13 Ağustos 2005
Sayı: 2005/32 (32)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye düzeni ve devleti Kürt sorunu açmazında
  Sermayenin bölgesel asgari ücret oyunu
   Direnişin kaderi Seydişehir işçisinin elinde
  Erdemir işçileri yağmacıları içeri sokmadı
  "Terörle mücadele" bahanesiyle hak ve özgürlüklere saldırıya devam
Adana'da tutuklama terörü; Baskılar bizi yıldıramaz
Eroğan-aydınlar görüşmesi...
  10 bin emekçi Mamak Kültür ve Sanat Festivali'nde buluştu.
  2. Mamak Kültür ve sanat Festivali başarıyla gerçekleşti... Cüret ettik ve bir kez daha başardık.
  Festivale gelen mesajlardan...
  Güçlü ön hazırlık, başarılı bir festival!
  Sınıf hareketinin ihtiyaçları ve kurultay çalışması (Orta sayfa)
  Tasfiyeciliği örtme ve teorileştirme aracı: Demokratik konfederalizm/2
  İran emperyalist kuşatmaya rest çekti
  Blair hükümeti faşizan yasa hazırlıklarına hız verdi
  ABD'nin gizli hapishanelerinde ortaçağ vahşeti

  Amerikalı savaş karşıtları birleşmeye hazırlanıyor

  Örsan Tekstil'de işçi kıyımı
  Kamuda toplu görüşme süreci başlıyor
  Evleri yıkılan Güzeltepe halkıyla röportaj
  Umutlarımızı bırakıyoruz direnenlere
  Bültenlerden/İMES
  Hiroşima'nın 60. yılı anısına...
  15 Ağustos Atılımı ve güncel görevlerimiz
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Erdoğan-aydınlar görüşmesi...

Kürt halkına karşı kirli ittifaka ‘aydın' desteği!

Askerin ‘teröre karşı topyekûn seferberlik' çağrısı yankı bulmaya başladı. Önce ünlü yazar Adalet Ağaoğlu ününe ün katan bir tutumla İHD'yi suçlayarak üyelikten istifa ettiğini açıkladı. Gerekçesi ve suçlaması İHD'nin bölücü teröre destek verdiği çerçevesindeydi. Dolayısıyla Ağaoğlu da teröre karşı devletine sahip çıkıyor, destek veriyordu.

Ardından, Ağaoğlu'nun da aralarında bulunduğu bir grup ‘aydın', patron ve benzeri Başbakan'la bir görüşme yaparak yinelemiş ve pekiştirmiş oldular devlete desteklerini. Artık bu jestleri karşılıksız kalmaz, devlet sanatçısından sonra bir de ‘devlet aydını' kadrosu açılır da bu zevat ödüllendirilir herhalde.

Toplantı ardından yapılan ilk açıklamalar tam bir ibret vesikası niteliğinde. PKK'yi terör örgütü olarak görmek, böyle gördüğü için teröre son vermesini istemek bir şey, ama bunu yaparken de AKP'yi demokrasi havarisi ilan etmek başka bir şeydir. Sözde aydınlar bu ikisini bir arada yapmaya çalışarak düpedüz gerçeklerle ve halkla alay etmeye soyunmuş durumda. Grubun sözcüsü Gencay Gürsoy, toplantı sonrası açıklamasında; ‘Kürt sorununun ekonomik ve kültürel boyutlar' olan bir çözüme muhtaç olduğunu ilettik. Sayın Başbakan aynen bizim ifade ettiğimiz gibi Kürt sorununun demokrasiden taviz verilmeden çözüleceği konusunda teminat verdi. Bu ziyaretimizin başarıyla sonuçlandı'ğı'nın kanıtıdı'r. PKK'ya sesleniyoruz. Silahlı eylemlere derhal ve önkoşulsuz son verilmelidir. Demokratik açılımların işareti verilmiştir. Bu değerli bir açılımdır. Üstüne düşmek gerekir...' diyor.

Acaba ‘sayın' başbakan bunlara nasıl bir ‘teminat' vermiş olabilir? Yoksa, terörle mücadele için getirilecek yeni kısıtlamalardan, kurulacak özel birimlerden vazgeçeceğini mi temin etmiştir? Aldıkları işaret ne tür bir demokratik açılımı ifade etmektedir? Ayrıntı yok, açıklama yok. Sadece kuru teminatlar var. Başbakan bunlara teminat veriyor, bunlar da Kürt halkına...

