02 Nisan 2005
Sayı: 2005/13 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs’ı kazanmak için etkili, yaygın bir sınıf çalışması!
  Devrimci gruplardan ortak çağrı: “Birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs için ileri!”
  Provokasyon sermaye devletinin mayasında var!
  Burjuva şovenizminin karşısına işçi sınıfının enternasyonal kızıl bayrağıyla çıkalım!
  İncirlik bölge halklarına saldırının “merkezi üssü” oluyor
  Özelleştirme saldırısı ve birleşik mücadele
  Sağlıkta özelleştirme saldırısı hızlandı
  Şovenist histeri ve sendikalar

  KESK'e bağlı sendikaların genel kurulları; Bir kez daha ilkesiz ittifaklar

  Burjuva siyaset döngüsü, AKP ve
seçenekler
  Son gelişmeler ışığında ordu-siyaset
ilişkisi
  İstanbul Üniversitesi af aldatmacasını
boşa çıkartacak!
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/8: Emperyalist savaş ve Ortadoğu halkları
  Kırgızistan’daki darbenin ardındaki
ABD eli
 İşgal ordusuna asker toplamak için
şovenist kampanya
ABD emperyalizmi Suriyeli işbirlikçileri hazırlıyor
 İ.Ü.’nde Kızıldere
anması
 İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan
(İLPG) Kızıldere anmaları
 Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda
Kızıldere anması
Bültenlerden
Newroz kutlamalarının ardından
Avrupa Birliği Sosyal Şartı ve boş beklentiler
GOP-DER açılış şenliği yapıldı
Tuzla Deri-İş Şube Başkanı Hasan
Sonkaya ile konuştuk
2. Eğitim-Sen Genel Merkez Kurultayı’nda tüzük ihlali
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sağlıkta özelleştirme saldırısı hızlandı

İMF'nin ve sermayenin talimatları doğrultusunda uygulamaya konulan ve “sağlıkta dönüşüm projesi” adı altında sürdürülen sağlığın özelleştirilmesi ve piyasaya açılması saldırısı tüm hızıyla devam ediyor. SSK'ya ait hastane, dispanser, sağlık ocakları ve eczanelerin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesiyle başlayan süreç, İMF'nin yeni stand-by anlaşması için önkoşul olarak dayattığı sosyal güvenlik kurumlarının (Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK) tek çatı altında birleştirilmesi ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı'nın imzaya açılması, sağlık binalarının başka amaçlarla kullanımı ve merkezi yerlerde bulunan hastanelerin sermayeye peşkeş çekilmesi hazırlıklarıyla sürüyor.

Genel Sağlık Sigortası

SSK hastenelerinin Sağlık Bakanlığı'na devriyle sağlık, sigorta ve sosyal güvenlik hizmetleri birbirinden ayrıldı. Böylelikle hem özel emekliliğin yolu açıldı, hem de sağlık hizmetleri bireylerin sorumluluğuna terkedilmiş oldu.

Genel Sağlık Sigortası düzenlemesi sadece bir finansman modeli değildir. Genel Sağlık Sigortası ile halkın sağlık hizmetine ulaşması imkansız hale getirilmektedir. Sağlık alanı büyük bir rant alanına dönüştürülmektedir. İMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kuruluşların isteğiyle hazırlanan Genel Sağlık Sigortası ile tüm sağlık primleri işçinin ücretinden kesilecek ve devletin sağlığa yaptığı katkı ortadan kaldırılacak. Böylelikle sürekli “kara delik” olarak nitelendirilen sağlık harcamalarına bütçeden ayrılan pay da azaltılmış olacak. Sağlıktan yapılan tassarruf ise borç ödemesi adı altında sermayeye aktarılacak. Bütçe borç ödeme kaleminden ibaret olacak.

Meclis gündeminde bulunan Genel Sağlık Sigortası Tasarısı eğer yasalaşırsa, SSK'dan sonra Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'na kayıtlı olanlar da öncesinde iyi-kötü alabildikleri sağlık hizmetinden mahrum olacaklar. Hasta herbir hizmet için ek ödeme yapmak zorunda kalacak. Örneğin muayene için %50'ye varan katkı payı ödemeleri yapılması öngörülüyor. Ve tedavi maliyeti yükseldikçe ek ödeme ve katkının oranı da artacak.

Bir diğer nokta ise Genel Sağlık Sigortası için prim ödemede esas kazancın 116 milyondan başlatılacak olması. AKP iktidarı açlık sınırının 900 milyonu aştığı bir ülkede 116 milyon ücret alandan Genel Sağlık Sigortası adı altında kesinti yapacak.

