02 Temmuz 2005
Sayı: 2005/26 (26)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yolunu bulamayan öfke!
  Genelkurmay'dan itiraflar; ABD'nin her istediğini yerine getirdik
  İmam hatipler ve türban tartışması
  Tüm düzen kurumları ABD emperyalizminin hizmetinde
  Telekom çalışanları eylemde; İşçi-memur elele genel greve!
  Kamu TİS'lerinde özelleştirme ağırlığı
  Sendika şubeleri Ankara'da ortak mücadele platformu oluşturdu
  Tariş'te grev başladı
  Samsun'da gözaltı ve tutuklama terörü
  Saldırı ve katliamlara karşı protesto eylemleri
  Mercan katliamını protesto eylemleri
  MKP'nin Mercan Şehitleri'ne ilişkin açıklamasından... 17'ler ölümsüzdür! (Orta sayfa)
  Dersim şehitlerinin ardından.. /M. Can Yüce
  DİSK: 35 yıl önce, 35 yıl sonra / Yüksel Akkaya

  Kayseri Sosyalist Kamu Emekçileri'nden panel

  DTCF'de dekan, polis, faşist çeteler işbaşında... Üniversitelerimizi savunacağız!
  İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı
  Bulgaristan'da seçimlerden sosyalist parti galip çıktı...
  Irak Dünya Mahkemesi Bush-Blair ve savaş çetesini mahkum etti
  Özelleştirme saldırısı ve kadın
  Şakirpaşa İşçi Kültür Evi'nin coşkulu kampanya şenliği
  Kazım Koyuncu'nun ardından
  Basından: İran'da sınıf savaşları
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Tayyip Erdoğan'dan Irak diyeti...

İmam hatipler ve türban tartışması

7-10 Haziran tarihlerinde ABD'de bulunan Erdoğan ABD'ye kölece bağımlılığın altını tekrar çizdi. Ancak bununla da yetinmedi. Döner dönmez soluğu ABD taşeronluğunu yapmanın önemli adımlarından biri olan GOP tartışmalarında Lübnan'da aldı. Gezi boyunca yaptığı röportajlarda, yine ABD'nin isteği doğrultusunda Suriye'yi uyardı, İran'a nasihatlarda bulundu. Bununla da kalmayan Erdoğan, ABD'de Filistin işgalini destekleyen Amerikan Musevi Komitesi'nden bir de Cesaret Ödülü aldı. Dernek böylelikle Erdoğan'a İsrail'e verdiği destekten dolayı teşekkürlerini iletmiş oldu.

Erdoğan'a verilen “cesaret ödülü” son derece yerindedir. Halkının önemli oranda ABD'den hoşlanmadığı, işgalci olarak değerlendirdiği, İsrail işgaline karşı Filistin halkıyla birlikte olduğunu dillendirdiği bir ülkede bu denli pervasız olabilmek cesaret istiyor. Ancak Bush'un talimatıyla başbakanlık koltuğuna oturan sadık hizmetkarın bunun dışında yapabileceği bir şey de yok.

Erdoğan aynı gezide, biraz da uşaklığını gizlemek istercesine, imam hatiplere ve türban sorununa da değindi. Kendi çocuklarının da imam hatipten mezun olduğunu söyleyen Tayyip, imam-hatip mezunu Dünya Bankası çalışanı oğlunu, bu okulları ne kadar “hayırlı, iş bilir, başarılı” evlatlar yetiştiren kurumlar olduğuna örnek olarak gösterdi. ABD savaş çetesinin başında yeralan Wolfawitz şu an Dünya Bankası'nın başında yeralıyor. Erdoğan, böylesi bir katille, gelişmekte olan ülkelerin tüm ekonomik yapısını altüst ederek onları bağımlılık ilişkisi içine hapseden Dünya Bankası'nda çalışan oğluyla övünüyor. Kuşkusuz uşak Erdoğan'dan başka bir şey de beklenemez. Zira o tek kelimeyle sermayenin imamı...

Laiklik ya da “sevgili kurtarıcımız”

Bu ülkede varolan tüm burjuva kurumlar ve siyasetçiler, uzun zamandır, zor bir durumla her karşılaştıklarında kaçabilecekleri bir deliğe sahipler. Herhangi bir konuda sıkıştıklarında hemen, bir dönem için rafa kaldırdıkları, laiklik iksirini gündeme getiriyor, kitlelerin tepkisini bunun üzerinden manipüle ediyor, bunun üzerinden katil Bush'a verdikleri desteği, ellerinden Filistinliler'in kanı damlayan siyonistlerle yaptıkları anlaşmaları hasıraltı etmeye çalışıyorlar. Bundandır ki şimdilik herşeyi hasır altı edebilen ve imam hatip-türban çerçevesinde dönen bu verimli “sorun-laiklik” çözümlenecek gibi değil, kimsenin çözümlenmesini istediği de yok. Ordu gerektiğinde laiklik adı altında tankları sokağa çıkarabilmek, AKP ya da benzer türevleri ABD-İsrail bloğunun taşeronluğunu kapatmada perde olarak kullanabilmek için bu konuyu el altında tutacaktır. Gereğince kaşıyacak ya da geçici merhemler sürecektir. Çünkü bu konu her iki kesimin de kendini meşrulaştırmak, haklı çıkarmak için sarıldığı biricik dayanak noktasıdır.

