29 Ocak 2005
Sayı: 2005/04(04)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD emperyalizmi yeni bir savaşlar serisi hazırlığında
  Emek Platformu’nun işlevi ve misyonu
  Taban iradesini harekete geçirelim!
  EP’ten 16 Şubat’a göstermelik hazırlık!
  Düzen kurumlarındaki çürüme ve kokuşma
  TEKSİF ihanet sözleşmesi imzaladı
  Beko'da başarıya ödül: Bin işçi kovuldu!
  Devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için
  BDSP'nin kampanya çalışmalarından...
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Özelleştirme saldırısı ve SEKA Direnişi
  Burjuva basında SEKA
  ABD işbirlikçileri suç ortaklığını pekiştirme derdinde
  Savaş çetesinin hedefinde İran var
  Siyonistler kirli icraatlarını sürdürüyorlar
  Gayrimeşru seçimler işgali meşrulaştıramaz
  Kendi kaderini tayin Kürt halkının temel hakkı
  Gölge boksu!
  İmralı konsepti ve son gelişmeler üzerine
  Pazartesi eylemleri sürüyor
  Rüssehlsheim Opel'de "gönüllü çıkış" dayatması
  Bültenlerden.
  Mücadele tarihinden
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Emek Platformu'ndan 16 Şubat'a dönük göstermelik hazırlık!

20 Kasım mitinginden bu yana gündemdeki sosyal saldırılarla ilgili hiçbir şey yapmayan Emek Platformu yönetimi, SSK hastanelerinin meclisten geçmesini ve Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasını da seyretmekle yetindi. Emek Platformu SSK ile ilgili yasanın mecliste görüşülmesini ‘genel grev' nedeni sayacağını daha önce ilan etmişti. Ama yasa meclise gelince EP yönetimi içinde genel grevin adını ağzına alan dahi olmadı. Çünkü platform yönetimi işçi ve emekçilerin bu konuda yeteri kadar bilgili ve bilinçli olmadığını keşfetmişti. O nedenle bir-iki göstermelik eylem gerçekleştirildi ve daha büyük eylemlerin ‘halk bilgilendirildikten sonra' yapılacağı ifade edildi. 7 Ocak tarihli Emek Platformu açıklamasında ‘29 Ocak 2005'ten itibaren ülke genelinde başta büyük kentler olmak üzere, bölge toplantıları yoluyla halkımız ve kamuoyu bilgilendirilecektir' deniliyor, bu bilgilendirme sürecinin ardından 16 Şubat'ta da 81 ilde ‘İktidarı Genel Uyarı Eylemi' yapılacağı ilan ediliyordu. Hükümetin nasıl ve ne şekilde uyarılacağı ise belirtilmiyordu. Belli ki Emek Platformu yönetimi, daha önce alınan genel grev kararından çark etmiş, işçi ve emekçileri kandırmak için de adında ‘genel' lafı geçen başka bir eylem biçimi icat edivermişti.
Ancak Emek Platformu'nun son açıklaması, adına ‘İktidarı Genel Uyarı Eylemi' denen şeyin bile EP yönetimi tarafından hiçbir biçimde ciddiye alınmadığını, bu yüzden de asgari bir hazırlıkla yetineceklerini gösteriyor. Bunu görmek için geçtiğimiz günlerde Emek Platformu adına TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı tarafından yapılan açıklamanın ayrıntılarına bakmak yeterli.
Açıklamada, EP Başkanlar Kurulu'nun 13 Ocak günü toplandığı, bu toplantıda 16 Şubat eylemine dönük bölge toplantılarının yer ve tarihlerinin belirlendiği ifade ediliyor. Buna göre EP'in ‘halkın bilgilendirilmesine yönelik' yapacağı bölge toplantılarının ilki 29 Ocak'ta Samsun'da yapılacak. Daha sonra sırayla 30 Ocak'ta Çorlu'da, 5 Şubat'ta İstanbul'da, 6 Şubat'ta İzmir'de, 12 Şubat'ta Adana'da ve 13 Şubat'ta Diyarbakır'da birer toplantı gerçekleştirilecek.
Mehmet Soğancı'nın açıklamasında ayrıca 16 Şubat eylemiyle ilgili bir afiş ve bir bildiri hazırlandığı, Emek Platformu Başkanlar Kurulu'nun bir sonraki toplantısının ise 8 Şubat'ta yapılacağı belirtiliyor. Eylemden sadece 8 gün önce toplanacak Başkanlar Kurulu'nun hazırlıklarla ilgili yeni kararlar alması pek mümkün olmadığına göre, Emek Platformu'nun 16 Şubat'a ilişkin bütün hazırlığı bundan ibaret demektir. Bu da platform yönetiminin sosyal hak gasplarına karşı mücadele konusunda istek ve samimiyetten yoksun olduğunu bir kere daha göstermiştir.
EP bildirisi ne anlatıyor'

Mehmet Soğancı'nın hazırlanacağından sözettiği bildiri, açıklamadan birkaç gün sonra yayınlandı. EP bildirisi bütün suçu AKP hükümetine ve İMF'ye yükleyen, onu yönetip yönlendiren emperyalizm ve sermaye sınıfından hiç sözetmeyen, işçi ve emekçileri yalın bir dille mücadeleye çağırmak yerine ‘sosyal devlet' diye sızlanan ruhsuz bir metinden başka bir şey değil.
EP bildirisi ‘AKP hükümetinin tüm bu yıkım politikalarına karşı halkın temel ihtiyaçlarının herkese adil, eşit, ulaşılabilir, ücretsiz olmasını ve gereksinimi kadar kamu hizmeti talep ediyoruz. Güvenli bir gelecek ve ‘İnsanca Yaşanacak Bir Türkiye İçin' Emek Platformu olarak illerde bölge toplantıları yapıyoruz. Bu gidişatı durdurmak bizim ellerimizdedir. 16 Şubat 2005 Çarşamba günü 81 ilde iktidarı uyarı eylemleri gerçekleştiriyoruz' diyerek bitiyor. Dostu düşmanı tanımlamaktan, ne istediğini anlatmaktan, ne yapılacağını izah etmekten aciz bu bildiriyi okuyan işçi ve emekçiler ne bir şey anlayabilir, ne de toplantı ve eylemlere katılması gerektiğini düşünebilir. Bir ihtimal kafası daha da karışır.
EP yönetiminin asıl istediği de bundan başka bir şey değil zaten.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Liberal demokratların dünü...

