02 Temmuz 2005
Sayı: 2005/26 (26)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yolunu bulamayan öfke!
  Genelkurmay'dan itiraflar; ABD'nin her istediğini yerine getirdik
  İmam hatipler ve türban tartışması
  Tüm düzen kurumları ABD emperyalizminin hizmetinde
  Telekom çalışanları eylemde; İşçi-memur elele genel greve!
  Kamu TİS'lerinde özelleştirme ağırlığı
  Sendika şubeleri Ankara'da ortak mücadele platformu oluşturdu
  Tariş'te grev başladı
  Samsun'da gözaltı ve tutuklama terörü
  Saldırı ve katliamlara karşı protesto eylemleri
  Mercan katliamını protesto eylemleri
  MKP'nin Mercan Şehitleri'ne ilişkin açıklamasından... 17'ler ölümsüzdür! (Orta sayfa)
  Dersim şehitlerinin ardından.. /M. Can Yüce
  DİSK: 35 yıl önce, 35 yıl sonra / Yüksel Akkaya

  Kayseri Sosyalist Kamu Emekçileri'nden panel

  DTCF'de dekan, polis, faşist çeteler işbaşında... Üniversitelerimizi savunacağız!
  İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı
  Bulgaristan'da seçimlerden sosyalist parti galip çıktı...
  Irak Dünya Mahkemesi Bush-Blair ve savaş çetesini mahkum etti
  Özelleştirme saldırısı ve kadın
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi'nin coşkulu kampanya şenliği
  Kazım Koyuncu'nun ardından
  Basından: İran'da sınıf savaşları
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

MKP'nin Mercan Şehitleri'ne ilişkin açıklamasından...

17'ler ölümsüzdür!

Türkiye-Kuzey Kürdistan'dan Her Milliyetten Emekçilere; Yoldaş ve Siper Yoldaşlarımıza;

Türk egemen sınıflarının her milliyetten proletarya ve emekçi halklarımıza, ezilen Kürt ulusu ve azınlıklara yönelik topyekün Haksız Savaş Seferberliği Konsepti çerçevesinde, Komünist-devrimci örgütlere saldırı operasyonuna Partimiz ve önderliğindeki Halk Kurtuluş Ordusu savaşçılarımız siyasal iktidarın zaptı perspektifiyle meydan okumaya devam ettiler. Canımız Halk Savaşına Feda Olsun diyenlerin sesiydi bu. Bu ses; Maoizm'in rehberliğinde ve parti önderliğinde Halk Savaşı'nı yeni seviyelere ulaştırma kararlılığındaki 2.Kongre çalışmalarımızda düşmanın kuşatma ve imha operasyonuna karşı yeni bir Kızıl Muharebeye sahne oldu.

16-17 Haziran 2005 tarihindeki bu muharebede partimiz önderlerininde içinde bulunduğu 17 (onyedi) yoldaşımız devrim ve komünizm davamızda ölümsüzleştiler... (...)

Mercan şehitlerimiz arasında parti, 5. Genel Sekreterimiz; Cafer CANGÖZ, Genel Sekreter Yardımcısı Aydın HANBAYAT.

Merkez Komitesi Siyasi Büro üyesi; Okan Ünsal, Merkez Komitesi Üyesi; Ali Rıza Sabur'ların yanısıra; Partimiz üyesi ve kadrolarından ve Siyasi Büro Merkezi Yazı Kurulu Üyeleri; Alaattin ATEŞ, Cemal ÇAKMAK.

Parti Yurdışı Bürosu üyeleri; Berna SAYGILI Ünsal, Kenan ÇAKICI. Marmara Bölgesi Parti üyelerimizden Ökkeş KARAOĞLU, Taylan YILDIZ'ın da aralarında bulunduğu partimizin diğer üye ve Halk Kurtuluş Ordusu Savaşçıları şunlardır: İbrahim AKDENİZ, Binali GÜLER, Dursun TURGUT, Gülnaz YILDIZ, Ahmet PERKTAŞ ve Ersin KANTAR...