Öte yandan asker bar bar bağırıyor: Demokrasinin beşiğinde bile terörü övmenin cezası ömür boyu hapis, bizim yetkimiz yok, yasa isteriz, yetki isteriz, birim isteriz!...

Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek; yetki istenmiş de verilmemiş gibi bir yorum getirmek yanlıştır; hükümet olarak üstümüze ne düşüyorsa yaparız, TMY'de değişiklik öngören yasa taslağı da hazır durumda, MGK'de görüşülüp son şekli verilir verilmez yasalaşacaktır, diyor. Bu tartışmalar, bu çalışmalar açıktan yürütülüyor. Günlerdir kamuoyunun gündeminde tutuluyor. TMY'de değiştirilmek istenen maddelerin başında, propagandanın da terör suçu kapsamına alınacağı yazılıp çiziliyor. Fakat ‘bir kısım' aydın hiç utanıp sıkılmadan hükümeti ve başını ‘demokrasi havarisi' ilan edebiliyor.

Görüşmede aydınların, ‘Bizi kabul etmeniz demokrasi sürecinin mayınlarla engellenmediğinin göstergesi oldu' dediği de rivayet ediliyor. Sözkonusu kabulün, sözkonusu aydınlar nezdinde ne büyük bir önem arzettiği ise, katılımcılardan Yazar Adalet Ağaoğlu'nun, ‘Terör konusunda sağırlık ortadan kalktı. Diyalog ortam'na geçildi' sözlerinden anlaşılıyor. Hangi sağırlık ortadan kalktı, kim kiminle diyaloğa geçti, neden, hangi koşullarda kuruldu bu sağırlar diyaloğu, kimse anlamayacak sanıyorlar herhalde.
Sayın Ağaoğlu, sizler hükümetin ve devletin kulvarına geçtiniz, hükümetin ve devletin ağzıyla konuşmaya başladınız. Sizleri huzurlarına kabul etmelerinin, dinlemelerinin tek nedeni bu. Demokrasi havariniz Erdoğan'ın; ‘Kürt sorunu bizim açımızdan bir demokratikleşme sorunudur. Şiddet yolunu benimseyenlere hiçbir müsamahamız yoktur. Etnik milliyetçiliğin karşısındayız' demagojik sözleriyle sizin açıklamalarınız arasında küçücük de olsa bir fark yok. Türk devletinin Kürt sorununa yaklaşımda düne göre hiçbir farklılık düşünmediği, ‘ez ve çöz' formülünde ısrarcı olduğu ve olacağı ortada. Demagojik açıklamalara bunun için ihtiyaç duyuyor. Sizler de bu çıkışınızla bu demagojinin basit birer aleti haline geldiğinizi kanıtlamış oluyorsunuz sadece.

------------------------------------------------------------------------------

Tutsak aileleri saldırıları protesto etti

Sermaye devleti 31 Temmuz günü Tekirdağ 1 No'lu F tipi'nde kalan tutsaklara yönelik bir operasyon düzenledi. 28 tutsak saat sabah 6:00'da askerlerin ve gardiyanların saldırılarıyla uyandırıldılar. Tutsaklar yerlerde sürüklenerek ve dövülerek cezaevinden çıkarıldılar. Devrimci tutsaklardan 14'ü Bolu F Tipi'ne götürülürken, 14'ü Tekirdağ 2 No'lu F Tipi'ne götürüldü. Sevk sırasında da devrimci tutsaklar sürekli olarak şiddete maruz kaldılar. Sevkedildikleri yerlerde yapılan doktor kontrollerinde vücutlarındaki hiçbir iz kayda geçirilmedi. Havalandırma ve su gibi en temel insani ihtiyaçlardan bile mahrum bırakılan devrimci tutsakların birçoğu aileleriyle dahi görüştürülmüyor.

TUYAB devletin düzenlediği bu operasyonu protesto etmek ve 28 devrimci tutsağa sahip çıkmak için 10 Ağustos günü saat 11:00 de Çağlayan AKP il binası önünde bir eylem gerçekleştirdi. Basın metninin okunması ve Gülmez Ana'nın yaptığı saldırıları kınayan konuşmanın ardından 3 kişilik bir heyet AKP il binasına çıktı. Yaklaşık 15 dakika süren görüşmenin ardından açıklama yapan heyet, AKP il yönetim kurulu üyesi Halim Feyzioğlu ile görüştüklerini ve basın metninin Adalet Bakanlığı'na fakslandığını söyledi. Eylem sloganlar sona erdi.

