırıyorlar. Çünkü çok yoğun bir iş talebi varmış. Talepleri karşılayamıyor, eleman sıkıntısı yaşıyorlarmış.

Sömürülmeyen insan var mı? Ben çıkartıldığımda 650 YTL ücret alıyordum. Sigortam asgari ücret üzerinden yatırıyor, farkı elden veriyorlardı. Bu sömürü değilse nedir?


KESK eylemlerinden...

İstanbul: “Sefalete teslim olmayacağız!”

KESK İstanbul Şubeler Plaftormu, 15 Temmuz günü Taksim Gezi Parkında, AKP hükümetinin sefalet zammını protesto etmek için bordro yakma eylemi yaptı.

“KESK Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu / İstanbul Şubeler Platformu” pankartının açıldığı eylemde okunan basın açıklamasında, AKP Hükümeti’nin kamu emekçilerine yılın ikinci altı ayı için enflasyon farkı dahil yüzde 3.9’luk zammı uygun gördüğü, bu oranın en düşük derecedeki kamu emekçisinin bodrosuna 30 YTL olarak yansıdığı belirtildi. 2008 yılı başından beri yüzde 25-48 arasında fiyat artışı olduğu, TÜİK’in açıkladığı yüzde 6’lık enflasyon üzerinden ücret zammı yapmanın kamu emekçileriyle dalga geçmek anlamına geldiği ifade edildi.

“Toplusözleşme hakkımız grev silahımız!”, “Hükümet zammı al başına çal!”, “Sefalete teslim olmayacağız!”, “İMF değil emekçiler yönetsin!”, “Savaşa değil emekçiye bütçe!”, “Sadaka değil toplu sözleşme!” sloganlarının atıldığı eylem, bordroların yakılmasıyla sona erdi.

Eylemin ardından Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu’nun yaptığı eyleme destek verildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

İzmir: “Sadaka değil toplusözleşme!”

KESK İzmir Şubeler Platformu 15 Temmuz günü İzmir Büyükşehir Belediyesi önünde, kamu emekçilerine yapılan yüzde 3.9’luk zam artışını protesto etti. Emekçiler eylemde maaş bordrolarını yaktılar.

BES önünde toplanan kamu emekçileri sloganlarla belediye önüne yürüdüler. Belediye önünde yapılan basın açıklamasında, yıl içerisinde ayçiçek yağına yüzde 48, elektriğe yüzde 44, bakliyat ürünlerine yüzde 42, ekmeğe yüzde 26 zam yapıldığı ifade edildi. Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanın temel tüketim maddelerine bu oranda zam yapılırken, TÜİK’in açıkladığı yüzde 6’lık enflasyon artışı üzerinden zam yapan hükümetin kamu emekçileriyle dalga geçtiği söylendi.

Eylemde Tüm-Bel Sen Genel Başkanı Vicdan Baykara da İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde tıkanan toplusözleşme süreci ile ilgili bir konuşma gerçekleştirdi.

“İMF defol, bu memleket bizim!”, “Sadaka değil toplusözleşme!”, “Toplusözleşme hakkımız, grev silahımız!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Genel grev-genel direniş!” sloganlarının atıldığı eyleme 200 emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir


 

GOP İşçi Platformu’ndan kampanya...

“Sigortasız, iş güvencesiz, düşük ücretle çalışmaya ve geleceksizliğe seyirci kalmayacağız!”

GOP İşçi Platformu “Sigortasız, iş güvencesiz, düşük ücretle çalışmaya ve geleceksizliğe seyirci kalmayacağız!” başlığı altında bir kampanya başlatmış bulunuyor.

Tekstil ve metal işkolunda yaşanan sorunlar ile zamların yoğun olarak işleneceği kampanya metal işçilerine yönelik anketle başladı. Elmabahçesi metal işçileriyle anket çalışması gerçekleştiren Platform üyeleri, işçilerle sektörün sorunlarına ilişkin çözüm önerilerini tartışıyorlar. Çalışma metal TİS’lerini de işleyen farklı araçların kullanılmasıyla devam edecek.

Tekstil sektöründe ise kot taşlama işçileri çalışmanın ağırlık merkezini oluşturacak. Başta iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadığı için silikosis hastalığına yakalanan kot taşlama işçileri olmak üzere tüm işçiler sorunlara karşı seyirci kalmamaya çağrılacak.

Çalışmanın diğer bir ayağını ise zamlar ve ulaşım sorunu oluşturuyor. İETT zamlarının geri çekilmesini, emekçi semtlerinden sanayi havzalarına ve şehir merkezlerine giden araçların yenilenmesini, araç sefer sayılarının artırılmasını isteyen dilekçe hazırlanarak imzaya açıldı. İşçilerin sabah işe giderken yoğun olarak kullandığı duraklarda ulaşım sorunu üzerine işçilerle yapılan sohbetlerin ardından imza toplanıyor. İmza veren işçilere GOP İşçi Platformu’nun bildirisi veriliyor.