Partimizin kurucu önderi Kaypakkaya'nın katledilmesinden sonra devrimimizin Kaypakkaya önder çizgisi temelinde yeniden merkezileşme sürecinin Parti üyeleri içerisinde yer alan (1976-1978) yoldaş CANGÖZ'ü partimiz, dostları ve halkımız iyi bilir.

O; faşist diktatörlüğe ve emperyalizme karşı komünist meydan okuyuşun bayraklarından biri olarak, 12 Eylül faşist darbesinin Diyarbakır işkence tezgahları ve zindanlarında düşmanı stratejik olarak yenmenin adıydı...

O; İşkence tezgahlarında komünizmi kazanmak ve düşmanı yenilgiye uğratmak için Ser verip sır vermeyen Kaypakkaya neslinin şanlı örneklerinden biriydi. İşkence tezgahlarında, zindanlarda direnen devrim ve komünizm savaşçıları karşısında korku ve aczin kudurganlığıyla düşman ,“Cafer'leşmeyin” diyerek saldırıyordu. Diyarbakır zindan savaşçıları bunu bizzat yaşadılar. Şimdi her birimizin Caferleşme zamanıdır! Evet daha çok Cafer'leşeceğiz!...

Cafer CANGÖZ yoldaş; cezaevinden çıktıktan sonra partimizin DABK güçlerinin MK üyesi ve Sekreterliğini bir dönem yürüttü. 1992 parti güçlerimizin birleşmesi sürecinin GBMK, SB üyesiydi. 1992 OPK'da yine parti MK üyesi ve SB üyeliğine seçildi ve Genel Sekreter yardımcısı olarak görevlerine sarıldı. Parti 1. Kongresinde parti Genel Sekreterliğine getirildi.

Cafer CANGÖZ; 1996 ve 2000 şanlı Ölüm Orucu direnişlerinde yer alan Partimiz savaşçılarının önderlerindendir.

O; Eylül 2002 tarihindeki TKP(ML) 1. Kongresinde onun ideolojik-siyasi-örgütsel devamı olan Maoist Komünist Partisi sürecine tayin edici katkılarda bulundu. Genel Sekreterlik'le görevlendirilmesi bu tarihi rolün ve parti tarihimizde ispatlanmış komple önderlik özelliklerinin bir sonucuydu.

Aydın HANBAYAT; 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesi öncesinde partimizin faal bir militanıydı. 1981 parti 2. Konferans'ı sonrası örgütlenen ilk gerilla birlikleri içerisinde yer aldı. Profesyonel ajan ve yerel despot, “Bakıl Ağa”yı cezalandırma eyleminde yaralı olarak düşmana esir düştü. Zindanda boyun eğmeyen baş, durmayan yürek, susmayan sesti. Düşsüz bir sözde hayatın ölü mezarları ile arasına her zaman nitel ayrım çizgisi çekerek parıldayan devrimci savaş siperlerimizden biri ve 1980'li yıllarda zindanda parti üyesi oldu. Zindandan çıktığında aynı ısrarla mücadeleye devam etti. 1992'deki partimizin Olağanüstü Konferansı'nda MK üyeliğine seçildi. Sonra tekrar düşmana esir düşen Aydın yoldaş, Cafer yoldaşla birlikte partimizin Cezaevi Merkezi örgütlülüğünün önderlerinden biri olarak devrimin zindandaki savaşçılarının direniş siperlerinin örülmesinde büyük rol oynadı. 19 Aralık Kahramanlık Haftasının bizzat hem savaşçısı ve hem de önderlerinden biriydi. 17'lerle ölümsüzleştiğinde Partimizin Genel Sekreter Yardımcısı'ydı.

Okan Ünsal yoldaş yiğit gençliğimizin devrim, komünizm mücadelesi içerisinde çelikleşerek partimiz önderliğindeki Gençlik Örgütümüz içerisinde yer aldı. Bu faaliyetleri sürdürüken, 1994'te düşmana esir düştü. Safı tereddütsüz direnenlerin yanıydı. 1996 büyük Ölüm Orucu direnişin de yer aldı. 2000 Ölüm Orucu direnişine önderlik edenlerden biriydi. Tüm gerici zincirleri parçalamış bilimsel bir serüvenciydi.

