14 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/11

  Kızıl Bayrak'tan
  Devrimci baharı örgütleyelim!
  Amerikancı cepheye karşı emekçilerin devrimci baharı için!
Talabani’nin Türkiye ziyareti üzerine
ÇÜ’de şoven gericilere karşı yürüyüş...
Gazi katliamı ve direnişi anıldı...
12 Mart Gazi, 16 Mart Halepçe ve Beyazıt Meydanı....
  Emekçi Kadın Kurultayı’na sunulan tebliğlerden...
  Burjuvazinin 8 Mart üzerine hesapları...
  Makina kırıcılardan insan kıyıcalara...
Yüksel Akkaya
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Yapı-Yol Sen üyeleri Türkiye genelinde iş yavaşlatma ve iş bırakma gerçekleştirdiler...
  Gençlik hareketinden...
  Emperyalist zorbalar ile gerici güçlerin riyakarlığı…
  Birleşmiş Milletler taşeronluğa devam ediyor…
  Bush işkenceyi yasaklayan yasa tasarısını veto etti!
  MİB-DER: Sınıf mücadelesinde yeni bir mevzi!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bombardıman eşliğine davet ettiler, top atışları yapmaksızın karşıladılar!..

Talabani’nin Türkiye ziyareti üzerine

Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Türkiye ziyareti, bugüne kadar hiçbir devlet başkanına yapılmayan aşağılayıcı tavırlar eşliğinde gerçekleşti. Talabani’nin eşi gelemedi, çünkü eşli ziyaret için yapılması gerekenler iptal edildi. Havaalanında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yerine Devlet Bakanı Cemil Çiçek tarafından karşılandı. Ziyaretin Türkiye-Güney Kürdistan geriliminin gölgesinde kalmasını istemeyen Talabani, heyetine Türkiye’nin soğuk baktığı isimleri almadı. Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bir araya gelen Celal Talabani Camlı Köşk’te ağırlandı. Talabani için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da yer aldığı akşam yemeği verildi.

Görüşmede, PKK, Kerkük, petrol ve ticaretin ayrıntıları ele alındığı belirtildi. Başta enerji ve petrol alanında işbirliğinin konuşulduğu görüşmede, özellikle Irak gazının Avrupa’ya aktarılması ve Irak petrol sahalarında Türk şirketlerinin yatırım yapması isteği dile getirildi. “Bu görüşmelerde Türk-Irak ilişkilerinde ve o bölge için ortak bir vizyonumuz olduğunu gördük” diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu vizyon çerçevesinde her iki ülkenin bakanlarının biraraya geleceğini ve önemli çalışmalar yapacaklarını kaydetti. Talabani de, Ankara’yı ziyaretinin amacının, Türkiye ile stratejik, sağlam ve uzun süreli bir ilişki kurmak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Ne kadar daha çok boru hattı inşa edersek aramızdaki ilişkiler de o denli çok genişleyecektir. Aramızdaki bu ekonomik ilişkiler, güvenlik, kültürel ve siyasal alanlarda da büyük bir işbirliği sağlayacaktır.”

Görüşmelerde, ekonomi ağırlık noktalarından birini oluştururken, özellikle enerji konusunda işbirliği birçok başlık altında ele alındı. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani ve beraberindeki heyet ile bir araya geldi. Tüzmen, görüşme sırasında yaptığı konuşmada, Türkiye ile Irak arasındaki ticari hedeflere ilişkin olarak şunları söyledi: “2008 yılında ikili ticaret hacmimizin 6 milyar dolara yaklaşacağını tahmin ediyoruz. Bu kapsamda, Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattının daha etkin çalışmaya başlaması da beklentilerimizi arttırmıştır. Hedefimiz 2010 yılına kadar ikili ticaret hacminde 20 milyar dolar seviyesine ulaşmaktır. Çok büyük potansiyele sahip olduğumuz müteahhitlik hizmetleri sektöründe de bu dönemde güvenlik sorunlarının azalmasına bağlı olarak patlama bekliyoruz. Uluslararası Irak Fuarı’nın üçüncüsünü 22-25 Mayıs 2008 tarihlerinde yine Gaziantep’te organize edeceğiz.” Tüzmen temel amaçlarının, iki ülke ekonomilerinin en geniş anlamda entegrasyonunun sağlanması olduğunun altını çizdi.

