17 Eylül 2005 Sayı: 2005/37 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Hesabı işçi sınıfı soracak!
  Başbakan ABD’ye 5. gezisinde
   Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!
  Burjuva hukuku ve devlet terörü
  Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...
Son gülen iyi güler!
Faşist 12 Eylül askeri darbesi protesto
edildi
Eylül karanlığını yırtacağız! Yeni Ekimler yaratacağız!
  12 Eylül tartışmalarının gösterdikleri
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler/1
  AKP sağlığa zararlıdır!
  “Okulumuzu geri istiyoruz!”
  Faşizme Karşı Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleştirildi! Yeni dönemde mücadeleyi büyütmek için ileri!
  12 Eylül sendikacılarının son marifeti... Sınıfa ihanet, Kürt halkına düşmanlık!
(Orta sayfa)
  12 Eylül’ün turnusol kağıdı: DİSK
  Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması

  Emperyalist ordular katliamlar eşliğinde
Telafer’i yakıp yıkıyor!

  Katrina sarsmaya devam ediyor
  Almanya’da seçimler...
  12 Eylül faşizmi üzerine/2
  Yılmaz Güney anıldı
  İnkar ve imha sisteminde ısrar ile
teslimiyetin sefaleti!
  Eylem ve etkinliklerden
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Almanya’daki seçimler üzerine
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!..

“Tüpraş'a uzanan eller kırılsın!''

Yağma ihalesini Koç-Shell ortaklığı kazandı

Tüpraş'ın yüzde 51 hissesinin blok satışı için açılan ihaleye 9 ayrı teklif verilmişti. Büyük tekellerin ve sermaye gruplarının ihaleye ilgi göstermesi yağma savaşını daha da kızıştırmıştı. 12 Eylül günü yapılan ihaleyi 4 milyar 140 milyon dolarlık en yüksek teklifi veren Koç-Shell Ortaklığı kazandı.

Başlangıçta 3 katılımcı elendi, daha sonra 6 firma arasında 3 milyar 360 milyon dolarlık başlangıç fiyatıyla açık arttırma yapıldı. Açık arttırmada diğer rakiplerini birer birer eleyen Koç-Shell ortaklığı, yağma savaşının galibi oldu.

İhale sonucunda Tüpraş'ın yüzde 51 hissesi 4 milyar 140 milyon dolara satılmış oldu. Oysa çok değil bundan iki yıl önce yapılan ilk ihalede Tüpraş'ın yüzde 65 hissesi sadece 1 milyar 300 milyon dolara Zorlu grubu ve ortağına satılmıştı. Rakamlar arasındaki bu farklılık özelleştirme ihalelerindeki yağmanın boyutlarını da ortaya koyuyor. Eğer ilk ihale mahkeme tarafıdan iptal edilmeseydi Zorlu grubu ve ortağı Tüpraş'ın çok büyük bir bölümüne yok fiyatına sahip olmuş olacaktı.

Fakat çok yüksek olduğu söylenen 4 milyar küsurluk fiyatın da Tüpraş'ın gerçek değerini karşılamadığı açıktır. Sendika yöneticilerinin açıkladığı gibi, yere göğe sığdırılamayan bu rakam Tüpraş'ın sadece 3 aylık cirosuna eşittir. Kaldı ki bu tür tesislerin özelleştirilmesi sözkonusu olduğunda parasal büyüklükler üzerinden kâr-zarar hesabı yapmanın fazla bir anlamı da yoktur. Tüpraş bugünkünden çok daha yüksek bir rakama satılmış olsaydı bile bu durum yaşanan yağma gerçeğini ortadan kaldırmayacaktır.

İşçiler eylemde

Ankara'da ihalenin yapıldığı saatlerde Tüpraş işçileri 4 rafineride ve Yarımca Petro Kimya Tesisleri'nde iş bırakma eylemleri gerçekleştirdiler. Petrol-İş Sendikası aynı gün yapılan eylemlerin bilançosuna dair bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu bilgilere yer verildi.