1.Kongremiz de Merkez Komitesi üyeliğine ve Merkez komitesi içindeki görev bölümünde Siyasi Büro'ya seçildi.

Ali Rıza Sabur yoldaş, daha önce Partimizin Batı faaliyetlerinde yer alıp, 1989 sonrası kırsal alanda gerilla birliklerinde faaliyetlerini devam ettirdi. 1996 Kongre Hazırlık Konferansımızda Parti Merkez Komitesi'ne seçildi. Bir dönem Karadeniz Bölge komitesi Sekreterliğini yürüttü. 1999 Parti Merkezi Konferansı'nda MK üyeliğine yeniden seçildi. Dersim Bölgesinde gerilla faaliyetlerinin siyasi komiser ve komutanlarından biri olarak ısrarla halk savaşının bayrağını yükseltti. Parti 1. Kongresi'nde seçildiği MK görevini önce Dersim, sonra Erzincan Bölge Komitesi Sekreteri olarak icra ederken 17'lerle birlikte ölümsüzleşti.

Alaattin ATEŞ yoldaş; l970'li yılların ortalarında partimizle mücadele içerisinde tanıştı. 1984 yılında Gerilla Birlikleri içerisinde yer aldı. Partimizin 3. Konferans çalışmaları sürecinde parti üyesi oldu. 1987 3. Konferansı'nda parti MK üyeliğine seçildi. O dönemin Kürdistan Bölge Komitesi Sekreterliği görevini yürüttü. Komutan ŞERİF olarak bu dönem alandaki gerilla savaşına önderlik etti. 1993 kışında Yel dağındaki düşmanın barınağa yönelik operasyonunda gerilla komuta konseyinde bulunuyordu. Bilindiği gibi bu büyük yürüyüşte 6 şehit, 30'a yakın gazi durumuyla karşı karşıya kalındı. Şerif yoldaş bunlar arasındaydı. 1993'te Yurtdışına çıkarıldı. 1994'de tekrar güçlendirme temelinde Merkez Komitesine alındı ve Yurtdışı Bürosu Sekreterlik görevini 2002 yılına kadar sürdürdü. 2002 Eylül 1. Kongre sonrası Siyasi Büro Merkezi Yazı Kurulu üyeliğine atandı. 17'lerle birlikte Dersim'de şehit düşen Alaattin ATEŞ yoldaş, 2. Kongre delegesiydi.

Cemal Çakmak yoldaş; 1992 Geçici Birleşik Merkez komitesi döneminde, o dönemin Askeri komisyon sekreteri olan İsmail Bulut yoldaş önderliğindeki gerilla birliğinde yer aldı. Karadeniz-Artvin kırsalında düşmanla girişilen çatışmada yaralı olarak esir düştü. Bu dönemden sonra zindan direnişlerinin meşalelerinden biriydi. Onu Ulucanlar Cezaevi'ndeki direnişiyle düşman da, halkımız da çok iyi bilir. 19 Aralık şanlı direnişi onu çok iyi bilir. Bu süreçte parti üyesi olarak kahramanca bir duruş sergiledi. Bombalarla dağlanan gözü ve bedeni ideolojisinden aldığı güçle düşman mevzilerini vuran sanki bir ateş tapuydu. 1996 şanlı Ölüm Orucu direnişinin yiğit önder savaşçılarından biriydi. 17'lerle birlikte ölümsüzleştiğinde Siyasi Büro Merkezi Yazı Kurulu üyesi ve 2. Kongre delegesiydi.

