24 Eylül 2005 Sayı: 2005/38 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  Direniş geleneği bu topraklarda bitirilemez!
  Erdoğan New York'ta umduğunu bulamadı
  TMY Yasası ve düzenin çıkmazı
  Türk-İş ve Emek Platformu; İhanete devam!
  DİSK bu kadar sahipsiz mi?
Ulusalcı faşistlerin Kürt düşmanlığı
New York'ta BM Milenyum Doruğu yapıldı
  Serna ve Seral işçileri grevde!
  Sözleşmeli öğretmenlik ya da kölelik
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler /Y. Akkaya
  ÇHD'nin açıklaması; Polis copları çalışırken fonda DİSK vardı
  Kürt hareketinden; Eylemsizlik süreci 3 Ekim'e kadar uzatıldı
  BEKO'da sadaka düzeyinde zam
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Irak'ta halklar birbirine düşürülmek isteniyor
  Basra'da halk İngiliz tanklarını ateşe verdi

  Ukrayna; '"Turuncu devrim"in erken çöküşü!

  Almanya'da seçimler ve gösterdikleri
  İMES'ten bir patron; Bahadır Tanrıkulu
  Mamak İKE; Emekçi kadınlar 1 Ekim'de buluşuyor!
  2. Çiğli İşçi Kurultayı gerçekleştirildi
  Kurultay çalışmalarından...
  12 Eylül faşizmi üzerine-3 / M. Can Yüce
  Bültenlerden / OSB-İMES İşçi Bülteni
  Basından: Galataport tezgahı /Mustafa Sönmez
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sözleşmeli öğretmenlik ya da kölelik!

Bu yılın başında Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen açığını sözleşmeli öğretmenlerle kapatma yoluna gitti. 20 bin kişi sözleşmeli öğretmen olarak atandı. Bu toplam atamaların üçte ikisi anlamına geliyor. Personel rejimi henüz yasalaşmasa da uygulanıyor, şimdiden eğitim emekçilerinin tüm hakları gaspediliyor. Öğretmen Kariyer Sınavı ile de öğretmenler arasında apolet uygulaması gündemde. Kasım ayında yapılacak sınavın ardından eğitim emekçileri derecelendirilecek ve ücretler arasında performansa dayalı uçurumlar oluşturulacak. Bu uygulama eğitim emekçilerinin geleceğini karartacağı gibi, eğitimdeki eşitsizlikleri de büyütecek.

Her iki uygulamanın ve yasalaştırılması için gün sayılan personel rejiminin etkileriyle karşılaşacak olanlar en başta genç eğitimciler ve aslolarak da eğitim öğrencileri. Yıllardır eğitim öğrencilerinin gelecekleri için ayrı bir platformda buluşabilmeleri ve sendikal mücadelenin hedeflerine ortak olacak şekilde kendi gelecekleri için örgütlü bir tutum alabilmeleri gereğinden bahsediyoruz. Bu artık ertelenemez bir sorundur. Gündemdeki saldırıların kapsamı düşünüldüğünde, bunu karşılayabilmenin yegane yolu örgütlü mücadeledir.

Sözleşmeli öğretmenlik!

İki yıldır ülkemizde emekçilere yönelik hak gaspları alabildiğine arttı. Bunlar içerisinde en boyutlu olanı kuşkusuz yeni İş Yasası'dır. İşçiliği adeta kölelik haline getiren, tüm hakları ortadan kaldıran bu yasa her şeyi patronların yararına düzenlediği gibi, işin tanımını da normal halinden çıkarmakta, tümüyle esnek çalışmaya bağlamaktadır. Bugün benzer yasal düzenlemeler kamu emekçileri için gündemde. Ancak yasal düzenlemelerden önce gelen uygulamalar da bu mantık üzerine kurulu. Sağlık emekçileri için uygulanmaya başlanan performansa dayalı ücretlendirme, yakın zamanda eğitim emekçileri için de uygulamaya sokulmak isteniyor. Öğretmenlerin tümüyle esnek çalışmaya yönlendirilmesi için çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmaların başında ise sözleşmeli öğretmenliğin uygulamaya konulması var.