10 Temmuz sabahı başlanan imza çalışmasına 12 Temmuz günü Gazi Mahallesi’nde iki ayrı noktada stand açılarak devam edildi. Emekçilerin yoğun ilgisini çeken kampanya kapsamında üç günde 560 imza toplandı, 700 bildiri dağıtıldı. Kampanya süresince 5 bin imza toplanması hedefleniyor. İmzalar basın açıklamasıyla İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne teslim edilecek.

14 Temmuz günü Esentepe bölgesine bağlı küçük sanayi sitesine ve Elmabahçesi’nde bulunan Sadık Metal işçilerine ve büfelere gidilerek kampanya çerçevesinde metal işkolu ile ilgili anket yapıldı ve işçilerle metal TİS süreci üzerine sohbet gerçekleştirildi.

15 Temmuz günü ise Elmabahçesi Mavi Gün Koleji önünde biriken işçi ve emekçilere ulaşım zamlarına karşı başlatılan imza kampanyası taşındı. Elmabahçesi ve çevresi, Gazi Mahallesi ve GOP merkeze “Kölece çalışma koşulları, düşük ücretler, zamlar, yağmalanan bizim hayatlarımız, seyirci kalmayacağız!”, “Sigortasız, iş güvencesiz, düşük ücretle çalışmaya ve geleceksizliğe seyirci kalmayacağız!”, “Ekmek, ulaşım, doğalgaz, elektrik, su... Zam, zam, zam... Bizlere açlık ve sefaleti dayatanlara seyirci kalmayacağız!” şiarlı, GOP İşçi Platformu imzalı 60 adet sticker yapıştırıldı.

Kampanya, GOP İşçi Bülteni ve kampanya şiarlı afişlerle devam edecek. Kampanya süreci boyunca çeşitli araçlar kullanılacak. İşçi buluşmalarını sağlayacak eylem ve etkinlikler gerçekleştirilecek. Kampanya Ağustos ayının sonunda etkinlikle sonlandırılacak.

Kızıl Bayrak / GOP



İşten atılan Çağ Temizlik işçisiyle konuştuk...

“Direniyoruz ama sendikanın sahip çıkmasını bekliyoruz!”

- Çağ patronunun, bireysel sözleşmeyi bahane ederek işten atmasına direnişle yanıt verdiniz. Gelişmeleri anlatabilir misiniz?

2 Temmuz’dan bu yana yeni bir gelişme olmadı. Rektörlükte bir toplantı yapıldı. Atılan 60 işçinin dışarıdaki bekleyişi sürüyor. 13 Temmuz günü bahçede sloganlar attık. 15 Temmuz günü saat 12.00’de hastanenin bahçesinde dekanı protesto ettik. Polis anında bize baskı yaptı. Hakaret dolu sözlerle, sessiz kalmamız için bize baskı uyguladı.

- Haklarınızı kazanmak için sendikada örgütlendiniz. Sendikadan ne bekliyorsunuz?

Sendikamızın bize destek olmasını, haklarımızı savunmasını istiyoruz. Komiteyle birlikte sendikaya gittik. Sendika bize, “sizler ne istiyorsanız biz onu yaparız” dedi. Biz de kendi başımıza iş yapmayalım dedik. Sendikamızın derhal bu soruna bir çözüm bulmasını istiyoruz. Biz çalışmıyoruz. Ama işe yeni alınanlar hizmeti devam ettiriyor. Sendikaya üye işçi arkadaşlar da çalışıyor. İş devam ettiği sürece bizim burada beklememizin hiçbir anlamı yok. Sendikanın tüm üyeleriyle hareket etmesini, sonuç alıcı kararların hayata geçirilmesini istiyoruz.

Sendika baştan işi sıkı tutmadı. Sendikadan bir yöneticinin “gidin imza atın işbaşı yapın” demesi üzerine işçilerin çoğu sözleşmeye imza attılar. İşçilerde güvensizlik ortaya çıktı. Daha sonra da bu güvensizlik devam etti.

- Sendikanın direniş süreci boyunca tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sendikacılar işçilere güven vermiyor. İşçilerin çoğu bilinçsiz, sendikadan güven bekliyor. İşçiler “hani sendika bize sahip çıkıyordu” diyorlar. 16 gündür burada zorluk içinde yaşıyoruz. Bu süre içinde sendika yöneticilerimizle sorunlarımız konusunda tam olarak anlaşamadık. Sendikanın bu tutumu işçiler arasında güvensizlik yaratıyor. İşçiler sendikadan somut adım atmasını istiyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul