7 Mart 2008 Sayı: SİKB 2008/10

  Kızıl Bayrak'tan
  Kirli savaş cephesinde iç muharebe...
  8 Mart’ın ruhu, kurultayların coşkusuyla
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Kürt halkına bir kez daha “siyasal çözüm” tuzağı! - U. Taner
Kanlı operasyonlarda medyanın rolü ve görevi
Kadıköy’de kitlesel SSGSS karşıtı eylem! 
Sermaye SSGSS konusunda son adımlarını atıyor...
  Tekel işçisi direniyor:
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Başkanı Zeynel Nihadioğlu ile konuştuk….
  Tersaneler cehenneminde direniş: “Artık yeter!”
  Sol basının tutumu üzerine... - Z. Us
  15 Mart Temsilciler Meclisi toplantısı ve ön hazırlık sürecine dair...
  Gençlik hareketinden...
  İstanbul Emekçi Kadın Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  Operasyona karşı Kürt halkı ile eylemli dayanışma!
  Irkçı–siyonistlerden Filistin halkına “soykırım” tehdidi!
  KESK’e bağlı sendika şubelerinin genel kurulları cansız geçiyor…
  Doğ güneş doğ, tüm kızıllığınla doğ! -
H. Doğan
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sol basının tutumu üzerine...

“Gerçekler devrimcidir!”

Z. Us

Devrimci basına yönelik gerçekleştirilen son saldırılar ile birlikte bir kez daha basın özgürlüğü ve sansür tartışmaları gündeme geldi. Biz bu tartışmalara dair değerlendirmemizde, yaşanan dağıtım güçlüğünü aşmak için girişilecek ortaklık zeminine dair şunları söylemiştik: “Yıpranmış ilişkiler ve geleneksel alışkanlıklardan kaynaklı pek çok sorun devrimci, demokrat, yurtsever basın kuruluşlarının arasında varlığını sürdürüyor. Kalıcı birlikteliklerin oluşturulması için öncelikle bu sorununun ortadan kalkması ve mezhepçi anlayışların masaya yatırılması gerekiyor.” (SİKB,2008/03, 18 Ocak 2008)

Birlik tartışmaları bu satırları yayınladığımız günleri takip eden süreçte sönüp gitti, ancak son haftalarda sol yayınların “mezhepçi” ve “dargrupçu” tavırlarının ayyuka çıkması, bu alıntıdan yola çıkarak sol basına dair söz söyleme zorunluluğunu doğurdu.

Öncelikle basın özgürlüğü ve sansür konusu tartışılırken sık sık ifade edilen bir noktaya değinmek gerekiyor. Belli bir bilinç düzeyine ulaşmış tüm okurlar bugün burjuva medyanın manipülasyon düzeyinin az-çok farkındadır. Yaptığı grevin haberini göremeyen işçi, yaşadığı sefalete rağmen yaşam koşullarının düzeldiğinin haberini okuyan emekçi gün geçtikçe medyanın yalanlarının daha da farkına vararak buna alternatif yayınlar arama arayışına girmektedir. Sol basın ise bugün bu alternatifi ortaya koymaktan hayli uzaktır. Peki burada burjuva basına her fırsatta ateş püsküren, her fırsatta onlarca yıllık özgür basın geleneği ile övünen sol basın üzerine düşeni ne kadar yerine getirmekte, gerçekten özgür olmayı ne kadar başarabilmektedir? Kuşkusuz burada özgürlükle kastedilen yalnızca devletin yönetim mekanizmalarından bağımsızlık değil, küçükburjuva kaygı ve alışkanlıkları da aşabilmektir.

Devrimci basın “tarafsız” değil
devrimci olmalıdır!