TAYAD da 8 Ağustos günü Tekirdağ F Tipi'ndeki operasyon ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Operasyonu yaşayan tutsakların ve ziyaret eden yakınların olayı anlatımlarının ardından operasyonun 19 Aralık katliamının bir devamı olduğu ve o günden bu güne cezaevlerinde hiçbir şeyin değişmediği vurgulandı.

Kızıl Bayrak/İstanbul

-----------------------------------------------------------------------------

Devrimci irade teslim alınamaz!

Tekirdağ F Tipi Cezaevi'ndeki devrimci tutsaklara yönelik saldırılar Ankara'da yapılan basın açıklamasıyla 9 Ağustos günü Yüksel Caddesi'nde protesto edildi.Basın açıklaması BDSP, DHP, Partizan, ESP, HÖC, Devrimci Parti Güçleri, Kaldıraç, KSD tarafından gerçekleştirildi. 80 kişinin katıldığı basın açıklamasında ‘Devrimci tutsaklar onurumuzdur!', ‘Devrimci irade teslim alınamaz!', ‘Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!' sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/Ankara

-------------------------------------------------------------------------------------------

Saldırılar örgütlü mücadeleyle püskürtülebilir

Faşist saldırganlık sadece dışarıda değil, zindanlarda da tırmandırılıyor. TCK, CİK ve CMK'nın 1 Haziran'da uygulamaya girmesinin ardından, Tekirdağ, Kandıra, Kırıklar ve Sincan F tipi cezaevlerinde, ağır müebbet cezası alan tutsaklar tek kişilik hücrelere konuldular. Tek kişilik hücrelere konulan tutsaklar sadece 1 saat havalandırmaya çıkıyorlar. Görüşleri ise 15 günlük periyodlarla sınırlandı. Daha önemlisi, tek kişilik hücrelere alınan çoğu tutsak tek başına yaşamını sürdürecek durumda değil.
Bedensel özürlülerin yanısıra psikolojik sorunları olanlar da var. Tecrit saldırısını protesto etmek için Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'nde bulunan tutsaklar 30 Temmuz günü üç günlük açlık grevine başladılar. Aynı gün asker ve polis girerek saldırdı. 28 tutsağı Tekirdağ 2 No'lu ve Bolu F tipine sürgün ettiler. Sermaye devletinin amacı, devrimcileri zindanda teslim almak olduğu için, tutsakların örgütlü yaşamına saldırıyor. Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'ne saldırı da aynı amaçla gerçekleştirildi. Sürgün edilen tutsaklara ilk söylenen ‘burada slogan atmak ve eylem yapmak yasak'tır oldu. Tutsaklar bu ‘uyarıya' aynı gün slogan atarak ve açlık grevlerini süresize çevirerek yanıt verdiler.

Sermaye devleti öncelikli olarak devrimcilere saldırıyor. Ama bu saldırının toplam hedefi işçi ve emekçilerdir. Ekonomik ve sosyal saldırılar hızlanıyor. Bu saldırılara karşı direnen emekçilere fiilen saldırılıyor. Coca Cola işçilerine yönelik saldırı saldırıların aldığı boyutu gösteriyor. Çoluk çocuk gözetmeden, gaz bombalarıyla saldıran devlet, işçileri ve ailelerini gözaltına aldı. Ardından direniş yerleri çevik kuvvet tarafından tarumar edildi. Bugün direniş yerleri ‘çevik kuvvet' ablukası altında. ‘Kentsel dönüşüm' adı altında emekçilerin konutları yıkılıyor, direnen emekçilere operasyon çekiliyor. Direniş ne denli güçlü ve örgütlüyse, saldırı da aynı şiddette oluyor.

Bugün dışarıda saldırılara karşı en küçük bir direniş bile cezaevi tarzı operasyonlarla bastırılıyor. Demek oluyor ki, ilk elde devrimcilere yönelik saldırılar, esasında hakkını arayan herkesedir. Yani içerde ve dışarda devrimcilere yönelik saldırılara sessiz kalan bir işçi, bir emekçi, kendine yönelik saldırılara da sessiz kalıyor demektir.

Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'ne yönelik saldırı son olmadığı gibi, işçi ve emekçilere yönelik saldırılar da son olmayacaktır. Sivil ve resmi faşist saldırganlığın tırmandırıldığı şu günlerde saldırılara son verebilmenin bir tek koşulu var: Örgütlenerek mücadele etmek!