09 Temmuz 2005
Sayı: 2005/27 (27)


  Kızıl Bayrak'tan
  G-8 Zirvesi ve “hayalet”in önlenemeyen
yükselişi!
  Telekom’da sermaye sözünü söyledi...
Söz sırası işçi ve emekçilerde!
  Kamu TİS’leri sonuçlandı... Sonucu özeleştirme belirledi
  Tayyip Erdoğan ve hükümeti GOP için
seferberliğe hız veriyor
  Eğitim-Sen 2. Olağanüstü Genel Kurulu
  2 Temmuz Sivas katliamı protestolarından
  Sermaye devleti katliamda sınır
tanımıyor...Topyekûn saldırıya karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  Gimas grevi ateşlenmeyi bekliyor
  Sınıf hareketinden...
  Kürt hareketinde İmralı süreci ve Türkiye’de Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Dönemin aydıncıkları ve “büyük hizmetleri”
  Katliamlar sürüyor...
Hem de alenen, sokak ortasında ve
kameralar karşısında!

  Devlet partisi CHP’den hükümete “sokak” tehdidi

  Live8 G-8’e karşı mı?
Kapitalizm tarih olmadan
açlık ve sefalet tarih olabilir mi?
  G-8 zirvesi toplandı...
Emperyalist güç odakları çözümün değil
sorunların kaynağıdır
  Yeni hedeflerden biri Azerbaycan... CİA-Soros patentli karşı-devrimler
ve ABD uşakları
  Reklam dünyası ve kadın
  17’lere...
Kan kızıldı toprak!
  Bültenler / OSB-İMES
  Bültenler / Çiğli İB
  Kurtköy Canbazbayır emekçileri barikatları kurdular... Yıkım kararına
karşı direniş kararlılığı!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Reklam dünyası ve Kadın

Gündelik yaşamlarımızda karşılaştığımız her olay aslında çok iyi planlanmış bir modellemenin parçası. Nasıl yemek yiyeceğimiz, nasıl uyacağımız, nasıl giyinip nasıl düşüneceğimiz oturtulmaya/yaratılmaya çalışılan toplumsal kişilik ve cinsiyet modelleri eli ile sunuluyor/kabul ettiriliyor bizlere. Düzenin ve düzene uygun hayat biçiminin devamı da aslında bu toplumsal modellerin karşı çıkılmaksızın oynanmasında yatıyor.

Kapitalizm kendini tekrar ve tekrar üretebilmek, yenileyebilmek ve kitleler karşısındaki propagandasını işlevselleştirebilmek için elindeki her imkanı kadınların ve erkeklerin toplumdaki yerini/görevini gözler önüne sermek için kullanıyor. Tabii ki bunun için 4. kuvvet olarak adlandırılan medya ilk sırayı teşkil eden araçlardan biri oluyor. Reklamlardan sinema filmlerine, yerli dizilerden yabancı dizilere, haberlerden magazin programlarına dek her şeyle medya, yarattığı kadınlık imgeleri ile kadının toplumda nasıl bir kimlikle yeralması gerektiğini ortaya koyuyor. İzlediğimiz her reklam filmi aslında farkında olalım veya olmayalım zihinlerimize kadın ve erkeğin konumunu güçlendiren, aralarındaki eşitsizliği derinleştiren komutlar gönderiyor.

Reklam dünyası her şeyden önce bunu, kadın bedenini bir araç olarak kullanarak yapıyor. İçki, sigara, otomobil, cep telefonu, dondurma reklamlarında genç, güzel, seksi kadınlara rol veriliyor. Bu reklamlarla erkeklere tercih ettikleri marka sayesinde bu genç, güzel ve seksi kadınlar tarafından tercih edilebilme şanslarının artacağı mesajı veriliyor. Kadın vücudunun cinsel obje olarak kullanılması öyle ileri bir noktaya vardırılmıştır ki, tanıtım yapılan ürünlerle hiçbir bağlantısı olmasa dahi-örneğin matkap reklamı- erkeklerin cinsel bakışları doğrultusunda satış artırma hedefiyle kadınlar fon malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Reklamlar eliyle kadınlar beğenilen arzu edilen prototipler haline getirilmeye/benzetilmeye çalışılıyor. Standartların “20 cm uzunu, 20 kilo aşağısı beden ölçüleriyle” kıyaslanan kadınların “genç kızken model gibi, genç kadınken her daim arzulu, evli ve çocukluyken de topuzlu, inci kolyeli, güler yüzlü bir biçimde yuvayı yapan dişi kuş olmaları” isteniyor. Mutluluğun resminin anne-baba-çocuk ama özellikle mutfaktaki işlerini üstün yağ ve kir çözücü deterjanlarla yaptıktan sonra ailesine daha fazla zaman ayırabilecek bakımlı kadın-anne eliyle çizilebileceği pompalanır sürekli. Veya reklamlarda kadının gücü halıdaki lekeleri ovmadan çıkarmasıyla ölçülür, çünkü onun sahip olduğu beceriyle, algılama gücüyle tek düşmanı karşısındaki leke olabilir. Lekeler çıkınca “güç” kadındadır artık. Eğer kadın çamaşırları ile problem yaşıyorsa çıkagelen bir erkek veya arka fondan bir erkek sesi kurtarıcı olarak ona sihirli bir deterjan getirebilir.