İlk olarak tarafsızlık sorununu ele almak gerekiyor. Bugün pek çok burjuva yayının temel ilkesi tarafsız/objektif habercilik iddiasıdır. Her fırsatta bundan bahsedip bunu destekleyecek sözde kanıtlar gösterirler. Oysa burjuvazinin saflarından yayın yapanların tarafsız olabilmek gibi bir şansı yoktur, yayın politikaları açıkça sermaye yanlısıdır. Öte yandan, sol basın açısından da haberde “tarafsız/objektif” olmayı savunmak açıkça talihsizliktir; anlamı, toplumun gerçek tarafları olan sermaye ve emek cephelerinin her ikisine de eşit mesafede durmaktır. Devrimci/sol bir yayının yanında olması gereken taraf, açık ki, işçi ve emekçilerin yani ezilenlerin tarafıdır. Gazetemizin 10. yıl değerlendirmesinde bu çizgiyi şu sözler ile ifade etmiştik:

“Kızıl Bayrak, adı da içinde olmak üzere her alanda bunun gerektirdiği bir açıklık, kesinlik ve toklukla hareket etmiştir. O bir dünya görüşüne, bunun ürünü ideolojiye, Marksizm-Leninizm’e dayanmaktadır; ‘Marks ve Engels tarafından temelleri atılan ve Lenin tarafından geliştirilen bilimsel sosyalizmin 150 yıllık birikimini savunmaktadır. O bir programa, devrimci sınıf partisi programına dayanmaktadır; ‘etrafında birleşilecek ve uğrunda savaşılacak’ bu biricik tutarlı devrimci programı savunmaktadır. Ve elbette o, bu programdan çıkan devrimci stratejik ve taktik çizgiye dayanmakta, tüm yayın faaliyetini buna dayandırmakta, işçi ve emekçilere bunu taşımaktadır.” (SYKB, Sayı: 2004/24 (16), 19 Haziran’04)

Değerlendirmede Kızıl Bayrak için ifade edilen yayın çizgisinden de anlaşılacağı gibi, devrimci bir yayın için tarafsızlık temel bir ilke olamaz. Yayın politikası için rehber edinilmesi gereken bir ilke varsa, o da Marks’ın ünlü “gerçekler devrimcidir” sözü olmalıdır. Düzenin sınırlarını aşan ve gerçekten özgür bir yayın çıkarmanın temel şartı işte budur.

Ya iç motivasyon, ya gerçekçilik!

Bu girişin ardından devrimci basının gerçekleri yansıtmak konusunda nasıl sınıfta kaldığına gelmek istiyoruz. Devrimci okurun yıllardır aşina olduğu eylem haberleri meselesi aslında durumu anlatmak için tek başına yeterli bile olabilir. Devrimcisinden reformistine solun büyük bir kesiminin, ‘kendi kortejini ikiyle çarp, sevmediğin hareketlerin katılımcısını yarıya indir’ olarak  ifade edilebilecek formüllere dayanarak yaptığı haberler devrimci okur tarafından iyi bilinmektedir. Sözkonusu tarzın temel mantığı, tahmin edilebileceği gibi, saflarında içi boş da olsa bir motivasyon yaratmak, devrimci hareketin toplam tablosu yerine diğer hareketlerin zayıflığı üzerinden politika yapmaktır. Bu masum görülebilecek durumun bir adım ötesi ise açık bir emek hırsızlığına varabilen kendi rolünü göklere çıkarma, “damga vurma” hastalığıdır.

Sayıların manipüle edilmesi kadar sıklıkla rastlanan ve işin özünde “sansür” anlamına gelen bir başka yönelim ise, basitçe görmezden gelme ve önemsizleştirerek yansıtma tutumudur. Elbette her eylemin, her etkinliğin tüm gazete ve dergilerde yayınlanmasını bekleyemeyiz. Hatta önemli ve temel hareketlenmeler bile yansıtılamayabilir. Bunlar sözkonusu yayınlar için tercih ya da imkansızlıktan dolayı olabilir. Esas sorun bilinçli bir tarzda belli olaylara gözünü kapamak ve esas olarak farklı siyasal hareketlerin öncülüğünü yaptığı eylemleri/direnişleri yok saymaktır. Sayfaları doldurabilecek geçmiş örnekleri bir kenara bırakarak, son haftalarda kendini gösteren direniş süreçlerine bakmak, bu konuda yeterli örneği sunacaktır.