Ökkeş KARAOĞLU yoldaş; Bursa Üniversitesi gençlik faaliyetinden bir grup yoldaşıyla Dersim Gerilla bölgesine katıldı. 1992 yılında Parti Üyesi oldu. Yeldağı yürüyüşündeki gaziler içerisindeydi. Parti tarafından Yurtdışına çıkarıldı. 1994'te Yurtdışı Bürosu'na atandı. 1995'te tekrar ülkeye döndü ve düşmana esir düştü. 1996 ve 2000 Şanlı Ölüm Orucu Direnişimizin militanlarından biriydi. Eylül 2002 1. Kongremiz sonrası yeniden parti üyesi olarak Marmara Bölgesinde görev aldı. Marmara Bölgesinin toparlanmasında önemli bir rol oynadı. Komünizm davasında yoldaşlarıyla aynı beden ve yürek olarak Halk Savaşını yükseltmeye çağırarak ölümsüzleştiğinde 2. Kongre delegesiydi.

Berna Saygılı ÜNSAL yoldaş; SB üyemiz Okan yoldaşla aynı mücadele siperlerinden parti ile kucaklaştı. Önceleri ünivesite gençliğimiz devrimci mücadelesinin bir militanıydı. Bu mücadeleyi partimiz önderliğindeki Geçlik örgütüyle birleştirme çabası içinde oldu. Düşmana 1994 yılında esir düştü. 2000 Ölüm Orucu Direnişi savaşçısıydı. Cezaevinden çıktıktan sonra parti tarafından Yurtdışına getirildi. Kongre sonrası parti üyesi oldu ve Yurtdışı Bürosu'nda görevlendirildi. Dünya Halkları Direniş Hareketi ve Demokratik Kadın Hareketi'nin inşaasına önemli katkılarda bulundu. Parti 2. Kongremizin Yurtdışı delegesi olarak 17'lerle birlikte ölümsüzleşti.

Kenan ÇAKICI; 12 Eylül askeri faşist darbesinin operasyonlarında esir düştü. Cezaevi sonrası yurtdışına çıktı. Parti aktivisti olarak faaliyetler içinde yer aldı. 1999 merkezi konferansı sonrası parti aday üyesi olarak Yurtdışı Bürosunda örgütlendi. 1.Kongremiz sonrası parti üyesi olarak YDB'sunda görevlendirildi. Emperyalizmin karanlık dünyasına karşı Komünist ışık ordusunun bir militanı olarak 17'lerle ölümsüzleştiğinde Parti 2. Kongremizin delegesiydi.

Taylan YILDIZ yoldaş; öğrencilik yıllarında partimiz önderliğinde yürüttüğü çalışmalar içerisinde 1995 yılında bir parti eylemi dolayısıyla düşmana esir düştü. Cezaevinde yoldaşlarıyla aynı siperlerde düşmana karşı direniş bayrağıydı. 1996 Ölüm Orucu Direnişinde yer aldı. 2000 Ölüm Orucu muharebelerinde bir gözünü kaybetti. Partimizin Marmara Bölge faaliyetlerinin toparlanmasında önemli bir rol oynadı. Partimizin bilinçli genç bir üyesiydi. Bilinçli bir gelecek çağırışıydı. 17'lerle ölümsüzleştiğinde parti 2. Kongre delegesiydi.

Partimiz 2. Kongre çalışmalarının üye-delege ve savaşçısı olan Binali GÜLER, İbrahim AKDENİZ; Dursun TURGUT, Ahmet PERKTAŞ, Çağdaş CAN, Ersin KANTAR; Gülnaz YILDIZ yoldaşlarımız düşman bombardımanıyla dağlanan halklarımızın bedeni ve susturulaınaz kızıl sesleridir. Vurulan bebelerimizin göğsüdür. Acılı, yaralı halklarımızın yaraları üzerine basa basa devrime sarılma yürüyüşüdür.

Safları devrim için yeniden ve yeniden dizme, kenetlenme, parti önderliğinde yürüme çağrısıdır. Onlar gerici dünyanın karanlığına saplanmış birer kızıl şafaktılar. Yolu aydınlattılar. Geleceğin sınırsız yürüyüşünde karanlık dünyanın karanlık mevzilerini yıkan ışıklı yol oldular.

