İçindekiler:

15 Mart 2022
Sayı: KB 2022/10

Kriz-savaş sarmalında derinleşen yıkım
NATO halklara düşman bir savaş ve suç aygıtıdır
Ukrayna savaşı ve küresel ekonomik kriz
Pandeminin ikinci yılı geride kalırken
Dinsel gericilik tırmandırılıyor
İEKK'den 8 Mart eylem ve etkinlikleri
Taksim'de 8 Mart
Ankara'da 8 Mart
Almanya'da 8 Mart
Paris 8 Mart'ı
Yasin Keskin röportajı
İşçiler arayışta
Emperyalist dünya ve Gürcistan krizi
Ukrayna savaşı ve AB
Ukrayna'da savaşın yıkımları
"Nükleer tehlike"
Putin'in SSCB düşmanlığı
Ukrayna'da Neonaziler
Paramiliter çeteler ve Ortodoğulaşma
Versay'da AB zirvesi ve enerji tartışmaları
Dünya işçi ve emekçi eylemlerinden
IPCC'den 6. İklim Raporu
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ukrayna savaşı ve AB’nin ikiyüzlülüğü

 

ABD emperyalizmi ve onun güdümündeki savaş aygıtı NATO’nun özel kışkırtmaları sonucu başlayan Ukrayna savaşı devam ediyor. ABD ve onun hizmetindeki NATO’nun, batılı emperyalistlerin ve onların uşaklığını yapan Ukraynalı neonazilerle Rusya’nın ortak eseri olan bu savaş uzadıkça, batılı emperyalistlerin ikiyüzlülüğü de katlanılmaz hal alıyor. ABD, NATO ve AB tarafından her açıdan desteklenen ve Rusya’ya karşı kullanılan Ukrayna, emperyalist nüfuz mücadelelerinin bir sahnesidir. Bizzat sorumluluğunu taşıdıkları halde savaşın yarattığı insani ve maddi yıkımı tam bir arsızlıkla istismar ediyorlar. 

Savaştan önce ve hala Ukrayna’yı Rusya’ya karşı rezilce kullananlar aynı zamanda onu tepeden tırnağa silahlandırmak için yarışıyorlar. Savaşı durdurmayı gerektiren adımlar atmak bir yana savaşı her yönüyle kışkırtıyorlar. Ukrayna’yı silaha boğup savaşın uzaması ve bu yolla Rusya’nın batağa saplanması için kirli planlar yapıyorlar. Savaşın doğrudan tarafı ve sürdürücüleri olan AB’li emperyalistler, iğrenç yalanlar eşliğinde “halkların kendi kaderini tayin hakkının”, “ulusal egemenliğin” ve “uluslararası hukukun” ihlali üzerine ikiyüzlülüğün en rezil örneklerini sergiliyorlar. 

ABD ve batı emperyalizmi, temel bir hak olan “ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nın ve ulusların “egemenliği”nin barbarca ihlalleriyle dolu kanlı bir tarihin sorumluları ve bugünkü devamcılarıdır. Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Kürdistan, Filistin vb. bunun güncel örnekleridir. Şimdi Ukrayna savaşı üzerinden “uluslararası hukuk” sahtekârlığıyla Putin-Rusya düşmanlığını körükleyenler, işi Rus halkına karşı histerik bir düşmanlığa vardırıyorlar. Avrupa’da, özellikle de Almanya’da Rusça konuşanlara karşı fiili saldırıların başladığını ve bunun güçlenerek devam etme tehlikesi taşıdığını Avrupa medyası ve kimi ülkelerin istihbarat birimleri bildiriyor.

“Modern Avrupa”da ırkçı hezeyan

Sahte demokrasisi övgülere konu olan “özgürlükler” diyarı Avrupa, Ukrayna savaşı nedeniyle de ırkçılığa sahne oluyor. Rusya’ya karşı tutum almadığı için dünyaca ünlü orkestra şefi ve Putin’i kınamadığı için de New York’ta Rus opera sanatçısı görevden alınabiliyor, Rus sporcuları FİFA’dan atılıyor. Basın özgürlüğünü dilinde düşürmeyenler Rus basınına (Sputnik ve RT televizyon kanalı) yasaklar getiriyor. Rusya vatandaşlarını işten atmakla tehdit ediyor ve atıyor da. Savaşın yol açtığı mülteci dramında da ırkçılık sergiliyor. Ukrayna’dan gitmek isteyen Afrikalılar trenlere alınmıyor. Sınırlarda bunun ibretlik örnekleri yaşanırken haber spikerleri de “ölenler Suriyeli değil” diyerek ırkçılıkta ve yüzsüzlükte yarışıyor.

Ukrayna’nın eski başsavcısı David Sakvarelidze, BBC canlı yayınında “her gün sarı saçlı ve mavi gözlü Avrupalı insanların ve çocukları öldürüldüğünü görüyorum” deyip “duygu dolu” olduğunu söylerken, BBC’nin sunucusu “Tabii ki hislerinizi anlıyorum ve saygı duyuyorum” diyerek ırkçılığın bir başka örneğini sergileyebildi. ABD merkezli CBS NEWS muhabiri Charlie D’Agata ise canlı yayında “Burası on yıllardır kaosla yaşayan Irak veya Afganistan değil. Burası … medeni Avrupalılara has bir kent” deyip ırkçılık kusabildi. İngiltere’den ITV News muhabiri Lucy Waston da “burası gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi değil, burası Avrupa” ifadeleriyle ırkçı meslektaşını yalnız bırakmadı. Fransız gazeteci Ulysse Gosset’i ise yaptığı bir yayın sırasında “21. yüzyıldayız, bir Avrupa şehrindeyiz ve sanki Irak’ta ya da Afganistan’daymışız gibi seyir füzesi ateşi var, hayal edebiliyor musunuz!” diyebildi. Avrupa burjuvazisinin duygularına da tercüman olan bu rezalet, “modernlik” adına pazarlanıyor. Alman emperyalizminin alnına silinmeyecek şekilde kazınan Hitler faşizminin ruhu adeta canlandırılıyor. 