İşçi direnişlerinin gösterdikleri

Tersaneler cehenneminde mücadele son yıllarda oldukça güçlenmiş, emekten yana olma iddiasındaki tüm yayınlar da doğallığında bu sürece belli oranlarda ilgi göstermişlerdir. Doğal olmayan ise tersanelerde mücadelenin son yıllarında en etkin güç olan Tersane İşçileri Birliği’ne karşı sol yayınlarda rastlanan suskunluk fesadıdır. TİB bugüne kadar pek çok eylem ve direniş ile güçlü bir mücadele süreci örmüş, pek çok taşeron ve asalak tersane patronundan gaspedilen ücretleri tahsil etmiş, mücadelesi sırasında üzerine kurşun sıkılmış ve polis terörüne maruz kalmıştır. Ancak süreç boyunca bunların çok azı sol yayınlarda kendine yer bulabilmiştir. Öyle ki, İstiklal Caddesi’nde yüzü aşkın işçinin yaptığı eylemler zaman zaman burjuva basının bile daha fazla ilgisini çekebilmiştir.

27-28 Şubat “grev” sürecinde yaşananlar ise sol basın açısından tam bir fiyaskodur. Bilindiği gibi DİSK iş cinayetlerine karşı tersaneler önünde oturma eylemi yapma kararı almış, Limter-İş de bunu bir adım öteye götürerek “grev” çağrısında bulunmuştu. Tersane İşçileri Birliği ise altı boş bir grev çağrısını doğru bulmadığını belirtmekle beraber eyleme katılarak destek vereceğini açıklamıştı. 27 Şubat günü gerçekleştirilen eylemler, sabah saatlerinde Limter-İş üye ve yöneticilerinin gözaltına alınması ile başladı. Bunun ardından TİB-DER pankartının ardında toplanan 500 kişi eylemi başlatmış ve gün boyunca eylemin temel güçlerinden biri olmuştu. TİB-DER pankartı ve kitlesi gerek fotoğraflarda, gerekse video görüntülerinde açıkça görünmesine rağmen TİB-DER ismi neredeyse hiçbir sol yayında yer almadı.

Yalnızca sol.org.tr ve alınteri.org konuya dair haberlerinde katılımcı olarak TİB-DER’den bahsetti. Atilim.org, halkinsesi.tv, sendika.org, Evrensel, Birgün ve daha pek çok yayın Tersane İşçileri Birliği Derneği’nin adını bile anmadı. ESP ve Limter-İş’in eylem alanında TİB-DER pankartını kapattırma çabasının açık bir yansıması olan bu tutum özellikle Atılım gazetesinin haberlerinde dikkat çekti. Yüzlerce kişilik kortejleri göremeyenler(!), kendi sitelerine koydukları fotoğraf ve görüntülerde tüm çabalarına karşın TİB-DER’in pankart ve dövizlerini saklamayı başaramadılar. Tüm bu yayınlar açıkça TİB-DER’i görmezden gelmeyi ve süreci tek yanlı olarak Limter-İş üzerinden aktarmayı tercih ettiler. Limter-İş’in yayınladığı teşekkür metninde TİB-DER’in olmaması da bizi şaşırtmadı.