Cinsel ayrımcılık sadece yetişkinler üzerinden değil kız ve erkek çocukların rol aldığı reklamlar eliyle de hissettiriliyor. Küçük sevimli kız çocukları acıklı, yardıma muhtaç halleriyle annelerine mutfakta yemek yapımında, ev temizliğinde yardım ederler. Erkek çocuksa bütün bir gün top peşinde koşturup “kirlenmenin” zevkini yaşamıştır. Kadına ise yine “temizlenir” kısmı kalmıştır.

Kadını ikincil cins olmaya, cinsel obje olarak kullanılmaya, magazin kültürüne, evinin dört duvarı içine hapsedilmiş ama mutlu dişi kuş olmaya mahkum eden televizyonculuk anlayışının ortadan kalkması, toplumdaki cinsiyetçi algılayışın yok edilmesi mücadelesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Zira reklamları yapanlar hiç de erkekler değiller. Reklam verenler, reklam ajansları, araştırma ve halkla ilişkiler şirketleri ve medya kuruluşlarının orta ve üst kademe yönetiminde kadınlar hakim durumdadır. Bu tablo erkek egemen kültürün/anlayışın sadece erkeklere has bir sorun olmadığını, çıkarları örtüştüğü oranda üst sınıflara mensup kadınların da bu gerici değer yargılarını beslemekten geri durmayacağının açık bir göstergesi.

Reklamlarda mutlu ve güleryüzlü olan ve en büyük sorunları çamaşırındaki lekeler olan kadınlar sanaldır. Gerçek hayatta açlık, yoksulluk, yozlaşma, şiddet, hor görülme gibi sorunları yaşayan emekçi kadınlar, toplumsal dokunun en ufak hücresine dek sinmiş çağdışı zihniyetleri yokedebilme gücüne sahip olan biricik kesimdir.

Başak Utku

-------------------------------------------------------------------------------------------

“Senin gibilere verilecek ceza recmdir!..”

Doğu Kürdistanlı kadın şair ve müzisyen Maze Ezizi şarkı söylediği için Mahabad Güvenlik idaresine çağrılarak, “Kadınların şarkı söylemesi yasaktır. Senin gibilere verilecek ceza recmdir!..” diye uyarıldı. İranlı yetkililer ayrıca tüm Farsça ve Kürtçe yayın yapan gazetelere uyarıda bulunarak Ezizi'nin şiirlerinin yayınlanmasına yasak koydu. Genç kadın, kendisinin tecrit edildiğini belirterek, devlet tarafından sesinin duyulmasının engellendiğini kaydetti.

“Sanat benim yaşamımdır. Eğer benim şiir ve şarkılarım olmayacaksa, yaşamamın da bir anlamı yok” diyerek “bu nedenle ben recm edilsem de sanatımdan vazgeçmeyeceğim” diyen Ezizi'ye gerici İran yönetiminden “Senin söylediğin şarkılar Hatemi döneminde Irak Kürdistanı'nda yayınlandı, ama şimdi artık hak İslam ve Ahmedi Nejad hükümdarlığının zamanıdır. Biz artık herkesin kendi dilediği gibi iş yapmasına izin vermeyeceğiz. Kadın evinde oturmalı ve sesi ile görüntüsü sadece kocası için olmalı, başkaları için değil” cevabı verildi.

İslami gericilik altında kadınların çok ağır baskılar yaşadığı tüm dünyanın bildiği bir olgudur. Ve bu baskılar zaman zaman kendisini recm cezaları şeklinde ortaya koyuyor. Bir kadının recmden kurtulmasını sağlayan tek şeyse oluşturulan ulusal veya uluslararası kamuoyu oluyor.

Daha önceki örneklerde olduğu gibi Maze Ezizi'nin de sesinin susmaması için gericiliğin her türlüsünün karşısında olmak gerekiyor.

------------------------------------------------------------------------------------------

Kadına ve çocuğa yönelik şiddet

Almanya genelinde 160 bin şubesi bulunan Sosyal İlişkilerde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Müdahale Merkezi (RIGG) 1 Temmuz'da yaptığı açıklamada Almanya'da yılda 40 bin kadın ve çocuğun şiddete maruz kaldığını ifade etti. Bu sayınınsa büyük bir çoğunluğunu Türkiye gibi müslüman ülkelerden gelen kadınların oluşturduğunu ifade eden Merkez'e göre, şiddete karşı her ülkede örülecek mücadeleler yoluyla ancak kadını silik ve kişiliksiz hale getiren şiddetle başa çıkılabilecektir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Urfa'da kadınlar üzerine yapılan araştırma...

GAP Bölgesi Kalkınma İdaresi'nin Urfa'da kadınlar üzerine yaptığı araştırmada, kadınların bir çoğunun akraba evliliği ve berdel usulü evlilik yaptığı belirlendi. Araştırmaya göre, bölgede kadınların en geç 17 yaşında evinden ayrıldığı, birçoğunun hala dini nikahla evlendiği, kızların %60-70'i için başlık parası alındığı, akraba evliliği ve berdel usulü evlilik geleneğinin hala yaşadığı belirtildi. Kocası birden fazla kadınla evli olan kadınların oranının %7 olduğu, kadınların büyük bir bölümünün okuma yazma bilmediği, %60'ının bir veya birden fazla sağlık şikayetinin bulunduğu, yalnızca 3'ünün doğum kontrolü uyguladığı ise araştırmanın diğer bulguları arasında.