17'ler ölmedi!. Onlar stratejik olarak yenilmez bir davanın yaşamı yeniden yaratan sökülemez kökleridir. Acımız büyük... Bedenlerimiz düşman tarafından katledilmiş olabilir. Ama davamız asla... Bu davadaki ölümsüzlükleriyle komünizme açılan şafak sökücüsü olan şehitlerimiz, komünist yeni bir dünyayı kazanmaya çağırıyor. Maoizmin rehberliğinde ve parti önderliğinde karanlıklarla vuruşa vuruşa kazanacağız geleceği! Bedeller ödeyeceğimizi biliyoruz. Ama Halk Savaşı muzaffer olacak! (...)

Maoist Komünist Partisi

23 Haziran 2005

------------------------------------------------------------------------------------------

Her Milliyetten Proletarya ve Emekçi Halklarımız!

Şehitlerimiz halka hizmet temelinde, halklarımızın kurtuluşu için devrime sarılma bayrağıdırlar. Dersim Merkez, Hozat, Muş-Varto, İstanbul, Ankara, Antep, İzmir'de onların naaşlarını ellerinizle yücelttiniz. Türkiye-Kuzey Kürdistan ve dünyada onbinlerce ezilenin elinde yükselen bir kızıl bayrak oldu 17'ler!...

Sahip çıktığınız kendi davanızdı. Sarıldığınız kendi eseriniz olacak devrimdi. Halklar bir kez daha yaralandı. Bir kez daha vuruldu. Halklar bitmez, bunu gösterdiniz. Gösterdiniz ki bir kez değil proletarya ve halklar uğruna binlerce kez ölmek onurdur. Bu onurla sizleri selamlıyor, seferber olmaya çağırıyoruz.

Siper Yoldaşları;

Halkımızın örgütlü devrimci güçleri takdire şayan bir siper yoldaşlığı ruhuyla ölümsüz 17'ler şahsında partimizle kenetlendiler. 17'ler şahsında halklarımızın önder devrimci örgütlerinin birleşik devrimci eylem birliği fiili bir olgudur. Halklarımızın yiğit önderleri Deniz, Mahir, Mazlum Doğan ve diğerlerinin nesline, onların Kızıldere ve Nurhak'lardaki düşmana karşı mücadeledeki devrimci dayanışmacı ruhlarına yakışan da budur. Kardeş partimiz TKP/ML ve diğer siper yoldaşlarımız DHKP-C, MLKP, TİKB, TKİP, PKK, HÖC, DEVRİMCİ YOL (AO), DEVRİMCİ KURTULUŞ ve diğer dostlarımızı selamlıyoruz. Düşmana karşı mücadeleyi devrimci eylembirliği temelinde yükseltmeye, devam etmeye çağırıyoruz.

(MKP'nin 23 Haziran tarihli açıklamasından...)

-------------------------------------------------------------------------------------------

17'lerin ardından...

Gidenlere ve giderken hiç ölmeyenlere...

Kalabalık bir saatte şehrin merkezinde dolaşırken eskiden kalma yüzlerle karşılaşıyorum; ayaküstü olanlardan ve öldürülenlerden bahsediyoruz. Sizin adınız geçiyor ansızın. “Bizim okuldan diye başlıyorlar...” Onlar için anlamı bizim okuldan olmanız ve karşılaşılan eylemler, belki birkaç toplantı.

Sizinle uzun uzun sohbet etmedik, birkaç karşılaşma çoğu tesadüf olan, ama yine de her zaman yanıbaşımızda bir yerlerdeydiniz. Tüm sohbetlerimizde, türkülerle, geleceğe dair umutlarla geçirilen tüm gecelerde... Aramızda geçen tüm olumlu duygular sizinle anıldı, yaratıcısı belki de siz olduğunuzdan. Böyle diyorum, yine de bu cümleler içinde şüpheyi de barındırıyor.

Neden cenazede eskiden kalma yüzler yoktu diye hayıflanıyorum. Biliyorum o çokça kullandığımız sınıflandırmayı yapacaksınız (1). Bu sınıflandırmanın neresine denk düşecekler. Son anında bile sahiplenmeyen yürekler, düzene tamamen yaslanmış, acının bile uğramadığı yüreklere mi döndüler? Ya da o küçük evlerinde zamanlarını nasıl geçiriyorlar, pek çok şey ardı ardına sıralanıyor işte... Yargılamamak için elimden geleni yapıyorum ama ne yazık ki mümkün değil artık, başladım bir kere.

