17 Eylül 2005 Sayı: 2005/37 (37)

  Kızıl Bayrak'tan
  Hesabı işçi sınıfı soracak!
  Başbakan ABD’ye 5. gezisinde
   Tüpraş işçisi talana karşı ayakta!
  Burjuva hukuku ve devlet terörü
  Faşist darbeciler 25 yıldır gülüyorlar...
Son gülen iyi güler!
Faşist 12 Eylül askeri darbesi protesto
edildi
Eylül karanlığını yırtacağız! Yeni Ekimler yaratacağız!
  12 Eylül tartışmalarının gösterdikleri
  12 Eylül hukuku sürüyor: Yeni yasal düzenlemeler/1
  AKP sağlığa zararlıdır!
  “Okulumuzu geri istiyoruz!”
  Faşizme Karşı Gençlik Buluşması başarıyla gerçekleştirildi! Yeni dönemde mücadeleyi büyütmek için ileri!
  12 Eylül sendikacılarının son marifeti... Sınıfa ihanet, Kürt halkına düşmanlık!
(Orta sayfa)
  12 Eylül’ün turnusol kağıdı: DİSK
  Ruth Tekstil işçilerinin açıklaması

  Emperyalist ordular katliamlar eşliğinde
Telafer’i yakıp yıkıyor!

  Katrina sarsmaya devam ediyor
  Almanya’da seçimler...
  12 Eylül faşizmi üzerine/2
  Yılmaz Güney anıldı
  İnkar ve imha sisteminde ısrar ile
teslimiyetin sefaleti!
  Eylem ve etkinliklerden
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Almanya’daki seçimler üzerine
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tayyip Erdoğan Amerika yollarında buyurdu:

“Özgürlükler sınırsız değildir”

Hükümet Terörle Mücadele Yasası'nı değiştirmeye hazırlanıyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün bundan bir süre önce yaptığı “Kısıtlı imkânlarla mücadele ediyoruz” açıklamasının ardından başlatılan yeni yasa hazırlama çalışmaları devam ediyor. Hükümet bir taraftan da her vesileyle yasada yapılacak değişikliklerin Kopenhag Kriterleri'nden geriye dönüş anlamına gelmediğini, yeni yasanın hak ve özgürlükleri kısıtlamasının sözkonusu olmadığını söyleyerek, kamuoyunu bu değişiklik için hazırlamaya çalışıyor.

Bu konudaki son açıklama, BM Genel Kurul toplantısına katılmak için Amerika'ya giden Tayyip Erdoğan'dan geldi. Erdoğan uçakta bazı gazetecilere Terörle Mücadele Yasası'nda planladıkları değişikliklerle ilgili düşüncelerini aktardı. Bir taraftan ortalıkta demokrasi havarisi olarak gezinirken, bir taraftan da demokratik hak ve özgürlükleri sınırlayan bir yasal düzenlemeyi savunma zorunluluğu başbakanın bu konudaki konuşmalarına da yansıdı.

Yapılacak değişikliklerin haklı gerekçelere dayandığını anlatmaya çalışırken; “Bazı şeyler kâğıt üzerinde, teoride doğru gibi duruyor ama uygulamada sorunlar çıkıyor. Terörle Mücadele Yasası da bu yüzden değişiyor, çünkü bu kanunun son hali terörle mücadelede zaaflar doğurdu. Terör örgütleri lehine bir zaaf oluştu. Yaptırımlar azaldı. Örgütler bunu istismar etmeye başladı. Özgürlükler istismar edildi, bir zaaf oluştu” şeklinde konuştu. Yani AB'ye uyum için çıkartılan yasal düzenlemelerle bir takım özgürlükler sağlandığını, bu özgürlüklerin “terör örgütleri” tarafından istismar edildiğini, bu yüzden oluşan zaafın ortadan kaldırılması için de yeni düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Açıkçası “bu özgürlükler fazla geldi bir kısmının geri alınması gerekir” demeye getirdi.

“Bu durum özgürlüklerin sınırlanması anlamına gelmeyecek mi” anlamına gelecek soruları ise Erdoğan, “Bu değişiklikle özgürlükleri geri almayacağız, uygulamadaki eksikleri ve zaafları gidereceğiz. Kopenhag Kriterleri'nden geri adım atmayacağız” diyerek yanıtladı.

Erdoğan'ın hem nalına hem mıhına vuran açıklamaları ne gazetecilere ne de kendisine inandırıcı gelmiş olmalı ki, bu işin nasıl yapılacağını da oturup anlatmaya koyuldu. Erdoğan'a göre; “Dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı uygulamalar var. Almanya'da bakan emriyle gazete kapatıldı. Amerika'da şüphe üzerine neler yapılıyor. İngiltere daha farklı. Arkadaşlarımız bunların üzerinde çalışıyor. Bunların ortalamasını alacağız.”

Erdoğan'ın hak ve özgürlüklere dokunmadan verilecek “terörle mücadele” konusunda örnek gösterdiği ülkelerin niteliği aslında sermayenin bu konudaki gerçek niyetini de ele veriyor. Tayyip Erdoğan İngiltere ile Amerika'yı örnek gösteriyor. O İngiltere ki, daha bir iki ay önce “intihar eylemcisi” olabileceği şüphesiyle bir gencin metroda kafasından vurularak öldürüldüğü, polise bu konuda geniş yetkiler tanındığı, azınlıkların ve göçmenlerin giderek daha büyük bir baskı altında tutulduğu bir ülke. Amerika ise malum; kendi vatandaşlarını bile “düşman savaşçı” olarak tanımlayabiliyor, güvenlik güçlerinin bu şekilde tanımlanan insanları aylarca en ufak bir neden göstermeksizin en kötü koşullarda gözaltında tutma yetkisi var. Ve ABD sadece kendi ülkesinde değil tüm dünyada insan haklarının en büyük düşmanı durumunda.