***

Tersanelerle kıyaslandığında çok daha küçük bir direniş olan İlbek Tekstil direnişi de bu dargrupçu anlayışları bir kez daha gözler önüne serdi. İlbek işçisi, GOP İşçi Platformu’ndan İlbek işçileriyle birlikte direnişe geçtikten sonra Atılım kısa bir haber yayınlayarak direnişi duyurmuştu. Atilim.org’un ertesi günkü manşeti ise süreci bilen okur için gerçekten sürpriz oldu. Nasıl oluyorsa, daha iki gün önce haberdar olunan işçilerin yılları bulan mücadelelerine dair “Tekstil-Sen’le birlikte hareket eden işçiler, işyeri önünde nöbetlerini sürdürüyor” ifadeleri kullanılıyor, direnişi Tekstil-Sen’in örgütlediği iddia ediliyordu. Yine, başından beri sürecin bir parçası olan GOP İşçi Platformu’nun adı bile haberde geçmiyordu. Gerek tersanelerde, gerek İlbek Tekstil’de verilen mücadelenin geçmiş süreçlerine dair basit bir Google aramasının bile yeterli olacağını hatırlatmak ile yetiniyoruz…

***

Bir başka örnek ise aylardır sürdürülen ve 250 kişiyi aşkın bir katılım ile gerçekleştirilen İstanbul Emekçi Kadın Kurultayı’dır. Yinelemek gerekir ki kimseden bize ve etkinliklerimize övgüler dizmesini beklemiyoruz, siyasal yaşamımız boyunca da beklemedik... Hatta politikalarımıza karşı eleştirel bir tutum sergilenmesine ve “çamur at izi kalsın” anlayışından uzak her türlü eleştirel çabaya özel bir önem verdik, dahası bunu metinlerimizde de sıklıkla ifade etmeye çalıştık. Ancak 8 Mart sürecinde örülen böylesi başarılı bir kurultay yıllardır bize her fırsatta “kadın çalışmanız bile yok” vb. sözler sarfedenlerin yayınlarında kendine yer bulmayabiliyor. Ne övgü, ne yergi, ne de öylesine bir değinme...

***

Tersaneler, İlbek ve EKK vesilesiyle bir kez daha günışığına çıkan bu tutum aslında uzun yıllardır yaşanan ve “ciddiyet ve samimiyet bunalımı” olarak ifade ettiğimiz tablonun ve küçük-burjuva kimliğin çarpıcı bir yansımasıdır. Yıllardır sendikaları dükkanı olarak görenler, sınıf hareketini kortejlerinde yürütecekleri “kafa sayısı” olarak algılayanlar manipülasyonun her türlüsünü kullanarak reklam yapma çabası içerisindedirler. Tüm bu “sol” manipülasyona ve dargrupçuluğa karşı mücadele etmek, devrimci bir yayın faaliyetinin de temel amaçlarından biridir. Bir kez daha “gerçekler devrimcidir” ve bir kez daha devrimciler, gerçekleri söyledikleri kadar devrimcidirler.

İşçi ve emekçi hareketinden...

“Zafer direnen emekçinin olacak!”


Pimsa’da ihanet ve direniş

 Tofaş, Ford, Toyota, BMC, Honda, Türk Traktör, Karsan gibi firmalar için ısı, su, ses, izolasyon ve iç giydirme parçalarının dizayn ve üretimini gerçekleştiren, 120 işçinin çalıştığı otomotiv yan sanayi firması olan Pimsa Adler Otomotiv’de, işçilerin Petrol-İş İstanbul 2 No’lu Şubesinde örgütlenmesi üzerine üzerine, 3 işçi 3 Mart Pazartesi günü işten atıldı. Patron işçileri işten atmakla kalmadı, işçilerin direnişini kırmak için, iş kolunun metal sektörü olduğunu iddia ederek faşist Türk-Metal sendikasını devreye soktu. İhanetçi geleneğine uygun hareket eden Türk-Metal bir kez daha patronların yardımına koştu.

Petrol İş Sendikası 2 No’lu Şubesi, işten atılan işçilerin işe alınması ve sendikanın fabrikaya girmesi için bir eylem gerçekleştirdi. Fabrika önünde direnişe geçen işçilere, Tekno Kauçuk, Mecaplast, Mutlu Akü ve Özay Plastik işçilerinin de destek vermesiyle eyleme 500 işçi katıldı.

