17 Haziran 2006 Sayı: 2006/23 (23)
  Kızıl Bayrak'tan
   15-16 Haziran büyük işçi direnişi 36. yılında yol gösteriyor!
  Polise ödül gibi yetki yasası
  Bu hırsızlar düzeni sürdükçe soyulan sadece müzeler olmayacak
  Devletin denetimindeki yetiştirme yurtlarından pislik akıyor
  İşbirlikçi Türk burjuvazisinden siyonist canilere üst düzey destek
  Artan faizler işçi ve emekçilerin sırtındaki yükü daha da büyütecek!
Çin: Patrona fırsat, işçiye tehdit
Polis devleti kanun devletine, kanun devleti hukuk devletine karşı ise darbe vardır / Y. Akkaya
Önce polis copu sonra tutuklama terörü... Tersane işçileriyle dayanışmayı yükseltelim!
Sınıf çalışması üzerine görüşler
BOTAŞ'ta iş bırakma eylemi
  TÜMTİS'te yaşananlar ve bazı ilke sorunları üzerine
  Ek: Son sözü TÜMTİS işçisi söyleyecek!
  Ek: TÜMTİS'te neler oluyor?-1
  Ek: TÜMTİS'te neler oluyor?-2
  Siyonist cellatların acımasızlığı, emperyalist/ kapitalist güçlerin ikiyüzlülüğü
  Kapitalizm şiddet, savaş, yıkım ve ölüm demektir!
  Şili ve Yunanistan'da zafer öğrencilerin!
  Dünyada 2005 yılında 160 sendikacı katledildi, 1600 sendikacı saldırıya uğradı
  Yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve faşizme karşı Enternasyonal birlik ve mücadeleyi yükseltelim!
  Samsun Gençlik Kültür ve sanat Evi'nin çalışmaları başarıyla sürüyor
  Öğrenci gençlik hareketinden...
  Ulus-Devlet üzerine kısa notlar...-III- / M. Can Yüce
  Mamak İşçi Kültür Evleri pikniği coşkulu bir şekilde gerçekleştirildi
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Devletin denetimindeki yetiştirme yurtlarından pislik akıyor...

Çocuklarımızın kurtuluşu için sosyalizm!

Diyarbakır Yetiştirme Yurdu'nda 26 Kasım 2005 tarihinde yapılan kontrollerde kaybolduğu tespit edilen 34 çocukla ilgili haberler bugünlerde kamuoyunun gündemine taşınmış durumda. Geçtiğimiz yıl dayak olaylarıyla gündeme çıkarılan çocuk yurtları, şimdi de kayıp çocuklar üzerinden tartışma konusu. Hükümet, dayak olaylarının üstünü bir biçimde örtmeyi, yurtları gündemden çıkarmayı başarabilmişti. Bakalım bu kez ne yapacak. Tam yıpratma operasyonunun üstüne gelen bu konu, tıpkı müzelerde hırsızlık olaylarının gündeme taşınması gibi, operasyonun bir parçası olarak düşünülebilir. Medyanın, kasalarında kilitli tuttuğu bilgileri ihtiyaç çerçevesinde ortaya çıkardığı, ne zaman ve kime karşı gerekiyorsa kullandığı bilindiği için bu ihtimal hiç uzak değil.

Fakat böyle bir yorum, çocuk yurtlarının durumuna ilişkin o son derece vahim, içler acısı, çirkin ve vahşi tabloyu değiştirmiyor. Sistem, tüm maskelerinden sıyrılmış biçimde ve olanca çirkinliğiyle bu yurtlarda yüzümüze sırıtıyor.

Her türlü vahşetini, barbarlığını, açlığını, riyakarlığını, vurdumduymazlığını bu çocuklara kusabiliyor. Çünkü onlar sahipsizdir. Korunmasızdır. Savunmasızdır. Çünkü burjuvazi üstünde egemenlik kurduğu toplumu da yeterince duyarsızlaştırmış, katılaştırmış, vicdanını törpülemiştir. Öyle olmasa, kimsesiz çocuklara gösterilen muamele karşısında isyan çıkması gerekirdi. Sadece vicdanların konuşması bile kapitalist barbarlık düzenine karşı ayağa kalkmaya yeterli olabilirdi.

