30 Temmuz 2005
Sayı: 2005/30 (30)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist haydutların terör açmazı büyüyor
  Güvenli bir dünya için kapitalizme karşı mücadele
   AB demokrasisi "keskin nişancılara" emanet; Burjuva demokrasisinin gerçek yüzü
  Demokrasi masalları ve hey aynı son; Anti-demokratik uygulamalar, baskı ve devlet terörü
  Özelleştirme saldırısı ve devrimcilerin birliği
Sözleşmeli öğretmen saldırısı ve Eğitim-Sen; Onurlu bir gelecek için harekete geçelim!
Sermaye iktidarı yeni saldırılar için hazırlık yapıyor
  DİSK Nakliyat-İş yöneticisi; "Cola direnişimiz yeni biçim ve yöntemlerle sürecek"
  Coca Cola işçilerinden militan fabrika işgali
  Serna-Seral işçilerinden açıklama
  Eski MGK sekreterinin itirafları; Türkiye bir İstanbul zümresi tarafından idare ediliyor
  Tersanelerde örgütlenmenin sorunları ve küçük-burjuva dükkancı zihniyet (Orta sayfa)
  Temel hak ve özgürlükler hedef tahtasında; Faşizme karşı devrimci sınıf savaşı!
  Ordu Güney Kürdistan'a askeri müdahaleye mi hazırlanıyor?
  Rice Ortadoğu'ya 3. ziyaretini gerçekleştirdi; Emperyalistler Ortadoğu'dan defolsun!
  Türk medyasındaki Amerikancılar... ; Uşaklık ruhlara kadar sinince

  Cezaevleri; Kapitalist sistemin aynası

  Yardımlarla kurtarılamayan dünya
  Neden İşçi Kurultayı/ GOP İşçi Bülteni'nden
  Bültenlerden... /Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni)
  '96 Büyük Zindan Direnişinin Yıldönümü
  Zehra Kosova; Onurlu bir yaşam, inançlı bir yürek!
  Basından...
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Londra, Şarm el Şeyh...

‘Güvenli bir dünya' için kapitalizme karşı mücadele!

Londra'dan sonra Mısır'ın Şarm el Şeyh tatil kasabasında patlayan bombalar 90'a yakın kişinin ölümüne, 200'e yakın kişinin yaralanmasına yolaçtı. Ölenlerin bir kısmı turist, geri kalanları ise bölgede çalışan Mısırlı işçiler. Şimdiye kadar devletin ölçüsüz şiddetine maruz kalan emekçiler, artık dinci şiddetin de kurbanı olmaya başladı. Madrid, Londra, Şarm el Şeyh... Bu vahşi saldırılara kurban gidenlerin çoğu emekçi insanlardır.

Şarm el Şeyh'deki patlamalar, bekleneceği üzere dünyanın ‘ileri gelenleri' tarafından anında kınandı. Dünya ekabirlerinin sözlerine bakılırsa, tümü ‘terör vahşeti'nden dehşete düşmüş durumda. Bu ‘ölümcül' soruna bir an önce çözüm bulmak için harekete geçilmesini istemektedirler. Daha bombaların dumanı tüterken, gerici Mısır rejiminin başı Hüsnü Mübarek, ‘terörle mücadelede uluslararası koordinasyon sağlanması için' konferans önerdi. Bu öneriye ilk desteği ise Bush'un ‘fino köpeği' İngiltere Başbakanı Tony Blair verdi.

‘Hiçbir yer güvenli değil!' Ama neden?

Emperyalist saldırganlığın etkin araçlarından biri olan tekelci medya, artık tüm dünyanın terör saldırıları riski altında bulunduğunu vaazetmeye başladı. Buna göre, dünyada ‘güvenli' bir yer kalmamıştır. Dolayısıyla ‘teröre karşı' etkin, uzun süreli bir savaşın verilmesi tek çıkar yoldur. Washington'da üslenen neo-faşist çetenin bu savaşı nasıl yürüttüğünü Irak'a bakarak anlamak mümkün. Bu politikadan güç alan İsrail başbakanı kasap Şaron liderliğindeki siyonistlerin Filistin'de yaptıkları ise bir diğer canlı örnektir.