Savaşın acılarını ve yıkımını yaşayan Ukrayna halkı ve emekçileri, Avrupalı emperyalistlerin mülteci politikalarının istismarına da konu ediliyor. Bizzat kendilerinin neden olduğu savaşlar nedeniyle onmilyonlarca insan yerlerini-yurtlarını terk edip güvenli yaşam alanı olarak Avrupa’ya gelmek istediklerinde karşılarına aşılmaz duvarlarla çıkanlar, binlercesinin yollarda ölümlerine neden olanlar, yüzbinlercesini çadırlarda insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum edenler, yüzbinlerce Ukraynalı mülteciyi kabul edeceklerini söylerken de ırkçılıklarını sergiliyorlar.

“Ahlaki yükümlülükler” ya da en büyük katliamların failleri

Ukrayna savaşı aynı zamanda devasa bir silahlanmanın bahanesi yapılıyor. Alman emperyalizmi anında 100 milyarlık savaş bütçesi açıklayarak Alman ordusunun dünya çapında bir müdahale ordusuna dönüşmesini hızlandırmak, her yolla geliştirip güçlendirmek istiyor. Zira tüm emperyalistler emperyalist hegemonya savaşı çerçevesinde silahlanıp savaşlara hazırlanıyorlar. Ukrayna’ya yönelik saldırı başladığında, Alman başbakanı Olaf Scholz, “Şu anda Avrupa’da 75 yılı aşkın süredir yaşamadığımız bir savaşın başlangıcına tanık oluyoruz” demişti. Avrupa’da “savaşın başlangıcı”na tanık olunduğuna ve bunun da bir dünya savaşı riski taşıdığına göre, hummalı bir silahlanma yarışı ve savaş hazırlığı ihtiyaç haline gelmektedir.

Aslında Avrupa’daki savaşın başlangıcı Ukrayna değil, Yugoslavya idi. NATO ve müttefiklerinin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tarihteki en büyük hava operasyonlarından biri, Avrupa topraklarında gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla Avrupa’da Pandora’nın savaş kutusunu Almanya’nın katılımıyla NATO açmıştı. Rusya’nın şu anda Kiev, Kharkiv ve Ukrayna’nın diğer şehirlerinde yaptığının kaç mislisini Belgrad’ı ve diğer şehirleri bombalayarak Almanya ve NATO yapıyordu. O zamanlar Yugoslavya’ya yapılan saldırı “ahlaki bir yükümlülük” olarak sunulmuş, sözde yaklaşan bir “insani felaket”i önlemek gerekçesiyle meşrulaştırılmıştı. Haftalardır tiksindirici bir ikiyüzlülükle istismar edilen çocuklar ve siviller de bombardımanların kurbanları arasındaydı ve kentler harabeye çevrilmişti.

Yugoslavya yakılıp yıkılırken, şu anda Ukrayna’dan yaşanan vahşetin beteri sergileniyordu. Sivil nüfusa karşı kullanılan misket bombalarıyla “insani felaket” “önleniyor”, Kosovalı Arnavutlara “demokrasi ve özgürlük” götürülüyordu. Bunlar yapılırken dönemin Yeşiller partisinden dışişleri bakanı Fischer, Yugoslavya’ya yapılan barbarca saldırıyı haklı çıkarmak için “Her zaman dedik ki, bir daha savaş asla!”, ama aynı zamanda her zaman “Bir daha asla Auschwitz dedik” demişti. Yaşananlar ise bunun tersini kanıtlamaktadır. Alman emperyalizmi şu sıralar militarizm, saldırganlık ve savaş kışkırtıcılığının başını çekiyor. Auschwitz’lere varma potansiyeli taşıyan neonazi faşist hareket de bizzat Alman emperyalist devletinin yönlendirmesi ve desteğiyle güç kazanıyor. 

Rus emperyalizminin savaş suçu işlediğini söyleyen ve sivillerin katliamı üzerine konuşanlar, öncesi bir yana, ‘90’lardan itibaren dünyanın dört bir yanını kana ve savaşa bulayıp yüzbinleri kırımdan geçirenler, kimi yerlerde de işi soykırıma vardıranlardır. Sadece tarihte değil, günümüzde de sivil halkın ve çocukların kitleler halinde imha edilmesinin en büyük suçluları, ABD, NATO ve AB’li emperyalistlerdir. Bugün Ukrayna’daki savaşı ve sivil katliamları istismar eden emperyalist batı bloku, tarihteki ve günümüzdeki en kanlı ve kitlesel insan kırımlarının biricik suçlularıdır. Onların kitlesel sivil ölümlerine ilişkin suç dosyaları ürkütücü düzeyde kabarıktır. Milyonlarca insanın kırımdan geçirilmesinin sorumluları, Afrika’da ve Ortadoğu’da vahşet sergilemeye devam etmektedirler.