Irak Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani de, Türkiye’ye ihtiyacı olan petrol ve doğal gazı sağlamayı hedeflediklerini, ayrıca Türkiye’nin, Irak’ın petrol ve doğal gazının Avrupa’ya ihracatında transit ülke olmasını istediklerini söyledi. Türk şirketlerini Irak’ta elektrik santrali kurmaya davet eden Şehristani, bu santrali kuracak olan Türk şirketlerine, istediği miktarda petrol ya da gazı temin edeceklerini, ayrıca bu şirketlerin işleteceği santralde üretecekleri elektriği de satın alacaklarını ifade etti. Türkiye’nin, özellikle TPIC aracılığıyla, Irak’ta istediği yerde petrol rafinerisi kurabileceğini vurgulayan Şehristani, Kerkük ve Musul’un, petrol rafinerisi için uygun yerler olduğunu kaydetti.

Talabani Türk işadamlarını Irak’ta yatırım yapmaya davet etti “Irak’ın 25 milyar dolarlık bir yatırım bütçesi ayırdığını” belirterek, “Irak şu anda bütün dostlarına ve onların şirketlerine açıktır. Çalışmalarınızda gereken bütün kolaylıklar gösterilecek” dedi. “25 milyar dolarlık” yatırım vaadi, sermaye sınıfının iştahını kabartmış bulunuyor. Türk-Irak İş Konseyi Başkanı Ercüment Aksoy’un “iki ülke arasında önemli bir açılım sağlandı” tespitini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

PKK için “musibet” nitelemesini kullanarak, bundan ancak ortak mücadeleyle kurtulunabileceğini söyleyen Talabani, ziyaretinin son gününde ilişkilerin geliştirilmesi için bir yüksek kurul oluşturulmasını istedi. Talabani’nin kapalı kapılar ardında ise PKK konusunda bir açılım yapılmasını istediği ve Güney Kürdistan yönetimiyle doğrudan temas kurulmasını önerdiği belirtiliyor. Güney Kürdistan yönetimiyle temasların da paralel bir biçimde gelişmekte olduğu basına yansıyan bilgiler arasında. Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Ahmet Davutoğlu tarafından yürütüldüğü belirtilen temasların Kuzey Irak tarafında KDP Dışilişkiler Sorumlusu Safin Dizayi bulunuyor.

Ziyaret sırasında çeşitli “hassasiyetler”e de dikkat edildi. Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin Türkiye ziyareti “resmi ziyaret” olarak değil, “çalışma ziyareti” olarak nitelendirildi. Bulunan bu formülle, Talabani’yi törenle karşılamak istemeyen generallerin endişesi giderilmiş oldu. Talabani onuruna verilecek yemeğe Genelkurmay Başkanı katılmadı. Konuk devlet başkanlarının geçeceği güzergâha ülkelerinin bayraklarının asılması protokolde yer almasına rağmen Talabani’nin geçeceği güzergâha Irak bayrağı asılmadı.

Bilindiği gibi, resmi ziyaret Cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleşiyor. Konuk devlet başkanı törenle karşılanıyor, onuruna devlet protokolünün davetli olduğu resmi akşam yemeği veriliyor. “Çalışma ziyareti”nde karşılama töreni ya da protokolün katılacağı akşam yemeği zorunluluğu yok. Ev sahibi cumhurbaşkanı, konuğu onuruna yemek verse bile, buna devlet protokolünden sadece ziyaretle ilgili olanlar davet ediliyor. Resmi ziyarette kırmızı halılı karşılama, ‘şeref kıtası’nın hazır bulunması, 21 pare top atışı yapılması, konuk cumhurbaşkanının Anıtkabir’i ziyareti gerekiyor. Çalışma ziyaretlerinde Köşk’te askeri karşılama yapılmıyor ve marş çalınmıyor.