‘Cumhurbaşkanı... Emek Programı'nı desteklemeli'

Eğer halkın sokağa çıkmasını istemiyorsanız, halkın talebini yerine getirin. İstifa edin. Hükümetin alternatifi vardır. Hükümetin alternatifi Emek Programı'nı hayata geçirecek güçlerdir. Emekten yana, Emek Programı'nı savunan EMEP ve diğer siyasi partiler, Emek Platformu, Emek Programı'nı savunan öğretim elemanları ve iktisatçılar vb. çok sayıda örgüt ve kişi bu programı hayata geçirebilecek yetenektedir.
Emekten yana bir programı ve bu programı hayata geçirecek binlerce insan ülkemizde mevcutken ABD'den Dünya Bankası yardımcısını getirip, Türkiye'nin mahvına sebep olmuş IMF Programlarını savunmak vatana ihanettir. Bu programının alternatifi yoktur demek de.
Emek Programı ciddi, gerçek çözümleri içeren bir programdır. Hükümetinizin Dışişleri Bakanı İsmail Cem de, dönmeden önce yıllarca Emek Programı'nda yazılanları savunmuş kitaplar yazmıştır.(...)
Cumhurbaşkanı da daha önce yasalara aykırı uygulamalara hukuksuzluğa karşı gösterdiği hukukçu tavrı ile halk nezdinde kazandığı prestijini, içinde bulunduğumuz ekonomik krizde takındığı tavır ile yitirmektedir. Cumhurbaşkanı'nın IMF Programını ve hükümeti destekler açıklamaları halkın kendisine duyduğu güveni sarsmıştır.
Cumhurbaşkanı gerçekten hukuktan, haktan ve adaletten yana ise Emek Programı'nı desteklemeli ve halkın yüzde doksan dokuzunun istifasını istediği hükümeti desteklememelidir. Halkın iradesinden yana olmak, demokrasiden yana olmak bunu gerektirmektedir. Dostlar ve düşmanlar zor durumlarda belli olur. Halkın dostunun ve düşmanının kimler olduğu bugün halkın taleplerine karşı takındığı tavır ile belli olacaktır.
Emek Programı'nı desteklemeyen, Emek Programı'nın gerçekleşmesi için çaba sarf etmeyenlerin halkın dostu olduğunu iddia etmek olası değildir.' (Kamil Tekin Sürek, Evrensel, 13 Nisan 2001)

-----------------------------------------------------------------------------------------

Liberal demokratların bugünü...

Ah şu hayalciler!

Doğrusu ya, hükümet bile Cumhurbaşkanı'ndan böyle bir jest beklemiyordu; en azından hükümet, bazı maddeleri Sezer'in onaylamayacağını düşünüyordu. Ama Cumhurbaşkanı, her nedense, AKP hükümetine bu yasayı bir ‘Kurban Bayramı hediyesi' olarak sunmuştur.
Tabii Cumhurbaşkanı dönüp; ‘Sendikaların, işçinin, SSK hastanelerinden yararlananların önlemek için zahmet etmediği bir ‘devir işlemini' ben neden engelleyeyim' derse, ona da denecek çok bir şey yoktur. En en azından pek çok kişi, Cumhurbaşkanı'na hak verir!
Ama şu bir gerçek ki; başta en büyük konfederasyon Türk-İş ve bağlı sendikaların yöneticileri olmak üzere pek çok ‘sosyal devletçi' Cumhurbaşkanı'nın yasayı geri çevireceğini düşünüyordu.
Ya da böyle düşünmeseler bile, en azından; ‘Mücadele edelim. Bu hükümet bu yasayı çıkararak SSK'ya darbe vurmak istiyor. Bu sağlığı özelleştirmek için en önemli hamledir' diyenlere bunlar; ‘Yok canım daha önümüzde çok yol var. Cumhurbaşkanı var, o geri çevirir. Sonra Anayasa Mahkemesi var. Daha çok zamanımız var' diyerek rehaveti kışkırttılar; ‘Acele edecek bir şey yok' öğütleri verdiler.
Oysa hükümet, daha yasa Meclis'ten bile çıkmadan valiliklere ‘devir işlemleri için hazırlıkları yapma emri'ni göndermişti. Bu yüzden de yasanın kimi maddeleri imzalanmasa bile hükümet devir için harekete geçecek, en azından mevcut sistemi iyice tıkayacaktı.
Ancak hayal etmenin sınırı yoktur! Hakların savunulması deyince akıllarına hükümet ve bürokrasiyle uzlaşarak, kapalı kapılar arkasında ortak planlar yapmaktan başka bir şey gelmeyenler için hayalin sınırı yoktur. Muhtemeldir ki, şimdi de bunlar CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasını isteyip onun sonucunu bekleyecekler, herkese de bu öğüdü vereceklerdir. (Sabri Durmaz, Evrensel, 21 Ocak 2005)