Eylemde konuşan Petrol-İş 2 Nolu Şube Başkanı Ecvet Eşlegül, 2006 yılında Pimsa Adler Plastik adıyla Ümraniye’de faaliyet sürdürürken örgütlenme çalışması başlattıklarını, patronun ise iş koluna itiraz ettiğini ettiğini, patronun itirazını Yargıtay’ın reddettiğini, hukuki durumun böyle olduğu yerde fabrikanın ismini Pimsa Adler Otomotiv olarak değiştirdiğini ifade etti. Eylem boyunca işçiler, “Sendika hakkımız engellemez!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!” sloganlarını attılar. (Kızıl Bayrak / İstanbul)


İlbek direnişi 20. gününde!

İlbek Tekstil işçileri tazminat hakları için fabrika önünde sürdürdükleri mücadeleye kararlılıkla devam ediyorlar. Haklarını alana kadar mücadelelerini sürdüreceklerinin ifade eden İlbek Tekstil işçileri, bu çerçevede birçok eylem gerçekleştirdiler. İlbek işçileri direnişi büyütmek ve güçlendirmek için eylemli süreçlerine 4 Mart günü Vural Tekstil önünde devam ettiler. Öğlen saatinde İlbek Tekstil işçilerini Telekom İşçileri ve Sefaköy İşçi Kültür Evi ziyaret ederek direnişlerinin yanında olduğunu ifade ettiler.

Telekom işçileri Cebeci caddesini trafiğe kapayarak İlbek Tekstil’e kadar sloganlarıyla yürüdü. Dayanışma ziyaretine gelenleri işçiler adına selamlayan Zekeriye Odabaşı’nın ardından Haber iş 1 No’lu Şube adına direnişi selamlayan bir konuşma gerçekleştirildi. Ardından Eğitim Sen Yön. Kur. üyesi ve GOP Telekom baştemsilcisi birer konuşma yaptı. Ziyaretin ardından bir grup işçi Bayrampaşa’da bulunan Vural tekstil önüne giderek orada eylem gerçekleştirdi.

İlbek Tekstil işçileri farklı eylem ve etkinliklerle mücadelelerine devam edecekler. 14 Mart günü düğün salonunda dayanışma etkinliği gerçekleştirecekler. Bu doğrultuda hazırlıklar devam ediyor. (Kızıl Bayrak / GOP)


Petkim işçilerinden Danıştay’a yanıt!

 Petrol-İş Sendikası Petkim’in özelleştirmesi hakkında ÖYK kararına iptali ile ilgili açtığı davada, Danıştay 13. Dairesi’nin PETKİM satışını onaylaması üzerine, Petkim işçileri, Danıştay’ın kararını fabrika önünde yaptıkları özelleştirme karşıtı eylemle karşıladılar. 4 Mart günü sabah Petkim A Kapısı önünde 2 bin kişiyle eylem gerçekleştirdiler.

PETKİM A Kapısı önünde toplanan işçilere seslenen Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı Salih Mehmet Aydın, Danıştay 13. Dairesi’nden böyle bir kararı zaten beklediklerini, bu kararın kendilerine olumlu-olumsuz bir etkisinin olmadığını, 13. Daire’nin kararına karşı İdari Davalar Genel Kurulu’na itiraz edeceklerini, bu süreç içerisinde hukuksal ve eylemsel mücadelelerini sürdüreceklerini ifade etti. Aydın, özelleştirmeleri eninde sonunda durduracaklarını, özelleştirmeyi durdurduktan sonra da tüm işçiler olarak Ankara’ya Bakanlığın önüne yüreyeceklerini, PETKİM’e yatırım yapılmasını, daha çok istihdam yapılmasını isteyeceklerini belirtti. Eylem boyunca işçiler, “KİT’ler halkındır satılamaz!”, “Hükümet yasanı al başına çal!”, “KİT’leri alan da satan da vatan haini!” sloganlarını atttılar. (Kızıl Bayrak / İzmir)


Yüksel Yemek işçileri maaşlarını alamıyor!