“Tüpraş'ın Aliağa, Kırıkkale, Kocaeli ve Batman'da kurulu 4 rafinerisi ile Yarımca Petro-Kimya Tesisleri'nde çalışan Petrol-İş üyesi işçiler tam gün iş bırakma eylemleriyle Tüpraş ihalesini protesto ettiler. Petkim çalışanı Petrol-İş üyesi işçiler de Tüpraş çalışanlarına destek vererek tam gün iş bıraktılar. Ankara'da da Türk-İş yöneticileri, siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve sendikamız yöneticileri ile üyelerimizin katıldığı kitlesel basın açıklaması yapıldı. Petrol-İş üyesi Tüpraş işçilerinin tam gün iş bırakmaları ile 4 rafineri de kara ve deniz tankerlerine akaryakıt LPG dolum ve satışı yapılmadı. Pazartesi günü Tüpraş'tan petro-kimya ürünlerinin satış ve sevkiyatı da durdu… Gün boyunca satış ihalesini ‘Tüpraş'ı satma, yenisini kuralım', ‘Tüpraş geleceğimizdir satılamaz!', ‘Tüpraş'a uzanan eller kırılsın!' şeklinde sloganlar atarak protesto eden Tüpraş işçileri, iş bırakma eyleminin bitiminde, eş ve çocuklarının katılımıyla 4 bölgede kurulan memleket çadırlarını ziyaret ettiler.”

Kırıkkale rafinerisinde işyeri önünde toplanan çalışanlara hitaben bir konuşma yapan Petrol-İş Kırıkkale Şubesi Başkanı Recep Sefer, “Mücadelemize çok kararlı biçimde devam edeceğiz. Alanlara, satanlara buradan sesleniyorum; ikinci kez duvara toslayacaklar” dedi. Recep Sefer'in konuşmasının ardından işçilerin bir bölümü Ankara'daki eyleme katılmak üzere işyerinden ayrıldılar.

Kocaeli ve Yarımca'da da tam gün iş bırakıldı.'Eylemde işçilere seslenen Kocaeli Şube Başkanı Ali Yaşar, “Özelleştirmecileri hüsrana uğratacağız” diye konuştu. Sendikacılar ile işçilerin bir bölümü yapılan eylemin ardından Ankara'daki merkezi eyleme katılmak üzere yola çıktılar.

İhale saati geldiğinde Kocaeli'deki “Memleket nöbeti çadırı” doldu. İşçiler çadıra toplanarak ihaleyi burada birlikte izlediler. İhalenin tamamlanmasının ardından burada bir konuşma yapan işyeri temsilcisi Ünal Akbulut, “Vatanı gözümüzün önünde naklen sattılar” diye konuştu.

Petrol-İş Tüpraş ihalesinin iptali için dava açtı

Petrol-İş, Tüpraş'ın yüzde 51'lik hisseninin satışına ilişkin özelleştirme ihalesin iptali için Danıştay'a dava açtı. 13 Eylül günü, Danıştay önündeki Zafer Parkı'nda toplanan Petrol-İş üyelerine seslenen sendika başkanı Mustafa Öztaşkın, yapılan ihalede sadece Tüpraş'ın değil Türkiye'nin geleceğinin satıldığını söyledi. Öztaşkın, ihaledeki 4 milyar 140 milyon dolarlık satış rakamının sürpriz sayılamayacağını, bu rakamın, Tüpraş'ın 2004 yılı cirosunun dörtte birine eşit olduğunu vurguladı. Tüpraş'ı alan şirketin, ham petrol ithalatını da ele geçireceğini, Tüpraş'n satışıyla “bir kamu tekelinin, özel tekele dönüşmek üzere” olduğunu vurgulayan Öztaşkın, ihalenin iptal edilmesi gerektiğini belirti. İki yıl önce yapılan Tüpraş ihalesinin başvuruları sonucu iptal edildiğini, yeni ihalenin şartnamesinin iptali için de geçtiğimiz ay dava açtıklarını hatırlatan Öztaşkın, “Bizim açımızdan süreç yeni başlamaktadır. Mücadelede yeni bir sayfa açıyoruz'” dedi.