İmam-hatipliler, ÖSS, mezuniyet törenleri derken özelleştirmelere devam!

AKP hükümeti ABD ile varolan kölelik ilişkilerini katmerleştirdikçe, işçi ve emekçilerin hayatlarını çekilmez kılan saldırı paketlerini uygulamaya koydukça imam hatip, türban, izinsiz kuran kurslarını daha fazla gündeme getirmeye başladı. AKP, bu tartışmalarla toplumu yeniden bu sorun üzerinden saflaştırmaya ve işçi-emekçilerin hayatını ilgilendiren konuları ikincil kılmaya çalışıyor. Hedef Seydişehir, Tüpraş, Telekom özelleştirmeleriyle bir nebze de olsa harekete geçen işçi sınıfı ve emekçilerin yeniden suni gündemler üzerinden ayrıştırılmasıdır. Bundandır ki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ikide bir YÖK'le tartışmakta, Erzurum Atatürk Üniversitesi mezuniyet törenine türbanlı annenin alınmaması üzerinden fırtınalar koparmakta, Erdoğan Türkiye'deki üniversitelerin içler acısı durumunu örnek göstererek YÖK'ü haddini bilmeye çağırmakta, gerekirse YÖK yasasını değiştiririz tehditleriyle yapay gerginlik yaratmaya çalışmakta “boş kahramanlık” taslamaktadır.

YÖK karşı saldırıya geçmekte, Sezer taraf olarak tartışmaya katılmakta ve çoktandır alışkın olduğumuz ortaoyunu yeniden sahnelenmektedir. Bu sırada eğitimin paralı hale getirilmesi hiç gündeme gelmemekte, faşist saldırılar görmezlikten gelinmekte, politikanın ta kendisi olan üniversitelerden “eğitimin devamı, üniversiteleri gerçek amaçlarına uydurma adına” devrimci-muhalif öğrenciler atılmaya devam edilmektedir.

Laiklik tartışmaları noktasında şunu bilmek gerekiyor. TC hiçbir zaman laik bir devlet olmadı. TC başından itibaren dini, sermayenin lehine kullanmak üzere elinde tutmuş ve kullanmıştır. Okullarda zorunlu din dersi uygulamaları; eğitim müfredatının dini bir bakışaçısıyla belirlenmesi; imam-hatip okullarının devlet tarafından kurulması ve ‘80 sonrası sayılarının arttırılması; Sünni müslümanlığın kurumsallaştırıldığı Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 100 bini aşkın din görevlileri ordusuyla varlığı; 28 Şubat sonrasında MGK tarafından cuma fetvalarının gündeminin ve içeriğinin belirlenmesi, herbir fetvanın gericiliğin beyinlerde daha da katmerleşmesine hizmet etmesi ve buna benzer sayısız örnek mevcut burjuva sınıf devletinin ne kadar laik olduğunun açık göstergeleridir.

Son zamanlarda hız verilen bu tartışmaların amacı ise açıktır. İşçi ve emekçileri sosyal-sınıfsal gündemlerden uzaklaştırmak, bunun yerine laiklik, türban, şeriat tartışmalarına sıkıştırmaktır. Tepkileri sınıf çelişkilerine değil bu tartışmaya çekerek kendi konumlarını sağlamlaştırmaktır. Böylelikle bölünmüş sınıfın saldırı dalgası karşısındaki direncini kırmak istiyorlar. Bu nedenle tartışmaların şimdi gündeme getirilmesi hiç de rastlantı değil. Özelleştirme saldırısında artık en kârlı kuruluşların sermayeye peşkeş çekilmesine sıra gelmiştir. Yakın zamanda Ortadoğu üzerinden ABD'nin planlarına uygun yeniden konumlanış, Suriye ve İran'a yönelik tehditler, bu iki ülkeyi dize getirmek için Türkiye‘ye verilen görevler gündeme gelecektir. AKP'nin işinin hiç de kolay olmadığı açık. AKP tam da bu noktada işini kolaylaştırmak, kendi tabanından da gelecek tepkileri hafifletmek için bilerek tartışmaları alevlendiriyor.

İşin ilginç yanı, türbanın her gündeme geldiği anda müdahalede bulunan düzen ordusunun son tartışmaların dışında kalmasıdır. Bu ABD'yle kölelik konusunda birbiriyle yarışan AKP ve düzen ordusunun danışıklı dövüşün tarafları olduğunun, bu tartışmaların ordunun da işine geldiğinin açık göstergesidir.