Güneşli’de kurulu Yüksel Toplu Yemek fabrikasında çalışan işçiler Kasım ayından bu yana maaşlarını alamıyorlar. Patron sürekli zarar ettiğini, ama kısa sürede düzeleceğini belirterek ödemeleri sürekli erteliyor. Ama aynı zamanda da sürekli bir yerlerde yatırım yaptığı biliniyor. YTY işçileri bu durum karşısında her akşam bir saat işyeri önünde toplanarak paralarını istiyorlar ve pasif oturma eylemi yapıyorlar. Geçtiğimiz günlerde patron işçilere on’ar lira harçlık vermek isteyince işçiler tepki göstererek “biz dilenci miyiz?” diye paraları almayı reddettiler. İşçiler paralarını alıncaya kadar eylemlerine devam edeceklerini belirtiyorlar. (Kızıl Bayrak / Sefaköy)


Tutuklu TÜMTİS yöneticilerine destek!

 3 Mart günü Ankara Şubeler Platformu Ankara Adliyesi önünde TÜMTİS Ankara Şube başkanı ve şube yöneticilerinin tutuklanmalarının 105. gününde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. TÜMTİS üyesi işçiler,kitlesel katıldıkları eylemde coşkulu ve öfkeliydiler. Eyleme Şubeler Platformunun temsili düzeyde dahi katılımı zayıftı. Açıklamayı Petrol İş Ankara Şube başkanı Mustafa Özgen okudu. Özgen şunları söyledi: “Sermaye, siyasi iktidar eliyle yükselen mücadeleyi kırmak amacıyla işçileri, emekçileri ve onların temsilcisi sendika yöneticilerini hedef almaktadır. Bu baskıların ne TÜMTİS’i ne de bizleri yıldırmayacağı açıktır”

Eylemde sendikacıların serbest bırakılması talep edilirken sıklıkla “Yaşasın sınıf dayanışması!”,  “Sendikamıza kalkan eller kırılır!’’, “ Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganları atıldı. BDSP’nin de destek verdiği eyleme 130 kişi katıldı. (Kızıl Bayrak / Ankara)


Yörsan işçisiyle dayanışma eylemi!

1 Mart günü Kadıköy İskele Meydanı’nda bir araya gelen Yörsan-Yersen İnisiyatifi üyeleri sloganlarla ve Yörsan işçisinin direnişini anlatan bildirileri dağıtarak Kadıköy Tansaş önüne yürüdüler. Arçelik işçilerinin de destek verdiği eylemde konuşan Arçelik işçisi Yücel Kurnaz taşeronlaştırmaya ve Arçelik’in yıldırma politikalarına karşı çıkarak sendikaları ile birlikte mücadele edeceklerini dile getirdi. Kurnaz, ‘Bizim gibi direnişte olan Yörsan işçisi arkadaşlarımızın yanındayız’ dedi. Kurnaz’ın konuşmasının ardından “Arçelik işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları atıldı.

Kurnaz’ın ardından konuşan Tek Gıda İş Bölge Başkan Yardımcısı Göksel Şengün ise, ‘TEKEL parababalarına peşkeş çekilmiştir’ diyerek özelleştirmeye karşı çıktı. TEKEL işçilerine Ankara’da polisin saldırmasına da değinen Şengün’ün sözleri “Yılgınlık yok, direniş var!” sloganıyla karşılık buldu. Yörsan patronunun fabrika çevresine 5 metre duvar ördüğünü söyleyen Şengün işverene “Halep oradaysa Tek- Gıda- İş burada. İşçiler işlerine geri dönmezlerse, seni o duvarın altında bırakmasını da biliriz” diye seslendi. Eylemde Yörsan ürünlerini tüketmeme çağrısı da yapıldı. (Kızıl Bayrak / İstanbul)