Petrol-İş avukatı Gökhan Candoğan ise açılan dava ile ilgili bilgi verdi. Şartnamede, alıcı firmaya, hiçbir yatırım, üretim ve istihdama ilişkin şart getirilmediğini, bu aşamadan sonra alıcı firmadan bu konulara ilişkin herhangi bir taahhüt isteme imkanı bulunmadığını vurgulayan Candoğan, “Şu anda alıcının kimliği de tam anlamıyla belli değil, bu da hukuka aykırılık noktalarından birisi” diye konuştu. Konuşmaların ardından dava dilekçesi sendika yöneticileri ve avukatı tarafından Danıştay'a verildi.

------------------------------------------------------------------------------------------

Bir BEKO işçisinin kaleminden...

KOÇ Holding'in “mutlu” işçileri

Koç Holding Enerji Grubu Başkanı Erol Memioğlu ihaleden sonra gazetecilere bir açıklama yaptı. Gazeteciler Tüpraş işçilerinin durumlarının özelleştirmeden sonra ne olacağını sordular. Memioğlu'nun yanıtı çok pişkinceydi. Şunları söyledi; “Tüpraş çalışanları da bizim 60 bin çalışanımıza katılacak. Çalışanlarımızdan hiç şikayet olmadı, herkes mutlu şekilde çalışıyor, Tüpraş çalışanları da Koç ailesinin fertleri olacaklardır. Eminim ki memnun kalacaklardır.”

Gerçek durumu görmeyen bilmeyen biri bu sözleri duysa, Koç Holding'e bağlı fabrikalarda çalışan on binlerce işçinin hiçbir derdinin tasasının olmadığını sanır. Oysa Koç Holding fabrikaları en modern, en acımasız sömürü tekniklerinin kullanıldığı birer çalışma kampından farksızdır. Esneklik uygulamalarının daha kölelik yasası çıkmadan yıllar önce “kalite çemberleri”, “toplam kalite yönetimi” gibi isimler altında uygulandığı işyerlerinin önemli bir bölümü Koç Holding'e ait işyerleridir. Gene Koç Holding işyerlerinde taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma, düşük ücret politikaları en yaygın şekilde uygulanmaktadır.

BEKO Elektronik Fabrikası Koç Holding'in en büyük ve en önemli fabrikalarından biridir. Aşağıdaki satırlar bundan 9 ay kadar önce BEKO fabrikalarında çalışırken kapının önüne konulan bir işçinin kaleminden. İşte bir BEKO işçisinin anlatımıyla Koç Holding'in “mutlu işçileri”:

“BEKO 2004'e hedefi olan 5 milyon TV'yi üreterek girmişti. Aradan geçen bir yıllık zaman içerisinde esnek çalışma sayesinde birçok işçi işten atıldı, işçi sayısı azaltıldı. Ücretlere zam yapılmayarak ve bazı sosyal haklar kısıtlanarak işçilik maliyetleri düşürüldü; ama üretimde bir düşüş olmadı. Çünkü, bantlardaki hız arttırılarak işçiler daha az zamanda daha çok çalıştırıldılar. Ve patronlar bu sömürünün adına da ‘verimlilik artışı' dediler. İşte 2003'de 5 milyon, 2004'de daha az işçiyle 7 milyon TV bu koşullarda üretildi. Evet, BEKO'da yıllar geçtikçe işçi sayısı azaltılıyor, üretim daha da artıyor ve BEKO büyüyor. BEKO büyüdükçe, kadrolu işçiler işten atılıyor ya da taşerona devredilerek, örgütsüzleştiriliyor. Beğenmeyen, itiraz eden ise kapı dışarı ediliyor.

31 Aralık'ta arkadaşlarımız işten atıldığında banttan çıkan son TV'yi de 7 milyonuncu damlamızla şekillendirmiştik. 16 saat posamız çıkana kadar çalıştırıldık, gece-gündüz demeden. Ödülümüz ise işten atılma oldu. Atılanlarımızın bir kısmı ertesi gün sözleşmeli olarak yan sanayilerde çalıştırılmaya başladı. Bir gün önce sendikalıydık, örgütlüydük, bir gün sonra sendikasızlaştırıldık.” (Kızıl Bayrak'ın 29 Ocak 2005 tarihli sayısında yayınlanan “Büyük başarıya büyük ödül; Bin işçi kovuldu!” başlıklı yazıdan alınmıştır...)