Hastaneler satılığa çıkarılıyor

Tayyip Erdoğan, tam bir tüccar mantığıyla, arazisi değerli olan sağlık birimlerinin satışa çıkarılacağını, hastanelerin kat karşılığı sermaye gruplarına verileceğini ifade etmektedir. Bu hastenelerden biri de Ankara'nın merkezinde bulunan Numune Hastanesi'dir. Satışa çıkarılacak sağlık birimlerinin önemli bir bölümü Numune Hastanesi gibi kent merkezlerinde, hastaların kolayca ulaşabileceği yerlerde bulunuyor. Bu sağlık kurumlarının tasfiyesiyle hastalar ulaşımın son derece zor olduğu şehir dışına gitmek zorunda kalacaklar. Onlar devlete ait hastaneleri kapatarak hastalara özel hastanelerin yolunu gösterecekler. Kısacası, SSK'ların devrinden sonra sıra hastanelerin ve arazilerinin satışına gelmiş bulunuyor.

Sağlık çalışanlarının sorunları ağırlaşıyor

“Sağlıkta dönüşüm” programı bir bütün olarak işçi ve emekçileri ilgilendirmektedir. Ancak sağlık çalışanları, hem sağlık hizmetini alan hem de sağlık hizmeti veren kesim olarak ikili bir etkiye maruz kalmaktadır. SSK'ların Sağlık Bakanlığı'na devriyle birlikte, SSK'ya bağlı sağlık kurumlarında çalışan 9988 hekim, 620 diş hekimi, 1235 eczacı, 12420 hemşire, 4148 sağlık memuru, 1974 ebe, 21 bin sağlık personeli, 2193 işçi ve 255 sözleşmeli olmak üzere toplam 53.985 sağlık emekçisi de Sağlık Bakanlığı'na devredildi. Sağlık emekçilerinin hangi statüde çalışacağı ise hala belirsizliğini korumaktadır. Ancak yeni yasal düzenlemeler gözönüne alındığında, sağlık emekçilerinin önce İl Özel İdareleri'ne, sonra da belediyelere devredilerek sözleşmeli olarak çalıştırılacakları da söylenebilir.

Dahası Sağlık Bakanlığı 2005 Nisan ayında yaklaşık 4400 sağlık emekçisini sözleşmeli olarak işe alacak. Böylelikle sözleşmeli çalıştırma sağlıktaki temel çalışma ilişkisine dönüştürülecek ve hiç kuşkusuz bundan eski SSK emekçileri de payına düşeni alacak.

Açıkçası, “reform” olarak sunulan tüm uygulamalar sağlığın piyasaya açılmasının yolunu düzlemekte, en kârlı alan olan sağlık hizmetlerinin sermayeye peşkeş çekilmesini amaçlamaktadır.

Yine “reformlar”la, sağlık emekçilerinin esnek üretim ilişkileri ağı içinde kölelere dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Devlete ait hastanelerde altyapı yetersizliği, iş yoğunluğu, kuyruklar ve yaşanan tüm olumsuzluklardan doktorlar ve diğer sağlık emekçileri sorumlu tutularak, doktorların-sağlık emekçilerinin ortaya koyacağı tepkinin, eylem süreçlerinde halktan aldığı desteğin de önü alınmaya çalışılmaktadır. Böylelikle sermaye için tehlike oluşturabilecek örgütlenmeler de dağıtılmış olacaktır.

Bu pervasız saldırılar, AKP'nin işçi-emekçi düşmanı kimliğini tüm açıklığıyla ortaya sermektedir.

----------------------------------------------------------------------------------

“İşgalin 2. yılında Irak halkı direniyor!”

Irak işgalinin ikinci yıldönümünde Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğrencileri bir dizi etkinlik düzenledi. Ekim Gençliği, Emek Gençliği, SDP Gençliği, Yurtsever Gençlik ve TÖP'ten oluşan birliktelik ilk olarak “İşgalin 2. yılında vahşet devam ediyor, Irak halkı direniyor!” konulu bir salon etkinliği düzenledi. 19 Mart günü EMEP toplantı salonunda gerçekleştirilen etkinlik saygı duruşuyla başladı. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı etkinlikte sunumlar, belgesel gösterimi, serbest kürsü ve müzik/şiir dinletisi yapıldı.

Salon etkinliğinin ardından Süleymaniye Geçiti'ne kadar meşaleli yürüyüş gerçekleştirildi ve burada bir basın açıklaması yapıldı. “Filistin direniyor, Irak direniyor, işgale değil direnişe destek!” yazılı pankartın açıldığı yürüyüşte sloganlar atıldı. Basın açıklamasının ardından eylem sloganlarla bitirildi.

21 Mart günü ise üniversitede Newroz kutlaması yapıldı. Aynı bileşenlerden oluşan birliktelik saat 12:00'da Newroz ateşini yakmak üzere Tıp amfilerinin önünde biraraya geldi. ÖGB bahçede ateş yakılmasına izin vermedi. Yapılan görüşmelerin ardından şenlik alanında kutlanılmasına karar verildi. Yoğun sivil polis ablukasında gerçekleştirilen kutlamada davul zurna eşliğinde halaylar çekildi, semah gösterisi düzenlendi ve müzik dinletisi yapıldı. Yaklaşık 70 kişinin katıldığı kutlama halaylarla sona erdi.

Ekim Gençliği/Samsun