Sizi uğurlarken “gözyaşlarının zamanı olmadığına” dair konuşmalar yapıldı, şiirler okundu. Yine de onlara dur demek mümkün değildi. Evet yas esvapları giymedik ama belki de gidenlerin ardından ağlamak da gerekiyor...

“Dursun

Dursun yas esvaplarınız

Yığın derleyin

Gözyaşlarınızı

Bir metal oluncaya kadar

Bununla vuracağız

Gündüz-gece

Bununla çiğneyeceğiz

Gündüz-gece.... ”, (2)

Evet, acı yoketmiyorsa güçlendirirmiş, hatta tanrıya atfedilen tüm özellikleri taşırmış sana doğru. Bilmiyorum ama bildiğim şu ki gözyaşları ne kinin ne de nefretin simgesiydi. Tek kelimeyle acının, kopuşun getirdiği acının. Haklılığın getirdiği duygu acıyı hafifletmiyor. Belki mutlu ölmeniz hafifletir, evet tek avuntu bu işte. Mutluydunuz. Son defa taşınan yanyana duran fotoğraflarınız mutluluğun kendisiydi işte. Şaire bunu söylemek gerekiyor, işte mutluluğun fotoğrafı (resminin nerde olduğu bilinmiyorsa da fotoğrafı burada). Uzaklarda aramayın, sormayın yok yere, mutluluk yüreklerini birleştiren herşeyle birlikte devrimin devrimciliğin getirdiği sonsuz uyumlarında... Ölüme mutlu gittiler, ve birlikte gittiler. Birlikte diyorum çünkü isimleriniz yaşadığınız sürece birlikte anıldı. Ayrılmaz bütün olarak, biri diğerini gölgelemeden. Okulda, mücadelenin içinde birlikte; cezaevinde birlikte; ölüm orucunda birlikte; sonra cezaevleri operasyonu, tahliye ve ansızın gelen ölüm. Ansızın beklenmedik bir anda ve zamanda. Henüz size dair anıları bile toparlayamamışken, düşünmemişken...

En son DGM koridorunda seni görmüştüm. Avukat Okan dedi, ölüm orucundan yeni çıktığını ekledi. Baktım sadece, yanında annen vardı, bense oturduğum yerde sadece bakıyordum, yanına gelmem gerekirdi, bir şeyler söylemem, belki yeniden tanıtmam gerekiyordu kendimi... Baştan başlamak, size dair hiçbir şey bilmiyormuşçasına, ama ben oturdum öylece, yapılması gereken en son şeyi yaptım. Şu an nedenini düşünürken, neden bulmaya çalışmak bile anlamsız, yine de bilmiyorum kendimi kötü hissetmiş olmalıyım diyorum, bu nedenle uzaktan baktım diyorum. Daha pek çok şey. Anneni tekrar cenazede gördüğümde tanıyamadım. İpincecikti ve soğuk kanlı, mezar taşının ne zaman yapılacağından üzerine ne yazılacağından bahsediyordu. Garipti, insan belki de kimi zaman acıdan ne yapacağını kestiremiyor, üstesinden nasıl geleceğini. Sonuçta insana dair hiçbir şey bize uzak değil, olmamalı...

Şu an yaşayan ve ortak sohbetlerimizde sizden bahsettiğimiz tüm eski yol arkadaşlarından sizi tekrar tekrar dinlemeyi ne çok isterdim, ama ne yazık ki mümkün değil, ne yazık ki bu satırları da okumayacaklar, hiçbir şey onları girdikleri delikten çıkaramaz gibi... Öyle görünüyor, yanılmayı umuyorum. Ne çok ilgilendin diyeceksin geride kalanlarla, evet ne yazık ki öyle, kimseyi bırakmak istemiyorum çünkü, hayatın bir anında birlikte olduklarımızla sonsuza kadar birlikte olmak ve yürümek -bir hayal işte.