Adana’da Öğretmenevi’ne sahip çıkıldı

 İnşaatı süren öğretmenevinin il meclis üyeleri tarafından il özel idaresine devredilmesi kararı üzerine 3 Mart tarihinde Eğitim Sen, Eğitim Bir-Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim İş tarafından “Öğretmenevime Dokunma” şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirildi. Adana Valiliği önünde yapılacak olan basın açıklamasına Eğitim Sen’li öğretmenler sendika binasından fiili bir şekilde slogan atarak döviz ve bayraklarıyla yürüdüler.

Yaklaşık 100 emekçinin katıldığı ve sık sık “öğretmenevime dokunma, öğretmenevi bizimdir bizim kalacak” sloganlarının atıldığı eylemde, basın açıklamasını Türk Eğitim Sen Şube başkanı okudu. Açıklamada yaklaşık 7 yıldır inşaatı devam eden öğretmenevinin il özel idareye devredilerek özel işletmecilere peşkeş çekilmek istendiği, sendikalar ve öğretmenevi aidatı ödeyen öğretmenler olarak buna izin vermeyecekleri, bütün yasal yolları zorlayarak engel olacakları vurgulandı. Açıklamanın ardından kitle “öğretmenevime dokunma!” sloganını atarak dağıldı. (Sosyalist Kamu Emekçileri /Adana)


Akdaş Döküm’de işçi kıyımı!

 Türkiye’nin en büyük döküm fabrikalarından birisi olan Akdaş Döküm Sincan Organize sanayisinde faaliyet yürütmekte. Büyük bir sermaye birikimini ifade eden Akdaş’ta çalışan yüzlerce işçi iş güvenliği ve sağlığı başta olmak üzere mesai kesintilerinden, düşük ücretler ve fazla mesailere kadar birçok sorun yaşamakta.

Kölece çalışma koşullarına karşı insanca çalışma ve yaşama koşulları için bir araya gelmeye ve örgütlenmeye çalışan Akdaş işçileri işten atılma saldırısı ile karşı karşıya. Geçtiğimiz hafta sonu 5 işçi geçerli hiçbir sebep gösterilmeden işten atıldı. Yönetimden, 15 ile 30 civarında işçinin daha atılacağı yönlü açıklamalar yapıldı. İşten atma saldırısının amacı açık olarak açıklanmayarak işçiler içerisinde bölünmeler yaratılmaya ve öncü işçiler sessizce tasfiye edilmeye çalışılıyor. Şu an TEGA grevi ile hareketlenen Sincan OSB’de patronların, işçilerin birlikteliğine dair korkuları arttı. Bir yandan yıllardır yapılamayan zamların yapıldığı OSB’de bir yandan da Akdaş’ta olduğu gibi patronlar kendi işletmelerindeki olası süreçleri önden engelleyebilmek için çaba sarf etmekteler. (İşçiden İşçiye/Sincan)


SİLGAN’da 47 işçi atıldı!

 Ümraniye Dudullu Organize Sanayi bölgesinde bulunan SİLGAN-White Cap isimli yabancı sermayeli firma 29 Şubat’ta 47 işçinin işine son verdi. Fabrikada işine son verilen 47 Birleşik Metal üyesinin yanısıra halen çalışmakta olan 39 üye daha bulunuyor.