Diyarbakır yurdunda 34 çocuğun kayıp olduğu haberinin ardından, Sakarya'daki yetiştirme yurdundan da 15 çocuğun kaybolduğu duyuruldu. Her iki ilden gelen kayıp haberleri konusunda devletin açıklaması ise, yine olayların gizlenmesi çabası dışında bir anlam taşımayan gerekçelerle yüklü. Yok, kayıp değil kaçakmış; yok aileleri götürmüş geri getirmemiş; yok şöyle olmuş, yok böyle olmuş…

Yurt müdürlerinin, valilerin il emniyetinin açıklamaları bir yana, sözde aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, dayak olaylarının duyulduğu süreçteki aynı çirkin yüzüyle çıktı halkın karşısına. Kayıp olaylarının bir baskın neticesinde değil, rutin bir denetim sırasında gündeme geldiğini, 2-3 yaşındaki çocukların kayıp olduğu yönündeki bilgilerin de doğru olmadığını ifade eden “devlet” bakanı, daha sonra kendi kendini yalanlayan şu ifadeleri kullanıyor: “Aralarında 3, 4, 4 ve 11 yaşlarındaki 4 çocuğumuz, aileleri tarafından (anne ya da baba) kuruluşlarımızdan izinli alınmışlardır. İzin süresinin bitiminde kuruluşa teslimi yapılmayan çocuklarımızın durumu Emniyet Çocuk Şube Müdürlüğü'ne bildirilmiştir...”

Ancak bakan bu yalanlarla da yetinmiyor. “2002-2006 yılları arasında kaybolduğu belirtilen çocuklardan, yaşları 13 ila 18 arasında değişen, 10 erkek 4 kız olmak üzere 14 çocuğun, suça bulaşmış, suç mağduru çocuklar” olduğunu söyleyerek, başkalarının acıma duygularını da köreltmeye, kendi dışındakilerin insanlıklarını da öldürmeye çalışıyor. Öyle ya, suçlu olduklarına göre ne halleri varsa görsünler!..

Oysa bu aynı süreçte organ mafyasının faaliyetlerine ilişkin haberler de gündemde. Annesinin yanından, bir mağazada ve kalabalık arasında çocuk kaçırmaktan kaçınmayan bu katiller çetesi, yurtlardaki kimsesiz çocukları niye rahat bıraksın, onlara niye musallat olmasın? Üstelik, yurtlarda çocukların korunmasına yönelik hiçbir önlem bulunmadığı halde. Diyarbakır yurduna ilişkin ekteki rapor, bu yurttan, gerek çocukların rahatça çıkabilmesi, gerekse dışarıdan birilerinin girebilmesinin önünde hiçbir engel bulunmadığını da gösteriyor. Dolayısıyla, bu olayların altı deşilebilse, kayıp çocukların akıbeti ortaya çıkarılabilse çok trajik yaşam yahut ölüm hikayeleri anlatılacağı açıktır. Fakat düzenin medyasından bu kadarını beklememek gerekir. Çünkü hangi taşı kaldırsalar altından mutlaka devletin eli çıkıyor. Susurluk'tan beri deneye yanıla neyi kurcalayıp neyi fazla kurcalamayacaklarını artık öğrenmiş bulunuyorlar. Son çete hareketlerinde bunu fazlasıyla göstermiş bulunuyorlar.

Kayıp olaylarının hiç yaşanmadığını farzetsek bile, bir an önce müdahale etmek için yurtların içler acısı durumu yeter de artar. Devlet bu yurtlarda bu çocukları korumuyor, bakmıyor, yetiştirmiyor. Pislik, yoksunluk ve çaresizlik içinde, sanki en gaddar, en acımasız, en vicdansızları arasından özel olarak seçilmiş gibi yöneticiler elinde işkence çektiriyor. Dayağın, tecavüzün bini bir para. Ankara'daki büyükbaşlar bunu bilmiyor mu? Bilmiyorduysa afişe edildiğinde öğrenmediler mi? Elbette biliyorlar. Kendileri gidip görmese de müfettişler rapor ediyor. Zaman zaman medya gündeme taşıyor. Mesele bilmemelerinden kaynaklanmıyor. Tam tersi, bile bile ilgilenmiyorlar. Bir yolunu bulsalar kendi elleriyle o çocuklardan kurtulmak isteyecekler.