Buna göre, sözleşmeli olarak atanan öğretmenler kamu emekçisi statüsünde yeralmıyorlar. Kamu emekçilerinin sahip oldukları haklardan yararlanamadıkları gibi işgüvencesine de sahip değiller. Yani her an sözleşmeleri feshedilebilir ve sokağa atılabilirler. Örneğin bir hak talebi veya ücret artışı istedikleri, bunun için somut eylemlere yöneldikleri anda kapıya konulabilirler. Yine bu öğretmenlerin hiçbir biçimde sendikalı olma, örgütlenme hakları yok.

Sözünü ettiklerimizin vasıfsız işçiler değil öğretmenler olduğu düşünüldüğünde, bunun eğitim alanındaki yansımalarını da kestirmek güç değil. Artık öğretmenler eğitimci olarak değil, işçi pazarlarından bir süreliğine kiralanmış köleler olarak görülüyorlar. Bu uygulamanın öğretmen adaylarının geleceğinin karartılması anlamına geldiği açık. Ama bununla da bitmiyor; bu uygulama eğitimdeki eşitsizliğin derinleşmesi, eğitim kalitesinin daha da düşmesi ve eğitimin ticarileştirilmesi için de bir ön adım.

Öğretmen Kariyer Sınavı ile apoletli eğitimci devri başlıyor!

Eğitim emekçilerine yönelik gündemdeki bir diğer saldırı ise Öğretmen Kariyer Sınavı'dır. Kasım ayında yapılması planlanan sınav şimdilik isteğe bağlı tutulsa da, tüm eğitim emekçilerini ve öğretmen adayı durumundaki eğitim öğrencilerini hedefliyor. Sınav ve sınavın yanısıra kıdem, başarı ve eğitim gibi gayet bulanık kıstaslar ile öğretmenler “aday”, “öğretmen”, “uzman”, “başöğretmen” şeklinde sınıflandırılacak. Bu sınıflandırmaya göre ücretlendirilecek.

Bu uygulama, öğretmenler arasındaki dayanışmayı derinden sarsacak, örgütlenmeyi, eğitimci ahlakını zedeleyecektir. Aynı okulda aynı işi yapan öğretmenlerin farklı statülerde kabul edilmesi ve farklı ücretler almaları güven ilişkisini ortadan kaldıracağı gibi eğitimdeki eşitsizliği de derinleştirecektir. Kayıt paraları ya da bağışlar karşılığında öğrencilerin sosyal-ekonomik durumlarına göre sınıfları ve öğretmenleri belirlenecektir.

Ayrıca derecelendirme ölçütleri içerisinde yeralan ve okul yöneticilerinin keyfiyetine kalan “başarı” kıstası kadrolaşmayı arttıracak ve dereceleri adil olmaktan çıkaracaktır. Kaldı ki burada sorun derecelerin adaleti değil, derecelendirmenin kendisidir. Bu öğretmenler, dereceleri ne olursa olsun aynı işi yapmaktadırlar, girecekleri dersler ve sınıflar bellidir. Öyleyse apolet takılması ne anlama gelmektedir? Herşeyden önce eğitimci kimliğini bozmaya yönelik olan ve hakları mücadeleye değil yöneticilerle iyi geçinmeye bağlayan bu uygulamaya karşı çıkılmalıdır. Özellikle öğretmen adayları, eğitim öğrencileri için bu temel bir önceliktir.

Eğitimin neo-liberal organizasyonu

Bahsettiğimiz iki saldırı da aslında İMF patentlidir ve MEB'in en sık başvurduğu argümana göre bir dizi ülkede yıllardır uygulanmaktadır. Esnek çalışma, performans, kalite yönetimi vb. bir dizi kavramla birlikte ele alınmaktadırlar. Devletin zaten düşük olan eğitim maliyetinin daha da aşağıya çekilmesi için uygulanmaktadır. Bu sayede halihazırda varolanlar da dahil tüm hakların gaspı amaçlanmaktadır. Eğitim emekçilerinin her tür hak talebi de yine bu yolla ipotek altına alınmış olacaktır.

İş eğitim emekçileriyle bitmiyor, düzenlemeler eğitimi de vuruyor. Eğitimde zaten korkunç bir düzey arzeden eşitsizliğin artık meşruiyet kazanması sağlanmaya çalışılıyor. Emekçi çocuklarının gittikleri okulların, bölgesel olarak belli yerlerin eğitim kalitesinin giderek düşürüleceğini öngörebiliyoruz.