Hatırlanacağı üzere, Talabani’ye ilk davet, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 21 Şubat akşamı Güney Kürdistan’a dönük kara harekâtın başladığını bildirmek için yaptığı telefon konuşmasıyla iletilmiş ve bu davet memnuniyetle karşılanmıştı. Harekât sürerken Irak’a giden heyet de daveti resmi olarak Talabani’ye iletmişti.

Talabani, Irak Cumhurbaşkanı olarak davet edildi, fakat “KYB lideri” muamelesi gördü! Böyle bir muameleyi göreceği baştan belliydi, buna rağmen bu daveti kabul ederek tüm hakaretleri sineye çekeceğinin işaretlerini daha baştan vermiş oldu. Kuşkusuz onun bu konudaki pişkinliği bir ilk değil. Topraklarının bombalanmasını seyreden, kendi denetimindeki topraklarda Kürt kardeşlerinin katledilmesine itiraz bile etmeyen bir yönetimin rezaletidir sözkonusu olan. Yaşananların da gösterdiği gibi, verili koşullarda Güney’deki yönetimin sınırları, Türk burjuvazisinin hassasiyetlerini gözeten ABD’nin çizeceği alanın ötesine geçmeyecektir.

Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile Irak arasında iyi komşuluk ilişkileri ve temasları teşvik ettiğini belirterek, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin Türkiye ziyaretinden memnuniyet duyduğunu bildirdi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tom Casey, “terör örgütü PKK’ya karşı işbirliği sağlanmasının yanı sıra, ekonomik açıdan da önemli konuların Türkiye ve Irak’ın gündemlerinde yer aldığını” kaydederek, “Türkiye, Irak’ın komşularını ve diğer ilgili ülkeleri kapsayan süreçte, çok pozitif bir rol oynuyor” diye konuştu.

Sermaye devletinin de “kapsamlı bir ziyaret” olarak değerlendirdiği Celal Talabani’nin ziyareti, Türkiye ile Irak ve Güney Kürdistan arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Talabani’nin ziyareti, ABD’nin bölge politikaları açısından da önem arz ediyor. 5 Kasım tarihli Bush-Erdoğan görüşmesinde, “PKK’ye karşılık Güneyli yetkililerin tanınması” şartı, ABD’nin önemli talepleri arasındaydı. Buna göre; ABD “PKK pazarlığı” üzerinden Türkiye’yi Güneyli güçleri tanımaya zorlayacak. Böylece Ortadoğu’da ABD’nin politikaları doğrultusunda, özellikle de İran’a karşı etkin olabilecek Türkiye, Güney Kürdistan ve Irak ittifakı oluşturulacak. Talabani’nin ziyareti bu açıdan da önemli bir adımdır.

Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım’da Bush ile görüşmesi ve ardından başlatılan harekat hem ülke egemenlerinin kendi aralarındaki uzlaşmanın, hem de bu güçlerin bölgede ABD stratejisine daha ileriden bağlanmasının bir adımıydı. Erdoğan Bush görüşmesinden sonra Türkiye, ABD, İngiltere ve İsrail arasında geliştirilen görüşme trafiği, AKP’si ve Genelkurmayı ile düzen güçlerinin bölgedeki rollerinin hangi stratejiye bağlı olarak geliştirildiğini anlamak bakımından dikkat çekicidir.

ABD stratejisi, bir yandan ülke içinde Kürt hareketinin etkisizleştirilmesini amaçlarken, öte yandan bölgesel planda ise, Türkiye, Irak ve Bölgesel Kürt Yönetimi ve İsrail’in GOP etrafında birleştirilmesi oluşturmaktadır. Bugün ABD, Türk ordusunun gerçekleştirdiği sınır ötesi harekâtları özellikle Türkiye ve Güney’deki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin GOP etrafında birleştirmesi yönünde kullanmaya çalışmaktadır. ABD bir yandan Irak Kürt Yönetimini PKK’nin tasfiyesi konusunda ikna ederken, Türkiye egemenlerini de geleneksel politikalarını terk ederek Güney’deki Kürt yönetimi ile ilişki geliştirmeye yöneltmektedir. Talabani’nin ziyareti bu yönde atılmış adımlar olarak değerlendirilmelidir.