Bu söylem kaba bir ikiyüzlülük gösterisidir. Zira emperyalist saldırganların yüz yılı aşkın bir süreden beri, Ortadoğu'da kirli oyunlar çevirdiği, ülkeleri işgal ettiği, halkları birbirine kırdırttığı bilinmektedir. Bu zorbalığa karşı biriken tepkinin günümüzdeki yansımalarından biri ‘intihar' saldırılarıdır. Olaya salt bu çerçevede bakılsa bile, dünyanın bu hale gelmesinin baş sorumlusu, ‘teröre karşı mücadele' demagojisi yapanlardan başkası değildir. Oysa biliniyor ki, olay, salt belli noktalarda bombaların patlatılması değil. Bundan da önemlisi, bu organizasyonları kimlerin, ne amaçla yaptığıdır.

Dinci gericiliğin uzun yıllar boyunca başta ABD olmak üzere emperyalistler tarafından silahlandırılıp eğitildiği bilinmektedir. Bu işbirliğinin sona erdiğini kanıtlayacak kesin bir veri de yok ortada. Dahası bazı uzmanlar ise tersini dile getiriyorlar. Bunlara göre CİA, M 15 gibi kanlı istihbarat örgütleri, hala El Kaide ile işbirliği yapıyor. Zaten şu ana kadar yapılan saldırıların tümünde kendini havaya uçuran kişiler öne çıkartıldı. Buna karşın kendini havaya uçuranları hazırlayıp yönlendiren güçlere dair somut bir şey söylenmedi. Demek oluyor ki, emperyalist güçler sadece işgal ordularının yaptığı katliamlardan değil, aynı zamanda metrolarda patlayan bombalardan da sorumludur.

‘Medeni batı' parçalanmış bedenlerden ne devşiriyor?

Bombalama eylemlerini planlayanlar olmasa da, kendini başkalarıyla birlikte havaya uçuranların, bu tarz bir eylemi, emperyalist saldırganlığa duydukları tepkiden dolayı tercih ettiği bilinmektedir. Konuyla ilgili yapılan geniş kapsamlı araştırmaların sonuçları da bu gerçeği pekiştiriyor. Olayın dinsel boyutu ikinci planda kalıyor. Zaten bu eylem biçimini yaygın şekilde ilk kullananlar, Sri Lanka'da bağımsızlık için savaşan Tamil gerillaları olmuştur.

Bu gerçekler bilindiği halde, Bush-Blair ikilisi, ‘teröristler değerlerimize saldırıyor; bu eylemlerin bir mantığı yok, bunları Irak işgaliyle açıklamak mümkün değildir' türünden safsataları tekrarlayıp duruyorlar. Halklara karşı işledikleri ağır suçların üstünü örtmek için tekrarlayıp durdukları bu yalanlara itibar edenlerin sayısı ise sınırlıdır. Yine de bombaların yarattığı toz duman içinde, istedikleri yasal düzenlemeleri hayata geçirmekte pek zorlanmıyorlar. Polisi geniş yetkilerle donatmak, yargısız infaz dahil her türden keyfi zorbalığı meşrulaştırmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Kurbanlar için döktükleri gözyaşlarına gelince, bunlar, olsa olsa avını yemeye hazırlanan timsahın sevinç gözyaşları olabilir.

Şarm el Şeyh'teki patlamaların ardından gündeme getirilen ‘teröre karşı mücadelede uluslararası koordinasyon' ile yargısız infazları, keyfi tutuklamaları, aylar sürecek işkenceleri küresel çapta geçerli kural(sızlık)lar haline getirmeyi hedefliyorlar. Bu saldırganlığın bir diğer ayağı, şimdiden tasmaları gevşetilen ırkçı-faşist sürülerin ortalığa salınmasıdır. Bu kanlı plan başarıya ulaşma şansı bulursa, Bush liderliğindeki neo-faşist çetenin ‘küresel faşizmi yayma' projesi için uygun bir zemin döşenmiş olacak.