Eğitim-Sen'in 2005-2006 raporlarına göre, eğitimine harcanan para açısından en üstteki öğrenciyle en alttaki öğrenci arasında 150 kat fark vardır. Burjuva toplumunda bu meşru sayılıyor. Son günlerde ayyuka çıkan bir başka sorun da kayıt parasına göre sınıfların belirlenmesidir. Artık sadece sınıflar değil, öğretmen de buna göre belirlenecek, üstelik bu bir süre sonra yasalaşacaktır. Eğitimin neo-liberal çerçevede düzenlenmesi bunu öngörmektedir.

Öğretmenler için meslek ahlakı da ortadan kaldırılacaktır. Örneğin polisin saldırısına karşı öğrencilerini korumaya çalışan bir öğretmen suçlu sayılacak, apoletleri sökülecek, sözleşmeliyse işten çıkarılacaktır. Müfredata itiraz eden, hak talebi için harekete geçen, “üstleri” ile tartışmaya giren öğretmenler de aynı duruma düşeceklerdir.

Eğitim öğrencileri ve emekçiler birlikte mücadele ederek kazanacaklardır!

Tüm bunlar hızla uygulamaya sokulurken eğitim emekçilerinin en büyük örgütlenmesi Eğitim-Sen ne yapmaktadır? Eğitim-Sen konuyla ilgili açıklamalarla ve dava açmakla yetiniyor. Bunun gerisinde sendika yönetiminin reformizmi var. Ayrıca uygulamalar şu anki öğretmenleri pek de ilgilendirmiyormuş gibi görünüyor. Ama bu görüntü aldatıcıdır, öğretmen adayları kadar görev başındaki öğretmenleri de ilgilendiren saldırılardır bunlar. Emekliliğine bir ay kalmış öğretmen bile emekli ikramiyesini kıdemine göre alacaktır. Daha genç eğitimciler içinse tepeden tırnağa saldırılar sözkonusudur.

Ama saldırıların asıl hedefi eğitim öğrencileridir. Son yıllarda atamalar zaten güçleşmiştir. Artık atamaya hak kazananlar da sözleşmeli öğretmen olarak alınacaklardır. Eğitim öğrencilerinin geleceği çalınmakta, mesleği elinden alınmaktadır. Onlara dershanelerde çalışmak dayatılmaktadır. Paralı eğitim uygulamalarının bir parçası olmaları, eğitimdeki adaletsizlik çarkına bir dişli olarak eklenmeleri dışında bir seçenek sunulmamaktadır.

Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye atılmanın zamanıdır. Genç komünistler bu sürecin gereklerini yerine getirmek için harekete geçmelidir. Bulunduğumuz tüm okullarda eğitim öğrencilerini bu sorunlara karşı biraraya getirmeli, mücadele için ilk adımları atmalıyız.

İlk görev, eğitim öğrencilerini kendilerini ilgilendiren böyle temel bir sorunda aydınlatmaktır. Pek çok öğrenci konuya dair bir bilgiye sahip değildir. Meslek sahibi olacakları hayaliyle geldikleri bölümlerinden mücadele etmezlerse birer işsiz olarak çıkacaklarını onlara anlatabilmeliyiz. Tüm eğitim fakültelerinde platformlar oluşturmalıyız. Bu platformların merkezi ya da yerel imza kampanyaları, eylemler vb. ile süreci örgütlemeleri gerekiyor. Ayrıca eğitim emekçileri ile mümkün mertebe dolaysız bağlar kurularak, saldırıya karşı mücadele ortaklaştırılabilmelidir.

Ekim Gençliği

-----------------------------------------------------------------------------------------

TAYAD'ın Abdi İpekçi Parkı direnişi 3. yılını geride bıraktı

Sermaye devletinin F tipi saldırısına karşı Ankara Abdi İpekçi Parkı'nda bir direniş örgütleyen TAYAD, direnişin 3. yıldönümünde bir etkinlik düzenledi. TAYAD'ın yaptığı basın açıklamasından sonra Ahmet Telli, Mehmet Özer şiir ve konuşmalarla etkinlikte yeralırken, BDSP ve HKP temsilcileri de birer konuşma yaptılar. TAYAD'lı aileler yaşadıkları süreci katılımcılarla paylaştılar. TAYAD'ın hazırladığı tiyatro ve İdilcan Kültür Merkezi Müzik Topluluğu'nun sunduğu müzik dinletisinin ardından etkinlik sona erdi. Etkinliğe yaklaşık 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/Ankara