Geleceğini ABD’nin bölge politikalarında arayan ve bu eksende AKP Hükümeti ile bir ‘Amerikan Baharı’nı yaşayan Genelkurmay ise, politik duruşunu kendine biçilen role uygun bir şekilde yenilemeye yönelmiştir. Nitekim Ocak ayı sonlarında Talabani’nin ziyareti ile ilgili soruları Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, “Geçen yıl Şubat ayında ABD’de yaptığım bir basın toplantısında hatırlarsanız dedim ki, ‘Asker olarak görüşmemizde yarar yok. Ama bu, devletin diğer kurumlarının görüşmeyeceği anlamına gelmez.’ Burada bizim ipotek koyma imkânımız yok” şeklinde yanıtlamıştı. Bu sözlerin anlamı, Talabani’nin Türkiye ziyaretine ilişkin ordu vetosunun kaldırılmasının örtülü de olsa kabulüdür. Talabani’nin ziyaretinin “resmi ziyaret” yerine “çalışma ziyareti” olarak gerçekleşmiş olması ve generallerle yüz yüze gelmemesi ortada birtakım pürüzlerin olduğunu gösterse de, sonuçta yine de bu ziyaretin gerçekleşmiş olması, Genelkurmayın dünden farklı bir noktada durduğunun da kanıtıdır.

Talabani’nin ziyareti, gerek Türkiye gerekse Irak ve Güney Kürdistan egemen güçlerinin emperyalizme uşaklık ortak paydasında birleştiklerini, ABD’nin çıkarları sözkonusu olduğunda “kırmızı çizgileri”ni rahatlıkla pembeleştirebildiklerini bir kez daha göstermiştir. Ayrıca bu ziyaret, Türk sermaye devletinin Kürt düşmanlığının iliklerine kadar işlediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Öyle ki, sırf Kürt kimliğinden dolayı bütün devlet başkanlarına uygulanan protokol Talabani sözkonusu olduğunda bir yana bırakılabilmiştir. Ama aynı Kürt düşmanları, 25 milyar dolarlık karlı yatırımın kokusunu aldıklarında dalkavukluğu da elden bırakmamışlardır. Milliyetleri farklı da olsa aynı mülk sahibi sınıfın mensubu olarak Talabani onları bu konuda en iyi anlayan biri olduğunu göstermiş, kahkahalar eşliğinde “ne kadar boru, o kadar dostluk” diyerek durumu veciz şekilde ifade etmiştir.

Besbellidir ki, Kürt ulusunun varlığının inkârına dayalı geleneksel milliyetçi-şoven politikaların veya ABD emperyalizminin Türk, Kürt ve Araplar arasındaki sorun ve çatışmaları kendi bölge politikalarına hizmet edecek bir şekilde kullanması halkların lehine değildir. Gidişatın işçi sınıfı ve halkların lehine çevrilmesi ise, işçilerin birliği- halkların kardeşliği ekseninde mücadelenin yükseltilmesinden geçmektedir.


Abant Platformu’nun 17. toplantısı...

ABD’nin “ılımlı müslüman”ı Fethullah Gülen’in “ılımlı Kürt” projesi!

Fethullah Gülen’in fahri başkanlık yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından organize edilen Abant toplantılarından 17.si, Kürt sorunu gündemli toplanacak. Geçen yıl yapılan 16.sının gündemi Türkiye’nin yeni anayasasıydı. Toplantılara, ağırlığı İslamcı kesimden olmak üzere çeşitli yazar ve akademisyenlerin yanısıra, hükümette ve muhalefette yer alan gerici partilerin temsilcileri de katılıyor.

Bu özellikleriyle Abant toplantıları, o toplantının gündemi üzerinden gericilik platformunun görüşlerinin yanısıra, Gülen’in ve ABD’nin konuya bakışı hakkında da oldukça açık fikir verebiliyor.