Onlar ‘bir yolunu' bulmadan, biz onlardan kurtulmanın bir yolunu bulmak zorundayız. Bu çocukların başkaca bir kurtuluşu yok.

-------------------------------------------------------------------------------------

Resmi belgelerin dile getirdiği gerçekler

Pislik, sefalet, sahipsizlik...

Valilik İnsan Hakları İl Kurulu tarafından geçen yıl kasım ayında oluşturulan komisyonun Diyarbakır Yetiştirme Yurdu'nda 26 Kasım 2005 tarihinde yaptığı kontrol sonunda hazırladığı rapordan:

“Yataklar, nevresimler kirli ve kokuyor. Odalar soğuk, banyo ve duş kabinleri kapısız ve perdesiz, tuvaletlerde maşrapa, hortum, temizlik malzemesi, sabun ve ayna gibi malzemeler yok. Banyolarda sıcak su akmıyor, bu nedenle bazı çocuklar çamaşır yıkamak için plastik ısıtıcıyla su ısıtıyor. Çocuklar çamaşırlarını elle yıkıyor. Çoğu yerde çöpler yerlere dökülüyor. Kaloriferler yanmıyor. Yurtta bulunan 3-5 büyük çocuk, bütün yurtta kalan çocuklara hakim oluyor ve diğer çocuklar onların etkisinde kalarak kendilerini ifade edemiyor. Mutfakta hep aynı yemekler çıkıyor ve bu çocuklarda rahatsızlık yaratıyor. Bahçe ve bina girişinde herhangi bir görevli olmadığı için isteyenler rahatça yurda girip çıkabiliyor.”

Çocukların istekleri

Raporda Yetiştirme Yurdu'ndaki çocukların istekleri ise söyle sıralanıyor:

“Aynı yemekler sık sık çıkmamalı. Hafta sonu, bayram ve sömestr tatillerinde il dışındaki ailelerini görmeye giderken yol masrafları karşılanmalı. Yurdun giriş kapısında güvenlik görevlisi olmalı. Okul kıyafeti ve giysi yardımı yapılmalı. Harçlıklar mümkünse artırılmalı (şu an düz liselere 50 YTL, meslek liselerine ise 100 YTL). Kültürel ve sportif etkinlikler düzenlenmeli, sinema ve tiyatroya gidilebilmeli.”

Çocuk yuvasındaki eksiklikler

“Çocukların gündelik kıyafetleri yok, yerler mozaik ve çocuklar yalınayak geziyorlar. Isınma yetersiz, Tuvaletler alaturka ve sayıları yetersiz (4 tane). Kız ve erkek tuvaletleri ayrılmamış. Bahçe ve oyun alanları yetersiz. Jeneratör yok. Banyoda ayrı duş odaları yapılmamış. Çocukların sosyal faaliyetlere katılımı sağlanmıyor. Periyodik olarak sağlık ve diş taraması yapılmıyor. Bir tane televizyon odası var, fakat kullanılmamakta. Binadaki çöp kutularında kapak ve çöp poşeti yok. Gönüllü anne sayısı yetersiz.”

“Bulaşık makinesi yok. Buzdolabı çalışmıyor. Çamaşırhanede kurutma makinesi yok, çamaşır makinelerinin çoğu bozuk. 0-2 yaş için uygun beslenme şartları sağlanmıyor. Biberonlar gerektiği gibi sterilize edilmiyor. Yatakhanede yataklar planlı yerleştirilmemiş, yataklar arasında çocukların rahat edebileceği alan bırakılmamış. Her biri 35 metrekare olan 3 odadan birincisinde 20, ikincisinde 26 üçüncüsünde ise 19 yatak mevcut. çocukların dolapları yok (giysileri yatak içinde bırakılıyor), 7-12 yaş yatakları deforme olmuş ve nevresimleri kirli, 2-6 yaş yatakları sünger ve yatak korkulukları yok, yatak ve duvarlarda koruma bandı yok.”

Komisyon tarafından hazırlanan bu rapor, İnsan Hakları İl Kurulu'nun 26 Aralık 2005 tarihli oturumunda kurul üyelerine sunuldu.