09 Temmuz 2005
Sayı: 2005/27 (27)


  Kızıl Bayrak'tan
  G-8 Zirvesi ve “hayalet”in önlenemeyen
yükselişi!
  Telekom’da sermaye sözünü söyledi...
Söz sırası işçi ve emekçilerde!
  Kamu TİS’leri sonuçlandı... Sonucu özeleştirme belirledi
  Tayyip Erdoğan ve hükümeti GOP için
seferberliğe hız veriyor
  Eğitim-Sen 2. Olağanüstü Genel Kurulu
  2 Temmuz Sivas katliamı protestolarından
  Sermaye devleti katliamda sınır
tanımıyor...Topyekûn saldırıya karşı
mücadeleyi yükseltelim!
  Gimas grevi ateşlenmeyi bekliyor
  Sınıf hareketinden...
  Kürt hareketinde İmralı süreci ve Türkiye’de Kürt sorunu (Orta sayfa)
  Dönemin aydıncıkları ve “büyük hizmetleri”
  Katliamlar sürüyor...
Hem de alenen, sokak ortasında ve
kameralar karşısında!

  Devlet partisi CHP’den hükümete “sokak” tehdidi

  Live8 G-8’e karşı mı?
Kapitalizm tarih olmadan
açlık ve sefalet tarih olabilir mi?
  G-8 zirvesi toplandı...
Emperyalist güç odakları çözümün değil
sorunların kaynağıdır
  Yeni hedeflerden biri Azerbaycan... CİA-Soros patentli karşı-devrimler
ve ABD uşakları
  Reklam dünyası ve kadın
  17’lere...
Kan kızıldı toprak!
  Bültenler / OSB-İMES
  Bültenler / Çiğli İB
  Kurtköy Canbazbayır emekçileri barikatları kurdular... Yıkım kararına
karşı direniş kararlılığı!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Devlet partisi CHP'den hükümete “sokak” tehdidi

Bugünlerde düzenin siyaset arenasında CHP ve daha özelde başkanı Deniz Baykal'ın tutumları ve ifadeleri tartışılıyor. Bu tartışmalar CHP'yi rahatsız eder görünmüyor. Çünkü, nihayet ve her ne şekilde olursa olsun gündeme taşınmış bulunuyorlar. Etkin bir muhalefet yürütemediği için unutulmaya yüz tutanlar, kendilerinden bahsettirmenin bir yolunu mutlaka buluyorlar.

Durumdan AKP de hiç rahatsız görünmediği gibi, tartışmaları uzatma eğilimi gösteriyor. Onlar da, konu hükümetteki icraatları olmasın da, her türlü düzeysiz muhabbete razılar.

CHP'nin tartışılan tutumu, meclis sıralarını boşaltarak iktidar partisini “sokak”la tehdit etme. İşin ironisi ise, sadece CHP ve başkanının sokaklardan pek hoşlanmamasında değil, buna rağmen çıkmaya kalkacak olsalar peşlerinden gelecek kimsenin kalmamış olmasında. AKP de herkesin gördüğü bu resti görüyor. Hem CHP'yi yanıtlamada, hem işini yürütmede son derece rpervasız davranmayı sürdürüyor. Daha dün “on günde on yasa” alay konusu ediliyordu. Bugün AKP, CHP'nin meclisi terketmesini takip eden “iki günde 20 yasa” çıkararak belki de dünya rekoru kırmış bulunuyor.

CHP epeydir iktidardan uzak bir parti. Böyle iktidarsız bir muhalefet tarzıyla bundan sonra da iktidara yaklaşması zor görünüyor. Bu durum CHP'de sebebin-sonucun birbirine karıştığı bir özellik de ortaya çıkarmış görünüyor. CHP kendini muhalefet etmesi gereken hükümetlere bol keseden destek sunmakla yükümlü görür. Bunu, her “kritik” sorunda, “bu bir rejim meselesidir, bu bir devlet meselesidir” gibi gerekçelerle gündeme getirir. Hele de hükümetin karşılaştığı o “kritik” sorun şiddetli halk muhalefeti ise, CHP ve Baykal can havliyle hükümeti korumaya çalışır. Kitleleri, “itidalli olmaya”, “hesabı sandıkta sormaya” yani, sokaklardan uzak durmaya çağırmayı görevi bilir.

Tüm bu tutumlar aptalca gelebilir. Ancak, ne Baykal'ın ve ne de CHP kurmaylarının aptal olmadıkları ortadadır. Öyleyse neden? CHP, kendi altını oyduğu açık olan bu tür tutumları niye sürdürür? Kendilerine biçilenmisyon gereği tabii ki.

Bu misyona göre CHP sıradan bir düzen partisi değildir. O, Atatürk'ün partisi, yani devletin, yani ordunun partisidir. Dolayısıyla, ister iktidarda olsun isterse muhalefette, bu ana misyonuna uygun davranacaktır. Her durumda ana görevi devletin korunup kollanmasıdır. Tabii, bu işin esas sahibi olan ordunun verdiği talimatlar doğrultusunda…

Örneğin; muhalefetteki CHP hükümeti kitle hareketine karşı korumaya alırken, bunu elbette ki hükümet partisine duyduğu sevgi ve sadakatten yapmıyor. CHP kurmayları, sınıf ve emekçi kitlelerin sokağa alışması durumunda “muhalefetin yolunu” bulmakta gecikmeyeceğini biliyorlar. Bugün hükümete karşı yürüyenlerin, yarın yönünü devlete çevirebileceğini yani.

Dolayısıyla, bugün “sokak”tan söz etmeleri, gerçekte ve niyette bir anlam ifade etmiyor. Baykal'ın sokakla ilgili sözleri içi boş bir balon gibi yerlerde sürünüyor. Bu nedenle olsa gerek, Baykal, en azından bir süre ortalıkta uçabilecek bir başka balon şişirmeye ihtiyaç duydu. Şimdi, bir konuşmasında kullandığı “ham hum şaralop yasaları” tabiri ortalıkta dolaşıyor. Eh, CHP bayrağındaki “halkçılık oku” orada öyle boş duracak değil elbet. Aynı zamanda, sosyal demokrat bir partinin başkanı olarak Baykal, halkı nasıl yakından tanıdığını, deyimlerini bildiğini de kanıtlamış olacak.

İktidar partisinin bol ünvanlı adamları da kalkıp ciddi ciddi, “Baykal'ın ne dediğini anlamadıkları, böyle bir deyimin sözlüklerde bulunmadığı” üzerine demeçler verecekler.

Peki ama, bu soytarılar tiyatrosuyla kitleleri ne zamana kadar oyalayabileceklerini sanıyorlar?