‘Teröre karşı önlem' adı altında polis devletine geçiş, metrolarda bombaların patlamasını engellemeyecek. Tersine, ırkçı saldırılar, kendini havaya uçurmak için sıra bekleyen yeni adaylar yetiştirecek. ‘Medeni dünya'nın şeflerinin söyleminde zerre kadar bir samimiyet bulunsaydı, kendi eserleri olan ‘intihar bombacısı' yaratan iklimi değiştirmek için adım atarlardı. Oysa onlar tam tersi yönde adım atıyorlar. Bunun şaşırtıcı bir tarafı da yok. Onlar, sınıfsal konumlarının gereklerini yerine getiriyor. Sermayenin kârlarını güvence altına almak için, güçleri yeterse eğer gezegeni bile yokedebilirler.

Küresel faşizme karşı enternasyonal dayanışma

Elbette düzenin efendisi olan haydut takımının durduk yerde böyle adımlar atmasını beklemek saflık olur. Onları bu yönde adım atmaya zorlamak, ezilen halkların kararlı direnişinin yanısıra, cephe gerisindeki savaş karşıtı mücadeleye işçi sınıfının etkin şekilde katılımı sağlayabilir ancak. Zira emperyalist/kapitalist saldırganlığın hedefinde dünya işçi-emekçileri ile ezilen halklar vardır. O halde bu güçler, öncelikle faşizmin dünyaya egemen olmasını engellemek, ama asıl olarak kapitalizmi tarihin çöplüğünde gömmek için bir an öce güçlü bir enternasyonal dayanışma içine girmek zorundadır.
----------------------------------------------------------------------------------------

ABD'de ‘cadı avı' sürüyor

Son bombalı saldırıların ardından ABD'de de insan hakkı ihlalleri had safhaya ulaşmış durumda. New York polisine verilen şüphelendiği kişiye istediği zaman arama yetkisi daha da genişletil§di. 11 Eylül saldırısının ardından gündeme getirilen, telefonların dinlenmesinden gözaltı sürelerinin artırılmasına kadar, içerisinde pek çok anti demokratik uygulamayı barındıran ‘vatanseverlik yasası' daha da genişletildi. Londra'daki eylemler, ‘vatanseverlik yasasının' yürürlük süresinin uzatılmasının tartışıldığı bir döneme denk geldi.

Bush, yasaya desteğini Londra'da yaşananları örnek göstererek ifade etti: ‘Londra'da gördüğümüz gibi teröristler hâlâ aktifler, masum insanları öldürmek için hâlâ saldırılar planlıyorlar. Kongre'ye mesajım çok açık: Bu, aldığımız önlemleri azaltma ve iyi bir yasadan geri adım atmanın zamanı değil.' Washington merkezli düşünce kuruluşu Brookings'den Thomas Mann, Londra saldırılarının yarattığı siyasi ortamın Bush yönetimin önerdiği yasaların kabul edilmesi için elverişli bir ortam yarattığını söyleyerek, ‘Başkan Bush'un Londra saldırılarını anımsatarak, vatanseverlik yasasının yenilenmesini savunması şaşırtıcı değil. Terörizm tehlikesinin varlığını güçlendirdiği oranda, yasa tekliflerinin hızla onaylanmasını sağlayabilir' dedi. Nitekim Amerikan Kongresi'nin alt kanadı Temsilciler Meclisi, yasanın bazı hükümlerinin yürürlüğünü ezici bir çoğunluğun desteğiyle uzattı.
New York'ta metroda seyahat eden yolcuların rastgele aranması uygulamasının başlatılması üzerine insan hakları savunucuları da karşı tepki olarak ‘üzerimin aranmasına izin vermiyorum' yazılı t-shirtler bastırarak, anti-demokratik uygulamalara tepki gösteriyorlar.