Yani ABD ve İngiltere emperyalizmi kendi vatandaşlarına, dünya halklarına ne kadar hak ve özgürlük tanıyorsa sermaye devleti de o kadarını tanıyacak. ABD ve İngiltere “terörle mücadele” adına ne tür yöntem ve yasalar kullanıyorsa sermaye devleti de aynen onları taklit etmeye çalışacak. Emperyalizme uşaklık, emekçilere ve halklara düşmanlık politikası başka bir alternatif tanımıyor çünkü.

------------------------------------------------------------------------------------------

Başbakan ABD'ye 5. gezisini gerçekleştirdi...

Emperyalist saldırganlığa tam destek!

Ankara Washington arasındaki trafik son günlerde yine yoğunlaştı. Kısa süre önce işgal ordusunun generalleri Ankara'ya gelerek, kapalı kapılar ardında görüşmeler yaptılar. Bu görüşmenin ardından meclis başkanı Bülent Arınç Washington'da arz-ı endam eyledi. Ardından Başbakan Tayyip Erdoğan ile yardımcısı Abdullah Gül efendilerinin huzuruna çıktılar.

Amerikalı generallerin Türk meslektaşlarıyla yaptıkları görüşmelerin içeriği hakkında, her zamanki gibi kayda değer bir açıklama yapılmadı. Ancak sermaye basını, Türk tarafının gündemindeki temel meselenin PKK'ye karşı alınacak tutum olduğunu savundu. Bazılar ise, Amerikalı generallerin “PKK'ye karşı işbirliği olanaklarını konuşmak için” değil, “talimat vermek üzere” gelmiş olabileceklerini dile getirdi.

Generaller arası görüşmelerin ardından, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın üst düzey bir danışmanı, Irak ile ilgili verdiği bir brifingde, PKK konusundaki sorulara karşılık, “Bizim umudumuz PKK'nın ortadan kaybolması, yokedilmesi. Sizin çıkarınız bizim de çıkarımıza. Bu adamları dikkatle izliyoruz, elimizdeki istihbaratı Türkiye ve Irak hükümetiyle paylaşıyoruz. Ama şimdi Irak'ta elimiz dolu” dedi.

İşbirlikçi sermaye iktidarı Kürt halkına karşı başlattığı şovenist histeri eşliğinde terör estirirken, Washington'daki efendiden tek dileğinin, “Kürt halkına karşı düşmanlıkta ortaklaşmak” olduğunu saklamıyor. Ancak savaş kundakçılarının dönemsel politikası buna uygun olmadığı için, bir türlü amacına ulaşmayan uşak takımı bu konuda çaresizlik içinde.

Buna rağmen, uşak yine uşaklığını unutmuyor. ABD'ye gitmeden önce, Amerikalı büyük patronların yayın organı Wall Street Journal gazetesine bir makale yazan Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray'a olan sadakatinin altını bir kez daha çizdi. Sözkonusu makalede Tayyip, “yeni Irak idealine” bağlı olduğunu ilan ediyor, “yeni Irak”ın mimarı Bush liderliğindeki savaş kundakçılarının projesini “tümüyle benimsiyor”. Direnişçileri “terörist” olarak tanımlayarak, “Türkiye, ana müttefiki ABD'nin Irak konusundaki endişelerini anlıyor. Biz ABD'nin Irak'ta demokrasi ve istikrar yönündeki çabalarını destekliyoruz” diyor.

Bu makale, Ankara'daki işbirlikçi takımının iflah olmaz Amerikancılar olduğunu bir kez daha tescil ediyor. Eğer öyle olmasaydı dinci gericilik üzerine inşa edilen propaganda ile hükümet kuran bir partinin başı bu kadar pervasız bir tutum alamaz, yüzbini aşkın Iraklı sivilin katledildiği “yeni Irak”taki kaosu savunma cesareti gösteremezdi.

ABD'ye hareketinden önce basına açıklama yapan Tayyip, Washington ziyareti çerçevesinde “Türkiye'nin 2009-2010 döneminde BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığı için destek arama çalışması yapacağı”nı açıkladı. Bu çerçevede ilk olarak New York'ta Amerikan Musevi örgütlerinin temsilcileriyle görüştü. Siyonist İsrail'in arkasındaki en etkili gücü oluşturan Musevi temsilcileri, Milliyet'e yaptıkları açıklamada, Erdoğan'ın pek çok olumlu fikri bulunduğunu ve önerilere açık olduğunu söylediler. Türkiye'nin ABD ve İsrail için çok önemli olduğunu belirterek, İsrail'in Pakistan'la yakınlaşmasında oynadığı rolden dolayı Erdoğan'a teşekkür ettiler.

Tayyip başkanlığındaki AKP hükümeti emperyalist-siyonist zorbalara hizmette önceki hükümetleri fersah fersah geride bırakmış bulunuyor.