Mücadelenize dair çok şey anlatıldı, anlatılacak. Devrimci kişiliğiniz, kavgadaki duruşunuz. Bense şunu söylüyorum; sadece nasıl mücadele edilmesi gerektiğini değil, nasıl sevilmesi gerektiğini de öğrettiniz. Sonsuza kadar süren, tek bir bütünde erimiş ve amaca kilitlenmiş yürekler...

Sizi İbrahim'in sözleriyle uğurladık, “Türkiye'nin geleceği çelikten yoğruluyor, belki biz olmayacağız, ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak”. Bu çelik sizi unutmayacak, mücadelenin herbir anında, dalgalanan her bir kızıl bayrakta yanımızdasınız, yanımızda olacaksınız.

Eski bir yoldaşınız

(1) Mao Zedung'un devrim saflarında yeralanları sınıflandırması

(2) Nihat Behram

-------------------------------------------------------------------------------------------

“Düşmanın karşısında ağlama ana!..”

Anaların öfkesi katilleri boğacak!

“Herşeyi biliyorum da, ciğer acısı başka oluyor” diyordu Ahmet Perktaş'ın annesi, aynı zamanda Ali Rıza Sabur'un ablası. Hem kardeşi, hem de oğlu için ciğeri acıyordu ananın. Ziyarete gittikten iki-üç dakika sonra, ana Kürtçe bir ağıt yakarak ağlamaya başladı. Gözyaşları yürek yakıcıydı. Ama bir o kadar da oğlu ve kardeşiyle birlikte 17 canımızı katledenlerin yüreğine sıkılan bir mermi...

TUYAB olarak Mercan Vadisi'nde şehit düşenlerin ailelerini ziyaret etmeyi planladık, Gülmez ve Güzel analarla birlikte. Gazi Mahallesi'nde oturan Ahmet Perktaş'ın ailesini ziyarete gittik. Hüzünlü ama sıcak bir şekilde karşılandık.

Ahmet'in anası ağıt yakarak ağlıyordu, ama ağıdında ve gözyaşlarında bir yiğitlik vardı. Sözcükler bu durumu anlatmakta yetersiz kalır. Ananın gözyaşları yüreğimizi yaktığı kadar, sisteme karşı öfkemizi de biliyordu. Ama dilimiz tutulmuş gibiydi.

Güzel ana Perktaş'ın anasına, “Ağla ama düşmanın karşısında ağlama” dedi. Hemen ardından söze Gülmez ana girdi. Ölüm orucu direnişinde şehit düşen kızı Nergiz'le bir konuşmasını anlattı: “Görüşüne gittiğinde kızım bana bir şey söyledi. ‘Ben veya abim şehit düşerse, düşmanın karşısında asla ağlamayacaksın ana. Bunun için söz veriyor musun?' dedi. Bunun için söz veremem kızım. Ben anayım. Hızır güç verirse ağlamam dedim. Kızımın şehit düştüğü haberini alınca Hızır güç verdi onların karşısında ağlamadım. Ama evde ağladım.

“Cemal'in annesi ne iyiydi. Mezarda ağıt yakıyordu, ama ağlamıyordu. Cemal ona, Ulucanlar katliamı öncesinde, 'Ana eğer ölürsem, düşmanın karşısında ağlama' demiş. Aydın'ın anası da öyleydi. Onların karşısında ağlamadı...”

Ahmet'in anası, Ali Rıza Sabur'un ablası Gülmez ananın sözlerinden sonra, duruldu. Aynı ciğer acısını yaşayan ananın sözleri onu etkilemişti.

Şehitlerimizle ilgili hemen her eylemde, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!” sloganını atıyoruz. Bu, ajitasyon değil bir eylem sloganıdır. Bu gerçeklik defalarca olduğu gibi Mercan Vadisi şehitlerinin ailesini ziyarette, bir kez daha kanıtlandı...

Bir TUYAB çalışanı