Toplu sözleşme sürecinin son gününde Birleşik Metal-İş’e görüşme çağrısında bulunan Silgan patronu 22 Şubat’ta başlayacak grev öncesinde toplu sözleşmeye imza attı. Yoğun pazarlıkların ardından imzalanan toplu sözleşme işçiler adına olumlu bir biçimde sona erdi. Ancak toplu sözleşmenin hemen ardından 25.02.2008 tarihinde Sligan’dan işçi çıkartılacağı sendika temsilcilerine bildirildi. Sebep olarak da işyerinin zararda olduğu, kar edemedikleri, bundan kaynaklı üretimin büyük bölümünün durdurulup kapatılacağı ifade edilmişti.

Sendika temsilcilerinin işyeri yöneticileriyle yaptıkları görüşmede yöneticiler, bunu yapmak zorunda olduklarını ve bundan kaynaklanan tüm cezaları ödemeyi göze aldıklarını belirtmişler. İşçiler açtıkları dava ile hukuki süreci başlattılar. (Kızıl Bayrak / Ümraniye)


Tokat TEKEL’ den son gelişmeler...

TEKEL’in bir Amerikan firmasına satışından itibaren Tokat’taki Tekel Fabrikası işçileri de birtakım eylem ve etkinliklerle sürece müdahale etmeye çalışıyorlar.

Bu süreçte bir dizi basın açıklaması, fabrika önüne çadır kurma, fabrika önünde nöbet tutma gibi pratik sergileyen Tokat işçileri eylemlerine devam ediyor.

4 Mart günü de Adana’daki Tekel işçilerine polis saldırısını protesto etmek için sabah saat 11.00 da fabrika önünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Tokat Tekel Fabrikası üretimi durdurmamıştır. Vardiya değişimlerinde işçiler eski uygulamalara uyarak çalışmaya devam etmektedirler. Fabrika işgali olarak nitelendirdikleri olay fabrika önünde nöbet beklemektir. Üretimi durdurma yetkilerinin olmadığını belirten alt kademe sendika bürokratları, gerekirse üretimi tam durdurabileceklerini de belirtiyorlar.

İşçilere gelince süreçteki belirsizlik, görüşmelerin dahi başlamamış olması morallerini olumsuz etkilemiş durumda. TEKEL’in satışını kabullenen işçiler birtakım özlük hakları için mücadele ettiklerini belirtiyorlar. Görüştüğümüz birçok işçinin ortak talebi de 4-C’ nin kabul edilmemesi, kadroda kalınabilmesidir. İşçilerin önemli bir bölümü kadrolu kalmak şartıyla diğer illere gidebileceklerini belirtiyorlar. İşçilerde umutsuzluk hâkim durumda.

Bu olumsuz havanın dağıtılabilmesi için sendika yöneticileri de herhangi bir şey yapmaktan acizler. İşçiler, Tokat yerelinde oluşturulan SSGSS platformu bileşenine katılmak için irade ortaya koyamayan, bileşen tarafından yapılan basın açıklamalarına katılmak için Türk-İş genel merkezinden izin isteyen bir önderlikle yönlendirilmektedir. Bu önderlik haliyle eylemlerin coşkusuz geçmesine neden olmaktadır. Ve bu önderlik işçilerinin apolitik bilincine müdahaleden de uzaktır.

Tekel işçilerini MHP gibi faşist, SP gibi dinci gerici partilerden tutun her türlü gerici kurum ziyaret etmektedir. İşçiler bu gerici çevrelerce zehirlenmekteler. İşçilerin apolitik bilinçleri ilerici kurumların etkisizliği yüzünden daha da derinleşmektedir. Tokat’ta ilerici ve demokrat kurum olarak gösterilebilecek Eğitim-Sen’de bu sürece müdahaleden uzaktır.

Toplamında Tokat TEKEL eylemli süreci sönük ve coşkusuz geçmektedir. İşçilerin son hali de pek umut verici durumda değildir. Sınıfın önemli bir bölümünü bünyesinde toplayan Türk-İş sürece müdahalede yetersiz ve iddiasızdır. Bu süreç böyle devam ederse işçilerin umutsuzluğunun derinleşmemesi kaçınılmaz olacaktır.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Tokat