Bu yılki toplantının katılımcı yelpazesi ise, konusu itibarıyla, oldukça geniş tutulmuş görünüyor. Urfa Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Ali Fuat Bucak, Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı Sertaç Bucak, Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı İsmail Bedirhanoğlu, Demokratik Toplum Partisi’nden Aysel Tuğluk, MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş bu “değişik” isimler arasında yer alıyor.

ABD’nin Kürt sorunu konusundaki çözüm önerisinin gizli saklı bir yanı bulunmadığına göre, toplantıdan çıkacak sonuç da şimdiden belli sayılmalı. ABD her ne kadar çözüm konusunda kafa karıştırıcı, sahte tartışmaları kışkırtıcı tutum ve açıklamalarda bulunsa da, aslında, klasik emperyalist çözümde hiç de uzaklaşmadığını, sermaye devletinin son saldırılarına verdiği destekle bir kez daha kanıtlamıştı. Bu emperyalizm klasiğinin özü, “ez ve çöz” formülünden ibarettir. Nitekim, işin “ez” kısmını Türk sermaye devleti sistemli biçimde yürütmektedir. Çözmeye ilişkin pek “demokratik” açılımlar ise, Abant Platformu gibi, ABD-Gülen finansmanıyla düzenlenen toplantılarda ortaya sürülüp tartışmaya açılacaktır. Burada konuşulup tartışanlarla gündem oluşturulurken, bir yandan da “ezme” işlemi bütün şiddetiyle sürdürülecektir.

Soros Vakfı’ndan esinlendiği çok açık olan Gülen’in vakıf faaliyetleri, ağırlıklı olarak Türkiye ve Türki cumhuriyetlerde sürüyor. Buralarda okullar açılıyor, “ılımlı müslüman” politikacılar eğitilip yetiştiriliyor, hükümetlere (AKP örneğinde olduğu gibi) yerleştiriliyor, dernekler, vakıflar, platformlar kurulup finanse ediliyor, yazarlar, akademisyenler besleniyor, basın-yayın organları kurulup işletiliyor ve benzeri. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Gülen okullarına izin veren devletlerin başkanlarına ödüller dağıtıyor.

Tıpkı Soros Vakfı’nın beslediği yazar ve akademisyenler gibi, Gülen vakfının doyurdukları da ilişkiyi reddetme, gizleme eğilimindedir. Ancak Gülen’in böyle bir yaklaşımı bulunmuyor. Örneğin Abant Platformu’nun toplantıları, Gülen’in internet sitesinden günü gününe duyuruluyor, destekleniyor.

ABD’de ikamet eden Gülen’in ve finanse ettiği kuruluşların desteklenmesi, bir kez daha, emperyalizmin her türlü gericilikle olan bağını, her türlü gericilikten destek alarak, onu kullanarak ayakta kalma çabalarını da ortaya koyuyor. Gerçi, Gülen’i de kapsayan Ilımlı İslam projesinin kendisi bunun en güzel kanıtıdır. Tıpkı Soros vakıflarının çeşitli ülkelerde deneyip başardığı renkli/çiçekli “devrim”lerinin bir benzeri, Gülen vakfının da katkılarıyla, Türkiye’de çiçekli türban devrimi şeklinde hayat buluyor. Silahsız-kansız, güle-oynaya yapılan bir gerici atılım şeklinde... Nitekim Abant Platformu’nda yer alan kimi “demokrat” aydın-akademisyenin türbancı açılıma da destek çıktığı biliniyor. Yaşadıkları tüm değişime rağmen, halen demokratlık iddiasında bulunmaları ise, herhalde Gülen’in direktifiyle, Abant’ın gerçek bir platform olduğu, her fikirden insanın yer aldığının kanıtı olarak korunuyor.

Elbette, yolu Gülen’in ve ABD’nin “ılımlı İslam”ına çıkan her fikirden kişi bu platformda yer alabilir, bu toplantılarda fikir belirtebilir. Buna hiç şüphe yok.